OKTAY EROL

OKTAY EROL

21 Ocak 2025 Salı

Los Angeles’te yangın ya da artan kiralar…

Los Angeles’te yangın ya da artan kiralar…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Los Angeles’te yangın ya da artan kiralar…

Günlerdir süren, nedeni konusunda ayrıntılı bilgi sağlanamayan Los Angeles yangını ülkemizde de gündem oldu! Yaklaşık üçyüz milyar dolar zarara neden olduğu belirtilen yangında onikbinin üzerinde konutun yandığı ileri sürülüyor! Konutu yananlar arasında, ülkemizde bilinen isimlerin de bulunduğu belirtildiği gibi, bugüne değin hiçbirinden “yalanlama” gelmeyişi doğruluğunu gösteriyor! Los Angeles’teki konutlar bizdeki gibi onmilyon/ yirmimilyon lira değil, dolar cinsinden… Bu yurdun topraklarında kazanmışlar, Los Angeles’te değerlendirmişler… Buraya dek her şey iyi/ hoş…

Yangın günler sonra bile söndürülemediği, nedeninin de havasının kuru/ nem oranının düşük olduğu gösteriliyor! Onikibin konutun yanması, burada yaşayanların “evsiz” kalması, en az yirmiyedi kişinin yaşamını yitirmesi, seksenbinin üzerinde yurttaşın kentten uzaklaştırılması, yağmalama/ uzaklaştırma/ sokağa çıkma yasağını kötüye kullanan kırkyedi kişinin tutuklanması, yangın nedeniyle otuzun üzerinde kaybın olması “dışında” bir gelişme daha var ki; beni düşündürdü doğrusu…

***

Beni düşündüren Jay Giberg’in yaşadıkları, şöyle: Geçtiğimiz haziran ayında Los Angeles’te iki kızı, kız arkadaşı ile onun çocuğunu bir arada tutmak için büyük bir ev alıyor. Her şey güzel giderken, çıkan yangınlar ev kül oluyor! Evini yitiren Giberg, bir arada olmasını istediği ailesi için ev arayışına girişiyor! Ancak duydukları karşısında şaşırıyor! Anlam da veremiyor…

Öyle ki; yangından önce ondörtbin olan kiralar onsekizbine çıkıvermiş! Yangın sonrasında yardımcı olmak, yaraları sarmak için çırpınanların da olduğunu düşünerek “neden” böyle bir fiyat artışı olduğunu emlakçısına sorduğunda “arz/ talep dengesi” yanıtını alması şaşkınlığını artırırken “bazı insanlar yardım etmek için çaba harcarken, bazıları da fırsatçılık yapmayı yeğliyor” diye tepkisini göstermeye çalışmış…

***

Altı ay boyunca yaşadığı, altı ay sonra yangında yitirdiği evinde olduğu günleri anımsarken, bir yandan da bir arada tutmayı istediği ailesinin “evsiz” kalmasına karşı çaba harcamayı sürdürmüş Giberg… Los Angeles Kiracılar Birliği de artan kiralara karşı uğraş vermeye başlamış! Yangında zarar görmeyen beş yüzden fazla konutta fiyatların artırıldığını saptamış! Kentin bazı semtlerinde kira artışının ikiye katlandığına da tanık olunmuş!

Bu “kira artış” konusunun nasıl olduğunu geçtiğimiz yıl ülkemizde yaşanan yüzyılın yıkımı şubat depremiyle yaşamıştık! Bizde öyle yüzde on/ yirmi/ elli/ yüz değil; üçe/ beşe katlanmıştı, şimdi bile o artışın üzerine konularak kiralar oluşuyor anımsayın… Depremde yara saranlar kadar, acıyı/ yokluğu/ evsizliği fırsata çeviren doymazlar dünyanın her yerinde var deme ki… Fırsatçıların ücretleri katlamasına, “fahiş” ederler istemesine “dur” diyen de olmamıştı; şimdi de yok! Depremle karşı karşıya kalan kentlere üç/ beş gün sonra gidildiğini, üstelik bazı yerlerde günlerce yıkık yapıların altında can pazarı yaşandığını, birçoklarının bulunamadığını, aradan yaklaşık iki yıl zaman geçmesine karşın “evsizlik” sorununun çözülmediğini düşünün isterseniz…

