İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Yaratılan İlk İnsanın Cenneti Neredeydi

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaratılan İlk İnsanın Cenneti Neredeydi?

Yaratılan İlk İnsanın Cenneti Neredeydi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Konu şöyle açılmış: Cennet yeryüzünde bir bahçe ise, Kur’an ayetinde Allah Hz. Adem ve eşine neden ”yeryüzüne inin” diyor?

Konunun açılmasına sebep olan ayetin meali şöyle: ”Allah dedi: Birbirinizin düşmanı olarak inin. Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma var”. (A’raf: 24. Diyanet meali)

Mealciler, ayette geçen he-be-ta fiilini yukarıdan aşağıya doğru inmek anlamında Türkçeye çevirdiklerinden, şaşkınlık veren suale zemin hazırlamışlar. Yani konuyu açan, cennet dünya gezegeninin içinde değil uzayda bir yerde şeklinde anlamış. Bilim öğretileriyle bu ayet mealini okuduğunda da şaşırmaktan kendini alamamış. Pek çok müslümanda şu inanış var: Uzaydan ‘melaike’ adı verilen birileri gelmiş, yeryüzünden toprak almış gitmiş, Adem ile Havva’yı yaratıp uzayda bir yerdeki cennete koymuş.

Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna yürekten inanmış müslümanlar, öğrendikleri astronomi ve uzay ilmi karşısında, şaşırmasınlar da ne yapsınlar?

Cennet sözcüğünün anlamı bizim bildiğimiz ağaçlarla ve çiçeklerle, henüz göremediğimiz meyva yüklü ağaçlarla dolu bahçe veya bahçeler demek değildir. Şehirlerdeki etrafı tel veya briketle çevrilmiş ağaçlı ve çiçekli yerler, belediyelerce oluşturulmuş park ve bahçeler, -cennet özlemi duyulduğundan- cennete benzetilmiştir. Sonra, ‘cennet’ sözcüğü asıl anlamından uzaklaştırılmış, ona, dünya gezegeninin darmadağın olmasından yani ölümünden sonra ulaşılabilecek harika bir yer anlamı yüklenmiştir.

Cennet, beşerî, arzî ve tabiî tehlikelere karşı korunmuş emniyete alınmış yer demektir. Elbette ki harika bir yerdir. Yaşam zevkli ve zahmetsizdir. Yenmesi yasak ağaçtan bahsedildiğine göre, orada başka ağaçlar, meyveler ve bitkiler de vardır. Orada bitkilerden yaşam devam ettiren hayvanât dahi olması gerekir. Ateşten yaratılan iblis de canlılığıyla oradadır.

Günümüzün uzay araştırmaları devam ediyor. Gezegenimizin dışında bitki ve hayvan yaşamının olduğu başka gezegen henüz bulunmadı. Bulunduğunda, Kur’an’ın bu ve benzeri ayetleri, o gezegen ile dünya arasında ilişki kuracak biçimde te’vil edilebilir.

Adem ile eşi, yaratıldığında, yeryüzünün vahşi yaratıklarına doğa tehlilerine karşı korunmuş yerde, emniyetli ortamdadırlar. Erkeklik ve dişilik organları aktif değildir. Belki de aktive edileceği zaman gelmemiştir. Cinsiyet organlarını aktive edeceği için, gösterilen o ağaç onlara yasaklanmıştır. Adem ile eşi, İblis iğvasıyla o ağaçtan istifade etmeselerdi, cinsel birleşme yapamayacakları için belirli süreye kadar yaşamlarına o şekilde devam edeceklerdi. Yaratan’ın uyarısını unuttular. Yasaklanan o ağaçtan istifade ederek günah işlemiş oldular (A’raf: 22). Pişmanlıklarına ve Rabb’e yakarmalarına karşı affa uğrayacaklardı elbette. Lakin kefaret ödemeleri şartı vardı. A’raf Suresi’nin 24’ncü ayetine göre Adem ve eşi, doğmuş bir veya birkaç çocuğuyla ve iğvacı iblisle beraber, ‘cennet’ adı verilen, her yönden güvenli o yerden çıkarıldılar. Ancak becerileriyle emniyete girebilecekleri yeryüzünün bir başka bölgesine gönderildiler.

Ühbitû sözcüğü, bir yerden bir başka yere gönderim -intikal- anlamında olduğu gibi, Adem ve eşini Ahsen-i Takvîm değerinden düşürmeyi de ifade eder. Yani, tenzil-i makam gibi bir şey. Adem yaratıldığında, tüm meleklere ‘secde edin’ emri verildiğinde, emri ret eden İblis’e tekdir böyledir: ”İn oradan (o makamdan). Orada (o makamda) tekebbür etmek sana yakışmaz. Çık. Çünkü sen küçülenlerden-aşağılanlardan birisin” (A’raf: 13)

Cennet diye anılan yer, tabi ki Dünya adı verilen gezegenimizin bir yerinde olacaktır.

Ayetteki ‘adüvven’ sözcüğüne meallerde ‘düşman’ anlamı verilmiş. ‘Adüvven’ sözcüğü, bir şeyin diğerinden uzak tutulması anlamına da geliyor. Yani ilme sahip İblis, ihtiyaçları kolay temin etme bilgisini  onlardan uzak tutacak, Adem’e, onun eşine ve çocularına vermeyecektir. Belki, çocuklardan kimileri, kazandıkları becerileri diğerlerinden -onlara üstün olma amacıyla- saklı tutacaklardır, öğretmeyeceklerdir (hırs, ihtiras, ene). Bu da, ileriki zamanlarda yanlışları belirtip vazgeçirmeye çalışan bir uyarıcının onlara gelmesinin sebebi olacaktır.