08 Aralık 2024 Pazar
Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası Adana Şehit Samet Özkan İlkokulunda Kutlandı
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
HAKKANİYET ÇEMBERİ
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
İLHAN KARAÇAY
Dünya’nın barış ve adalet merkezi olan Lahey’deki patlamada, kahvehane sahibi Yılmaz Bakır komalık oldu.
5 Ceset çıkarıldı ama ölü sayısının onlarca olduğu tahmin ediliyor.
Dünya’nın barış ve adalet merkezi sayılan, Hollanda’nın Lahey şehri, 7 Aralık Cumartesi sabahı saat 06:15 sularında meydana gelen şiddetli bir patlamayla sarsıldı.
Mariahoeve semtindeki üç katlı bir apartmanda gerçekleşen bu trajik olay, binanın büyük bir bölümünün çökmesine neden oldu. Patlamanın ardından yükselen alevler ve dumanlar, çevrede büyük paniğe yol açtı.
TÜRK KÖKENLİ KAHVEHANE SAHİBİ YILMAZ BAKIR KOMADA
Binanın zemin katında bulunan kahvehanenin sahibi Yılmaz Bakır isimli Türk vatandaşı, patlama sırasında ağır yaralandı ve komaya girdi. Ailesi ve yakınları, hastane önünde endişeli bir bekleyiş içinde. Yılmaz Bakır’ın mahallede sevilen bir sima olduğu ve herkes tarafından saygı gördüğü ifade ediliyor.
TÜRK KÖKENLİ İTFAİYE SÖZCÜSÜ: “ENKAZ ALTINDA KALANLAR OLABİLİR”
Olay yerine hızla intikal eden itfaiye ekiplerinin sözcüsü, Türk kökenli bayan, yaptığı açıklamada, “Enkaz altında kalanların olabileceğinden endişe ediyoruz. Kurtarma çalışmalarımız aralıksız devam ediyor.” dedi. Bu açıklama, umutla bekleyen ailelerin yüreklerine bir nebze su serpti.
KAYIP SAYISI BELİRSİZ, RESMİ RAKAMLAR YETERSİZ
Resmi makamlardan yapılan açıklamalarda, şu ana kadar az sayıda cesedin bulunduğu belirtiliyor. Ancak görgü tanıkları ve mahalle sakinleri, enkaz altında daha fazla kişinin olabileceğini ifade ediyor. Bu durum, kayıp yakınlarının endişesini artırıyor ve resmi rakamların gerçeği yansıtmadığı yönünde eleştirilere neden oluyor.
KURTARMA ÇALIŞMALARI VE TOPLUMSAL DAYANIŞMA
İtfaiye, polis ve sağlık ekipleri, enkaz altında kalanları kurtarmak için yoğun çaba sarf ediyor. Mahalle sakinleri de kurtarma ekiplerine destek veriyor. Özellikle Türk ve yabancı kökenli vatandaşlar, dayanışma içinde hareket ederek, yaralıların hastanelere ulaştırılmasına yardımcı oluyor.
PATLAMANIN NEDENİ HALA BİLİNMİYOR
Afbeelding met buitenshuis, hemel, auto, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Patlamanın nedeni henüz belirlenemedi. Yetkililer, olayla ilgili geniş çaplı bir soruşturma başlattı. Doğal gaz sızıntısı ihtimali üzerinde durulsa da, kesin bir bilgiye ulaşılamadı. Mahalle sakinleri, benzer bir olayın tekrar yaşanmaması için yetkililerden hızlı ve etkili bir çözüm bekliyor.
Bu trajik olay, Den Haag’ta yaşayan Türk ve yabancı kökenli toplulukları derinden sarstı.
Lahey Belediye Başkanı Jan van Zanen, patlamanın ardından olay yerine gelerek kurtarma çalışmaları hakkında bilgi aldı.
“ANNE, BİZİ KURTAR!” ÇIĞLIKLARI VE UMUTSUZ BEKLEYİŞ
Patlama sonrasında enkaz altından yükselen yardım çığlıkları, olayın dehşetini gözler önüne serdi. Görgü tanıkları, özellikle çocukların “Anne, bizi kurtar!” şeklindeki feryatlarının yürekleri dağladığını belirtti. Bu dramatik anlar, çevredeki insanların çaresizce kurtarma ekiplerinin müdahalesini beklemesine neden oldu.
Romanyalı Simone tamamen perişan olmuş bir halde, gözyaşları içinde anlatıyor:
“İlk patlamadan sonra çocukların ‘Anne, anne, yardım et!’ diye bağırdığını duydum. Bir komşu hemen dışarı çıktı ama çocukları bulamadı. ‘Neredesiniz?’ diye panikle sordu. Ancak hiçbir ses gelmedi.”
Şu ana kadar enkazdan beş ceset çıkarıldı. İtfaiye ekipleri enkaz altında daha fazla kurban aramaya devam ediyor. Saat 18.00 civarında, kurtarma ekipleri felaket yerindeki yıkıntılar arasında hayatta olan bir kişiyi buldu.
**********************************************
VERWOESTENDE EXPLOSIE IN DEN HAAG:
“MAMA, RED ONS!” KRETEN VAN WANHOOP TEMIDDEN VAN HET DRAMA
Bij een explosie in Den Haag, het internationale centrum van vrede en recht, raakte koffiehuiseigenaar Yılmaz Bakır in coma.
Tot nu toe zijn vijf lichamen geborgen, maar het aantal doden wordt geschat op tientallen.
Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Den Haag, dat bekendstaat als het centrum van vrede en recht, werd op zaterdagochtend 7 december omstreeks 06.15 uur opgeschrikt door een hevige explosie.
De tragedie vond plaats in een drielaags appartement in de wijk Mariahoeve, waarbij een groot deel van het gebouw instortte. De rook en vlammen die na de explosie opstegen, zorgden voor grote paniek in de omgeving.
Afbeelding met buitenshuis, gebouw, boom, Woonwijk Automatisch gegenereerde beschrijving
TURKSE KOFFIEHUISEIGENAAR YILMAZ BAKIR IN COMA
De Turkse eigenaar van het koffiehuis op de begane grond van het gebouw, Yılmaz Bakır, raakte zwaargewond en ligt in coma. Zijn familie en dierbaren wachten in spanning voor het ziekenhuis.
Yılmaz Bakır was een geliefde persoonlijkheid in de wijk en werd door iedereen gerespecteerd.
Afbeelding met brandweerman, Arbeider, helm, werkkleding Automatisch gegenereerde beschrijving
TURKSE BRANDWEERWOORDVOERDER: “MOGELIJK ZIJN ER NOG SLACHTOFFERS ONDER HET PUIN”
De woordvoerster van de brandweer, van Turkse afkomst, verklaarde bij aankomst ter plaatse:
“We vrezen dat er nog mensen onder het puin liggen. Onze reddingsoperaties gaan onverminderd door.” Deze woorden boden de wachtende families enige hoop.
AANTAL VERDWENENEN ONBEKEND, OFFICIËLE CIJFERS ONVOLDOENDE
Volgens officiële verklaringen zijn er tot nu toe slechts enkele lichamen gevonden.
Maar ooggetuigen en buurtbewoners vrezen dat er meer slachtoffers onder het puin liggen.
Deze situatie leidt tot groeiende zorgen bij de families van vermisten en kritiek op de officiële cijfers, die mogelijk niet volledig accuraat zijn.
REDDINGSOPERATIES EN MAATSCHAPPELIJKE SOLIDARITEIT
Afbeelding met Dans, kleding, buitenshuis, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Brandweer-, politie- en medische teams zetten alles op alles om slachtoffers onder het puin te redden. Buurtbewoners bieden ook ondersteuning aan de reddingsteams. Vooral Turkse en andere migranten helpen samen om gewonden naar ziekenhuizen te vervoeren.
OORZAAK VAN DE EXPLOSIE NOG ONBEKEND
Afbeelding met buitenshuis, hemel, auto, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
De oorzaak van de explosie is nog niet vastgesteld. De autoriteiten hebben een grootschalig onderzoek gestart. Hoewel een gaslek wordt vermoed, is er nog geen definitieve informatie beschikbaar. Buurtbewoners dringen aan op een snelle en effectieve oplossing om herhaling te voorkomen.
Deze tragische gebeurtenis heeft de Turks-Nederlandse en andere migrantengemeenschappen in Den Haag diep geraakt.
Burgemeester Jan van Zanen bezocht de rampplek om zich op de hoogte te stellen van de reddingswerkzaamheden.
“MAMA, RED ONS!” KRETEN EN WACHTEN IN WANHOOP
Hulpgeroep vanuit het puin na de explosie bracht de gruwelijkheid van het incident pijnlijk aan het licht. Ooggetuigen meldden dat vooral kinderen met hartverscheurende kreten “Mama, red ons!” om hulp riepen. Deze tragische momenten benadrukten de wanhoop van omstanders die moesten wachten op de hulpdiensten.
Afbeelding met buitenshuis, persoon, Menselijk gezicht, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
De Roemeense Simone vertelde huilend:
“Na de eerste explosie hoorde ik de kinderen roepen: ‘Mama, mama, help!’ Een buurman kwam meteen naar buiten, maar hij kon de kinderen niet vinden. Hij riep in paniek: ‘Waar zijn jullie?’ Maar er kwam geen antwoord meer.”
Tot nu toe zijn vijf lichamen geborgen. Brandweerlieden blijven zoeken naar meer slachtoffers onder het puin. Rond 18.00 uur werd een overlevende gevonden tussen de restanten van het ingestorte gebouw.
Kravatsızlık, bazı ülkelerin iş dünyasında ve diplomatik alanda daha rahat bir giyim tarzı olarak benimsenmiş olabilir. Ama bu durum, Türkiye’nin resmi teamüllerine uygun değildir.
(Not: Türker Atabek’in ölümü ile ilgili haberimi gören ve okuyan Paul Passchier’in, bu konuda yazmış olduğu Hollandaca yazısını, en altta görebilirsiniz.)
(Opmerking: Paul Passchier, die mijn nieuws over de dood van Türker Atabek zag en las, heeft een Nederlands artikel over dit onderwerp geschreven, dat je onderaan kunt lezen.)
Sayın Okurlar,
Bir süre önce yayınlamış olduğum, “Hollanda’daki yeni fahri başkonsolosluğumuzun ciddiyetsizliği üzüntü yarattı” başlıklı haberime gelen bazı eleştiriler hakkında açıklamalar yapmak istiyorum.
Haberimde, fahri başkonsolos ve ekibinin resmi bir törende kravat takmamalarını eleştirdiğim bölüm, bazı okuyucular tarafından anlaşılmamış ya da kasıtlı olarak yanlış yorumlanmıştır.
Gelen eleştiriler arasında tabii ki çok iyi niyetle yazılmış olanlar da var.
Alttaki reaksiyon gibi:
Sayın İlhan bey,
Yazılarnızı çoğu zaman ilgiyle okumaktayım. Ancak alttaki yazınıza katılmıyorum.
Her ne kadar kendim de ciddi/resmi buluşmalarda takım elbise ve kravata önem versem de, yaşadığımız ülkenin Türkiye olmadığını gözden kaybetmemek gerekir.
Diğer unutmamız gereken bir şey, kuralları getiren nasılki insanlarsa, kuralları (zamanla) değiştiren yine insanlardır.
Size göre ben muhafazakâr sayılırım ve sizi aşağı yukarı 53 senedir ilerici biri olarak tanınıyorum. Benim muhafazakâr biri ve sizin de ilerici olarak bu hususta tam tersine tutucu davranmanız bana ilginç geliyor. Tabiki bu düşüncenizde özgürsünüz, ama gazeteciliğin yanı sıra bir bilgilendirici olarak, insanları yerinde modernliğe teşvik etmeniz size daha fazla yakışır. Böylece bir insanın kalitesi, kravatsız olmasına rağmen uygun kıyafet giymiş olması da, bir tarafa bilgi, saygı ve hoşgörü üzerinde kurulmuş olmalı.
Bu sebeple de, değerli/sevgili İlhan (aga)bey, alttaki yazınızı yeniden değerlendireceğinizi ümit ediyorum.
Saygı ve selamlarımla,
Burhan MIHÇIOKUR.
Burhan Mıhçıokur’un istemiş olduğu gibi, yazımı yeniden değerlendireceğim.
Mıhçıoğlu, konuyu “muhafazakâr ve ilerici” değerlendirme olarak nitelemiş. Aksine, pek çok sol görüşe sahip ünlü kişiler de kravat takmamayı tercih ediyorlar. Ama bunlar resmi törenlere yine de kravatlı olarak gidiyorlar.
Haberimde yer alan, “Örneğin, bazı Batı Avrupa ülkelerindeki iş dünyasında ve diplomatik alanda daha rahat bir giyim tarzı benimsenmiş olabilir. Fakat bu durum Türkiye’nin resmi teamüllerine uygun olmayabilir. Sonuçta, böyle bir toplantıda tüm tarafların aynı ciddiyet ve özeni göstermesi, temsil edilen ülkenin imajı açısından daha olumlu bir etki bırakabilirdi.” şeklindeki sözlerim, maalesef gözden kaçmış.
Yukarıdaki paragrafta belirttiğim gibi, kıyafet tercihleri, kültürel ve bireysel tercihlere dayalı olarak değişiklik gösterebilir. Batı Avrupa ülkelerinde daha rahat bir giyim tarzının benimsenebileceğini ifade etmiştim. Ancak bu, Türkiye’nin resmi teamüllerine uygun olmayabilir ve ben de bu uyumsuzluğun eleştiriye açık olduğunu vurguladım. Bazı okuyucularımızın “Hangi devirde” yaşadığımıza dair yorumlar, kişisel tercihlerimize saygı göstermeyen bir yaklaşımı temsil eder. Dünyadaki değişimlere açık olup, farklılıkları kabul etmek olgunluk gerektirir. Kravat takmak ya da takmamak bir “devir” meselesi değil, “tercihler” meselesidir. Bu noktayı göz ardı ederek, “Hangi devirde yaşıyoruz? Kravatsızlık neden eleştiriliyor?” gibi yorumlar yapılması üzerine bu açıklamayı yapma gereği duydum.
Öncelikle, diplomatik ve resmi etkinliklerde giyim kuralları, temsil edilen ülkenin ciddiyeti ve saygınlığı açısından önemli bir yer tutar. Haberimde, fahri başkonsolosun ve ekibinin kravatsız katılımının resmi bir törende oluşturduğu izlenimi değerlendirdim. Resmi diplomatik temsiliyet, yalnızca içerik ve icraatlarla değil, aynı zamanda görünüş ve davranışlarla da sağlanır.
Fahri başkonsolos ve ekibinin kravat takmamış olması, bazı okuyucularımızın düşündüğü gibi çağ dışı bir eleştiri değil, diplomatik teamüllere uygunluk açısından yapılan bir değerlendirmedir. Batı Avrupa’daki daha rahat giyim tarzlarının kabul görmesi, Türkiye’nin resmi etkinliklerindeki ciddiyet ve özenin bir kenara bırakılmasını gerektirmez. Türkiye’yi temsil eden her birey, bu tür etkinliklerde ülkenin prestijine uygun bir duruş sergilemelidir.
Bu nedenle, fahri başkonsolosun ve ekibinin kravat takmamaları, resmi etkinliklerde beklenen ciddiyeti ve özeni göstermemeleri, Türkiye’nin diplomatik temsilcilerinin sergilemesi gereken duruşa uygun düşmemektedir. Kravat gibi küçük bir ayrıntı, temsil edilen ülkenin ciddiyetini ve profesyonelliğini simgeleyen önemli bir semboldür.
Sonuç olarak, fahri başkonsolosluk makamının gerektirdiği temsil yetkinliğine sahip olunmadığı izlenimi yaratılmış ve bu da Türkiye’nin uluslararası alandaki imajına olumsuz yansımıştır. Eleştirilerimin temelinde yatan nokta, resmi bir törende gösterilmesi gereken özenin ve ciddiyetin eksikliği olup, kültürel farklılıklar ve giyim tercihleri, bu değerlendirmemin dışında kalmamaktadır.
Genel Sekreterlik
Başkonsolosluklar ve fahri başkonsolosluklarda “Genel Sekreter” pozisyonu bulunmaz. Diplomatik temsilciliklerde ve konsolosluklarda belirli unvanlar ve görevler standarttır. Türkiye’nin yurtdışındaki temsilciliklerinde tipik olarak şu pozisyonlar bulunur:
Başkonsolos: Başkonsoloslukların en üst düzey yetkilisi.
Muavin Konsolos veya Konsolos: Başkonsolosa yardım eden diğer konsolosluk personeli.
Konsolosluk Memurları: Vize işlemleri, vatandaşlık hizmetleri ve diğer konsolosluk işlerini yürüten personel.
Fahri başkonsolosluklar ise genellikle daha küçük ve esnek yapılar olup, başkonsolosluk kadar resmi bir yapıya sahip değildirler. Fahri başkonsolosluklarda fahri başkonsolos dışında belirli bir unvan standardı yoktur ve pozisyonlar ülkeden ülkeye değişebilir. Bu pozisyonlar fahri olduğundan, gönüllü ve genellikle daha esnek görev tanımları bulunur.
Ancak, bazı fahri başkonsolosluklarda “Genel Sekreter” gibi görevler gayri resmi olarak tanımlanabilir ve atanabilir. Bu tür atamalar, resmi diplomatik unvanlar kapsamında değil, daha çok yerel ihtiyaçlara ve organizasyonel yapıya göre belirlenir. Bu nedenle, Hollanda’daki bir fahri başkonsolosluğun kendi inisiyatifiyle bir “Genel Sekreter” görevlendirmesi mümkündür, ancak bu görev resmi bir diplomatik unvan olarak kabul edilmez.
Özetle, resmi olarak böyle bir görev yoktur, ancak gayri resmi olarak fahri başkonsolosluklar bu tür atamaları yapabilir. Daha önce yazdığım gibi, resmi diplomatik unvanlar arasında “Genel Sekreter” yoktur, ancak fahri başkonsolosluklar kendi organizasyonel yapıları çerçevesinde bu tür pozisyonlar yaratabilirler.
Bu ara Haberde eleştirdiğim Fahri Başkonsolos Titus Kramer ile Genel Sekreter Mehmet Keskin de, hoşnutsuzluklarını kibarca belirttiler. Kendilerine vereceğim cevap aşağıdadır:
Sayın Kramer ve Keskin,
Yayınladığım haberde, tarafsız bir gözlemci olarak yaptığım eleştiriler liyakat ve temsil standartlarıyla ilgilidir. Kravat meselesine değinmemin sebebi, diplomatik temsilin formel görünümünü yansıtmanın önemine vurgu yapmaktır. Ayrıca, görevlerin belirlenmesinde deneyim ve liyakat unsurlarına dikkat çekmek, sadece görevdeki bireyler için değil, aynı zamanda toplum nezdinde bu görevlerin ciddiyetini pekiştirmek açısından gereklidir. Eleştirilerimin kişisel olmadığını, diplomatik normlara yönelik olduğunu bilmenizi isterim.
Saygılarımla.
ANTWOORD AAN MIJN LEZERS DIE NIET BEGRIJPEN WAT ZE LEZEN OF DIE OPZETTELIJK KRITISEREN:
Het niet dragen van een stropdas kan in sommige landen als een meer ontspannen kledingstijl in de zakenwereld en de diplomatieke sfeer zijn aangenomen. Maar deze situatie is mogelijk niet in overeenstemming met de officiële gebruiken van Turkije.
Geachte lezers,
In reactie op de kritiek en vragen die zijn ontstaan naar aanleiding van mijn artikel over de officiële openingsceremonie van het honorair consulaat-generaal in Utrecht, wil ik graag enkele punten verduidelijken en mijn standpunten nogmaals uiteenzetten.
Natuurlijk zijn er onder de ontvangen kritiekpunten ook diegenen die met de beste bedoelingen zijn geschreven. Zoals de reactie hieronder:
Geachte meneer İlhan,
Ik lees uw artikelen meestal met belangstelling. Echter, ik ben het niet eens met uw onderstaande artikel.
Hoewel ik zelf ook waarde hecht aan een pak en stropdas bij serieuze/officiële bijeenkomsten, moeten we niet uit het oog verliezen dat het land waarin we leven niet Turkije is.
Een andere zaak die we niet moeten vergeten, is dat regels worden ingevoerd door mensen en dat deze regels (na verloop van tijd) ook door mensen worden veranderd.
Volgens u ben ik conservatief te noemen en ik ken u als een progressief persoon voor zo’n 53 jaar. Het lijkt me interessant dat ik als conservatief en u als progressief juist tegenovergesteld gedrag vertonen in deze kwestie. Uiteraard bent u vrij in uw gedachten, maar naast het journalistieke zou het u meer passen om mensen op een gepaste manier te stimuleren tot moderniteit. Zodat de kwaliteit van een persoon, ondanks het ontbreken van een stropdas, toch zichtbaar wordt door gepaste kleding, en dit alles op een fundament van kennis, respect en tolerantie.
Om deze reden hoop ik, waarde/beste meneer İlhan (aga), dat u uw onderstaande artikel opnieuw wilt overwegen.
Met respect en vriendelijke groeten,
Burhan MIHÇIOKUR.
Zoals Burhan Mıhçıokur heeft gevraagd, zal ik mijn artikel opnieuw overwegen.
Mıhçıoğlu heeft de kwestie omschreven als een “conservatieve en progressieve” beoordeling. Integendeel, veel bekende personen met een linkse visie geven er ook de voorkeur aan om geen stropdas te dragen. Maar zij gaan nog steeds met een stropdas naar officiële ceremonies.
Mijn opmerking in het nieuwsbericht, “Bijvoorbeeld, in sommige West-Europese landen kan een meer informele kledingstijl zijn aangenomen in de zakenwereld en diplomatieke sector. Echter, deze situatie komt mogelijk niet overeen met de officiële gebruiken in Turkije. Uiteindelijk zou het een positiever effect kunnen hebben op het imago van het vertegenwoordigde land als alle partijen dezelfde ernst en zorgvuldigheid tonen bij een dergelijke bijeenkomst.” is helaas over het hoofd gezien.
In mijn artikel heb ik niet alleen de kledingkeuze van de deelnemers besproken, maar ook de bredere context waarin deze keuze mogelijk gemaakt is.
Ik schreef: “Hoe deze situatie breder werd ontvangen, kan ook verband houden met de culturele verschillen van de deelnemers en het doel van de bijeenkomst. In sommige West-Europese landen kan een meer informele kledingstijl gebruikelijk zijn in het bedrijfsleven en diplomatieke kringen. Echter, dit kan niet in overeenstemming zijn met de officiële gebruiken van Turkije. Uiteindelijk had het tonen van dezelfde ernst en zorg door alle partijen tijdens een dergelijke bijeenkomst een positiever effect gehad op het imago van het vertegenwoordigde land.”
Zoals ik hierboven in de alinea heb aangegeven, kunnen kledingvoorkeuren variëren op basis van culturele en individuele voorkeuren. In West-Europese landen kan een meer informele kledingstijl worden aangenomen. Echter, dit is mogelijk niet in overeenstemming met de formele gebruiken van Turkije, en ik heb benadrukt dat deze mismatch vatbaar kan zijn voor kritiek. Sommige van onze lezers maken opmerkingen over in “welk tijdperk” we leven, wat een benadering vertegenwoordigt die geen respect toont voor persoonlijke keuzes. Openstaan voor veranderingen in de wereld en het accepteren van verschillen vereist volwassenheid. Een stropdas dragen of niet dragen is geen kwestie van een “tijdperk,” maar van persoonlijke voorkeuren.
Mijn artikel wilde de discrepantie benadrukken tussen de verwachte diplomatieke etiquette en de feitelijke presentatie van de honorair consul-generaal en zijn team. Hoewel informele kleding in bepaalde contexten geaccepteerd kan zijn, blijft het belangrijk om te erkennen dat diplomatieke evenementen een bepaalde mate van formele presentatie vereisen, vooral als het gaat om de representatie van een land als Turkije, waar formele kleding in officiële bijeenkomsten nog steeds de norm is.
Deze situatie kan gezien worden als een poging om een informele en gezellige sfeer te creëren, maar in de context van een diplomatiek evenement, is het dragen van formele kleding zoals een stropdas een teken van respect en ernst. Het niet dragen van een stropdas door de honorair consul-generaal en zijn team kan daarom worden geïnterpreteerd als een gebrek aan respect voor de ceremonie en de aanwezige diplomatieke vertegenwoordigers.
Daarnaast heb ik ook kritiek geuit op de benoemingen van de secretaris-generaal en de cultureel adviseur, waarvan de kwalificaties en ervaring vragen oproepen over hun geschiktheid voor deze posities. Het is van groot belang dat dergelijke benoemingen gebaseerd zijn op verdienste en expertise om de belangen van Turkije op een adequate manier te vertegenwoordigen.
Het doel van mijn artikel was om deze punten onder de aandacht te brengen en te benadrukken dat, ondanks culturele verschillen, het tonen van respect en ernst door middel van passende kleding en kwalificaties cruciaal is voor de diplomatieke representatie en het behoud van het imago van Turkije.
Ik hoop dat deze uitleg enige duidelijkheid verschaft en dank mijn lezers voor hun betrokkenheid en feedback.
Algemeen Secretaris:
In consulaten en ereconsulaten bestaat er doorgaans geen functie met de titel “Algemeen Secretaris”. In diplomatieke vertegenwoordigingen en consulaten zijn er standaardtitels en -functies. In de vertegenwoordigingen van Turkije in het buitenland zijn de volgende posities typisch:
Consul-Generaal: De hoogste functionaris in een consulaat-generaal.
Viceconsul of Consul: Personeel dat de consul-generaal ondersteunt.
Consulaire Medewerkers: Personeel dat zich bezighoudt met visumprocedures, consulaire diensten en andere consulaire taken.
Ereconsulaten daarentegen zijn meestal kleinere en flexibeler van structuur en hebben niet dezelfde formele opzet als consulaten-generaal. Bij ereconsulaten zijn, naast de ereconsul, de titels niet strikt gestandaardiseerd en kunnen ze van land tot land verschillen. Omdat deze functies erefuncties zijn, zijn de taken vaak vrijwillig en hebben ze meer flexibele taakomschrijvingen.
Het is mogelijk dat sommige ereconsulaten een functie zoals “Algemeen Secretaris” informeel definiëren en benoemen. Dergelijke benoemingen vallen echter niet onder de formele diplomatieke titels en zijn meer afhankelijk van lokale behoeften en organisatorische structuren. Daarom is het mogelijk dat een ereconsulaat in Nederland op eigen initiatief een “Algemeen Secretaris” aanstelt, maar deze functie wordt niet erkend als een officiële diplomatieke titel.
Samenvattend, officieel bestaat een dergelijke functie niet, maar ereconsulaten kunnen deze informele benoemingen doen. Zoals ik eerder geschreven, bestaan er geen officiële diplomatieke titels zoals “Algemeen Secretaris”, maar ereconsulaten kunnen dergelijke posities binnen hun eigen organisatorische structuur creëren.
Hierbij hebben Honorair Consul Generaal Titus Kramer en Secretaris Generaal Mehmet Keskin, die ik in het nieuws bekritiseerde, ook hun ongenoegen beleefd geuit. Mijn antwoord aan hen is als volgt:
Geachte heer Kramer en heer Keskin,
In mijn gepubliceerde artikel heb ik als neutrale waarnemer kritiek geuit op het gebied van competentie en representatiestandaarden. Het vermelden van het ontbreken van stropdassen was bedoeld om het belang van formele uitstraling in diplomatieke representatie te benadrukken. Ook wilde ik onderstrepen dat bij het toewijzen van functies ervaring en bekwaamheid essentieel zijn voor de ernst van deze rollen in de ogen van de samenleving. Mijn kritiek is niet persoonlijk bedoeld, maar gericht op diplomatieke normen.
Met vriendelijke groet.
Hollanda’da yaşayan Türk gençlerine yeni ufuklar açmak, yeni nesilleri yüreklendirmek ve daha iyi bir gelecek oluşturmalarına katkı sağlamak isteyen HOTİAD, HBO mezunu ve üniversite son sınıf öğrencilerine yönelik gerçekleştirdiği ‘5 CEO ve 5 ÖĞRENCİ’ programını düzenlenen gala gecesi ile sonlandırdı.
Rotterdam Zuidplein Tiyatrosunda gerçekleştirilen ve sunuculuğunu Nedwerk Müdürü Adem Uzunca’nın yaptığı, Kuzey Hollanda Emniyet Genel Müdürü Hamit Karakuş’un konuşmacı olarak katıldığı gala akşamında, T.C. Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy, Deventer Başkonsolosu Muammer Hakan Cengiz, Fahri Konsolos Titus Kramer’ın yanı sıra çeşitli meslek gruplarından, iş dünyasından bilinen simalar ve öğrenciler yer aldı.
HOTİAD Başkan Vekili ve JILPAQ Holding CEO’su Faruk Halıcı, galanın açılışında bir selamlama konuşması gerçekleştirdi. Yunus Emre’nin “İlim İlim Bilmektir” şiiriyle başladı.
“İlim ilim bilmektir, / İlim kendin bilmektir, / Sen kendini bilmezsin, / Ya nice okumaktır.
Okumaktan murat ne, / Kişi Hak’kı bilmektir, / Çün okudun, bilmezsin, / Ha bir kuru emektir.
Okudum, bildim deme, / Çok tâat kıldım deme, / Eğer Hak bilmezisen, / Abes yere yelmektir.
Dört kitabın mâ’nisi, / Bellidir bir elifte, / Sen elifi bilmezsin, / Bu nice okumaktır.
Yiğirmi dokuz hece, / Okursun uçtan uca, / Sen elif dersin hoca, /Ma’nisi ne demektir.
Yunus Emre der hoca, / Gerekse bin var hacca, / Hepisinden iyice, /Bir gönüle girmektir.”
Halıcı konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Efendim açılış konuşmasına, günün anlam ve önemi açısından Türk dünyasının önemli isimlerinden Yunus Emre’nin sadece kendi dönemine değil geleceğe dair söylediği bilinen bir şiiriyle başladım.
Türk dünyasının önemli isimlerinden Yunus Emre sadece kendi dönemine değil geleceğe dair seslenmiştir. Özetle insanın kendini keşfetmesini anlatmıştı şiirinde.
İnsanın dürüst olmasının, gönüller kazanmasının ve sevginin önemine vurgu yapıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi konuma gelinirse gelinsin asıl hedef “iyi insan” olmaktır.
Bugünkü toplantımız hakkında kısa bir bilgi vereyim: Neden 5 CEO ve 5 gün? Aslında bu projemizin önceki konseptinde başarılı iş insanlarını öğrenci derneklerimizin davetiyle üniversitenin salonlarında öğrencilerimizle buluşturuyorduk. İş adamlarımız, başarı hikâyelerini anlatıyordu, öğrencilerimizin soru sormalarını sağlıyorduk. Bu insanlar, Avrupa’ya zor şartlarda gelmiş, yabancı dili bilmeden, toplumu ve sistemi tanımadan nasıl olmuş da Avrupa’nın en büyük firması hâline nasıl gelmiş; bunu canlı örneğinden dinliyorlardı. Amaç onlara cesaret vermek, umut vermek, ufuk açmak ve onların daha iyisini yapabileceklerini anlatmaktı.
Çünkü gençler daha donanımlı, iyi bir eğitime sahiptiler. Bu projeyi 10 üniversitede gerçekleştirmiştik. Sonrasında yeni konseptimizde, şimdi ikincisini yaptığımız bu projeyle öğrencilerimizi CEO’larımızın şirketlerine misafir ediyoruz, yani işin mutfağına girmelerini sağlıyoruz. O büyük şirketlerin nasıl yönetildiğini gözleriyle görüyorlar. Bu projede, sektörlerinde başarılı olan firmaların çok değerli CEO’ları ile özel olarak seçilen 5 öğrencimizle bir gün geçiriyorlar. Öğrenciler CEO’larla şirket yönetimi gibi birçok alanda sorusu sorma, gözlem yapma tecrübesi ediniyorlar. Programın birinci bölümü bu şekilde tamamlandı. Birazdan sizlerle edindikleri tecrübeleri, gözlem ve izlenimleri paylaşacaklar.
HOTİAD olarak ekonomik faaliyet haricinde toplumsal, eğitim ve kültürel ağırlıklı programlarda önem veriyoruz. Çünkü içinden çıktığımız Türk toplumunun bir parçası olarak onların gelişimi konusunda sorumluluk hissetmekteyiz: Bu alanda yapılan çalışmalardan HOTİAD yönetimini ve üyelerine verdikleri destekten dolayı çok teşekkür ederim.
CEO’larla öğrencilerin buluşma yemeğinde Günay Uslu hanımefendinin bir tespiti önemliydi, onu sizlerle paylaşmak istiyorum: “İlk jenerasyonun çocukları olarak o zamanlarda biz küçük bir gruptuk, ama o dönemde okuyan eğitimli gençler hepimiz iyi yerlere geldik. Kimimiz iş kadını kimimiz siyasetçi, kimimiz bürokrat, doktor, avukat olarak önemli yerlere geldik. Şimdi sayıları çok fazla olan eğitimli gençlerimizin iyi yerlere gelmelerini sağlamalıyız, önlerini açmalıyız, destek olup sahiplenmeliyiz.”
Türk toplumunun güçlü lobisinin olması için eğitimli gençlerimize ihtiyacımız var. Bu projenin öncesinde gençlerle, genç girişimcilerle, farklı zamanlarda buluşmalarımız oldu. Yaptığım konferanslarda gördüğüm şudur ki, potansiyeli güçlü, donanımlı, ufku açık gençlerimiz var. Fakat ilk adımı nasıl atacağı konusunda tereddütler. Var. Şimdi sayısı çok olan bu eğitimli gençlerimize de sahip çıkmak, onlara rehberlik etmek toplumumuzun ve Hollanda’daki ortak geleceğimiz için önem arz etmektedir. Değerli gençler, hayatta en pahalı şey tecrübe edinmektir. Bunu iki türlü elde edebilirsiniz: Bir, yaşayarak kazanıp, kaybederek ya da konuları tecrübe etmiş başarmış insanları dinleyerek. O nedenle motivasyon konuşmacısı olarak bu seneki misafirimiz Sayın Hamit Karakuş hayatı, tecrübeleri ve tavsiyelerini de paylaşacağı bir sunum yapacaktır.
Programımızın içeriğinin dolu olmasına daha çok önem verdik. Fakat en önemlisi programın üçüncü bölümü olan network kısmıdır. Bu bölümde gençlerimize zaman ayırmanızı önemli rica ediyorum. Katılımınızdan dolayı hepinize kalbi şükranlarımı sunuyorum.”
Açılış konuşmasının ardından programa öğrencileriyle katkı sunan Anatolia, Moazik, SUN ve Wasila öğrenci dernek başkanları sahneye davet edildiler. Wasila Dernek Başkanı Mustafa Şener ve Anatolia derneği adına söz alan konuşmacılar hem programla hem de çalışmaları ile alakalı bilgi verdiler.
Öğrenci derneklerinin tanıtımının ardından günün konuşmacısı Kuzey Hollanda Emniyet Müdürü Hamit Karakuş sahneye davet edildi.
Karakuş, hayatını anlattığı konuşmasında yaşadığı zorluklara, olumsuzluklara, toplumun ve ailesinin kendisine biçtiği role rağmen geldiği konumu paylaştı. Karakuş özetle şunlara değindi:
“Çalışacak yaşa geldiğimde ailemin benden biran önce fabrikada iş bulmam, biraz para kazanıp geri dönmek olduğunu gördüm. Okulumuzun bizden yüksek bir beklenti içerisinde olmadığını gördüm. Ama ben kararlıydım, okuyacak ve sevdiğim bir işi yapacaktım. Her türlü olumsuzlukları, ayrımcılığı yaşadım, bıkmadım, küsmedim ve bildiğim yolda ilerlemeye çalıştım. Yabancılar polisinin teşviki ile başladığım emniyet serüvenim, emlak sektöründe devam etti. O alanda da kayda değer işler yaptık. Siyaset arenasında Wethouder/Meclis Azası ve Senatör olarak verdiğim siyasi mücadelemi, Emniyet Müdürlüğü görevi teklif edilince sonlandırdım. Hangi işi yaparsanız yapın, severek yapın, düzgün ve en iyi şekilde yapın.”
Hamit Karakuş’un ardından, Nisa Özen adlı genç bir öğrenci tarafından kısa bir müzik dinletisi sunuldu.
Müzik dinletisinin ardından, CEO’lar, Atilla Aytekin (Azerion), Zülküf Yılmaz (Yılmaz Radijs, Hikmet Gürcüoğlu (Koç Vleeswaren), Füsun Demolder (Arkas Holland) ve Defne Arslan, Tarkan Karayazgan, Mariam Kovziridze, Melis Uzan, Pelin Yılmaz adlı öğrenciler podyuma davet edildiler. Corendon CEO’su Günay Uslu, çok önemli bir mazeret nedeniyle programa katılamadı.
Program moteratörü Adem Uzunca önce öğrencilerin hazırladıkları görüntüleri izlettirdi, ardından da bu süreçte yaşadıklarını dinletti.
Hepsi de 5 gün içerisinde her CEO’dan çok şeyler öğrendiğinin altını çizerek, çok önemli bir proje olduğuna dikkat çektiler.
CEO’lara durum değerlendirmesi için söz verildi. Programa katılan CEO’lar sırasıyla dugularını, düşüncelerini katılımcılarla şu şekilde paylaştılar:
Bu bizim ikinci turumuz. Bu projeyi hayata geçirirken de, yürütürken de işin içerisinde biri olarak şunları söyleyebilirim: Biz bu projeye bir gönül işi olarak başlamıştık ama şimdi geldiğimiz nokta itibariyle bunun bir akıl işi olduğunu söyleyebilirim. Bu bir mentor mentil ilişkisiydi. Burada mentorun bilgisi, deneyimi belki bir rol model özelliği öne çıkacak olmasıydı. Sohbet ortamında kişisel gelişime yönelik bir çalışmaydı. Gençler için bilgi ve deneyim kazanımı, stratejik rehberlik, moral, motivasyon desteği ve netwrok ağının güçlendirilmesine matuf bir çalışma bu. Bunun da katılanlara kazandırıldığına inanıyor, ve daha fazlasını yaptığımızı düşünüyorum. Bizim bu çalışma ile amacımız gençlerimizin heyecanını, cesaretini, özgüvenini artırmak, ufkunu açmak, başarıya teşvik etmekti. Bunu yapabilme potansiyeline sahip olduğumuzu da biliyorum. Bu söylediğimin altını doldurmak için projede yer alan şirketleri tanıtmam yeterli olacaktır sanırım.
Günay Hanım, bugün aramızda yok ama projeye katkısını emeğini esirgemedi. Dünyanın en büyük 16. Büyük ekonomisine sahip olan Hollanda’da ilk 500 şirketin içerisine girmiş olan Corendon gibi bir şirketin yöneticisi.
Azerion CEO’su Aytekin Bey, borsada var olan ve 1000’den fazla çalışanı ile uluslararası bir yapıya ve güce sahip bir şirket.
Arkas CEO’su Füsun Hanım İzmir merkezli dünyanın en büyük deniz taşımacılığı yapan uluslararası ve bu alanda ilk 9’a giren bir şirket.
Yılmaz Radijs CEO’su Zülküf Bey turp yetiştiriciliği ve seracılıkta pazarın yüzde 60’ına sahip bir şirketimiz. Zülküf Bey, eksiden gelen ama vizyon sahibi olması, kararlı ve azimli olması onu diğerlerinden farklı kılıyor. Öğrencilerden de Zülküf Bey’in bu azmi tekrarlandı ve takdire şayan bir örnek, rol model olarak karşımızda duruyor.
Bizlere bu manada başvuran öğrencilerimizin CV’lerinin de çok sağlam olduğunu gördük. Dikkatimi çeken bir başka unsur da, öğrencilerimizle görüşmeler sırasında biz “heyecan büyütmek” derken, onların “cesaret” dediğini gördük. Biz “ufuk büyütmek” derken, onlar “ilham almak”tan bahsediyorlardı. Biz “netwerk/ağ oluşturmak” derken, onlar “aidiyet” diyorlardı. Biz “başarıya teşvik” derken, onlar “sizler rol modelsiniz” diyorlardı. Bugünü ve yarını konu etmeye çalışırken, onlar dünü ve bugünü konuşmaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı gönül ile başlamıştı, akıl ile bitirdik. Bu arada kazanımlarımızın ne olduğunu da karşılıklı olarak anlamış olduk.
Öğrencilerle geçen bir gününü değerlendiren Füsun Demolder da şunları dile getirdi:
“Çok önem verdiğim bir projeydi. Hepimizin din, dil, ırktan, cinsiyet ve sosyal statüden bağımsız olarak ölene kadar birbirimizden öğreneceği çok şey olduğunu düşünüyorum. Bu öğrenme sürecinde de paylaşmamanın önemine vurgu yapmak isterim. Biz bilgi, deneyim ve tecrübelerimizi paylaştık, arkadaşlar bu paylaşıma “fedakârlık” dediler ama ben öyle düşünmüyorum. Ben büyük bir keyif aldım. Ben de onlardan çok şeyler öğrendim. İzmirliyim, 9 yıldır Hollanda’dayım ve 30 yıldır iş hayatındayım. Hepimizin amacı mutlu bir hayata sahip olmak. Bu yolculukta da paylaşmak mutlu olmanın anahtarıdır.”
Azerion CEO’su Atilla Aytekin gençlerle geçirdiği bir günün hikâyesini, deneyimlerini anlattı ve şu tavsiyeleri paylaştı:
“53 yaşındayım. 3 yaşından itibaren Hollanda’dayım. Bütün zorlukları, olumsuzlukları yaşadım ama hiçbir zaman ne topluma ne de kurumlara küsmedim; sadece yolumuza devam ettik. Bizim Hollanda’ya geldiğimiz yıllarda mahallemizde kasap vardı. Bizim rol modelimiz o zamanlar oydu. Lise, üniversite derken yanımda kimsenin olmadığını gördüm. Özgüven burada büyük önem arz etmekte, rol oynamakta. Bunun yanında cesaret de yolunuzu açan bir başka unsur. Bir Hollanda şirketinin CEO’su bizim için başka gezegende yaşayan, ulaşılması mümkün olmayan biriydi âdeta. Ona dokunmak hayaldi, yanına gitmeye cesaretimiz bile yoktu. Hamit Bey iyi bir rol modeldir. Bir amaç peşinde koştuğunuz zaman bir yerlere erişebileceğinize inanın. Gençlerimizi görüyorum, bilgisi, tecrübesi, donanımı var ama özgüveni, güven verici bir yanı yok. İşte burada sorun başlıyor. Hollandalı CEO’larla görüştüğümde de bana aynı şeyleri söylüyorlar: “Türk toplumunda inanılmaz başarılı öğrenciler var ama karşı tarafa güven vermiyor ve özgüvenleri yok. Lider olmak için her şeyi var ama özgüveni yoksa olamıyor, olsa da başaramıyor. Gençler, güven verici olmayı öğrenelim, bu karşı tarafın da hoşuna gider. “Biz buna layığız, bunu yönetmeye kapasitemiz, bilgi, becerimiz var, biz bunu başarabiliriz, biz bunu yapabiliriz” demeliyiz, bu duruşumuzu sergilemeli, ortaya koymalıyız. Bunu söylemezseniz, bu duruşu sergilemezseniz hiç kimse sizi seçmez.”
Dünyadaki en zor işlerden biri de üretimdir. Türkiye’den gelmişsiniz, dilini öğreneceksiniz, ortamı tanıyacak, yapacağınız işe karar vereceksiniz. Her sektörün zorluğu vardır. Başarıya giden yol için iki şey önemli. Birincisi, ne yapacağınıza karar verdiğinizde iyi bir analiz yaparak doğru adımlar atmanız. İkincisi de o işi sürekli geliştiren ve sektörün önünde olmanızdır. Biz sadece üretici olarak kalsaydık büyümemiz mümkün olmazdı. İnsan gücüyle yapılan bir işi endüstriyel hâle nasıl getirebilirim diye düşünerek adım atmaya çalıştık ve bugünlerdeki başarıyı yakaladık. Ben çalışırken de bu işin daha nasıl iyi bir şekilde yapılacağının hayalini kuruyordum. Bir işi, mesleği seçerken onun size neler kazandıracağına, size uygun olup olmayacağına bakmanız ve ciddi pazar araştırmasını yaparak yola çıkmalısınız. Bir de gençlerimiz konfor alanından çıkmalılar. Ben bizi ziyaret eden gençlerimizin hepsinde de başarılı olmak için konfor alanlarından çıktığını ve büyük bir fedakârlıklarla işlerine sarıldıklarını gördüm. Elbette dengeyi korumak lazım. Aile ve çevreyi ihmal etmeden, o değerlerden ödün vermeden yapılmalı. Ama bazen de o alandan çıkmak lazım.”
Geceyi takip eden Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal da bir selamlama konuşması yaparak şunları dile getirdi: “Böyle özel bir programla gençleri yüreklendiren, cesaretlendiren, ilham vererek yolculuklarında yanlarında olan HOTİAD’a teşekkür ediyorum. Yaklaşık 500 yıllık geçmişi olan Hollanda-Türkiye ilişkilerimizi, bu yıl kutladığımız 100. Dostluk ve 60. İşgücü anlaşması ile zirveye taşıdık. 60 yıl kısa bir zaman gibi gelebilir ama biz o 60 yıla işte böyle başarılar sığdırdık. Herkes eğitimi önemsedi, gençlere yol gösterdi, sahip çıktı, yarınlarını garanti altına aldı. Türkiye ve Türk halkı her alanda önemli bir kişi ve kurum ile temsil ediliyor. Bu önemli bir etkinlik ancak yeterli değil, daha çok işadamımızla, rol modellerimizle öğrencilerimiz, gençlerimiz buluşmalı ve geleneksel hâle gelmeli. Usta çırak ilişkisi çok önemli. Bugün usta ustalığını, çırak da çıraklığını gösterdi.
Bu sene ayrıca, 19 Ağustos 1964 tarihinde imzalanan Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşması’nın imzalanmasının da 60. yıldönümünü idrak ediyoruz. Toplumumuzu ilgilendiren tüm hususları da bu vesileyle değerlendiriyoruz.
Bugün bizlerle beraber olan Sayın Hamit Karakuş’un gençlerimize ilham verici bir kariyeri olmuştur. Bugün buradaki CEO’larımız da gençlerimize ekonomik alandaki en iyi rol modellerdir. Vatandaşlarımız işçi olarak geldikleri bu ülkede içlerinden 60 yılda 25.000 işveren çıkarmıştır. Bu gibi çalışmaların geleneksel hâle gelmesini, daha fazla Hollandalı-Türk yöneticilerimiz ve Hollandalı Türk öğrencilerimiz ile artmasını temenni ediyoruz.”
HOTIAD’ı bu etkinlikten ötürü kutluyoruz.”
Program genel koordinesini yapan Fadime Örgü katılımcıları çiçeklerle uğurladı.
Programda öğrenci dernek yöneticileri de söz alarak kurum ve çalışmaları hakkında katılımcıları bilgilendirdi…
Program, ayaküstü verilen ikram ve netwerk/ağ kurma, sohbet ile sona erdi.
Sonuç
HOTİAD’ın ‘5 CEO ve 5 ĞRENCİ’ projesi, gençlere ilham vermek, onların cesaret ve özgüvenlerini artırmak amacıyla gerçekleştirilen başarılı bir etkinlik olarak dikkat çekti. Gençler, sektördeki başarılı CEO’lardan öğrendikleriyle gelecekte daha büyük başarılara imza atma yolunda önemli bir adım attılar. HOTİAD ve projeye katkı sağlayan tüm kurum ve kişiler, bu tür çalışmaların devam etmesi gerektiğini vurguladılar.
HOTİAD’S ‘5 CEO EN 5 STUDENTEN’ PROGRAMMA SUCCESVOL AFGEROND MET VEEL BELANGSTELLING
Een bijeenkomst die jongeren aanmoedigt, moed geeft en inspireert.
Zeynel Abidin KILIÇ İlhan KARAÇAY
HOTİAD, die nieuwe horizonten wil openen voor Turkse jongeren die in Nederland wonen, de nieuwe generaties wil aanmoedigen en wil bijdragen aan het creëren van een betere toekomst, heeft het ‘5 CEO EN 5 STUDENTEN’ programma voor HBO-afgestudeerden en laatstejaarsstudenten afgesloten met een galavond.
Tijdens de galavond in het Zuidplein Theater in Rotterdam, gepresenteerd door Nedwerk-directeur Adem Uzunca en bijgewoond door de politiechef van Noord-Holland, Hamit Karakuş, waren onder anderen aanwezig: de Turkse ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, de consul-generaal van Amsterdam, Mahmut Burak Ersoy, de consul-generaal van Deventer, Muammer Hakan Cengiz, ereconsul Titus Kramer, bekende figuren uit diverse beroepsgroepen en het bedrijfsleven, en studenten.
HOTİAD vicevoorzitter en CEO van JILPAQ Holding, Faruk Halıcı, hield een welkomsttoespraak bij de opening van de gala. Hij begon met het gedicht “İlim İlim Bilmektir” van Yunus Emre: “İlim ilim bilmektir, / İlim kendin bilmektir, / Sen kendini bilmezsin, / Ya nice okumaktır. Okumaktan murat ne, / Kişi Hak’kı bilmektir, / Çün okudun, bilmezsin, / Ha bir kuru emektir. Okudum, bildim deme, / Çok tâat kıldım deme, / Eğer Hak bilmezisen, / Abes yere yelmektir. Dört kitabın mâ’nisi, / Bellidir bir elifte, / Sen elifi bilmezsin, / Bu nice okumaktır. Yiğirmi dokuz hece, / Okursun uçtan uca, / Sen elif dersin hoca, /Ma’nisi ne demektir. Yunus Emre der hoca, / Gerekse bin var hacca, / Hepisinden iyice, /Bir gönüle girmektir.”
Halıcı vervolgde zijn toespraak als volgt: “Geachte aanwezigen, ik begon mijn welkomsttoespraak met een gedicht van Yunus Emre, een van de belangrijke figuren uit de Turkse wereld, niet alleen vanwege de betekenis en het belang van de dag, maar ook omdat hij niet alleen tot zijn eigen tijd, maar ook tot de toekomst sprak. Samengevat ging het gedicht over zelfontdekking. Hij benadrukte het belang van eerlijkheid, het winnen van harten en liefde. Waar ter wereld je ook bent, welke positie je ook bereikt, het uiteindelijke doel is een ‘goed mens’ te zijn. Laat me kort iets vertellen over onze bijeenkomst van vandaag: Waarom 5 CEO’s en 5 STUDENTEN? In het vorige concept van dit project brachten we succesvolle zakenmensen, op uitnodiging van onze studentenverenigingen, samen met onze studenten in de universiteitszalen. Onze zakenmensen vertelden hun succesverhalen en moedigden onze studenten aan om vragen te stellen. Deze mensen waren onder moeilijke omstandigheden naar Europa gekomen, zonder de taal te kennen, zonder de samenleving en het systeem te kennen, en toch hadden ze het tot de top van Europa’s grootste bedrijven gebracht; onze studenten hoorden dit uit eerste hand. Het doel was hen moed te geven, hoop te geven, hun horizon te verbreden en hen te laten zien dat zij nog beter konden. Omdat de jongeren beter opgeleid waren en een betere opleiding hadden. Dit project hebben we aan 10 universiteiten uitgevoerd. In ons nieuwe concept, waarvan we nu de tweede editie doen, nodigen we onze studenten uit in de bedrijven van onze CEO’s, zodat ze de praktijk kunnen zien. Ze zien met eigen ogen hoe die grote bedrijven worden geleid. In dit project brengen onze speciaal geselecteerde 5 studenten een dag door met CEO’s van succesvolle bedrijven in hun sector. Studenten krijgen de kans om vragen te stellen en te observeren op gebieden zoals bedrijfsbeheer. Het eerste deel van het programma is zo afgerond. Binnenkort zullen ze hun ervaringen en waarnemingen met u delen. Als HOTİAD hechten we naast economische activiteiten veel belang aan sociale, educatieve en culturele programma’s. Omdat wij ons als onderdeel van de Turkse gemeenschap verantwoordelijk voelen voor hun ontwikkeling: Ik wil het bestuur en de leden van HOTİAD bedanken voor hun steun aan deze werkzaamheden. Bij het diner waar CEO’s en studenten samenkwamen, maakte mevrouw Günay Uslu een belangrijke opmerking die ik met u wil delen: “Als kinderen van de eerste generatie waren we destijds een kleine groep, maar de goed opgeleide jongeren van die tijd zijn allemaal op belangrijke plaatsen terechtgekomen. Sommigen van ons werden zakenvrouwen, sommigen politici, sommigen bureaucraten, artsen, advocaten. Nu moeten we ervoor zorgen dat het grote aantal goed opgeleide jongeren ook op belangrijke plaatsen komt, we moeten hun weg vrijmaken, hen ondersteunen en omarmen.” Voor een sterke lobby van de Turkse gemeenschap hebben we goed opgeleide jongeren nodig. Voorafgaand aan dit project hadden we ontmoetingen met jongeren en jonge ondernemers. Wat ik bij mijn lezingen zag, is dat we potentieel sterke, goed uitgeruste, visionaire jongeren hebben. Maar ze hebben twijfels over hoe ze de eerste stap moeten zetten. Nu is het belangrijk om voor deze goed opgeleide jongeren te zorgen, hen te begeleiden voor onze gemeenschap en onze gezamenlijke toekomst in Nederland. Beste jongeren, de duurste les in het leven is ervaring. Dit kan je op twee manieren verkrijgen: door het zelf te ervaren met vallen en opstaan of door te luisteren naar mensen die het onderwerp al hebben ervaren en succesvol zijn geweest. Daarom zal onze gastspreker van dit jaar, de heer Hamit Karakuş, een presentatie geven waarin hij zijn leven, ervaringen en adviezen deelt. We hebben veel belang gehecht aan de inhoud van ons programma. Maar het belangrijkste onderdeel is het derde deel van het programma, het netwerkdeel. In dit deel vraag ik u vriendelijk om tijd vrij te maken voor onze jongeren. Ik wil u allemaal hartelijk danken voor uw deelname.”
Na de openingsspeech werden de voorzitters van de studentenverenigingen Anatolia, Moazik, SUN en Wasila, die met hun studenten aan het programma hebben bijgedragen, uitgenodigd op het podium. De voorzitter van de Wasila-vereniging, Mustafa Şener, en de sprekers namens de Anatolia-vereniging gaven informatie over zowel het programma als hun werkzaamheden.
Na de introductie van de studentenverenigingen werd de spreker van de dag, politiechef van Noord-Holland Hamit Karakuş, uitgenodigd op het podium.
In zijn toespraak waarin hij zijn leven vertelde, deelde Karakuş de moeilijkheden, tegenslagen en de rol die de samenleving en zijn familie voor hem hadden weggelegd, maar ook de positie die hij bereikte. Karakuş ging kort in op het volgende: “Toen ik op werkbare leeftijd kwam, zag ik dat mijn familie wilde dat ik zo snel mogelijk een baan in een fabriek zou vinden, wat geld zou verdienen en terug zou keren. Ik zag dat onze school ook niet veel van ons verwachtte. Maar ik was vastbesloten, ik zou studeren en een baan doen die ik leuk vond. Ik heb alle soorten tegenslagen en discriminatie ervaren, maar ik gaf niet op, ik werd niet ontmoedigd en ik probeerde mijn pad te volgen. Mijn avontuur bij de politie, dat begon met de aanmoediging van de vreemdelingenpolitie, ging verder in de vastgoedsector. Ook in die sector hebben we opmerkelijke zaken gedaan. Mijn politieke strijd als wethouder en senator heb ik beëindigd toen mij de functie van politiechef werd aangeboden. Wat voor werk je ook doet, doe het met liefde, doe het goed en zo goed mogelijk.”
Na Hamit Karakuş gaf de jonge studente Nisa Özen een korte muzikale uitvoering.
CEO’s en Studenten Panel
Na de muzikale uitvoering werden de CEO’s Atilla Aytekin (Azerion), Zülküf Yılmaz (Yılmaz Radijs), Hikmet Gürcüoğlu (Koç Vleeswaren), Füsun Demolder (Arkas Holland) en de studenten Defne Arslan, Tarkan Karayazgan, Mariam Kovziridze, Melis Uzan, Pelin Yılmaz uitgenodigd op het podium. Corendon CEO Günay Uslu kon wegens een belangrijke reden niet aanwezig zijn bij het programma.
Moderator Adem Uzunca liet eerst de door de studenten voorbereide beelden zien en liet hen vervolgens hun ervaringen delen. Ze benadrukten allemaal dat ze binnen 5 dagen veel hadden geleerd van elke CEO en benadrukten dat het een zeer belangrijk project was. De CEO’s kregen vervolgens het woord voor een evaluatie. De CEO’s die aan het programma deelnamen, deelden hun gevoelens en gedachten als volgt met de deelnemers:
Dit is onze tweede ronde. Als iemand die betrokken was bij het tot stand brengen en uitvoeren van dit project, kan ik het volgende zeggen: We begonnen dit project als een kwestie van het hart, maar nu, kijkend naar waar we zijn gekomen, kan ik zeggen dat het een werk van intelligentie is geworden. Dit was een mentor-mentee relatie. Hierin stonden de kennis, ervaring en mogelijk voorbeeldrolkenmerken van de mentor centraal. Het was een werk gericht op persoonlijke ontwikkeling in een gesprek omgeving. Dit was een werk gericht op het verwerven van kennis en ervaring, strategische begeleiding, morele en motiverende ondersteuning en het versterken van het netwerk van jonge mensen. Ik geloof dat degenen die eraan deelnamen, dit en meer hebben gekregen. Ons doel met dit werk was om de opwinding, moed en zelfvertrouwen van onze jongeren te vergroten, hun horizon te verbreden en succes aan te moedigen. Ik weet dat we het potentieel hebben om dit te doen. Om te ondersteunen wat ik zeg, volstaat het om de bedrijven die aan het project hebben deelgenomen voor te stellen. Mevrouw Günay is er vandaag niet, maar ze heeft haar bijdrage en inspanning voor het project niet gespaard. Ze is de manager van een bedrijf zoals Corendon, dat tot de top 500 bedrijven van Nederland behoort, de 16e grootste economie ter wereld.
Azerion CEO’su Aytekin Bey, op de beurs en met meer dan 1000 werknemers, is een bedrijf met een internationale structuur en kracht.
Arkas CEO’su Füsun Hanım is de CEO van een internationaal bedrijf met het hoofdkantoor in İzmir, dat de grootste maritieme transporteur ter wereld is en tot de top 9 behoort in deze sector.
Yılmaz Radijs CEO’su Zülküf Bey heeft een bedrijf dat 60% van de markt in de teelt van radijs en tuinbouw beheert. Zülküf Bey, met zijn visie, vastberadenheid en doorzettingsvermogen, onderscheidt zich van anderen. Ook de studenten hebben Zülküf Bey’s doorzettingsvermogen herhaald, wat een lovenswaardig voorbeeld en rolmodel voor ons is.
We hebben gezien dat de CV’s van de studenten die zich in deze zin bij ons hebben aangemeld, zeer sterk zijn. Een ander opmerkelijk aspect was dat tijdens de gesprekken met onze studenten, wanneer wij “de spanning vergroten” zeiden, zij “moed” zeiden. Toen wij “de horizon verbreden” zeiden, spraken zij over “inspiratie”. Toen wij “netwerken” zeiden, noemden zij “toebehoren”. Toen wij “aanmoedigen tot succes” zeiden, zeiden zij “jullie zijn rolmodellen”. Terwijl wij probeerden te praten over vandaag en morgen, waren zij bezig met het bespreken van gisteren en vandaag. Daarom begon dit werk met het hart en eindigden we met de geest. In de tussentijd hebben we ook wederzijds begrepen wat onze verworvenheden zijn.
Füsun Demolder, die een dag met studenten doorbracht, zei het volgende:
“Het was een project waar ik veel waarde aan hechtte. Ik denk dat we, onafhankelijk van religie, taal, ras, geslacht en sociale status, tot het einde van ons leven veel van elkaar kunnen leren. In dit leerproces wil ik de nadruk leggen op het belang van delen. We hebben onze kennis, ervaringen en vaardigheden gedeeld, maar vrienden noemden deze uitwisseling ‘opoffering’, terwijl ik dat niet zo zie. Ik heb er enorm van genoten. Ik heb ook veel van hen geleerd. Ik kom uit İzmir, ik ben al 9 jaar in Nederland en heb 30 jaar werkervaring. We willen allemaal een gelukkig leven hebben. Delen is de sleutel tot geluk op deze reis.”
Azerion CEO Atilla Aytekin vertelde het verhaal van zijn dag met jongeren en deelde zijn ervaringen, en gaf de volgende adviezen:
“Ik ben 53 jaar oud. Ik ben vanaf mijn derde jaar in Nederland. Ik heb alle moeilijkheden en tegenslagen meegemaakt, maar ik ben nooit boos geweest op de maatschappij of de instellingen; we zijn gewoon doorgegaan. Toen we naar Nederland kwamen, was er een slager in onze buurt. Hij was toen ons rolmodel. Tijdens de middelbare school en de universiteit zag ik dat er niemand naast me stond. Zelfvertrouwen is hier van groot belang en speelt een rol. Daarnaast is moed ook een ander belangrijk aspect dat je pad opent. Een CEO van een Nederlands bedrijf leek voor ons een persoon van een andere planeet, iemand die onbereikbaar was. Het was een droom om hem te kunnen bereiken, we hadden zelfs geen moed om naar hem toe te gaan. Hamit Bey is een goed rolmodel. Geloof dat je een plek kunt bereiken als je achter een doel aanloopt. Ik zie onze jongeren, ze hebben kennis, ervaring en vaardigheden, maar ze hebben geen zelfvertrouwen en geven niet het gevoel van vertrouwen. Daar begint het probleem. Wanneer ik met Nederlandse CEO’s spreek, zeggen ze ook hetzelfde tegen mij: “Er zijn ongelooflijk succesvolle studenten in de Turkse gemeenschap, maar ze geven geen vertrouwen en hebben geen zelfvertrouwen. Ze hebben alles wat ze nodig hebben om leider te zijn, maar als ze geen zelfvertrouwen hebben, kunnen ze het niet zijn, zelfs als ze het zouden kunnen, kunnen ze het niet bereiken. Jongeren, laten we leren om vertrouwen te geven, dat zal ook de ander aanspreken. “We zijn het waard, we hebben de capaciteit, kennis en vaardigheden om dit te beheren, we kunnen dit bereiken, we kunnen dit doen,” moeten we zeggen, en we moeten deze houding tonen. Als je dit niet zegt, als je deze houding niet toont, zal niemand je kiezen.”
Een van de moeilijkste banen ter wereld is productie. Je komt uit Turkije, je moet de taal leren, de omgeving leren kennen en beslissen wat je gaat doen. Elke sector heeft zijn uitdagingen. Er zijn twee belangrijke dingen op de weg naar succes. Ten eerste, wanneer je beslist wat je gaat doen, moet je een goede analyse maken en de juiste stappen zetten. Ten tweede, je moet dat werk voortdurend verbeteren en voorop lopen in de sector. Als we alleen als producent waren gebleven, zouden we niet gegroeid zijn. We hebben geprobeerd na te denken over hoe we een handmatige taak industrieel kunnen maken, en we hebben het succes bereikt dat we nu hebben. Toen ik aan het werk was, fantaseerde ik er ook over hoe dit werk beter kon worden gedaan. Wanneer je een beroep kiest, moet je kijken naar wat het je kan opleveren en of het bij je past, en je moet beginnen met een grondige marktanalyse. Bovendien moeten onze jongeren uit hun comfortzone komen. Ik heb gezien dat alle jongeren die ons bezochten bereid waren om uit hun comfortzone te komen en met grote offers zich aan hun werk te wijden om succesvol te zijn. Natuurlijk is het belangrijk om de balans te bewaren. Het moet gebeuren zonder de familie en de omgeving te verwaarlozen en zonder concessies te doen aan die waarden. Maar soms moet je ook uit dat gebied stappen.”
De ambassadeur van Den Haag, Selçuk Ünal, sprak ook een welkomswoord uit en zei het volgende: “Ik wil HOTİAD bedanken voor het aanmoedigen, versterken en inspireren van jongeren met zo’n speciaal programma. We hebben de 500 jaar oude Nederlandse-Turkse relaties dit jaar naar een hoogtepunt gebracht met de 100e vriendschap en 60e arbeidsverdrag dat we hebben gevierd. 60 jaar lijkt misschien een korte tijd, maar we hebben in die 60 jaar zulke successen geboekt. Iedereen hechtte waarde aan onderwijs, wees een gids voor jongeren, nam verantwoordelijkheid en verzekerde hun toekomst. Turkije en het Turkse volk worden op elk gebied vertegenwoordigd door belangrijke personen en instellingen. Dit is een belangrijk evenement, maar het is niet genoeg; meer van onze zakenlieden en rolmodellen moeten de studenten en jongeren ontmoeten en dit moet een traditie worden. De meester-leerling relatie is erg belangrijk. Vandaag heeft de meester zijn vakmanschap getoond, en de leerling heeft ook zijn vakmanschap getoond.
Dit jaar vieren we ook de 60e verjaardag van de ondertekening van de Turkije-Nederland Arbeidsverdrag op 19 augustus 1964. We evalueren alle zaken die onze samenleving aangaan op deze gelegenheid.
De heer Hamit Karakuş, die vandaag bij ons is, heeft een inspirerende carrière voor onze jongeren. Onze CEO’s hier vandaag zijn ook de beste rolmodellen voor jongeren op economisch gebied. Onze burgers, die als arbeider naar dit land kwamen, hebben in 60 jaar tijd 25.000 werkgevers voortgebracht. We hopen dat dergelijke activiteiten een traditie worden en dat het aantal Nederlandse-Turkse managers en Nederlandse-Turkse studenten zal toenemen.”
We feliciteren HOTİAD voor dit evenement.”
Fadime Örgü, die de algemene coördinatie van het programma op zich nam, heeft de deelnemers met bloemen uitgezwaaid.
In het programma hebben ook de leiders van de studentenverenigingen het woord genomen en de deelnemers geïnformeerd over hun instellingen en werkzaamheden.
Het programma eindigde met een informele receptie en netwerken en gesprekken.
Het ‘5 CEO en 5 STUDENT’ project van HOTİAD trok de aandacht als een succesvol evenement dat is uitgevoerd om jongeren te inspireren en hun moed en zelfvertrouwen te vergroten. Jongeren hebben een belangrijke stap gezet op weg naar grotere successen in de toekomst door te leren van succesvolle CEO’s in de sector. HOTİAD en alle instellingen en personen die aan dit project hebben bijgedragen, benadrukten dat dergelijke werkzaamheden moeten doorgaan.
Kanunen ve mecburen oluşan ‘Danışma Kurulları’nda, Türkler ve diğer göçmenler, bilgisizlik nedeniyle yer almıyorlar.
Bu kurullların işlevi ve kurullarda yer almak için yapılması gerekenleri, Hollanda’daki yurttaşlarımız için derledim.
Bu kurullara katılabilmek için yapılması gerekenler, aşağıdaki derlemede yer almaktadır.
Hollanda’da Belediyeler, hizmet verdikleri birçok alanda kanunen ve mecburen, ‘Danışma Kurulları’ oluşturmakla yükümlüdür. Yeni uygulamalar ve yeni politikalar belirlenirken, bu kurulların görüşleri de alınmak zorundadır.
Bunun dışında, toplumun kendi insiyatifi ile oluşturduğu, ‘Danışma Kurulları’, istenilse de istenilmese de tavsiyelerde bulunarak, karar sürecine dahil oluyor. Ancak, araştırma sonuçlarına göre, belediyelerin bu kurulları oluştururken, tüm gruplarla yeterince temas kurmaması ve göçmenlerin yerel yönetim konularına gereğince ilgi göstermemesi, temsil eksikliğinde etkin rol oynuyor.
Yapılan araştırmalarda, bu kurulların, toplumun demografik (nüfusbilimsel) yapısını yeterince yansıtmadığı ve göçmen kökenli bireylerin sorunlarının bu kurullarda yeterince temsil edilmediği anlaşılıyor.
Yabancıların çoğunun bilmediği ‘Belediye Danışma Kurulları’ ile ilgili olarak, naçizane şahsımın da bilmediği bu konu hakkında yaptığım araştırma sonucunda yazacaklarım şöyle:
Hollanda’da ‘Het Kennisplatform Inclusief Samenleven (KIS) (Kapsayıcı Yaşam Bilgi Platformu)’ tarafından yapılan bir araştırma, belediye Danışma Kurulları’nın toplumun demografik yapısını yeterince yansıtmadığını ve göçmen kökenli bireylerin sorunlarının bu kurullarda yeterince temsil edilmediğini ortaya koydu. Araştırma, Hengelo Belediye Meclisi üyesi Burhanettin Carlak’ın girişimiyle ve Koen Kros ile Mellouki Cadat-Lampe’nin yönetiminde gerçekleştirildi.
Araştırmanın sonuçlarına göre, belediye Danışma Kurulları dezavantajlı ve geri kalmış kitlelerin sorunlarını yeterince gündeme getirmemektedir.
Yerel yönetimlerin Danışma Kurulları oluşturmak zorunda olmalarına rağmen, bu kurullarda göçmen kökenlilerin yeterince temsil edilmemesi, temsil eksikliğine yol açmaktadır. Bu durum, göçmen kökenlilerin yerel yönetim konularına ilgisizliği ve belediyelerin bu gruplara yeterince ulaşamaması gibi nedenlerle açıklanmaktadır. Göçmen kökenlilerin yerel yönetimlere dahil edilmesi, onların ihtiyaç ve beklentilerinin daha iyi anlaşılmasını ve topluma entegrasyonlarını kolaylaştırabilir. Belediyelerin, bu gruplarla daha etkili iletişim kurması ve onların katılımını teşvik etmesi, temsil eksikliğinin giderilmesine katkı sağlayabilir.
Araştırma, göçmen kökenlilerin yerel yönetimlere katılımını artırmak için, belediyeler ve Danışma Kurulları arasında daha iyi bir işbirliği ve iletişim kurulması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, belediyelerin Danışma Kurulları ile aktif geri bildirimde bulunarak, bu kurulların tavsiyelerini nasıl değerlendirdiklerini açıkça belirtmeleri öneriliyor. Aynı araştırmada, Danışma Kurulları’nın etkinliğini artırmak için belediyelerin bu kurulları ciddiye almaları ve değer vermeleri gerektiği belirtiliyor.
Araştırmanın önerileri arasında şunlar da yer alıyor:
Temsilin Artırılması:
Belediye çalışanları arasında toplumun demografik yapısının daha iyi yansıtılması.
Güvenin Artırılması:
Göçmen kökenli sakinlerin yerel siyasete güvenini artırmak için iletişimin daha erişilebilir ve kapsayıcı olması.
Danışma Kurulları’nın Tanıtılması:
Danışma Kurullarının rolünün ve öneminin belediyeler tarafından daha iyi tanıtılması.
Kolaylaştırma ve Destek:
Danışma Kurullarının uygun şekilde desteklenmesi ve kolaylaştırılması.
Hollanda’da belediye Danışma Kurulları’nın daha kapsayıcı ve temsil edici hale getirilmesi gerektiğini ve göçmen kökenli bireylerin yerel yönetim süreçlerine daha aktif katılımının teşvik edilmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu, hem yerel demokrasiye katkı sağlayacak hem de toplumun çeşitli kesimlerinin sorunlarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Belediye Danışma Kurulu’na girmek için nasıl başvurulur?
Danışma Kurulu’na katılmak için başvuru süreci belediyeden belediyeye farklılık gösterebilir, ancak genel olarak aşağıdaki adımlar izlenebilir:
Belediye Web Sitesini Ziyaret Edin:
*Belediyenizin resmi web sitesine girin ve Danışma Kurulu veya benzeri komisyonlar hakkında bilgi edinin. Çoğu belediye, web sitesinde bu kurullar hakkında bilgi ve başvuru sürecini detaylandırır.
Başvuru Formu Temin Edin:
*Başvuru formunu web sitesinden indirip doldurabilirsiniz. Eğer çevrimiçi başvuru yapılabiliyorsa, formu online olarak doldurabilirsiniz.
*Form, genellikle kişisel bilgiler, eğitim durumu, iş deneyimi ve neden Danışma Kurulu’na katılmak istediğinizi belirten bir motivasyon mektubunu içermeli.
Gerekli Belgeleri Hazırlayın:
*Kimlik fotokopisi
*Özgeçmiş (CV)
*Motivasyon mektubu
*Referans mektupları (bazı durumlarda)
Başvurunuzu Gönderin:
*Hazırladığınız başvuru formu ve belgeleri, belirtilen adrese posta ile gönderin veya belediyenin ilgili birimine teslim edin.
*Çevrimiçi başvuru imkânı varsa, gerekli belgeleri tarayarak çevrimiçi başvuru sistemine yükleyin.
Başvurunuzu Takip Edin:
*Başvurunuzu gönderdikten sonra, belediyenin ilgili birimiyle iletişime geçerek başvurunuzun durumu hakkında bilgi alabilirsiniz.
*Belediyeniz, başvurunuzun alındığını ve değerlendirileceğini belirten bir onay e-postası veya mektup gönderebilir.
Mülakat ve Seçim Süreci:
*Başvurunuz uygun bulunursa, belediye sizi bir mülakata çağırabilir. Mülakat sırasında, motivasyonunuz ve katılım sağlayabileceğiniz konular hakkında daha fazla bilgi vermeniz istenebilir.
*Mülakat sonrasında, uygun görüldüğünüz takdirde Danışma Kurulu’na kabul edilirsiniz.
Katılım ve Eğitim:
*Kurula kabul edildikten sonra, belediye tarafından düzenlenen oryantasyon veya eğitim programlarına katılmanız gerekebilir.
*Bu eğitimlerde, Danışma Kurulu’nun görev ve sorumlulukları, toplantı prosedürleri ve çalışma usulleri hakkında bilgi verilir.
Bu genel adımlar doğrultusunda başvurunuzu yapabilirsiniz. Başvuru süreci hakkında daha spesifik bilgi almak için belediyenizin ilgili birimiyle iletişime geçmek de faydalı olacaktır.
Özellikle Türk kökenli bireyler için önerilerim şöyle:
Bu öneriler, Danışma Kurulu’na başvururken ve genel olarak topluma katılımı artırırken yardımcı olabilir:
Kültürel Kökeninizi Gururla Taşıyın:
*Kendi kültürünüzü ve geleneklerinizi tanıtmak, topluma katkıda bulunmanın önemli bir yoludur. Bu, aynı zamanda farklı kültürler arasındaki anlayışı ve iş birliğini artırabilir.
Kültürel Etkinlikler Düzenleyin:
*Türk kültürünü tanıtan etkinlikler (festivaller, sanat sergileri, yemek günleri) düzenleyerek toplumda farkındalık yaratın. Bu tür etkinlikler, toplumsal kaynaşmayı artırır ve sizin gibi diğer bireylerin katılımını teşvik eder.
Topluluklarla Bağlantı Kurun:
*Yerel Türk toplulukları ve derneklerle bağlantı kurarak, onların desteğini alın. Bu, başvurunuzda referanslar ve destekleyici ağlar oluşturmanıza yardımcı olabilir.
Mentorluk ve Destek Grupları:
*Daha önce benzer kurullarda yer almış Türk kökenli bireylerle iletişime geçin. Onların deneyimlerinden ve tavsiyelerinden yararlanarak kendi başvurunuzu ve katkınızı daha etkili hale getirebilirsiniz.
Eğitim ve Bilgi Edinme:
*Belediye yönetiminin hazırladığı, yerel siyaset ve toplumsal katılım konularında eğitimler ve seminerlere katılın. Bu, başvurunuzun daha bilinçli ve donanımlı olmasını sağlar.
Toplumun İhtiyaçlarına Odaklanın:
*Yerel toplumun ihtiyaçlarını anlamak ve bu ihtiyaçlara yönelik projeler ve öneriler geliştirmek, başvurunuzun kabul edilme olasılığını artırır. Bu, aynı zamanda toplumda daha etkili bir temsilci olmanızı sağlar.
Pozitif Bir Etki Yaratın:
*Toplumda pozitif bir etki yaratmak için gönüllü çalışmalara katılın ve toplumun genel refahını artırmaya yönelik projelerde aktif rol alın.
Kararlılığınızı Gösterin:
*Başvuru sürecinde ve mülakatlarda, topluma katkıda bulunma konusundaki kararlılığınızı ve motivasyonunuzu açıkça ifade edin. Bu, sizin neden bu kurula katılmak istediğinizi net bir şekilde gösterir.
Uzun Vadeli Planlama:
*Danışma Kurulu’na katılımınızın yanı sıra, uzun vadeli toplumsal katılım planları yapın. Bu, sürdürülebilir bir etki yaratmanıza ve toplumsal değişime katkıda bulunmanıza yardımcı olur.
Bu tavsiyeler, Türk kökenli bireylerin Danışma Kurulu’na katılım sürecinde daha etkili ve başarılı olmalarına yardımcı olabilir. Topluma yapacağınız katkılar, hem bireysel olarak sizin gelişiminize, hem de genel toplumsal faydaya büyük katkı sağlayacaktır.
İLHAN KARAÇAY
15 Haziran 1928’de Atatürk ile görüşen Gerard Vissering’in uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı rapor ve tüzük yüz yıla yakın bir zaman sonra sergilenecek.
Arşiv dökümanları içinde, Vissering’in Atatürk ile neler konuştuğunun notları da var.
Bugünlerde çokça konuşulan Merkez Bankası’nın, 11 Haziran 1930 tarihinde onaylanan, 30 Haziran 1930’da Resmi Gazete’de yayınlanan ve 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyete geçen, kuruluş raporunu ve tüzüğünü hazırlayan Hollandalı Gerard Vissering’in, bu konudaki dosyası, bugün Hollanda Devlet Arşivi’nde açıklanacak.
1906-1912 yıllarında Javasche Bank’ın ve 1912-1931 yıllarında Hollanda Merkez Bankası’nın Başkanlığını yapan Gerard Vissering (1865-1937), o tarihlerde pek çok hükümete danışmanlık yapan bir para uzmanı olarak uluslararası alanda takdir gören biriydi.
1923 yılında İzmir’de düzenlenen bir iktisat kongresinde, Merkez Bankası’nın kurulması tartışılmıştı. Dört yıl sonra bankanın planına ilişkin ilk taslak sunuldu. Bu taslak, Türk Merkez Bankası’nın tasarımı konusunda, diğer merkez bankalarının yöneticileriyle yapılan tartışmalar için bir temel oluşturdu. Muhataplardan biri Hollanda Merkez Bankası’nın (De Nederlandsche Bank) Başkanı Gerard Vissering’di. Vissering’in raporu hükümetten bağımsızlık ihtiyacının altını çiziyordu. Bu görüşmelerin ardından hükümet bir yasa tasarısı hazırladı. Kanun 11 Haziran 1930 tarihinde onaylandı ve 30 Haziran 1930 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyete geçti. Banka, bir kamu kuruluşu olmadığını ve bağımsız olduğunu belirtmek için bir anonim şirket haline geldi. Banka başlangıçta 30 yıllık bir süre için banknot ihraç etme imtiyazına sahipti. Bu imtiyaz 1955 yılında 1999 yılına kadar uzatılmıştır. Son olarak 1994 yılında süresiz olarak uzatılmıştır.
Görüldüğü gibi, Türkiye’de Merkez Bankası’nın kurulması için 1923’te başlayan çalışmasını uzun yıllar sürdüren Vissering, 15 Haziran 1928 günü Atatürk ile bir görüşme yapmıştı.
İşte o görüşmeden sonra Merkez Bankası’nın niteliği ortaya çıkmıştı.
Vissering’in, hükümetten bağımsız bir Merkez Bankası raporu ve tüzüğü, 100 yıla yakın bir zaman sonra bugün Hollanda Devlet Arşivi’nde açıklanacak.
Bakalım, Gerard Vissering’in bu konudaki dosyasında neler var?
Vissering’in Atatürk’e özel olarak söylemiş olduğu ve Atatürk’ün sözleri de açıklanacak olan dosyada bulunuyor.
*****************