***

Evet, Los Angeles’de, kiraların artmasının ardından Kaliforniya valisi devreye giriyor! Kira artışının yüzde onu aşamayacağını belirtse de Kiracılar Birliği, “fırsatçıların” yüzde onu aşmama kararını yerine getirmeyeceklerini söylüyor! Bunun üzerine Kaliforniya Başsavcısı yüzlerce şikayet almasının ardından soruşturma başlatıyor!  Başsavcısı, açıklamasında “İnsanlar desteğe ihtiyaç duyarken böyle fırsatçılık kabul edilemez,” diyerek, kanıtların kendilerine ulaştırılmasını istiyor!

Tamam, “fırsatçı” doymazlar dünyanın her yerinde varıdır da, alınan önlemler başka olunca yurttaşın kaygısı bizde olduğu gibi daha da büyük oluyor! Oluşan bir yıkım ya da deprem ya da yangın sonrasında, yaşamda kalanların “daha büyük” sorunlarla karşılaşmasını önlemek yönetenlerin ödevi olmalı! Geçtiğimiz günlerde belirlenen asgari ücretle emekli aylıklarının bir kiraya “yetmez” durumda olmasının sorumlusu yurttaş olmadığı bilinmesine karşın, “bedeli” yurttaşa ödetiliyorsa düşünmek gerekmiyor mu? Kaliforniya Başsavcısının artan kiralara karşı tavrını düşünün isterim!

Devamını Oku

Bu yurdun yurttaşı…

Bu yurdun yurttaşı…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Bu yurdun yurttaşı…

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ya da Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak adlandırılan, 2018 yılında terör örgütü olarak tanımlanan, Ebu Cabir Şeyh’in komutanlığındaki yapı Suriye’de yönetimi ele alınca “utku çığlıkları” atanları, 82/ 83/ 84 plakası veren aklı tutulmuşları unutmayacağız! Hiç tarih okumamışlar, hiç komşu görmemişler, hiç diğer komşularda yaşananları duymamışlar gibi bir bayram sevinci yaşamadıkları kalmıştı; en azından kendi adıma “öyle” olduğunu düşünüyorum!

Tüm bu sevinçler yaşanırken ülkemizde “asgari ücret” belirleme komisyonu “yine” patronu dara sürüklemeyecek karar peşindeydi, “yine” bir yıllık kira artışı yüzde ellinin üzerinde gerçekleşmişti, “yine” 2024’ü enflasyon taşının altında ezilerek geçiren/ “açlık sınırı” altında aylıkla “aç kal” denilen emeklilerin çilesi vardı, “yine” yeni yılla katlanan zamlar vardı, “yine” sokakta şiddet/ doyumsuzluk/ hukuksuzluk vardı! Israrla Suriye konuşuluyordu, toprak bütünlüğünün korunacağı söyleniyordu, yeniden ayağa kaldırılması/ düzenlenmesi için Türk yüklenicilerine düşün ödev dillendiriliyordu!

***

İnsanın doğasında var “aileci bir toplum” oluşu… Önce aile, ardın komşu… Eğer ailede sorunlar çözülmüşse, temel gereksinmeler karşılanıyorsa, elin komşuya da uzanması bir zorunluluktur! Çünkü, komşunun yalımı “aileyi” tutuşturur! Öyle değil ama; ailede sorunlar saymakla bitmiyor ki! Ele geçen kazançla kira ödenemiyor, temel gereksinmeler sağlanamıyor, okul çağı gelen çocuğun eğitim masrafı karşılanamıyor, ocakta kazan kaynamıyor, yaşı gelip/ geçen gencinizin yaşam kurmaması içinizi parçalıyor… Ne yapacaksınız, komşunuzun “eksiğini” mi tamamlayacaksınız? Aileyi bozarsınız!

Peki, on yılı aşkın süredir ülkemizde bu yurdun/ yurttaşından “daha çok” sözü edilen, “kardeş” sayılan, sınırdan kaçak yollarla kaç kişinin geçtiği bilinmeyen, bugün sayısı konusunda her ağızdan farklı rakamını duyduğumuz sığınmacıların yurttaşa bedeli “ne” oldu düşünsenize! Ha, bir patrona yaradı; ucuz iş gücü oluşu nedeniyle! Unutmayalım, bu ülkeyi “Türkiye olmasa bütün Ortadoğu’dan çıkan mülteciler Avrupa’yı istila edecek, büyük sorunlar çıkacaktı” diyen bir anlayış yönetti yıllardır! Avrupa’yı “istila eden, sorun yaşatacak olan” sığınmacılar, aynısını ülkemize yaptılar, yapmayı da sürdürüyorlar, nüfusun büyük çoğunluğu “açlıkla” sınanıyor!

***

Artık Suriye’de HTŞ var! Sığınmacılar için “Esad tehlikesi” de bitti! 7 Aralık gecesi Şam’a kolayca nasıl girebildiği anlaşılmayan HTŞ’den önce Beşar Esad Rusya’ya sığınmıştı! En önemlisi bizde ekranları tutu alan, hiçbir konuşmalarından dolayı sorgulanmama özgürlükleri olan “her şeyi” bilenler, 82/ 83/ 84 plakalarını saymaya başlamışlardı ya, bir de sözde on yılı aşkın süredir yurdun en güzel yerlerinde konuşlanan sığınmacılar yurtlarına döneceklerdi ya; onmilyonun üzerinde bir sayıdan söz ediliyor, bir ayı aşkın süredir gidenlerin sayısı daha ellibin dolayında, öngörüler tutmadı yine!

Günlerdir görüşmeler sürerken, birlikte Şam tepelerinde görüntüler veriliyor! Türkiye’den Suriye’ye yük götüren kamyonların, tırların günlerdir sınırda beklediği, sayılarının üçbini geçtiği belirtiliyor! Bu arada Türkiye’den alınan malların gümrük vergisi yüzde üçyüz aratılıyor, Ticaret Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı sorunu çözmek için yoğun trafik yürütüyor, daha kapsamlı bir serbest ticaret anlaşmasını yaşama geçirmek için çaba harcanıyor! Beklentiler tutmadı yine!

***

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) yönetimi aldığından bu yana “utku çığlıkları” atanların neler düşünüyor umursamıyorum! Çığlık atanların, HTŞ kurulunun Suudi Arabistan’la, Katar’la, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkiler sürdürürken hangi psikoloji içinde olduklarını da umursamıyorum! Çok yoruyor çünkü!

Emeklinin, asgari ücretlinin “enflasyon altında ezdirmedik” yalanlarıyla oyalanıyor olması asıl sorunum! Asıl sorunum “adalet” anlayışının vurgun yemesi, bu da yetmezmiş gibi “sıranın” başkalarına da gelecek olmasının dillendirilmesi! Bu yurdun yurttaşını düşünüyorum…

Devamını Oku

Emeklilerin aylıklarını ödeyebilme telaşı…

Emeklilerin aylıklarını ödeyebilme telaşı…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Emeklilerin aylıklarını ödeyebilme telaşı…

Toplumun en ezilen/ geçinme sorunu olan katmanı “emekliler”! Yaşamlarının en verimli/ canlı sürecini çalışarak geçirmişler, tanınan “çalışma sürelerini” doldurmuşlar, ilerleyen yaşlarında rahatça yaşayabilmek/ geleceklerini güvenceye almak için sosyal güvenlik primlerini zorlanarak da olsa ödemişler, prim sürelerinin dolmasıyla birlikte “emekliliği” hak etmişler…

Kimseden sadaka, kimseden destek, kimseden hak kazanmadıkları bir “bedel” istemiyorlar; geri kalan yaşamlarını kimseye el açmadan, kuyruklarda beklemeden, markette ucuz/ tağşiş ürün arayışına girmeden, pazarda sona kalmış/ çürük meyve-sebzenin bulunduğu yerleri dolaşmadan geçirmek istiyorlar! Bu istem, “iktidarın” her sıkıştığında “enflasyonun nedenisiniz” çıkışıyla sonuçlanır, bungunlukların “nedeni” olarak gösterilir, daralmalar sırtlarına yüklenmeye çalışılır anlaşılır gibi değil!

