İLHAN KARAÇAY

İLHAN KARAÇAY

04 Ocak 2025 Cumartesi

114 Yıllık Hereke Halısı Restorasyonun Ardından Lahey Barış Sarayı’na Geri Döndü

114 Yıllık Hereke Halısı Restorasyonun Ardından Lahey Barış Sarayı’na Geri Döndü
0

BEĞENDİM

ABONE OL
9 Ocak günü yapılacak olan törene Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal katılacaklar.

Restorasyon ve koruma planı, geleneksel zanaat, kimyasal analiz ve restorasyon tekniklerini birleştiren sekiz aşamalı bir süreç olarak tasarlanmış.

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van het nieuws is onderaan)
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Türkiye’nin 114 yıl önce, Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Barış Sarayı’na hediye ettiği Hereke halısı, iki yıl önce restorasyon için Türkiye’ye götürülmüştü.

(Halının Türkiye’ye taşınma hikâyesini, daha önce yazmış olduğum haberi, altta bulacaksınız.)

‘Uluslararası Yüksek Adalet Divanı’ olarak da anılan Saray yönetiminden şahsıma gönderilen açıklamada aynen şöyle yazılıyor:

114 YILLIK HEREKE HALISI RESTORASYONUN ARDINDAN BARIŞ SARAYI’NA GERİ DÖNDÜ

Barış Sarayı’nın inşasına katkıda bulunmak için 40’tan fazla ülke sanat eserleri veya yapı malzemeleri bağışlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1911 yılında hediye edilen ve Türkiye dışında bulunan en büyük el dokuması halı, doğduğu yerde bilim ve geleneksel zanaatı birleştiren kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçti. Yaklaşık iki yıl süren yokluğun ardından 160 metrekarelik bu halı, Barış Sarayı’na geri dönüyor.

Hereke Halısı

Barış Sarayı’nın halısı, kendine özgü geometrik Hereke desenine sahiptir ve 13.704.480 Türk “Gördes” düğümünden oluşmaktadır. Yaklaşık 160 m² boyutunda ve 700 kilogram ağırlığındaki bu halı, sarayın en görkemli odalarından biri olan Japon odasının zeminini süslemektedir. Bu oda, özellikle Daimi Tahkim Mahkemesi’nin birçok konferans ve duruşmasına ev sahipliği yapmaktadır. Hereke halıları uzun ömürlü ve dayanıklı olarak bilinse de bu konferans odasının yoğun kullanımı nedeniyle Barış Sarayı’ndaki Hereke halısı restorasyona ihtiyaç duymuştur. Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, halıyı Türkiye’de uzmanlar tarafından restore ettirmeyi cömertçe teklif etmiştir.

Lojistik ve Restorasyon

Barış Sarayı’nın sahibi ve yöneticisi Carnegie Vakfı ile Türk hükümeti arasında Ocak 2023’te bir protokol imzalanmasının ardından, karmaşık lojistik planlamalar yapılmış ve halı Mart 2023’te yola çıkmıştır. İlk olarak, Kuzey Hollanda’daki Cruquius şehrinde bulunan Icat firmasına detaylı bir temizlik için götürülmüştür. Daha sonra Sultanhanı, Aksaray’a taşınmıştır. Kasım 2023’te bir Hollanda heyeti, restorasyon süreci hakkında daha fazla bilgi almak üzere Aksaray’a bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Restorasyon ve koruma planı, geleneksel zanaat, kimyasal analiz ve restorasyon tekniklerini birleştiren sekiz aşamalı bir süreç olarak tasarlanmıştır. Halı, dijital bir ortamda 280 eşit parçaya (yarım metrekarelik) bölünmüş ve hasar en son teknolojiyle belgelenmiştir. İncelemeler sırasında 15 farklı hasar türü tespit edilmiş ve en ciddi bozulmanın mobilya ve insan trafiği nedeniyle oluştuğu belirlenmiştir.

Halının dokunmasında kullanılan iplik türlerini ve renkleri belirlemek amacıyla, uzman ekip Ankara’daki Türk Enerji Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun (TENMAK) analiz laboratuvarlarından destek almıştır. Halının farklı bölgelerinden alınan mikron boyutundaki örnekler üzerinde yapılan analizler doğrultusunda, halının orijinal iplik türlerine uygun onarım iplikleri temin edilmiştir. Halının renkleri yerinde yapılan kolorimetrik ölçümlerle belirlenmiş ve iplikler, geleneksel yöntemlerle bitkiler ve köklerden elde edilen doğal pigmentlerle boyanmıştır.

Buckingham Sarayı’ndaki halıları da restore eden, son derece yetenekli ve deneyimli bir zanaatkâr ekibi, ardından restorasyon çalışmalarına başlamıştır.

Geri Dönüş Töreni

Barış Sarayı’nın kültürel mirasının önemli bir parçası olan halı üzerinde yaklaşık bir yıl süren çalışmanın ardından, halı Ocak 2025’te sarayın Japon salonundaki yerine geri dönecektir. 9 Ocak 2025 Perşembe günü düzenlenecek bir törenle halı resmi olarak sergilenecektir. Törende Carnegie Vakfı Başkanı Piet Hein Donner, Türkiye Cumhuriyeti Hollanda Büyükelçisi Selçuk Ünal, Daimi Tahkim Mahkemesi Genel Sekreteri Dr. Hab. Marcin Czepelak ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy kısa konuşmalar yapacaktır.

Barış Sarayı

Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Barış Sarayı, adaletin ve barışın küresel bir sembolüdür. 1913 yılında kapılarını açan saray, o tarihten bu yana “Hukuk Yoluyla Barış” idealine hizmet etmektedir. Bugün Daimi Tahkim Mahkemesi, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Hukuk Akademisi ve Barış Sarayı Kütüphanesi’ne ev sahipliği yapmaktadır. Barış Sarayı, Carnegie Vakfı’na aittir ve vakıf tarafından yönetilmektedir.

1907 yılında Barış Sarayı’nın temel taşı atıldığında, ülkelerden sarayın inşasına katkıda bulunmaları istenmiştir. 40’tan fazla ülke bu çağrıya yanıt vermiş, resimler ve vazolar gibi sanat eserleri veya ahşap ve mermer gibi yapı malzemeleri bağışlamıştır. Bu nedenle Barış Sarayı sadece dünya için değil, aynı zamanda dünyadan bir yer olma özelliği taşımaktadır.

****************************************************************************

114 JAAR OUDE HEREKE TAPIJT KEERT TERUG NAAR VREDESPALEIS NA RESTAURATIE

Minister van Cultuur en Toerisme Mehmet Nuri Ersoy en onze ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, zullen de ceremonie op 9 januari bijwonen.

Het restauratie- en conserveringsplan is ontworpen als een achtstappenproces waarin traditionele ambachten, chemische analyses en restauratietechnieken worden gecombineerd.

Nieuwsbericht van İlhan KARAÇAY:
Het Hereke-tapijt dat 114 jaar geleden door Turkije werd geschonken aan het Vredespaleis in Den Haag, Nederland, werd twee jaar geleden voor restauratie naar Turkije gebracht.

Het verhaal van hoe het tapijt naar Turkije werd overgebracht, kunt u hieronder lezen in mijn eerder geschreven nieuwsbericht.

In een verklaring die ik ontving van het paleisbestuur, ook wel bekend als het ‘Internationaal Gerechtshof’, staat het volgende:

114 jaar oud Hereke-tapijt terug in Vredespaleis na restauratie in Turkije

Meer dan 40 landen hebben bijgedragen aan de bouw van het Vredespaleis door kunstwerken of bouwmaterialen te schenken. Het grootste handgeweven tapijt buiten Turkije werd in 1911 geschonken door het Ottomaanse Rijk en is nu uitgebreid gerestaureerd op de plaats van herkomst, waarbij wetenschap en traditioneel vakmanschap worden gecombineerd. Na een afwezigheid van bijna twee jaar keert het 160 vierkante meter grote tapijt nu terug naar het Vredespaleis.

Hereke-tapijt

Het tapijt van het Vredespaleis heeft een kenmerkend geometrisch Hereke-patroon en bestaat uit 13.704.480 Turkse “Gördes”-knopen. Het heeft een grootte van ongeveer 160 m² en weegt ongeveer 700 kilogram. Het tapijt siert de vloer van de Japanse kamer, een van de statigste kamers van het paleis. Veel conferenties en hoorzittingen, met name van het Permanente Hof van Arbitrage, worden in deze kamer gehouden. Hoewel Hereke-tapijten bekend staan ​​als lang meegaand en duurzaam, was het Hereke-tapijt in het Vredespaleis toe aan restauratie vanwege het intensieve gebruik van deze conferentieruimte. Het Turkse ministerie van Cultuur en Toerisme bood genereus aan om het tapijt te restaureren door specialisten in Türkiye.

Logistiek en restauratie

Nadat in januari 2023 een protocol was getekend tussen de Carnegie Foundation, als eigenaar en beheerder van het Vredespaleis, en de Turkse overheid, werd de complexe logistiek gepland en begon het tapijt in maart 2023 aan zijn reis. Het werd eerst naar het bedrijf Icat in Cruquius in het noorden van Nederland gebracht voor een grondige reiniging. Het Hereke-tapijt werd vervolgens per vrachtwagen naar Sultanhanı in de Turkse provincie Aksaray vervoerd. Kort na aankomst reisde een Nederlandse delegatie in november 2023 naar Aksaray om meer te weten te komen over het aanstaande restauratieproces.

Er werd een conservatie- en restauratieplan opgesteld in acht fasen, waarbij verschillende gebieden zoals traditioneel vakmanschap, chemische analyse en restauratietechnieken werden gecombineerd. In een digitale omgeving werd het tapijt verdeeld in 280 gelijke stukken van een halve vierkante meter en werd de schade gedocumenteerd met behulp van de nieuwste technologie. Tijdens deze onderzoeken werden 15 verschillende soorten schade geïdentificeerd en werd duidelijk dat de ernstigste achteruitgang werd veroorzaakt door slijtage door het gebruik van meubels en menselijk verkeer.

Om te bepalen welke garens meer dan 100 jaar geleden werden gebruikt om het tapijt te weven en welke kleuren werden gebruikt, kreeg het team van experts ondersteuning van de analyselaboratoria van het Turkse Ministerie van Energie (TENMAK – Turkish Energy Nuclear and Mineral Research Council) in Ankara. In overeenstemming met de analyseresultaten van micromonsters die van verschillende delen van het tapijtoppervlak waren genomen, werden reparatiegarens verstrekt die overeenkwamen met de originele garentypen van het tapijt. De kleuren van het tapijt werden bepaald door colorimetrische metingen ter plaatse en de garens werden vervolgens geverfd met behulp van natuurlijke pigmenten afkomstig van planten en wortels met traditionele methoden.

Een team van zeer vaardige, ervaren ambachtslieden, die ook tapijten voor Buckingham Palace in Londen hebben gerestaureerd, begon vervolgens met de restauratiewerkzaamheden.

Terugkeerceremonie

Nadat er ongeveer een jaar aan het tapijt is gewerkt, dat een belangrijk onderdeel is van het culturele erfgoed van het Vredespaleis, zal het in januari 2025 terugkeren naar zijn plaats in de Japanse hal van het paleis. Het zal worden onthuld tijdens een feestelijke ceremonie op donderdag 9 januari 2025. Tijdens de ceremonie zullen Piet Hein Donner, voorzitter van de Carnegie Foundation, HE Selçuk Ünal, ambassadeur van de Republiek Turkije in Nederland, Dr. Hab. Marcin Czepelak, secretaris-generaal van het Permanente Hof van Arbitrage, en HE de heer Mehmet Nuri Ersoy, minister van Cultuur en Toerisme van de Republiek Turkije, korte toespraken houden.

Vredespaleis

Het Vredespaleis in Den Haag, Nederland, is het wereldwijde symbool van rechtvaardigheid en vrede. Het opende zijn deuren in 1913 en dient sindsdien het ideaal van “Vrede door Recht”. Tegenwoordig herbergt het het Permanente Hof van Arbitrage, het Internationaal Gerechtshof van de Verenigde Naties, de Haagse Academie voor Internationaal Recht en de Bibliotheek van het Vredespaleis. Het Vredespaleis is eigendom van en wordt beheerd door de Carnegie Stichting.

In 1907, toen de eerste steen van het Vredespaleis werd gelegd, werd aan landen gevraagd om bij te dragen aan de bouw van het paleis. Meer dan 40 landen gaven gehoor aan deze oproep en doneerden kunstwerken zoals schilderijen en vazen, of bouwmaterialen zoals hout en marmer. Zo is het Vredespaleis niet alleen een plek voor de wereld, maar ook van de wereld.

****************************************

HALININ TÜRKİYE’YE TAŞINIZ ÖYKÜSÜNÜ ŞÖLE YAZMIŞTIM:

LAHEY YÜKSEK ADALET DİVANI’NDAKİ
TÜRK HALISININ HİKÂYESİ…

*Türk-Yunan anlaşmazlığı davasına bakan ve yetkisizlik kararı veren Yüksek
Adalet Divanı’ndaki Türk halısını 50 yıl önce fotoğraflamıştım.

*112 Yıl önce Osmanlı tarafından hediye edilen halı, tarafların anlaşması ile
restore edilmek üzere Türkiye’ye götürüldü.

*Hollandalılar’ın ‘Barış Sarayı’ (VredesPalais) diye adlandırdıkları sarayda
dört kuruluş yer alıyor.

Bizim, “Lahey Yüksek Adalet Divanı” olarak söz ettiğimiz “Barış Sarayı”na, Hollandalılar “VredesPleis” diyorlar. Bu yeri ilk gördüğüm an, 50 yıl kadar öncesine dayanıyor.
O yıl, Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sahanlığı ihtilafı, “Yüksek Adalet Divanı”a taşınmıştı.

Güvenlik Konseyi, uyuşmazlığa taraf olan Türkiye ve Yunanistan arasında bir tercih yapmaktan kaçınmış, bir yandan tarafların uyuşmazlığı doğrudan görüşmeler yoluyla çözmeleri önerilirken, diğer taraftan da, uyuşmazlığın giderilebilmesinde, Uluslararası Adalet Divanı’nın olası katkılarını dikkate almaya davet etmişti.

O zamanlar tüm dünyada sitayişle söz edilen “Barış Sarayı”nda, görenlerin gözlerini kamaştıran kocaman bir halı dikkat çekiyordu. İşte orada, bu halının Osmanlılar tarafından hediye edilmiş olduğunu öğrenmiştim. Türk-Yunan davasının önemi yanında, böylesi dünyaca ünlü bir yerdeki Türk halısının mevcudiyeti benim için çok önemliydi.
Malumdur, o zamanlar “Haber atlatma” yarışı revaçtaydı. O halının fotoğrafını çektikten sonra Hollanda’nın ANP Ajansına gitmiş ve fotoğrafımın Hürriyet gazetesine telefoto ile gönderilmesini sağlamıştım. Ertesi günkü Hürriyet’in manşet başlığı “Türk-Yunan” davası değil, Barış Sarayı’ndaki Türk halısı idi.
Böylesi ilginç bir halı hikâyesi, Hürriyet’te birkaç gün konu olmuş ve nasibimize düşen övgüleri kazanmıştık.

50 YIL SONRA

İşte o halının hikâyesi, bu kez 50 yıl sonra yeniden gündeme geldi.
Halının hikâyesi aslında daha eskiye, yani 112 yıl öncesine dayanıyor.
112 Yıl öncenin yılı 1911 idi.
Lahey’deki Barış Sarayı inşa edilirken, 1907 yılında devletlere yapılan katkı çağrısı üzerine, 1911’de Osmanlı İmparatorluğu tarafından, kocaman bir Hereke halısı hediye edilmişti.
Şimdi, restore (tadilat) edilmesi için Türkiye’ye gönderilen halı hakkında, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal şunları söyledi:

“Hollanda Krallığı’na armağan edilen ve 112 yıldır Barış Sarayı’nı süsleyen Hereke Halısı, restorasyon amacıyla geçici bir süre için ülkemize gidiyor. Barış Sarayı’nın yönetimini deruhte eden Carnegie Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımız arasında imzalanan Protokol uyarınca, Türkiye dışındaki en büyük olduğu düşünülen, 160 m2 boyutunda ve 700 kg ağırlığındaki Hereke halısı, restorasyon işlemlerine başlanması Barış Sarayı’ndan çıkarıldı.”

Halının, Barış Sarayı’nda sayısız müzakerelerin sürdürüldüğü Japon Odası’ndan çıkarılması töreninde, Büyükelçi Selçuk Ünal, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’den de sorumlu Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner de hazır bulundu.

Büyükelçi Selçuk Ünal, Hereke halısının Barış Sarayı’ndan çıkarılarak kamyona yüklenmesi sırasında düzenlenen belgesel çekimine de, Hollanda Dışişleri Bakanlığı Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner ile katıldı.

Büyükelçi Selçuk Ünal şöyle devam etti: “Ecdadımızın 1907’deki davete icabetle 1911’de armağan ettiği tarihi Hereke halısı 112 yıldır, sayısız önemli barış antlaşması, müzakere ve görüşmeye şahitlik etti. Aslında, tek başına, yalnız ve hüzünlü, 112 yıl tarihe tanıklık etti.
Ecdadımızın uluslararası barışa desteğini o tarihte uzun vadeli bir öngörüyle ve bu şekilde göstermiş olması, bugün hepimiz için önemli bir mesajdır. Hereke halısı, bir İmparatorluktan diğer bir İmparatorluğa hediye edilirken düşünüldüğü gibi, bugün de yarın da Türk-Hollanda dostluğunun ölümsüz nişanelerinden birini teşkil edecektir. İnsanlar yaşadıkça ve insanlık yaşadıkça, buradan sonsuzluğa kadar uluslararası dostluk ve barış mesajını verecektir.”

İşte, hepimizi onurlandıran ve bundan sonraki gelişmeler ile bizi onurlandırmaya devam edecek olan Hereke Halısı’nın hikâyesi böyle. Ama tabii ki ‘Hereke Halısı’ deyip geçemeyiz.
İntihal (aşırma) yapmayacağım ama, Google Amca’da yaptığım araştırmada bakınız bu konuda ne buldum.
(Bunun arkasından, ‘Barış Sarayı’ hakkında da bilgi vereceğim)

180 yıldır sarayları renklendiren fabrika: Hereke halı dokuma fabrikası

Kocaeli‘de 1843 yılında kurulan Osmanlı emaneti “Hereke Fabrika-i Hümayunu” dokuma fabrikası, 180 yıldır adından söz ettiriyor. Özel olarak milli saraylara dokunan ipek halılar, metrekaresindeki 1 milyon düğümü ve Osmanlı dönemindeki desenleriyle göz kamaştırıyor. El emeği göz nuru halıları dokuyan kadınlar, bir halıyı en az bir yılda bitiriyor.

Körfez ilçesine bağlı Hereke bölgesinde, 1843 yılında iki kardeş tarafından geniş bir atölye olarak kurulan fabrika, 1845 yılında Osmanlı Devleti‘nin sanayi atılımları ile saraya bağlandı. 1845 yılından sonra, “Hereke Fabrika-i Hümayunu” ismiyle faaliyetini sürdürmeye başlayan fabrikada, ilk olarak sarayların perdelik ile döşemelik talebi karşılanırken, daha sonra halı da dokunmaya başladı.

Osmanlı’nın değerli kurumları arasında yer alan ve imparatorluk yaşantısını renklendiren Hereke Fabrika-i Hümayunu, 19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da bir markaya dönüştü. Prestijli bir marka haline gelen fabrikanın ürünleri, çeşitli ülkelerde de ödüllere layık görüldü.

Hereke Fabrika-i Hümayun da birçok halı dokundu. Bunlardan en devasa olan Sultan II. Abdülhamit döneminde Alman İmparatoru Kaiser II. Wilhelm’in ziyareti vesilesiyle 1897 tarihinde Yıldız Şale Köşkü Muayede Salonu için yaptırılan 468 metrekare boyutunda, 3 ton ağırlığındaki halıydı. Ayrıca Beyler Beyi Sarayı Mavi Salonu, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu, Lahey Yüksek Adalet Divanı ve Beyaz Saray‘ında bulunan halılarda Hereke Fabrika-i Hümayun’da dokundu. 180 yıldır faaliyetini sürdüren, şu anki ismiyle Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası’nda hala milli saraylara halı dokumaya devam ediyor.
Hereke halısının özelliği, ilmeği, çift düğüm olması, iplik özelliği ve sağlamlığıdır

19. Yüzyıl Osmanlı Halıcılık Eğitiminde Hereke Fabrika-i Hümayunu Modeli

Türk halı sanatının Osmanlı dönemi, Altaylardan Anadolu’ya uzanan tarihî süreci ve kültürel birikimi yansıtır. Bu bağlamda devletin ilk dört yüz yıl boyunca devam eden yükselişine paralel olarak, hah sanatı gelişme göstermiş ve çeşitliliği artmıştır. Ancak Batı dünyasında bilim ve tekniğe dayalı olarak gelişen yeni medeniyet, her alanda olduğu gibi Osmanlı sanatlarını da zor durumda bıraktı. Bilhassa sanayi devrimi ile dokumacılık sektörü yeni bir sürece girdiği için, OsmanlI halıcılığı derinden etkilendi. Bu sebeple, 19. yüzyılda sürdürülen modernleşme çabalarına dokumacılık da dâhil edildi. 1843’de Hereke’de açılan fabrika ile dokuma ve hah sanayi teşekkül ettiği gibi, zamanla sektör açısından bir eğitim merkezi hâline geldi. Yürütülen çabalar neticesinde taşrada birçok halıcılık merkezi ortaya çıktı. Verimliliğini yitiren bazı eski merkezler ihya edildi. Kız Sanayi Mektepleri ile Kız Rüştiyelerinde yapılan halıcılık eğitimi desteklendi. Ayrıca halıcılık sanatında başarılı ve üstün hizmetleri olan kimselere, hükümet tarafından Sanayi Madalyası verildi. Böylece Hereke Fabrika-i Hümayunu merkez alınarak, öğrencilere, erişkinlere, özel teşebbüs personeline halıcılık eğitimi veren, kaliteyi artıran ve istihdam imkânı yaratan bir model oluştu.

BU BARIŞ SARAYI’NIN HİKÂYESİ

Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler‘in başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda‘nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi amaçlanır.

Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması‘nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.

Saray’da, Daimi Tahkim Mahkemesi, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Lahey Uluslararası Hukuk Akademisi ve Barış Sarayı Kütüphanesi bulunuyor.

Daimi Tahkim Mahkemesi

Bir anlaşmazlığı tahkim yoluyla çözmek isteyen taraflar Daimi Tahkim Mahkemesine (PHA) başvurabilirler. PHA’ya sunulan anlaşmazlıkların çoğu en az bir eyaleti içerir. Ancak uluslararası kuruluşlar, şirketler ve kişilerle olan uyuşmazlıklar da ileri sürülebilir. Çoğu durumda, her iki tarafın da bir hakem atadığı üç üyeli bir mahkeme kurulur ve bu hakemler birlikte bir başkan atar. Böylece oluşturulan mahkeme dava hakkında karar verir. Taraflar ayrıca kararlaştırılacak hukuki meseleyi, kullanılacak dili ve gizlilik derecesini birlikte belirler. Hakemlerin kararları her durumda tarafları bağlar. PHA ayrıca arabuluculuk gibi bağlayıcı olmayan uyuşmazlık çözümü biçimleri sunar.

Uluslararası Adalet Mahkemesi

Uluslararası Adalet Divanı (IGH), Birleşmiş Milletler’in (BM) ana yasal organıdır ve iki yönlü görevi vardır.

Birincisi, devletler tarafından getirilen uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözer. Uyuşmazlıklar temel olarak kara ve deniz sınırları, toprak egemenliği, güç kullanımı, uluslararası insancıl hukukun ihlali, devletlerin iç işlerine karışmama, diplomatik ilişkiler, rehin alma, sığınma hakkı, tabiiyet, vesayet, geçiş hakları ile ilgilidir. ve ekonomik haklar.

İkinci olarak, BM organları ve bunu yapmaya yetkili uzman kuruluşlar tarafından sunulan hukuk meseleleri hakkında istişari görüşler yayınlar. Görüşler, bu kurum ve kuruluşların hukuka uygun olarak nasıl işleyebileceklerini veya inatçı devletler karşısında otoritelerini nasıl güçlendirebileceklerini gösterebilir.

Uluslararası Adalet Divanı, farklı ülkelerden 9 yıllığına seçilen ve yeniden seçilebilen 15 yargıçtan oluşur. Mahkeme üyelerinin üçte biri her üç yılda bir seçilir. Başkan, her üç yılda bir akranları tarafından seçilir. Mahkemenin şu anki Başkanı ABD’den Joan E. Donoghue’dur. Mahkeme duruşmaları her zaman halka açıktır. Fransızca ve İngilizce, Mahkemenin daimi dilleridir.

Uluslararası Adalet Divanı (ICJ)

Uluslararası Teşkilat Künyesi

Teşkilatın Amacı:

Birleşmiş Milletler’in ana organlarından biri olan Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD/ICJ) temel görevi, devletlerce önüne getirilen uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözmektir. Divan ayrıca, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi ile Genel Kurulun yetkili kıldığı BM’nin diğer organları ve uzmanlık kuruluşları tarafından talep edilen konularda tavsiye görüşü verebilmektedir.

Kuruluş Tarihi:1945 Merkezi: Lahey

Türkiye’nin Üyelik Durumu:

BM üyesi devletler, BM Antlaşması uyarınca ipso facto (kendiliğinden) UAD Statüsüne de taraf oldukları için, UAD önündeki davalara da taraf olabilmektedirler.

Türkiye, UAD’nin zorunlu yargı yetkisini kabul etmemektedir.

Teşkilatın Tarihi :

UAD, BM Şartı ile BM’nin asli “adalet organı” olarak kurulmuştur. UAD’nin kuruluşundan önce, Milletler Cemiyeti bünyesinde kurulan Uluslararası Sürekli Adalet Divanı (USAD) bulunmaktaydı. Divan Statüsü, BM Şartı’nın ayrılmaz parçası olarak Şart ile birlikte 1945 yılında yürürlüğe girmiş ve USAD feshedilmiştir. UAD’nin ilk yargıçları 6 Şubat 1946’da seçilmiş, Divan’ın resmi açılışı ise 18 Nisan 1946’da yapılmıştır.

UAD, başta UAD Statüsüne taraf olan devletlere açıktır. Bu bağlamda, BM üyesi devletler, BM Antlaşması uyarınca ipso facto (kendiliğinden) UAD Statüsüne de taraf oldukları için, UAD önündeki davalara da taraf olabilmektedirler. BM üyesi olmayan bir devletin UAD Statüsüne taraf olabilme şartlarının BM Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine BM Genel Kurulu tarafından tespit edileceği, BM Şartı’nda belirtilmiştir. Öte yandan, BM Şartı’na ve UAD Statüsüne taraf olmayan devletlerin, BM Güvenlik Konseyi tarafından belirlenecek koşullar uyarınca UAD önündeki bir davada taraf olma hakkı bulunmaktadır.

Ancak, UAD’nin esasa ilişkin yetkisini, devletlerin Divan önündeki davalara taraf olma hakkından ayırmak gerekir. Divan’ın yetkisi ihtiyari olup, UAD, sadece tarafların Divan önüne götürmeyi kabul ettikleri uyuşmazlıkları incelemeye yetkilidir.

UAD’nin zorunlu yargı yetkisini tanımayan devletler Divan’a bu yetkiyi şu yollarla tanıyabilirler: Tahkimname (uyuşmazlık tarafları, uyuşmazlığın konusunu ve taraflarını belirttikleri bir tahkimname ile aralarındaki uyuşmazlığı UAD’ye sunmayı kararlaştırabilirler), Anlaşma (devletler ikili veya çok taraflı anlaşmalarda, anlaşmadan doğan uyuşmazlıkların Divan’a havale edilmesini öngören bir hüküm getirebilirler), Tek taraflı bildirim/Beyan (Statü’ye taraf olan devletler “herhangi bir zaman, aynı vecibeyi kabul eden herhangi bir başka devlete karşı UAD Statüsü’nün 36(2) maddesinde düzenlenen hukuki mahiyetteki uyuşmazlıkların hepsi hususunda Divan’ın kaza yetkisini ipso jure ve özel bir anlaşma olmaksızın mecburi olarak tanıdıklarını” beyan edebilirler) ve Forum Prorogatum (bir devletin bir uyuşmazlığı Divan’a havale etmesi durumunda, diğer devletin, Divan’ın yargı yetkisini kabul ettiği anlamına gelecek bir tutum izlemesi).

Öte yandan, BM Şartı uyarınca, BM Genel Kurulu veya Güvenlik Konseyi hukuki herhangi bir mesele hakkında, Genel Kurulca yetkili kılınacak diğer BM organ ve uzmanlık kuruluşları ise çalışma alanlarında karşılarına çıkacak hukuki meseleler hakkında UAD’den tavsiye görüşü talep edebilirler.

UAD, ülkelerinde yüksek yargı görevlerinin icrası için gerekli şartları haiz bulunan veya uluslararası hukuk alanında tanınmış hukukçular arasından seçilen 15 hâkimden oluşmaktadır. Hâkimler, 9 yıl süreyle görev yapmaktadırlar ve yeniden seçilmeleri mümkündür.

Devamını Oku

Esad Rejiminin Çöküşü, Mezhepçi Yaklaşım Ve Ortadoğu’nun Geleceği…

Esad Rejiminin Çöküşü, Mezhepçi Yaklaşım Ve Ortadoğu’nun Geleceği…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İLHAN KARAÇAY

Esad Rejiminin Çöküşü, Mezhepçi Yaklaşım Ve Ortadoğu’nun Geleceği…

(Yorumun Hollandacsı en altta.
Nederlandse versie van het commentaar is onderaan)

İlhan KARAÇAY yazdı:

Değerli Okurlarım,

Yorumuma başlamadan önce zaruri bir açıklamayı sizlere sunmayı yeğledim:

Aşağıda okuyacağınız yorumun sahibi şahsım Hatay’ın Samandağ ilçesinden Mersin’e göç etmiş bir ailenin çocuğuyum. Ailem ve yakınlarım, ‘Hatay’ın Fransızlar’dan Türkiye’ye mi yoksa Suriye’ye mi bağlanması gerektiği’ konusunda yapılan referandum sırasında, yığınlar halinde Hatay’a giderek Türkiye lehinde oy kullanmışlardır. Kökenleri Suriyeli olmasına rağmen, Atatürk’ün Türkiyesini tercih eden Alevi Arap kökenlilerin yanında, Sünni Arap kökenliler Suriye lehinde oy kullanmayı seçmişlerdir.

Mersin’de kök salan ailemiz, kendini hiçbir zaman Arap olarak hissetmedi ve hayatımızı ‘Türkoğlu Türk’ kimliğiyle sürdürdük.

Şahsıma gelince: Gazetecilik kariyerim boyunca, tarafsızlık ilkesine sadık kalmayı, olaylara yalnızca objektif bir pencereden bakmayı temel bir prensip edindim. CHP’li bir ailenin çocuğu olmama rağmen, hiçbir CHP yandaşlı derneğe üye olmadım. Alevi mezhebine mensup olmama karşın, Alevi derneklerinin kuruluşlarına yardımda bulundum ama üye olmadım.
Konuyla bir ilgisi olmamakla birlikte, Beşiktaş taraftarı olmama rağmen, Hollanda’da kurulan Beşiktaşlılar Derneği’ne de üye olmadım.

BU YAZIYI NEDEN KALEME ALDIM?

Bu bakış açısıyla, Ortadoğu ve özellikle Suriye üzerine yazdığım yorumumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının tarihî bağlamından, günümüzde Suriye ve çevresinde yaşanan olaylara kadar, geniş bir çerçevede değerlendirdiğim bu yazı, hem tarihten gelen bir perspektifi, hem de güncel olayların analizini içermektedir.

Benim için hem tarihsel hem de kişisel açıdan derin anlamlar taşıyan bu konuyu, mümkün olan en tarafsız ve objektif şekilde sizlere aktarmaya gayret ettim. Umarım bu yazıyı, aynı titizlikle okur ve değerlendirirsiniz.

ESAD REJİMİNİN ÇÖKÜŞÜ, MEZHEPÇİ YAKLAŞIM VE ORTADOĞU’NUN GELECEĞİ

Suriye’de Esad rejiminin çöküşü ve Esad’ın ülkeyi terk etmesi, hem bölgesel hem de uluslararası ölçekte ciddi yankılar uyandırdı. Ancak bu gelişme, sadece bir hükümet değişikliği veya bir diktatörün devrilmesi meselesi değil. Esad’ın devrilmesi, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirecek derin bir sürecin başlangıcı olarak değerlendiriliyor.
Peki, dün belliyken bugün neden bu kadar belirsiz?
Ve yarın Ortadoğu için neyi getirecek?

MEZHEPÇİ YAKLAŞIM VE TÜRKİYE’YE ETKİSİ

Esad rejiminin yıkılışı, bazı kesimlerde bir zafer duygusu uyandırsa da, bu durumun mezhepçi bir pencereden değerlendirilmesi, bölgesel gerçekliklerin göz ardı edilmesine neden oluyor. Suriye’deki kriz, yalnızca bir iç savaş değil, aynı zamanda uluslararası bir hesaplaşmanın parçası. Türkiye’deki bazı gruplar, Esad’ın Alevi kökenini ön plana çıkararak, durumu mezhepsel bir sorun gibi lanse ediyor. Ancak meseleye bu dar açıdan bakmak, hem Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hem de bölgesel barışa zarar veriyor.

Türkiye’nin komşu bir ülke olarak bu süreçteki pozisyonu hayati önem taşıyor. Mezhepsel önyargılar yerine, Türkiye’nin çıkarlarına odaklanan bir perspektif benimsenmediği sürece, hem içeride hem dışarıda daha büyük sorunlarla karşılaşma riski var. Bu tür yaklaşımlar, bölgesel sorunlara çözüm üretmek bir yana, yalnızca kutuplaşmayı derinleştiriyor.

ESAD SONRASI ORTADOĞU VE BÜYÜK RESİM

Esad’ın devrilmesi, bir zafer mi yoksa bir felaketin başlangıcı mı?
Bu sorunun cevabı, sürecin nasıl yönetileceğine bağlı.
Şu anda Suriye, büyük bir belirsizliğin ortasında. Esad’ın gitmesiyle birlikte, ülkenin geleceği üzerinde hak iddia eden farklı gruplar arasında bir güç mücadelesi yaşanıyor. Özgür Suriye Ordusu, cihatçı gruplar ve diğer yerel milislerin yanı sıra, uluslararası güçler de Suriye’nin geleceği üzerinde etkili olmaya çalışıyor.

Ancak unutulmamalıdır ki, Suriye’deki bu süreç bir yerel dinamik meselesi olmaktan çok uzak. ABD, İsrail ve diğer Batılı ülkeler, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme çabasındalar. Bu plan, 2000’li yıllarda açıkça dile getirilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçasıdır. Bu proje, yalnızca Suriye’yi değil, Ortadoğu’daki pek çok ülkeyi hedef alarak sınırların yeniden çizilmesini ve küçük, kontrol edilebilir devletler yaratılmasını amaçlıyor. İsrail’in güvenliği ve bölgedeki hegemonyasını artırma amacı, bu planın temel motivasyonudur.

TÜRKİYE İÇİN RİSKLER VE FIRSATLAR

Bu süreçte Türkiye’nin de risk altında olduğunu görmek zor değil. Suriye’de yaşananların Türkiye’ye etkisi yalnızca göç dalgaları ya da ekonomik maliyetlerle sınırlı kalmayabilir. Türkiye, bu büyük oyunun bir parçası haline gelme riskiyle karşı karşıya. İçeride artan kutuplaşma ve siyasal İslamcı yaklaşımlar, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehdit edebilir.

Öte yandan, bu durum Türkiye için bir fırsata da dönüşebilir. Suriye’de istikrarın sağlanması ve bölgesel dengelerin korunması adına aktif ve bağımsız bir dış politika geliştirmek, Türkiye’yi bölgesel bir güç olarak daha da ön plana çıkarabilir. Ancak bu, mezhepçi ve ideolojik yaklaşımlardan uzak, tamamen akılcı ve ulusal çıkar odaklı bir politika ile mümkün olabilir.

BELİRSİZLİK VE GELECEK SENARYOLARI

Bugün Suriye’deki belirsizlik, yalnızca bölge ülkelerini değil, küresel aktörleri de endişelendiriyor. Esad sonrası süreçte, Suriye’deki güç boşluğu yeni çatışmaların ve ayrışmaların zeminini hazırlayabilir. Eğer bu süreç doğru yönetilemezse, Suriye’nin geleceği, Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi uzun süreli bir kaos ve istikrarsızlık dönemi olabilir.

Türkiye için bu süreçte sorulması gereken soru şudur:
Bölgesel gelişmelere nasıl bir yön verebiliriz?
Sadece bir seyirci olarak kalmak mı, yoksa etkin bir aktör olmak mı?
Bu sorunun cevabı, yalnızca bugünü değil, yarını da belirleyecek.

Sonuç olarak, Esad rejiminin çöküşüyle başlayan bu süreç, bölge için yeni bir dönemin kapılarını aralamış durumda.
Dün belliydi, bugün belirsiz ve yarın ise büyük ölçüde alınacak kararlarla şekillenecek.
Türkiye’nin bu süreçteki duruşu, yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte de etkili sonuçlar doğurabilir.

*************************

DE VAL VAN HET ESAD-REGIME, SEKTARISCHE BENADERINGEN
EN DE TOEKOMST VAN HET MIDDEN-OOSTEN…

İlhanKARAÇAY schrijft

Beste lezers,

Voordat ik mijn analyse begin, wil ik graag een noodzakelijke toelichting geven:

Ik, İlhan Karaçay, de auteur van dit artikel, ben een kind van een familie die vanuit Samandağ in Hatay naar Mersin is gemigreerd. Mijn familie en naasten reisden tijdens het referendum over de vraag ‘of Hatay zich bij Turkije of Syrië moest aansluiten’ massaal naar Hatay om hun stem uit te brengen ten gunste van Turkije. Hoewel zij van Syrische afkomst zijn, kozen de Alevitische Arabische afstammelingen de kant van Atatürk’s Turkije, terwijl de Soennitische Arabische afstammelingen de voorkeur gaven aan Syrië.

Onze familie, geworteld in Mersin, heeft zich nooit Arabisch gevoeld en heeft ons leven geleid met een identiteit als ‘Echte Turk’.

Wat mij betreft: Gedurende mijn journalistieke carrière heb ik altijd het principe van onpartijdigheid nageleefd en gebeurtenissen uitsluitend vanuit een objectieve invalshoek benaderd. Hoewel ik uit een CHP-achtergrond kom, ben ik nooit lid geweest van een CHP-gelieerde vereniging. Ondanks mijn Alevitische achtergrond heb ik bijgedragen aan de oprichting van Alevitische verenigingen, maar ik ben geen lid geworden.

Hoewel het niet gerelateerd is, ben ik, ondanks mijn Beşiktaş-supporterschap, ook geen lid geworden van de Beşiktaş-fanvereniging in Nederland.

WAAROM HEB IK DIT GESCHREVEN?

Met dit perspectief wil ik mijn analyse van het Midden-Oosten en in het bijzonder Syrië met u delen. Dit artikel, dat ik in een brede context heb beoordeeld, van de historische context van Hatay’s toetreding tot Turkije tot de gebeurtenissen die zich vandaag in Syrië en de omliggende regio voordoen, omvat zowel een historische als een actuele analyse.

Dit onderwerp, dat voor mij zowel historisch als persoonlijk van diepgaande betekenis is, heb ik geprobeerd op de meest onpartijdige en objectieve manier aan u over te brengen. Ik hoop dat u dit artikel met dezelfde zorg leest en beoordeelt.

DE VAL VAN HET ESAD-REGIME, SEKTARISCHE BENADERINGEN
EN DE TOEKOMST VAN HET MIDDEN-OOSTEN

De val van het Esad-regime en Esad’s vertrek uit het land hebben zowel regionaal als internationaal veel opschudding veroorzaakt. Maar deze ontwikkeling gaat niet alleen over een regeringswissel of de val van een dictator. De val van Esad wordt beschouwd als het begin van een diepgaand proces dat de machtsverhoudingen in de regio opnieuw zal vormgeven.

SEKTARISCHE BENADERINGEN EN HET EFFECT OP TURKIJE

De val van het Esad-regime wekt bij sommige groepen een gevoel van overwinning, maar het bekijken van deze situatie vanuit een sektarisch perspectief negeert de regionale realiteiten. De crisis in Syrië is niet alleen een burgeroorlog, maar ook onderdeel van een internationale confrontatie. Sommige groepen in Turkije benadrukken Esad’s Alevitische achtergrond en presenteren de situatie als een sektarisch probleem. Deze beperkte visie schaadt echter zowel de nationale belangen van Turkije als de regionale vrede.

De positie van Turkije als buurland in dit proces is van vitaal belang. Zolang er geen perspectief wordt aangenomen dat zich richt op de belangen van Turkije in plaats van op sektarische vooroordelen, bestaat het risico dat zowel interne als externe problemen toenemen.

ESAD NA ESAD EN HET GROTE PLAATJE

Is de val van Esad een overwinning of het begin van een ramp?
Het antwoord op deze vraag hangt af van hoe het proces wordt beheerd.

Momenteel bevindt Syrië zich in een toestand van grote onzekerheid. Met het vertrek van Esad is er een machtsstrijd ontstaan tussen verschillende groepen die aanspraak maken op de toekomst van het land. De Vrije Syrische Leger, jihadistische groepen en andere lokale milities, evenals internationale mogendheden, proberen allemaal invloed uit te oefenen op de toekomst van Syrië.

Het mag echter niet worden vergeten dat het proces in Syrië verre van een kwestie van lokale dynamiek is. De VS, Israël en andere westerse landen proberen de regio opnieuw vorm te geven in overeenstemming met hun eigen belangen. Dit plan is een onderdeel van het zogenaamde Grote Midden-Oosten-project (BOP), dat in de jaren 2000 expliciet werd aangekondigd.

Dit project heeft niet alleen Syrië, maar ook veel andere landen in het Midden-Oosten als doel, met het streven om grenzen opnieuw te trekken en kleine, controleerbare staten te creëren. De motivatie achter dit plan is het vergroten van Israëls veiligheid en regionale hegemonie.

RISICO’S EN KANSEN VOOR TURKIJE

In deze periode wordt ook Turkije geconfronteerd met risico’s. De gebeurtenissen in Syrië hebben niet alleen gevolgen voor migratiestromen of economische kosten, maar kunnen ook leiden tot interne polarisatie en bedreigingen voor nationale belangen.

Daarentegen kan deze situatie ook een kans zijn voor Turkije. Het ontwikkelen van een actieve en onafhankelijke buitenlandse politiek gericht op stabiliteit in Syrië en het behoud van regionale evenwichten kan Turkije verder positioneren als een regionale macht.

ONZEKERHEID EN TOEKOMSTSCENARIO’S

De huidige onzekerheid in Syrië baart niet alleen de landen in de regio, maar ook mondiale actoren zorgen. In de periode na Esad kan het machtsvacuüm in Syrië de weg bereiden voor nieuwe conflicten en scheuringen. Als dit proces niet goed wordt beheerd, kan de toekomst van Syrië, net als in de gevallen van Irak en Libië, leiden tot een langdurige periode van chaos en instabiliteit.

De belangrijkste vraag die Turkije in dit proces moet stellen, is:
Hoe kunnen we richting geven aan de regionale ontwikkelingen?
Blijven we slechts toeschouwer, of worden we een actieve speler?
Het antwoord op deze vraag zal niet alleen het heden, maar ook de toekomst bepalen.

Samenvattend opent het proces dat is begonnen met de val van het Esad-regime de deuren naar een nieuw tijdperk voor de regio. Wat gisteren zeker was, is vandaag onzeker, en morgen zal grotendeels worden gevormd door de beslissingen die worden genomen.

De houding van Turkije in dit proces kan niet alleen op regionaal niveau, maar ook op mondiale schaal aanzienlijke gevolgen hebben.

Devamını Oku

Bu kahpe dünyada yeni yıllar nasıl mutlu olsun ki?

Bu kahpe dünyada yeni yıllar nasıl mutlu olsun ki?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İLHAN KARAÇAY

Bu kahpe dünyada yeni yıllar nasıl mutlu olsun ki?

İlhan KARAÇAY haykırıyor…

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van het nieuws is onderaan)

Savaşsız, barış dolu bir yıl dilemek ne güzel; ancak Gazze’de masum insanlar katledilirken ve kahpe dünya bu zulme duyarsız kalırken, adaletin ve insanlığın yokluğunda mutlu yıllar mümkün mü? Ne yazık ki, insanlık her geçen gün biraz daha kör, sağır ve duyarsız bir hale geliyor.

Antisemitizmden şikâyet edenler, Gazze’de masum çocuklar ve kadınları katlederken, bu sessizliklerini nasıl açıklayacaklar? Adalet ve vicdan, tüm insanlık için olmalıdır; aksi halde sadece zulmün başka bir yüzüne ortak olunur. Herkes kendi acısını en büyük görürken, başkalarının çığlıklarını duymazdan gelmek bir insanlık utancıdır.

Afbeelding met tekst, kleding, buitenshuis, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving
Dünya sadece Gazze’deki zulümden ibaret değil. Suriye’de milyonlarca insan evlerinden edilirken, soğukta bir lokma ekmek bulma umuduyla mülteci kamplarında hayatta kalma savaşı verirken, insanlığın vicdanı nerede? İnsanlar, sınır kapılarında horlanırken ve botları Akdeniz’in karanlık sularında batarken, yeni yıl hangi yüzle kutlanabilir?

Afrika’da açlık ve susuzlukla boğuşan çocukların gözlerinde yanan umut nasıl söndürülür?

Milyonlarca insan temiz suya bile erişemezken, dünyanın bir köşesinde israfın zirve yapması, insanlık adına nasıl bir ironi oluşturuyor? Eşitsizlikler büyüdükçe, bazıları yılbaşı sofralarında ziyafet çekerken, diğerleri açlığın pençesinde kıvranıyor.

Adaletin yerle bir olduğu Myanmar’da, Rohingya Müslümanları’na yapılan etnik temizlik hangi vicdana sığar? İnsanların sadece kimliklerinden dolayı katledilmesi, göçe zorlanması ve dünyanın buna göz yumması hangi medeniyetin başarısı olabilir? Bu kahpe dünyada, insanlığın onuru çoktan unutulmuş gibi görünüyor.

Kadınlar… Kadınlar dünyanın her yerinde baskıya, şiddete ve ayrımcılığa uğrarken, yeni bir yıl nasıl mutlu olabilir? Afganistan’da kız çocuklarının eğitim hakkı ellerinden alınırken, kadınlar toplumdan dışlanırken, özgürlük talepleri kanla bastırılırken hangi umutla “yeni bir yıl” dileğinde bulunulabilir? Kadınların mücadeleleri, yalnızca birkaç anma günüyle sınırlı kalıyor; oysa bu, her gün hatırlanması gereken bir gerçek.

Irkçılık hâlâ can yakıyor. Amerika’da siyahilerin öldürülmesi, Avrupa’da göçmenlere karşı yükselen nefret, sadece birer örnek. Irk, din, dil, cinsiyet gibi kimlikler, insanları ayıran değil birleştiren unsurlar olmalıydı. Ama bu dünya, ötekileştirme üzerine kurulu bir düzeni ısrarla sürdürüyor.

Hollanda’da ise durum farklı değil. Zoraki bir koalisyon hükümetinin perde arkasındaki gizli başkanı Wilders ve onun bir kukla gibi hareket eden başbakanı, ırkçılığın ve insan hakları ihlallerinin daniskasını sergiliyor. Göçmenlere, Müslümanlara ve farklı etnik gruplara yönelik politikaları, yalnızca ayrımcılığı derinleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda Hollanda’nın demokrasiye olan inancını da sarsıyor. Bu tür bir yönetim, temel insan haklarını görmezden gelerek toplumsal barışı zedeliyor. Wilders’in söylemleri ve politikaları, Hollanda’yı insan hakları açısından utanç verici bir noktaya taşıyor.

Doğa… İnsanlığın kendini yok etme süreci. İklim krizi artık kapımızı değil, penceremizi de kırarak içeriye girdi. Amazon ormanları yanıyor, kutup buzulları eriyor ve canlılar bir bir yok oluyor. Tüm bunlar olurken, insanoğlunun hırsı ve açgözlülüğü, doğanın kalbine saplanmış bir hançerden farksız.
Yeni yıl… Gerçekten neyi değiştirecek? İnsanlar iç hesaplaşmalarını yapmadan, adalet, barış ve vicdanı bir araya getirmeden, her yeni yıl sadece bir takvim yaprağının düşüşünden ibaret olacak. O yüzden dileğim sadece savaşsız, barış dolu bir yıl değil; aynı zamanda insanların gerçek anlamda insan olmayı hatırlayacağı bir yıl.

Daha eşit, daha adil, daha vicdanlı bir dünya için, hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Yoksa, bu kahpe dünyada yeni yılların nasıl mutlu olmasını bekleyebiliriz ki?

HOE KUNNEN NIEUWE JAREN GELUKKIG ZIJN IN DEZE VERRADERLIJKE WERELD?
İlhan KARAÇAY schreeuwt het uit

Het is prachtig om een jaar zonder oorlog en vol vrede te wensen; maar terwijl onschuldige mensen in Gaza worden afgeslacht en de verraderlijke wereld deze wreedheid negeert, is geluk in een wereld zonder gerechtigheid en menselijkheid dan mogelijk? Helaas wordt de mensheid met elke dag die voorbijgaat blinder, dover en onverschilliger.

Degenen die klagen over antisemitisme, hoe zullen zij hun stilte verklaren terwijl zij in Gaza onschuldige kinderen en vrouwen vermoorden? Gerechtigheid en geweten moeten voor de hele mensheid gelden; anders wordt men slechts medeplichtig aan een ander gezicht van onrecht. Het is een schande voor de mensheid om het eigen leed als het grootste te beschouwen en de kreten van anderen te negeren.

Afbeelding met tekst, kleding, buitenshuis, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving
De wereld bestaat niet alleen uit de wreedheid in Gaza. Terwijl miljoenen mensen in Syrië uit hun huizen worden verdreven, proberen ze in vluchtelingenkampen te overleven in de kou met de hoop op een stukje brood. Waar is het geweten van de mensheid? Terwijl mensen worden vernederd bij grensovergangen en hun boten zinken in de donkere wateren van de Middellandse Zee, met welk gezicht kunnen we het nieuwe jaar vieren?

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, mensen, kind Automatisch gegenereerde beschrijving
Hoe kunnen we de hoop in de ogen van kinderen die vechten tegen honger en dorst in Afrika doven? Terwijl miljoenen mensen zelfs geen toegang hebben tot schoon water, hoe kan de overvloed aan verspilling in een ander deel van de wereld dan geen ironie zijn in naam van de mensheid? Terwijl ongelijkheden toenemen, smullen sommigen aan feestelijke tafels tijdens oud en nieuw, terwijl anderen lijden onder de klauwen van honger.

Afbeelding met hemel, persoon, kleding, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving
Welke moraliteit kan de etnische zuivering van de Rohingya-moslims in Myanmar rechtvaardigen? Het doden, uitzetten en negeren van mensen vanwege hun identiteit, wat voor soort beschaving kan dat als een prestatie zien? In deze verraderlijke wereld lijkt de eer van de mensheid al lang vergeten.
Vrouwen… Terwijl vrouwen overal ter wereld worden onderworpen aan onderdrukking, geweld en discriminatie, hoe kan een nieuw jaar gelukkig zijn? Terwijl het recht op onderwijs van meisjes in Afghanistan wordt afgenomen, vrouwen uit de samenleving worden buitengesloten en hun vrijheidsverzoeken met bloed worden onderdrukt, met welke hoop kunnen we “een gelukkig nieuwjaar” wensen? De strijd van vrouwen wordt beperkt tot slechts een paar herdenkingsdagen; terwijl dit een realiteit is die elke dag herinnerd moet worden.

Afbeelding met tekst, winkel, Bloemenontwerp, Bloemkwekerij Automatisch gegenereerde beschrijving

Racisme doet nog steeds pijn. Het doden van zwarten in Amerika, de toenemende haat tegen migranten in Europa, zijn slechts voorbeelden. Rassen, religies, talen en geslachten zouden verbindende elementen moeten zijn, geen scheidende. Maar deze wereld blijft vasthouden aan een systeem gebaseerd op uitsluiting.

Afbeelding met kleding, persoon, pak, groep Automatisch gegenereerde beschrijving
In Nederland is het niet anders. De geheime leider van een gedwongen coalitieregering, Wilders, en zijn premier, die als een marionet handelt, laten racisme en schendingen van mensenrechten in volle glorie zien. Hun beleid tegen migranten, moslims en verschillende etnische groepen verdiept niet alleen de discriminatie, maar ondermijnt ook het geloof in democratie in Nederland. Dit soort bestuur beschadigt de sociale vrede door fundamentele mensenrechten te negeren. De uitspraken en het beleid van Wilders hebben Nederland naar een beschamend niveau gebracht wat betreft mensenrechten.

Afbeelding met natuur, buitenshuis, berg, sneeuw Automatisch gegenereerde beschrijving
En tot slot, de natuur… Het proces van zelfvernietiging van de mensheid. De klimaatcrisis heeft niet alleen op onze deur geklopt, maar ook ons raam gebroken en is binnengekomen. Het Amazonewoud brandt, de poolkappen smelten en soorten sterven een voor een uit. Terwijl dit allemaal gebeurt, zijn de ambitie en hebzucht van de mens als een dolk die in het hart van de natuur is gestoken.

Het nieuwe jaar… Wat zal het werkelijk veranderen? Zonder innerlijke reflectie, zonder gerechtigheid, vrede en geweten samen te brengen, zal elk nieuw jaar slechts een bladzijde zijn die van de kalender valt. Daarom wens ik niet alleen een jaar zonder oorlog en vol vrede; maar ook een jaar waarin mensen zich echt herinneren wat het betekent om mens te zijn.

Voor een gelijkere, rechtvaardigere en meer gewetensvolle wereld moeten we samen vechten. Anders, hoe kunnen we verwachten dat nieuwe jaren gelukkig zijn in deze verraderlijke wereld.

Devamını Oku

Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Türk Medya Mensupları İle Özel Bir Toplantı Yaptı

Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Türk Medya Mensupları İle Özel Bir Toplantı Yaptı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İLHAN KARAÇAY

Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Türk Medya Mensupları İle Özel Bir Toplantı Yaptı
2024 Yılının neler getirdiğinin ve neler götürdüğünün değerlendirilmesi yapılan toplantıda, 2025 yılında beklenenler ele alındı.
“Toplumun sesi olan siz değerli basın mensupları, bizim için köprü görevi görüyorsunuz. Yeni bir yıla girdiğimiz bu dönemde birlik ve dayanışma ruhumuzu daha da güçlendirmek önemlidir.”

(Haberin Hollandacası en altta. Nederlandse versie van het Niuws is onderaan)

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’daki Türk toplumu ve basın mensuplarıyla kurduğu samimi ilişkilerle tanınan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, yeni yıl öncesinde büyükelçilik rezidansında özel bir toplantı düzenledi. Büyükekçi, Hollanda’daki Türk basın mensuplarını ağırladığı bu toplantıda, hem yılın değerlendirmesini yaptı hem de gelecek dönem için umut dolu mesajlar verdi.
Toplantıya 13 Türk basın mensubu katıldı.

Basın Müşavirimiz İsmail Erkam Sula ve diğer büyükelçilik mensuplarının da katıldığı toplantıda Büyükelçi Selçuk Ünal, basın mensuplarını şu sözlerle karışladı: “Sizleri burada ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyorum. Hollanda’daki Türk toplumu ve bu toplumun sesi olan siz değerli basın mensupları, bizim için köprü görevi görüyorsunuz. Yeni bir yıla girdiğimiz bu dönemde birlik ve dayanışma ruhumuzu daha da güçlendirmek önemlidir.”

“BASIN MENSUPLARIMIZ YALNIZ DEĞİLDİR”

Toplantı sırasında basın mensuplarından biri, Hollanda’daki Türk basın mensuplarının destekten yoksun kaldığını dile getirdi. Resmi kurumlarla yeterli iletişim sağlanamadığını ifade eden gazeteciye büyükelçi şu şekilde yanıt verdi: “Bu topraklarda görev yapan basın mensuplarımız bizim göz bébéğimizdir. Sizin çabalarınız, iki ülke arasındaki iletişimin önemli bir parçasıdır. Asla yalnız değilsiniz; her daim yanınızdayız ve size destek olmaya devam edeceğiz.”

HOLLANDA İLE TİCARETTE TARİHÎ BOYUTLAR

Bir başka basın mensubu ise Hollanda’da yükselen ırkçılık sorununa, medyada Türkler ve Türkiye aleyhine yürütülen olumsuz algıya dikkat çekti. Bu eleştirilere yanıt veren Büyükelçi Ünal, aslında Hollanda ile Türkiye arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilerin son derece olumlu bir seviyede olduğunu belirtti ve şöyle devam etti: “Hollanda, Türkiye’ye en çok yatırım yapan ülke konumunda. Aynı zamanda Türkiye de Hollanda’da büyük şirketlerle şöhret buldu. 2023 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 13,5 milyar euroya ulaştı.”

DİPLOMATİK TEMASLAR VE TARİHÎ DOSTLUK

Naçizane şahsım da şakayla karışık, büyükelçinin yoğun temposunu işaret ederek şu sözleri dile getirdim: ‘Evet, sizi her yerde görüyoruz. Peki, sizin başka işiniz yok mu? Resmi diplomatik ilişkileriniz ne durumda? Biraz da bu görüşmelere dair bilgi verir misiniz?’

Bu esprili soruya içtenlikle yanıt veren Büyükelçi, Hollanda ile Türkiye arasında sürekli bir diplomatik diyalog yürütüldüğünü vurguladı ve şöyle dedi: “Haftada en az üç kez Hollanda devlet yetkilileriyle görüşmeler yapıyoruz. Bakanlıklar arası işbirliği sürüyor. Önümüzdeki ay, Hollanda Dış Ticaret Bakanı, kalabalık bir heyetle Türkiye’yi ziyaret edecek. Bu temaslar, özellikle ekonomik işbirliğimizi daha da ileri taşıyacak.”

Büyükelçi, tarihî dostluk ilişkilerine de şöyle değindi: “Türkiye ve Hollanda arasındaki dostluk ilişkileri 1612’de değil, bu tarihten yüz yıl daha önce başladı. O dönemde Osmanlı’nın ticari ve askeri desteğiyle Hollanda, 80 yıllık savaşında önemli kazançlar elde etti. Bu dostluğun önemini, Prens Maurits’in bir köye ‘Türkiye’ adını vermesinden anlayabiliriz. Hâlâ var olan bu köy, bugün de pek çok ziyaretçiyi ağırlıyor.”

DEPREM YARDIMLARI VE HOLLANDA-TÜRKİYE DAYANIŞMASI

Toplantıda 6 Şubat depremine de değinildi. Büyükelçi Selçuk Ünal, Hollanda’daki dayanışma ruhunu şu sözlerle övdü: “Deprem felaketinden sonra dünyada eşine az rastlanır bir yardım kampanyası yaşandı. Hollanda Türk toplumu, sivil toplum örgütleriyle birlikte örnek bir seferberlik gösterdi. Hollanda’daki yardım kampanyalarından elde edilen 128 milyon euro, projeler için etkili bir şekilde kullanıldı. Bu yardımlar, iki millet arasındaki bağları daha da güçlendirdi.”

TÜRK TOPLUMUNUN HOLLANDA’DAKİ ROLÜ

Hollanda’daki Türk toplumunun sosyal uyum ve kültürel katkılarına dikkat çeken büyükelçi, şu değerlendirmede bulundu: “Türk toplumunun dayanışma ve örgütlenme becerisi, Hollanda’daki başarı hikayesinin bir parçasıdır. Bu özellik, sadece Hollanda’ya değil, Türkiye ile dostluğa da önemli katkılar sunmaktadır.”

TÜRKİYE-HOLLANDA DOSTLUĞU
VE İŞÇİ GÖÇÜ ANLAŞMASI KUTLAMALARI

Türkiye ile Hollanda arasında işbirliği ve dostluk dolu ilişkilerin kilometre taşları, bu yıl önemli yıldönümleriyle taçlandırıldı. 19 Ağustos 1964’te imzalanan İşçi Göçü Anlaşması’nın 60’ıncı yılı kutlanırken, aynı zamanda iki ülke arasında 1924’te imzalanan Dostluk Anlaşması’nın da 100’üncü yılı, çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Bu anlamlı yıldönümleri vesilesiyle Hollanda’nın Türkiye Büyükelçiliği, özel posta pulu ve zarf bastırarak iki ülkenin kültürel bağlarını ortaya serdi. İstanbul’un simgesi olan lale motifinin yer aldığı bir Türk seramiği ve tasarlanan özel bir posta pulu, zarflara işlenerek binlerce kuruluşa ikram edildi.

Bu zarflar, iki ülke arasındaki tarihi bağları ve işbirliğini sembolize eden özel bir koleksiyon parçası olarak tasarlandı. Pul ve seramik üzerindeki tasarımlar, geçmişten günümüze uzanan dostluğu ve ortak değerleri simgeliyor.

Her iki yıldönümü, sadece geçmişteki anlaşmaları anmakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki işbirliklerine ilham vermeyi hedefliyor. İki ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel bağlarının daha da güçlendirilmesi için önemli bir fırsat olarak görülüyor.

Bu toplantı, hem samimi bir yeni yıl mesajını hem de iki ülke arasındaki dostluk ve işbirliğini güçlendiren bir platform oldu.

DEĞERLİ OKURLARIM, BÜYÜKELÇİMİZİN İKİ YILLIK HOLLANDA ÇALIŞMALARINDA YAŞADIKLARINI DOYURUCU BİR ŞEKİLDE YANSITABİLMEK İÇİN, KENDİLERİ İLE ÖZEL BİR MÜLAKAT SÖZÜ ALDIM. KALABALIK BİR ORTAMDA, HER KONUYA DETAYLI BİR ŞEKİLDE DEĞİNİLEMEYECEĞİ GERÇEĞİ İLE, BÖYLE BİR MÜLAKAT ŞART OLDU.
BUMÜLAKATI SİZLERE EN KISA BİR ZAMANDA SUNACAĞIM.

****************************

AMBASSADEUR SELÇUK ÜNAL IN DEN HAAG ORGANISEERT SPECIALE BIJEENKOMST MET TURKSE JOURNALISTEN
Tijdens de bijeenkomst, waarin werd geëvalueerd wat het jaar 2024 heeft gebracht en wat het heeft gekost, werden ook de verwachtingen voor 2025 besproken.

“Jullie, waardevolle vertegenwoordigers van de media, die de stem van de gemeenschap zijn, vormen voor ons een brug. In deze periode waarin we een nieuw jaar ingaan, is het belangrijk om onze geest van eenheid en solidariteit verder te versterken.”

İlhan KARAÇAY schreef:

De Turkse ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, bekend om zijn nauwe banden met de Turkse gemeenschap en journalisten in Nederland, organiseerde een speciale bijeenkomst in de residentie van de ambassade kort voor het nieuwe jaar. Tijdens deze bijeenkomst, waarbij Turkse journalisten werden ontvangen, blikte de ambassadeur terug op het afgelopen jaar en gaf hij hoopvolle boodschappen voor de toekomst.
Aan de bijeenkomst namen 13 Turkse journalisten deel.

Ambassadeur Selçuk Ünal verwelkomde de journalisten met de volgende woorden:
“Ik ben zeer verheugd om u hier te mogen ontvangen. De Turkse gemeenschap in Nederland en jullie, waardevolle journalisten die de stem van deze gemeenschap zijn, vormen voor ons een brug. In deze periode waarin we een nieuw jaar ingaan, is het belangrijk om onze geest van eenheid en solidariteit verder te versterken.”

“ONZE JOURNALISTEN STAAN NIET ALLEEN”

Tijdens de bijeenkomst uitte een van de journalisten zijn zorgen over het gebrek aan steun voor Turkse journalisten in Nederland en het gebrek aan communicatie met officiële instanties. Hierop reageerde ambassadeur Ünal als volgt:
“De journalisten die hier werken, zijn onze ogen en oren. Jullie inspanningen vormen een belangrijk onderdeel van de communicatie tussen beide landen. Jullie staan nooit alleen; wij zijn er altijd voor jullie en zullen jullie blijven steunen.”

HANDEL TUSSEN NEDERLAND EN TURKIJE BEREIKT HISTORISCH NIVEAU

Een andere journalist vestigde de aandacht op het groeiende racisme in Nederland en de negatieve beeldvorming in de media over Turken en Turkije. Ambassadeur Ünal reageerde op deze kritiek door te benadrukken dat de economische en politieke betrekkingen tussen Nederland en Turkije juist zeer positief zijn. Hij zei:
“Nederland is het land dat het meeste investeert in Turkije. Tegelijkertijd hebben Turkse bedrijven een sterke reputatie opgebouwd in Nederland. In 2023 bedroeg het handelsvolume tussen de twee landen ongeveer 13,5 miljard euro.”

DIPLOMATIEKE CONTACTEN EN HISTORISCHE VRIENDSCHAP

Ikzelf maakte, met een knipoog, een opmerking over het drukke schema van de ambassadeur en vroeg hem: “We zien u overal. Heeft u geen ander werk? Hoe staat het met uw officiële diplomatieke contacten? Kunt u daar iets over vertellen?”
De ambassadeur reageerde met een oprechte glimlach en benadrukte dat er een continue diplomatieke dialoog is tussen Nederland en Turkije. Hij zei:
“Minstens drie keer per week hebben we vergaderingen met Nederlandse staatsfunctionarissen. De samenwerking tussen ministeries gaat door. Volgende maand zal de Nederlandse minister van Buitenlandse Handel met een grote delegatie Turkije bezoeken. Deze contacten zullen vooral onze economische samenwerking verder versterken.”

De ambassadeur verwees ook naar de historische vriendschapsbanden en zei:
“De vriendschapsbanden tussen Turkije en Nederland begonnen niet in 1612, maar al een eeuw eerder. Dankzij de commerciële en militaire steun van het Ottomaanse Rijk behaalde Nederland belangrijke successen in zijn 80-jarige oorlog. Het belang van deze vriendschap blijkt uit het feit dat Prins Maurits een dorp de naam ‘Turkije’ gaf. Dit dorp, dat nog steeds bestaat, ontvangt tot op de dag van vandaag veel bezoekers.”

AARDBEVINGSHULP EN NEDERLAND-TURKIJE SOLIDARITEIT

Tijdens de bijeenkomst werd ook de aardbeving van 6 februari besproken. Ambassadeur Selçuk Ünal prees de solidariteit in Nederland met de volgende woorden: “Na de rampzalige aardbeving vond er wereldwijd een ongekende hulpactie plaats. De Turkse gemeenschap in Nederland toonde, samen met maatschappelijke organisaties, een voorbeeldige mobilisatie. De 128 miljoen euro die werd opgehaald via de hulpacties in Nederland, werd effectief ingezet voor projecten. Deze hulp heeft de banden tussen de twee volkeren verder versterkt.”

DE ROL VAN DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND

Ambassadeur benadrukte de sociale integratie en culturele bijdragen van de Turkse gemeenschap in Nederland met de volgende beoordeling: “De solidariteit en organisatievaardigheden van de Turkse gemeenschap zijn een onderdeel van het succesverhaal in Nederland. Deze kwaliteiten leveren niet alleen een belangrijke bijdrage aan Nederland, maar ook aan de vriendschap met Turkije.”

VRIENDSCHAP TUSSEN TURKIJE EN NEDERLAND EN VIERING VAN HET ARBEIDSMIGRATIEVERDRAG

De mijlpalen in de samenwerking en vriendschappelijke relaties tussen Turkije en Nederland werden dit jaar gevierd met belangrijke jubilea. Terwijl de 60ste verjaardag van het Arbeidsmigratieverdrag, ondertekend op 19 augustus 1964, werd herdacht, werd ook de 100ste verjaardag van het Vriendschapsverdrag tussen de twee landen, ondertekend in 1924, gevierd met verschillende evenementen.

Ter gelegenheid van deze betekenisvolle jubilea bracht de Nederlandse ambassade in Turkije een speciale postzegel en envelop uit om de culturele banden tussen de twee landen te benadrukken. Een Turks keramiekstuk met een tulp, het symbool van Istanbul, en een speciaal ontworpen postzegel werden op de enveloppen verwerkt en aan duizenden organisaties aangeboden.

Deze enveloppen zijn ontworpen als een speciaal verzamelobject dat de historische banden en samenwerking tussen de twee landen symboliseert. De ontwerpen op de postzegels en het keramiek vertegenwoordigen de vriendschap en gedeelde waarden die van het verleden naar het heden reiken.

Beide jubilea beogen niet alleen om eerdere verdragen te herdenken, maar ook om inspiratie te bieden voor toekomstige samenwerkingen. Het wordt gezien als een belangrijke kans om de economische, sociale en culturele banden tussen de twee landen verder te versterken.

Deze bijeenkomst vormde zowel een oprecht nieuwjaarsbericht als een platform dat de vriendschap en samenwerking tussen de twee landen verder versterkte.

GEACHTE LEZERS,

OM DE ERVARINGEN VAN ONZE AMBASSADEUR TIJDENS TWEE JAAR WERKZAAMHEDEN IN NEDERLAND VOLDOENDE TE KUNNEN WEERGEVEN, HEB IK MET HEM EEN EXCLUSIEF INTERVIEW AFSPRAAK GEMAAKT. IN EEN DRUKKE OMGEVING IS HET INDERDAAD MOEILIJK OM OP ALLE ONDERWERPEN GEDETAILLEERD IN TE GAAN, DAAROM IS ZO’N INTERVIEW NOODZAKELIJK GEWORDEN.
DIT INTERVIEW ZAL IK U BINNENKORT PRESENTEREN.

Devamını Oku

Araştırdım ve Gerçeği Buldum Hollanda’daki Türk Sayısı: Resmi 549.431, Gayri Resmi:700.000

Araştırdım ve Gerçeği Buldum Hollanda’daki Türk Sayısı: Resmi 549.431, Gayri Resmi:700.000
0

BEĞENDİM

ABONE OL
*Asya ve Balkanlar’dan gelenlerle birlikteki sayı:1.000.000
*Dünyadaki Türk orijinlilerin tahmini sayısı: 300.000.000

(Haberin Hollandacası en altta.

Nederlandse versie van het nieuws is onderaan)
Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan KARAÇAY araştırdı ve yazdı:

Hollanda’daki Türk topluluğunun sayısına dair tartışmalar, yıllardır kamuoyunda süregelen bir merak ve tartışma konusudur. Çoğu zaman, bu konuda dolaşan sayıların gerçeği ne derece yansıttığı sorusu zihinleri kurcalıyor. 400 bin veya 450 bin gibi sayılar, Türklerin Hollanda’daki nüfusuna dair yaygın olarak dile getirilen sayılardır. Ancak, bu sayılar gerçeği tam anlamıyla ifade ediyor mu?

İşte bu noktada detaylı ve titizlikle yürüttüğüm araştırmaların önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bu konuya olan ilgi, özellikle 1970’li yıllardan bu yana artarak devam etmiş, Türk göçmenlerin sayısı ve Hollanda’daki yerleşim biçimlerine dair pek çok değerlendirme yapılmıştır. Ancak, günümüzde bile bu konuya dair pek çok bilgi kaynağı arasında tutarsızlıklar gözlenmektedir. Hollanda’daki Türklerin sayısını anlamaya çalışırken, sadece sayılarla sınırlı kalmayıp, bu topluluğun demografik yapısını, kültürel çeşitliliğini ve toplumsal etkilerini de dikkate almak gerekiyor.

Bizzat bu konuyu derinlemesine incelemek adına, yalnızca duyulan ya da varsayılan bilgilere dayanmanın ötesine geçerek, daha ciddi bir yaklaşım olması gerektiğine inanıyorum. Tam da bu bağlamda, yaptığım kapsamlı çalışmalar, Türklerin Hollanda’daki tarihsel süreçteki rolünü daha iyi anlamamıza ışık tutabilir. Bugün, Hollanda’daki Türk nüfusuna dair net bir tablo çizmek, sadece bir sayıdan ibaret değil, aynı zamanda göçmen toplulukların toplumsal yapısına dair geniş bir perspektif sunmak anlamına geliyor.

1970’lerden itibaren bu alana duyulan ilginin sürekliliği ve bugün gelinen noktada elde edilen bulgular, Hollanda’daki Türk toplumunun nüfus verilerinin nasıl bir değişim gösterdiğini anlamamızda önemli bir rol oynuyor. Bu yüzden, gerçek verilere dayalı bir değerlendirme yapmak, toplumun bu konudaki yanlış algılarını düzeltmek açısından büyük önem taşıyor. Öyle ki, bu mesele, yalnızca sayıların doğruluğunu sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun geçmişten bugüne taşıdığı dinamikleri de gözler önüne seriyor.

HOLLANDA’DAKİ TÜRKLERİN RESMİ VE GERÇEK SAYISI

Hollanda’daki Türk nüfusu, genellikle tartışmalı rakamlarla gündeme gelmektedir. Ancak, bu konuda yaptığım son araştırmaya göre, Hollanda’daki Türk ve Türk kökenlilerin resmi sayısını 566.109 olarak saptadım.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving (Soldan sağa) Deventer Başkonsolosumuz Muammer Hakan Cengiz, Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık ve Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy, Başkonsolosluklara kayıtlı Türk ve Türk kökenlilerin toplam sayısını 566.109 olduğunu ortaya koydular.

Başkonsolosluklara kayıtlı Türk ve Türk kökenlilerin sayıları şöyle dağılıyor:
Rotterdam: 332.609, Deventer: 150.000, Amsterdam: 83.500. Toplam: 566.109
Başkonsolosluklara, Hollanda’da ikamet izni olmayan hiç bir Türk’ün kayıtlı olmadığı da vurgulandı.

HOLLANDA’YA GÖRE TÜRK SAYISI

Hollanda Merkezi İstatistik Bürosu’nun (Centraal Bureau voor de Statistiek CBS) verilerine göre de, Türk ve Türk kökenlilerin toplam sayısı, Başkonsolosluklardaki sayılarla hemen hemen eşit durumda.

CBS’e göre sayılar şöyle:

*Türk kökenli Hollandalılar: 457.100 (231.594’ü Hollanda’da doğmuş, 225.506’sı yurt dışında doğmuş).

*Türk vatandaşlığında kalmış olanlar: 92.331

*Toplam resmi Türk nüfusu: 549.431

Gayri resmi rakamlar dahil edildiğinde, izinsiz yaşayan Türklerle birlikte bu sayı 700.000‘e ulaşmaktadır.

ASYA ÜLKELERİNDEN GELENLER

Hollanda, Asya’dan gelen göçmenler için önemli bir destinasyon olmuştur. Göçmenlerin ülkelerine göre dağılımı aşağıdaki gibidir:

*Afganistan: Savaş ve siyasi kargaşalar nedeniyle Afganistan’dan gelen göçmen sayısı 50.000’e yaklaşmıştır. Bu grup, genelde mülteci statüsünde Hollanda’ya yerleşmiştir.

*Irak: Saddam Hüseyin dönemi, Körfez Savaşı ve IŞİD çatışmaları sonrası gelen Iraklıların sayısı yaklaşık 60.000 civarındadır.

*Suriye: İç savaş sonrası, Hollanda’ya sığınan Suriyelilerin sayısı 100.000’i bulmaktadır. Bu grup, Avrupa’ya göç eden en yeni topluluklardan biridir.

*İran: İran İslam Devrimi sonrası gelen göçmenlerin sayısı 30.000-40.000 arasında tahmin edilmektedir. Politik ve ekonomik nedenlerle göç etmişlerdir.

Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Çin’den gelen Uygurlar da cabası oluyor…

BALKAN ÜLKELERİNDEN GELENLER

Balkanlar’dan gelen göçmenler de, Hollanda’daki diasporada önemli bir yer tutar. Ülkelere göre dağılım şu şekildedir:

*Kosova: Kosova savaşı sonrası Hollanda’ya göç edenlerin sayısı 40.000-50.000 arasındadır.

*Bosna-Hersek: Bosna savaşı sırasında gelen Bosnalı göçmenlerin sayısı yaklaşık 25.000-30.000 civarındadır.

*Arnavutluk: Ekonomik nedenlerle göç eden Arnavutların sayısı 10.000-15.000 arasındadır.

*Makedonya: Eski Yugoslavya’nın dağılması sonrası Makedonya’dan gelenlerin sayısı 15.000-20.000 civarındadır.

*Sırbistan ve Karadağ: Eski Yugoslavya bölgesinden gelen Sırp ve Karadağlı göçmenlerin sayısı 10.000-15.000 arasında tahmin edilmektedir.

HOLLANDA’DA DİASPORA İLE TOPLAM TÜRK SAYISI

*Türkler (resmi ve izinsiz nüfus): 700.000.

*Asya ve Balkanlardan gelenler arasındaki Türk kökenliler: 300.000

*Toplamda Hollanda’da Türklerin sayısı, 1.000.000 olmalı.

HOLLANDA’DAKİ TÜRKLER EN ÇOK HANGİ ŞEHİRLERDE YAŞIYORLAR?

Hollanda’da en çok Türk’ün yaşadığı kentler, Rotterdam, Amsterdam, Lahey, Utrecht, Zaanstad, Eindhoven, Enschede, Arnhem ve Tilburg olarak ön plana çıkıyor.

Verilere bakıldığında en çok Türk’ün yaşadığı kent olarak 47 bin 750 ile Rotterdam ilk sırada yer alıyor. Başknet Amsterdam ise 44 bin 882 ile listenin ikinci sırasında yer alırken, başkent Amsterdam’ı 42 bin 148 ile Lahey (Den Haag) takip ediyor.

Listenin 4’üncü sırasında 14 bin 466 ile Utrecht, 5’inci sırasında 12 bin 848 sayısı ile Zaanstad, 6’ncı sırasında 11 bin 819 ile Eindhoven, 7’nci sırasında 8 bin 812 ile Enschede, 8’inci sırasında 8 bin 621 ile Arnhem, 9’uncu sırasında 8 bin 431 ile Tilburg, 10’uncu sırasında 8 bin 137 ile Schiedam ve 11’inci sırasında 6 bin 819 ile Deventer yer alıyor.

DÜNYA’DAKİ TÜRKLERİN SAYISI 300 MİLYONU BULUR MU?

Tüm verilere baktığımız zaman, dünyanın dör bir yanına dağılmış ve özellikle Asya ve Balkanlardaki Türk kökenliler ile birlikte, Türk sayısını, 300 milyonu bulmuş olarak kabul edebilir miyiz?

Türkiye’nin nüfusu:

Türkiye’nin nüfusu 2023 itibarıyla yaklaşık 85 milyon olarak tahmin edilmektedir. Bu nüfusun tamamı Türk kökenli olmasa da çoğunluğu Türk kabul edilir.

Türk Cumhuriyetleri (Orta Asya):

Kazakistan: 19 milyon (Türk kökenliler %70 civarında, yaklaşık 13 milyon).

Özbekistan: 35 milyon (büyük çoğunluğu Türk kökenli).

Türkmenistan: 6 milyon.

Kırgızistan: 7 milyon.

Azerbaycan: 10 milyon.

Toplamda yaklaşık 70 milyon Türk kökenli.

Çin (Doğu Türkistan/Uygurlar):
Çin’deki Uygur Türklerinin nüfusu yaklaşık 12-15 milyon olarak tahmin edilmektedir.

Rusya Federasyonu:
Tatarlar, Başkurtlar, Çuvaşlar ve diğer Türk kökenli halklar yaklaşık 20-25 milyon kişiyi oluşturur.

Balkanlar:
Balkanlardaki Türkler (Kosova, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna vb.) yaklaşık 10-12 milyon civarındadır.

Avrupa Diasporası:
Avrupa’daki Türk nüfusu (Almanya, Hollanda, Fransa, Avusturya, Belçika vb.) yaklaşık 6-7 milyon olarak tahmin edilmektedir.

Amerika ve Diğer Bölgeler:
ABD, Kanada, Avustralya ve diğer ülkelerdeki Türk diasporası toplamda 2-3 milyon civarındadır.

Toplam Tahmin

Türkiye: 85 milyon

KKTC : 400.000

Türk Cumhuriyetleri: 70 milyon

Çin (Doğu Türkistan): 15 milyon

Rusya Federasyonu: 25 milyon

Balkanlar: 12 milyon

Avrupa Diasporası: 7 milyon

Diğer bölgeler: 3 milyon

Toplam: 217 milyon

************************************************

İLHAN KARAÇAY ONDERZOEKT EN VINDT DE WAARHEID:

Aantal officiële Turken in Nederland: 549.431
Aantal niet-geregistreerde Turken: 700.000
Aantal inclusief migranten uit Azië en de Balkan: 1.000.000
Geschatte aantal Turkse afstammelingen wereldwijd: 300.000.000

İlhan KARAÇAY onderzocht en schreef:

Discussies over het aantal Turken in Nederland zijn al jarenlang een onderwerp van publieke interesse en debat. Vaak rijst de vraag in hoeverre de rondgaande cijfers overeenkomen met de werkelijkheid. Cijfers zoals 400.000 of 450.000 worden vaak genoemd als het gaat om de Turkse gemeenschap in Nederland. Maar vertegenwoordigen deze cijfers de realiteit?
Hier komt het belang van mijn gedetailleerde en nauwkeurige onderzoek naar voren. Sinds de jaren 70 is er steeds meer aandacht gekomen voor dit onderwerp, en zijn er talrijke studies uitgevoerd naar het aantal Turkse migranten en hun vestigingspatronen in Nederland. Toch bestaan er zelfs vandaag de dag nog veel inconsistenties tussen verschillende informatiebronnen.
Bij het proberen te begrijpen van het aantal Turken in Nederland, is het essentieel om niet alleen naar de cijfers te kijken, maar ook om rekening te houden met de demografische structuur, culturele diversiteit en maatschappelijke impact van deze gemeenschap.
Het is belangrijk om verder te gaan dan veronderstellingen en overgeleverde informatie, en een meer serieuze benadering te hanteren. Mijn uitgebreide onderzoek kan licht werpen op de historische rol van Turken in Nederland. Een helder beeld van het aantal Turken in Nederland biedt niet alleen inzicht in cijfers, maar ook in de bredere maatschappelijke structuur van migranten in Nederland.

HET OFFICIËLE EN WERKELIJKE AANTAL TURKEN IN NEDERLAND

De Turkse populatie in Nederland wordt vaak besproken met tegenstrijdige cijfers. Volgens mijn laatste onderzoek is het aantal officiële Turken en Turkse afstammelingen in Nederland vastgesteld op 566.109.

(Van links naar rechts) Onze consul-generaal in Deventer, Muammer Hakan Cengiz, onze consul-generaal in Rotterdam, Sevgi Kısacık, en onze consul-generaal in Amsterdam, Mahmut Burak Ersoy, hebben vastgesteld dat het totale aantal geregistreerde Turken en mensen van Turkse afkomst bij de consulaten 566.109 bedraagt.
De aantallen geregistreerde Turken en mensen van Turkse afkomst zijn als volgt verdeeld over de consulaten:
Rotterdam: 332.609, Deventer: 150.000, Amsterdam: 83.500. Totaal: 566.109

Ook werd benadrukt dat er geen enkele Turk zonder verblijfsvergunning in Nederland bij de consulaten geregistreerd staat.

VOLGENS NEDERLANDSE STATISTIEKEN

Volgens het Centraal Bureau voor de Statistiek (CBS) komt het aantal Turken en Turkse afstammelingen in Nederland vrijwel overeen met de consulaire cijfers.
De CBS-cijfers zijn als volgt:
Turkse Nederlanders: 457.100 (231.594 in Nederland geboren, 225.506 in het buitenland geboren)
Turkse staatsburgers: 92.331
Totale officiële Turkse bevolking: 549.431
Wanneer niet-geregistreerde migranten worden meegerekend, loopt dit aantal op tot 700.000.

MIGRANTEN UIT AZIË

Nederland is een belangrijke bestemming voor migranten uit Aziatische landen. De verdeling per land is als volgt:
Afghanistan: Bijna 50.000, voornamelijk vluchtelingen vanwege oorlog en politieke onrust.
Irak: Ongeveer 60.000, met pieken na de Golfoorlog en de opkomst van ISIS.
Syrië: Ongeveer 100.000 vanwege de burgeroorlog, een van de meest recente migrantengroepen.
Iran: Tussen 30.000-40.000, vooral door politieke en economische redenen.
Ook migranten uit Azerbeidzjan, Georgië, Kazachstan, Kirgizië, Oezbekistan, Tadzjikistan, Turkmenistan en Oeigoeren uit China maken deel uit van deze groep.

MIGRANTEN UIT DE BALKAN

Migranten uit de Balkan hebben ook een belangrijke plaats in de diaspora in Nederland. De verdeling per land:
Kosovo: 40.000-50.000, na de oorlog in Kosovo.
Bosnië en Herzegovina: 25.000-30.000, voornamelijk tijdens de Bosnische oorlog.
Albanië: 10.000-15.000, door economische migratie.
Macedonië: 15.000-20.000, na de val van Joegoslavië.
Servië en Montenegro: 10.000-15.000, eveneens uit voormalig Joegoslavië.

HET TOTALE AANTAL TURKEN IN DE NEDERLANDSE DIASPORA

Turken (officiële en niet-geregistreerde populatie): 700.000
Turken van Aziatische en Balkan-achtergrond: 300.000
Totale Turkse bevolking in Nederland: ongeveer 1.000.000

 

IN WELKE STEDEN IN NEDERLAND WONEN DE MEESTE TURKEN?

De steden met de grootste Turkse populatie in Nederland zijn Rotterdam, Amsterdam, Den Haag, Utrecht, Zaanstad, Eindhoven, Enschede, Arnhem en Tilburg.
Uit de gegevens blijkt dat Rotterdam met 47.750 de meeste Turken herbergt, gevolgd door de hoofdstad Amsterdam met 44.882. Den Haag (Den Haag) staat op de derde plaats met 42.148 inwoners.
Andere steden in de ranglijst:
4e: Utrecht – 14.466
5e: Zaanstad – 12.848
6e: Eindhoven – 11.819
7e: Enschede – 8.812
8e: Arnhem – 8.621
9e: Tilburg – 8.431
10e: Schiedam – 8.137
11e: Deventer – 6.819

KAN HET AANTAL TURKEN WERELDWIJD 300 MILJOEN BEREIKEN?

Als we alle gegevens in overweging nemen, kunnen we stellen dat het aantal Turken wereldwijd, inclusief die in Azië en de Balkan, mogelijk 300 miljoen bereikt.

Bevolking van Turkije:
De bevolking van Turkije wordt in 2023 geschat op ongeveer 85 miljoen. Hoewel niet iedereen in Turkije van Turkse afkomst is, wordt de meerderheid als Turks beschouwd.

Turkse Republieken (Centraal-Azië):
Kazachstan: 19 miljoen (ongeveer 70% Turks, ca. 13 miljoen)
Oezbekistan: 35 miljoen (grotendeels van Turkse afkomst)
Turkmenistan: 6 miljoen
Kirgizië: 7 miljoen
Azerbeidzjan: 10 miljoen
Totaal: ongeveer 70 miljoen
China (Oost-Turkestan/Oeigoeren):
De Oeigoerse bevolking in China wordt geschat op 12-15 miljoen.
Russische Federatie:
Tataaren, Basjkieren, Tsjoevasjen en andere Turkse bevolkingsgroepen tellen samen ongeveer 20-25 miljoen.
Balkan:
In de Balkan wonen naar schatting 10-12 miljoen mensen van Turkse afkomst (Kosovo, Noord-Macedonië, Bulgarije, Griekenland, Bosnië, enz.).
Turken in Europa:
De Turkse diaspora in Europa (Duitsland, Nederland, Frankrijk, Oostenrijk, België, enz.) wordt geschat op 6-7 miljoen.
Amerika en andere regio’s:
De Turkse diaspora in de VS, Canada, Australië en andere landen omvat ongeveer 2-3 miljoen mensen.
Totale schatting:
Turkije: 85 miljoen
KKTC:400.00
Turkse Republieken: 70 miljoen
China (Oost-Turkestan): 15 miljoen
Russische Federatie: 25 miljoen
Balkan: 12 miljoen
Europa: 7 miljoen
Andere regio’s: 3 miljoen
Totaal: ongeveer 217 miljoen

Devamını Oku
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama