İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Yunus Suresi Ayet 3 Yerin ve Göklerin Düzeninde Kural VaR

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yunus Suresi Ayet 3: Yerin ve Göklerin Düzeninde Kural Var

Yunus Suresi Ayet 3: Yerin ve Göklerin Düzeninde Kural Var
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Yunus Suresi’nin 3’ncü ayetinden, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı, buraların korunması için arşı oluşturduğu, kendisinin bir aracıya ihtiyaç duymadığı ve koruma ya da bozma tasarrufunun insanlarda olduğu anlamını çıkardık. Ayetin devamında şu uyarı var: ”Zâlikümüllâhü rabbüküm fabüdühü”. Yani,  Allah, rabbinizdir; O’na boyun eğin; O’nun hükmüne uyun.

Soru: İnsanların herşeyin rabbi olan Allah’a boyun eğmesi nasıl olacak?

Cevap: Yerin ve göklerin düzeninin devamını sağlayacak kurallar ne ise onlara uyarak olacak.

‘Fabüdühükelimesindeki ‘uubüd’ اُعْبُدْ emir kipi, itaat edilmesi gerektiğini belirtiyor. Mealler bu fiili kulluk edilmesi şeklinde açıklıyorlar. İtaat etmek ya da kulluğu göstermek, kurallar görülmeden, duyulmadan, bilinmeden olmaz. Kuralları, birinin veya birilerinin mutlaka topluma sunması gerekir.

Birinci ayette Kur’an-ı Kerimin ‘Hakiim Kitap’ olarak belirtilmesi, üçüncü ayetin sonundaki ”e felâ tezekkeruun” uyarısı, belirlenmiş hüküm varsa, doğruluğu hakkında düşünülmesini, belirlenmiş hüküm yoksa, aklen hüküm oluşturulmasını gerekli kılar. Hükme boyun eğme (ibadet) bundan sonra gerçekleşecektir.

Belirlenmiş hüküm, geçmiş zamanlarda, ‘nebi’ olarak tanımlanan zatlarca toplumlara duyuruluyordu. Hz. Muhammed’den sonra böyle zatların çıkmayacağı-görünmeyeceği inancı toplumlarda yerleşti. Lakin, zaman değişir, toplumlar veya ülkeler için, ya da tüm dünya devletleri için, yeni kuralların oluşturulmasını zorunlu yapar. ”E felâ tezekkeruun” uyarısı, yerin ve göklerin düzenli tutulması amacını güden, düşünebilen, fikir sunabilen kimselerin varlığını da gerekli kılar. Kur’an için kullanılan ‘Hakîm kitap’ tanımı, yıllar, belki yüz yıllar sonrasında yeryüzünde tecelli eder.

Yunus Suresi’nin dördüncü ayetindeki Ellezîne âmenû ve amilü‘s-sâlihâti” ifadesindeki sözcükleri irdelememiz gerekiyor.

A-me-len  عَمَلًا  fiil masdarı, bir varlığın, bir kişinin, bir toplumun hareket halini, iş yapmaklığını belirtir. Oluşturulan hareket ve yapılan iş, kendisi, çevresi veya ülkesi için ya iyidir ya da kötüdür. İyi veya kötü olduğunu hareketin ve yapılan işin sonucu belirler. Burada ‘kişi’ olarak tanımlanan insandır; ‘varlık’ olarak tanımlanan ise, yapı ve oluşumdur.

Salihat; صالِحات  hareketlerin, yapılan işlerin sonucunun mutlaka faydalı olması durumudur. Huzur bu sayede gelecektir. Salihat ile düzen oluşacaktır veya oluşmuş düzen sağlıklı işleyecektir. Belirlenmiş kurallar var ise, salihat, kurallara uyularak gerçekleşir. Kurallar yok ise, yaşanılan tecrübeler, toplumları kural oluşturmaya zorlar. ”e felâ tezekkeruun” uyarısı gündeme gelir.

Ellezine amenü;  اَلَّذينَ آمَنوا  iman etmiş, inanmış kimseler, demektir. Bu kelime, oluşan kurallara inananları ve uymayı kabul edenleri tanımlar. ‘Salihat’ olarak tanımlanan işler ve hareketler, bu sayede mümkün olacaktır. Kabiliyetlerin dikkate alınması şarttır.

Dördüncü ayetin, ”Ellezine keferuu” kelimesi, Ellezîne âmenûkelimesinin zıddıdır: Yani, ”Ellezine keferuu” kelimesiyle tanımlananlar, kurallar çerçevesinde ya da kural oluşturularak hareket etmeyi kabul edemeyenlerdir. Bu kimselerin içlerinde, kuralların doğruluğu hakkında şüphe olabilir. Ya da, kurallara inanmamaları için üzerlerinde şedid birileri tarafından baskı vardır. Bir zaman sonra layık oldukları şey ”Lehüm şerâbün min hamîmin ve azâbün elîmün” ifadesiyle belirtilen karşılık olacaktır.