***

Neden böyle bir söyleme “haklılık” gerekçeleri aranır, neden sıkça yinelenme gereği duyulur anlayabilmiş değilim! “Emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik” diye başlayan söylevlerinin daha mürekkebi kurumamışken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın bir soru üzerine verdiği yanıt akılları durduracak boyuttaydı! Bakan Işıkhan, “Biz şu an mevcut aktüeryal dengeyi nasıl sağlayabiliriz, emeklilerimize aylıkları düzenli nasıl ödeyebiliriz, sağlık hizmetlerini sürdürülebilir hale nasıl getirebiliriz, bunun telaşı ve çalışması içerisindeyiz” dedi.

Sözünün başında kullandığı “aktüeryal denge”, çalışan etkin nüfusun çalışmayan edilgen nüfusu karşılama oranı anlamına geliyor. “Etkin nüfus” çalışmakta olan prim ödeyenler, “edilgen nüfus” ise emekliler! Bakanlık olarak, çalışan ile emekliler arasındaki “dengeyi” sağlamayı istiyorlarmış, bu nedenle de “emeklinin aylığını nasıl ödeyebiliriz” telaşı içerisindelermiş!

***

“Emeklilerin aylıklarını ödeme telaşı içinde” olmak… Bu “nasıl bir telaş” acaba? “Emeklinin” prim borcu bulunmaz; varsa “emekli” olamaz! “İktidara” yakın olan şirketlerin ne kadar borçlarının silindiği belli bile değil! “İktidara” yakın olamayan belediyelerin borcu, SSK’nın alacağının yüzde onu olduğu ileri sürülüyor! Sözüm ona, borcun yüzde doksanı şirketlerin… Bunlar bugüne değin yalanlanmadığına göre, borç şirketlerin, “emekçilerin” değil! Ancak ceza “emeklilere” çektiriliyor!

“Emeklilerin aylıklarını ödeme telaşı içinde” olmak, aslında şirketlere “ödün” vermek olarak da tanımlanabilir! Şirketlerin ya borçları silinsin, ya da görmezden gelinsin, ancak “emeklilere ödenecek aylık” riske girebilsin…

***

“İktidarın” bu anlayışına “asgari ücret” belirleme sürecinde de tanık olmuştuk! Anımsayın, “patronu üzmeyecek bir düzeyde çalışmalarımız sürüyor” demişlerdi! “Patron” denilenleri parmakla sayabilirsiniz, “belirlenecek ücretle” geçimini sürdüreceklerin sayısı milyonlar, ülke nüfusunun en büyük katmanı! “Emekliler” de öyle değil mi? Nüfusun yüzde yirmisinden çok! Kazandıkları “yasal hak” yok sayılabiliyor, buna karşılık şirketlerin borçları silinebilir…

***

Bundan onbeş/ yirmi yıl önce, “asgari ücretin” üstünde aylık alan “emekli”, bugün devletin kurumu Tüik’in belirlediği “açlık sınırının” altında bir bedelle yaşamını sürdürmeye çalışıyor! Bu da yetmiyor, “iktidarın” sözcüleri zaman zaman “emekliye” verilen “aç kal” aylığının da ödenmesinde zorlandıklarını söylüyor! Bundan çıkarılacak sonuç şu mu? “Emeklilerin aylıklarını ödeyecek durumda değiliz!”

Neden? SSK bitti mi, iflas mı etti? Peki, bu nasıl oldu, kim yaptı, hani Kılıçdaroğlu’nun SSK’da müdür olduğu dönemi alanlarda anlatırken “iflas ettirdi” diyordunuz ya… Sosyal medyadaki “8 Mayıs 1994; ‘Kurban Bayramı öncesi işçi emeklilerine maaş ödeyemeyeceğiz’ Kemal Kılıçdaroğlu-Dönemin SSK Genel Müdürü. AK Parti iktidarında önce bir dönem maaşlarını dahi alamayan milyonlarca emeklimiz, bayram öncesinde ikramiyelerini aldı. Bu bir hatırlatmadır sadece” paylaşımını fırsat buldukça yineliyor, alanlarınızı dolduran kalabalığa “SSK’yı batırdı” diyorsunuz ya; aç bıraktığınız/ enflasyona ezdirdiğiniz “emekliye” vereceğiniz aylıkla oluşan “telaşın” nedenlerini söyleyin! Neden?

Devamını Oku

Evleneceklere kredi, ya sonra…

Evleneceklere kredi, ya sonra…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

Evleneceklere kredi, ya sonra…

Aile Yılı kapsamında düzenlenen tanıtım programında yeni evlenecek çiftlere yüzellibin TL’lik evlilik kredisi verilecek. Kırksekiz ay vadeli, iki yıl geri ödemesiz olacağı belirtilen kredi, otuz yaşından gün almamış/ taşınmazı bulunmayan/ affa uğramış olsa bile; devletin güvenliğine, anayasal düzene, bu düzenin işleyişine karşı suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçları olmama koşulları aranacak.

***

Daha geçtiğimiz günlerde gençlerin evlenmemesinin, çiftlerin çocuk yapmamasının nedenleri arasında “ekonominin” olmadığını ısrarla söyleyenlerin “tezleri” çürümüş oldu böylece! Verilen müjde, evlilik çağı gelenlerin “yüzellibin” lirası varsa “evliliğe uygun” anlamına gelir! Yoksa durduk yerde, “aile yılı” kapsamında böyle bir çözüme gitmenin gereği de olmaz!

Ne olacak şimdi? Yaşı otuzdan gün almamış olanlar “krediyi” bir an önce almak, yuva kurmak için sıraya girecek! Aldığı krediyle de “evinin içini” dizecek, evinin kirasını ödeyecek, düğününü yapacak, evlenmekle birlikte doğacak masrafların üzerinden gelecek, bir evin gereksinmelerini karşılayabilecek…

***

Çinlilerin, “balık yemesini değil, balık tutmasını öğren” özlü sözünü seviyorum! Bizde, “iktidarın” sürdürmekte olduğu anlayışın tam tersi! Eğer evlenmek, yuva kurmak, erinçli bir yaşam sürmek istiyorsan öncelikle yaşamını kazanmak zorundasın! Ataların, “dökme suyla değirmen taşı dönmez” özlü sözünü de severim! Değirmene su kanalı sağlamadıkça, sürekliliğini kazandırmadıkça “değirmen taşını” döndürmek olanaksızlaşır! Yapılan iş göstermelik olmaktan öteye gitmez! Hem sahibini zorluğa sürükler hem de değirmenden yararlanmak için gelenleri bungunluğa…

***

Onlarca üniversite açıldı, binlerce okulu bitiren genç işsiz beklerken, bir yandan da “meslek edinebilme” olanakları ellerinden çalındı! Onbeş, yirmi yaşındaki gençleri her tür işe yönlendirmek olası, ancak yaşları çeyrek yüzyıla denk gelen/ üniversite bitirmiş/ dalında eğitim almış olanları           “her işe” yönlendirmek bir yandan zor, bir yandan da ülke ekonomisinin “iyi” kullanılamadığı anlamına gelir! Bir yandan harcama yapılarak eğitim aldırmak, bir yandan da aldığı eğitimi ülke ekonomisine katkı olarak sunamamak! Yaşamın, en verimli sürecinin “yitirilmesi” diye bir anlam kolayca çıkarılabilir!

Gencin aldığı eğitimi, ülkenin ekonomisine katmadıkça bir yandan gençler, bir yandan da ülke karabasana bürünüyor; şu an bizde yaşandığı gibi… Aile kurmaktan söz ediliyor ya… Medyada “aile içi şiddeti”, bir yandan “aile içi geçimsizliği”, bir yandan “aile içi vahşeti” duymadığımız gün yok! Evine ekmek alamadığı, çocuğunun okul masraflarını karşılayamadığı, mutfağın giderlerini sağlayamadığı için canına kıyanları duymayan yoktur kanımca!

***

Peki şimdi ne olacak? Yaşamını sağlayacak kadar geliri/ işi olmayan birinin “aile yılı” kapsamında alacağı yüzellibin liralık “evlilik kredisi” iki yıl aradan sonra ödenecek olsa bile, o ailenin zorlanmasına neden olacak bir süreci de peşinden getirecek! Gerçekten, insanlara “balık tutmayı” öğretecek denli beceriksiz mi bu “iktidar” sorusu sıkça aklıma geliyor!

Emekçi çalışıyor “emeğinin karşılığını” alamıyor, aileler “çocuk” sahibi oluyor eğitimlerine yetişemiyor, gençler üniversite bitiriyor yaşamlarına katma değer kazandırmıyor… İnsanlar çabasıyla değerlendirmeyip/ aldıkları eğitim dalı görmezden gelinerek, bir de sistemin “ana yapısını” oluşturmasına ödün verildiğinde; kredilerle, desteklerle, harçlıklarla, ücretsiz dağıtılan kömürlerle yurttaşı daha da köleleştirirsiniz! Değirmen taşının dönmesini istiyorsanız, su kanalını açmak/ hızını ayarlamak/ sürekliliğini sağlamak zorundasınız! Aklın yolu birse; bunun başka yolu da yok!

Devamını Oku

“CHP daha ne yapsın” mı?

“CHP daha ne yapsın” mı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OKTAY EROL

“CHP daha ne yapsın” mı?

Chp’de, Özgür Özel’in genel başkan seçilmesiyle başlayan “değişim” istemi, geride kalan bir yılı aşkın sürede hangi aşamaya ulaştı? Kurultay kürsüsünden verilen sözler, kucaklayıcı dil, parti tabanının sesine kulak verme beklentisi, il/ ilçe örgütlerinin oluşumunda yöre seçmenini istencinin dinlenecek olması… Bunlar, bir siyasi partinin başarısında önemli etmenler… Parti tabanını dinlerseniz, onun gücünü savsaklamazsanız, ona verdiğiniz sözleri yerine getirirseniz, yanlışlarınızı “pişkinlikle” savunma gereği duymazsanız, tabana “yurttaş” olduğunu kanıksatırsanız sorun büyük oranda çözülecektir! Bunları halının altına süpürürseniz, “kurtardığınız” günü utku sayarsanız “inandırıcılığınız” olmaz!

***

Uzağa gitmeyelim… Genel seçimlerde, dönemin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu emeklilerin aylıklarını/ bayram ikramiyelerini artıracaklarını, her gerçekleştirdiği miting alanında yinelemesine karşın “neden” karşılığını bulamadı? Emekli aylığının artmasını, bayram ikramiyesinin “asgari ücret” düzeyine ulaşmasını istemiyor muydu? Nüfusun “emekli” katmanı daha iyi aylıkla/ daha iyi ikramiye ile/ daha iyi yaşayacağını bilmiyor muydu? Sanmıyorum!

Bir “inandırıcılık” eksiği olmalı! Seçmen, “iktidarla” Kılıçdaroğlu arasına bir “tartı” koyduğunda, yaklaşık çeyrek yüzyıl boyunca yönetimi elinde bulunduran “iktidarın” yaptığı tüm beceriksizliklere/ ayrıştırmalara/ daraltmalara/ bungunluklara karşın başka bir “çekici” yanını görüyor demek ki! Partinin üst koltuklarında oturanların bu olguyu araştırması gerekmez miydi? Bunca yıl “tek başına” ülkeyi yönetmesini “salt” kendi başarısı olarak düşünmek, “muhalefetin” katkısını yok saymak kanımca başlı başına “muhalefetin” inandırıcı olamayışın nedeni…

***

Chp, nasıl inandırıcı olacak? Sosyal medyada dikkatimi çeken bir paylaşım vardı. Belli ki, kullanıcı gelişmeler karşısında beklenti içindeydi, ancak sonuç içine sinmemişti, paylaşımında şu sözlere yer vermişti: Mitingse miting yapıyor, katılmıyorsunuz. Yürüyüşse yürüyüş yapıyor, katılmıyorsunuz. Basın açıklaması yapıyor, uyarıyor. Kırmızı kart eylemi başlatıyor. Peki Allah aşkına ne yapmasını bekliyorsunuz? Demokratik sistem içinde ne yapılması gerekiyorsa yapıyor. Yoksullara yardım için çırpınıyor. Kent lokantaları açıyor. Emeklilere maddi destek sunuyor. Mağduriyet yaşayanların sesi olmaya çalışıyor. Ve daha başka pek çok şey yapıyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz?

Chp, miting/ yürüyüş/ basın açıklaması yapıyordu, üstelik “kırmızı kart” eylemi bile başlatmıştı; peki neden tepkiler dinmiyordu? Özel dönemiyle Kılıçdaroğlu dönemlerini karşılaştırmak biri bir yanlışın içine düşmek değil amacım; Kılıçdaroğlu’nun, “bilinmez beşlilerle” yürüttüğü birlikteliği başlarda “belki” diyerek umutlanan, ancak gün geçtikçe “beşlinin” rengine bürünmeye çalışan, cemaatçileri kucaklarken cumhuriyetin ilkelerini halı altına süpüren yanını unutmamak gerekir! Soran/ sorgulayan seçmen bu özellikleri üzerinde barındıran Kılıçdaroğlu’nu “iktidara” neden yeğlemeliydi? Gözleri göremezler “emeklileri” suçladılar bir de…

***

Genel Başkan Özgür Özel’in konuşma metinlerini, yaptığı açıklamaların altyapısını, terör/ Suriye/ ekonomi/ bölge bilgilerini, kampanya duyurularını kim yapıyor acaba? Gerçekten merak ediyorum! Sosyal medya paylaşımında “peki, siz ne istiyorsunuz” diyor ya, sanki bilmiyormuş gibi… Hani günlerce “asgari ücretin” otuz bin lira olmasını, olmaması durumunda “ya otuz/ ya yokuz” denildi de ne oldu? Benzeri “emekliler” konusunda da yapılıyor! Yurttaşı beklenti içine sürüklediniz, umutlandırdınız; “kırmızı kartla” avutmaya çalıştınız! Çatlasanız da, patlasanız da ne sizi dinleyen var, ne de varlığınızdan dolayı ötelenen… Hani, “iktidarı” hangi kararından caydırdınız!

Bakın iş yerel yönetimlere dek sıçradı! Orantısız biçimde baskınlar, soruşturmalar yapılıyor! Bundan sonra ne olacak? Geçtiğimiz günlerde Adana anakent belediyesi için de benzer sözleri kullanan olmuştu! “Muhalefet” olan hiçbir yerel yönetimin, yurttaşın, gazetecinin, yazarın, düşünce ustasının “yarını” konusunda kesin bilgi vermek doğru olmaz! “Chp ne yapmalı” demişti değil mi; peki, “Chp’li olmaktan” başka bir amacı olmayan, ancak sorgulayan yurttaşların ne suçu var? Bunu çözecek olanlar, çözüm üretecek olanlar da Chp’nin yönetiminde olanlar, “değişim” sözü verenler, tabanı” kucaklayacağını söyleyenler…

Devamını Oku
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama