İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

17 Mart 2024 Pazar

Yunus Suresi 32, 33 İlah, Rabb, Allah, Tekadam ve Fısk

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yunus Suresi 32, 33: İlah, Rabb, Allah, Tekadam ve Fısk 

Yunus Suresi 32, 33: İlah, Rabb, Allah, Tekadam ve Fısk 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Yunus Suresi’nin önceki ayetlerinde toplumu mutlu yaşama götürecek yol belirtilmişti. Belirtilen yolun kuralları vardı ve uyulması gerekiyordu. Kurallara uyulması emri, toplumun alışık olmadığı yerden geldiğinden şüpheli görülmüş olmalıydı ki, onlara, 32’nci ayet ile, ”Fe zaliküm, allah rabbükümü‘l-hakk” şeklinde uyarı geldi. Yani, size rabbinizin Allah (Tek ve benzersiz İlah) olduğu bildiriliyor. Demek ki o zamanın Mekke toplumu, başka ilahları ‘rabb’ biliyormuş.

Tevhid inancında ALLAH, emri dinlenecek tek güç olarak bilinir. Var eden odur; yok edecek olan da odur. ‘İlah’ sözcüğünün başına ‘el’ takısı getirilerek, o tek ve benzersiz ilahın özel ismi ALLAH olmuştur. Artık bir başka güç kenini ilah gösterse de ‘rabb’ olabilmesine imkan yoktur.

Mekke toplumunda revaç bulmuş ‘rabb’ ve ‘ilah’ terimleri, gücü elinde tutanların hegemonyasını tanımlıyor. Hegemonyacı o güç, emir ya da talimat verecek, bireyler itaat edecek, karşılığında o güçten yaşam garantisi alacaktır. ”Fe zaliküm, allah rabbükümü‘l-hakk”. uyarısıyla, bu batıl inanç Mekke toplumunda dağıtılmış, yaşamın garantisinin sadece Tek İlah olan Allah’ın tasarrufunda olduğu Hz. Muhammed’in dilinden deklare edilmiştir. Tabi, o zamanın şartlarında, sadece orada.

Sonraki yıllar ve devirlerde, belki yüzyıllar sonrasında, gücü elinde tutanların ‘rabb’ bilinmesi, aynen Mekke toplumundaki gibi ortaya çıkmıştır. Zamanımızda bazı ülkelerde TEK ADAM hegemonyasına dikkat edilirse, farkedilir.

Yunus Suresi’nin 32’nde ayetindeki şu kelime ile toplum uyarılıyor: ”Fe mâzâ baade’l-hakkı illâ‘d-dalâl; fe ennâ tusrafûn. Yani, gerçek ortaya çıktıktan sonra o gerçeğin dışında olmak, sapmışlıkktan başka bir şey değildir. Nasıl eski hale döndürülüyorsunuz?

Ayetteki ifade, belli bir zaman bile olsa, Mekke toplumunun doğru bir yaşama girmişliğini ima ediyor. Fakat doğru yaşam, alıştıkları yaşama zor gelmiş, o doğru yaşamdan sapmalar görünmeye başlamış.

Mealciler ‘dalal’ sözcüğünü ‘sapıklık’ şeklinde türkçeye çavirmişler. Halbuki ‘sapıklık’ Türk toplumunda cinsel azgınlık veya tecavüz istekliliği olarak biliniyor. Ayetteki ‘dalal’ sözcüğü bu anlamı da ima ediyor mu, sonraki ayete bakıp anlayalım:

Yunus Suresinin 33’ncü ayeti şu: ”Kezâlike hakkat kelimetü Rabbike ale’l-lezine fesekuu”. Yani, Allah, fısk edenler hakkında ne bildirdiyse gerçekleşti.

Allah’ın daha önce bildirdiği şey, bazı kişilerin, kabul ediyor görünseler de Hz. Muhammed’in sosyal yaşamın gerekli uygulamasını kabul etmeyecekleridir. Aynen öyle olmuş. Bu kelime Mekke toplumu içinde geçekleşmiş.

Hangi uygulamayı tebliğ etmiş ve uyulmasını istemişti Hz. Muhammed?

‘Fısk’ denen uygulamanın kötü olduğu ve bunun terk edilmesi isteğiydi bu.

Fısk nedir?

Türkçe sözlükte ‘fısk’ günahkarlık, ahlaksızlık, yoldan çıkmışlık şeklinde gösteriliyor. Lakin nasıl bir günahkarlık, nasıl bir ahlaksızlık, nasıl bir yoldan çıkmışlık, belirtilmiyor.

”ellezine fesekuu” kelimesindeki ‘fısk’ sözcüğüne, Türkçe, ‘sapıklık’ denmesi, ayetin anlaşılmasına imkan vermiyor.

Arapça lügatte ‘fısk’ sözcüğü, kadınların zina yapma durumlarını belirtiyor. Zina, sapıklık değil, yanlışlıktır; kendine ve nesline kötülüktür. Zina etmeye alışmış ya da alıştırılmış kadın FESÂK’ sıfatıyla çağırılırken, zina eden erkeğe FÂSIK sıfatı veriliyor.

Ayetteki ”Ennehüm lâ yüminûn” kelimesi, öyle kimselerin ‘müslüman’ olduğunu ima etse de, cinsel yaşamı düzene koyacak ‘nikah’ uygulamasının doğruluğuna inanmadıklarını dikkate veriyor. Yani, onlar Müslüman ama imansız.

Günümüzde müslümanlar arasında fısk, genellikle yönetimde koltuk edinenlerde benimseniyor. Kanun ile yasaklandığından kişi fıskı gizli işliyor. (Türkiye’de Müslüman bilinen hükümet ‘özel yaşam’ kanunuyla fısk hareketine serbestilik vermiş) Ancak deşifre edilen kişi, utandığından, koltuğunu bırakmak zorunda kalıyor. Kendini ilahlığa taşıyan TEK ADAM’a boyun eğip onun ağzının içine bakan ‘müslüman’ kılıklılarda ise utanma hasleti yok.