İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Tevbe 29’daki Ûtû’l-kitâb Kimler

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tevbe 29’daki Ûtû’l-kitâb Kimler?

Tevbe 29’daki Ûtû’l-kitâb Kimler?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

İslamiyet dinine karşı kendi dininin üstünlüğünü göstermek isteyen Hristiyan vatandaş, birilerinin ‘Allahüakbar’ nidasıyla terör yaptığından haberdar olunca, suçu Kur’an-ı Kerime attı. Dedi ki; ”Kur’an’da çok cihat ayeti var; Tevbe 29 ve benzeri ayetlerden teröristler güç alıyorlar”.

Dikkat!.. Herkes karıştırıyor: Cihat başka şey, savaş başka şey.

Başta Diyanet olmak üzere bizim mealcilerimiz, ayetleri bilgisizce Türkçeye çevirdiklerinden ya da doğru çevirip yeterli açıklamayı yapmadıklarından;

a) Müslüman bilinenlerin zihinleri harap oluyor.

b) Harap olmuş zihinli kişiler, bozuk tavırlarıyla, başka din mensuplarının yanlış kanaat edinmesine sebep oluyorlar.

Hristiyan kişinin suçladığı Tevbe 29’un meali şöyle: ”Kitap verilenlerden olup da Allah’a ve ahıret gününe iman etmez, Allahın ve resulünün yasakladığını yasak saymaz, hak dini din edinmez kimselerle, cizye verecekleri âna kadar savaşın. Halbuki onlar hakir olmuş önemsizleşmiş kimselerdir”.

Bu ayet mealinden, İncil ve Tevrat hükümlerince yaşam sürenlere ”onlarla savaşın” anlamı çıkarılabilir mi?

Hayır. Çıkarılamaz.

Lakin, Tevrat’ın ve İncil’in ”tahrif edilmiş kitaplar” olarak zihinlerine -azbuçuk alimlerce- kazınanlar, bu kitapların içeriklerini merak etmediklerinden, Tevbe 29’daki ‘kâtilû’ emrini müslümanlar başka din mensuplarıyla savaşacak şeklinde anlıyorlar.

Bu ayette, Tevrat mensupları da İncil mensupları da hatta daha başka kitap ehilleri de muhatap edilmiyor. Muhatap edilenler sadece her taifeden İslam dinini önce kabul edip sonra yan çizenlerdir.

Ayette ”Kitap verilenlerden Allah’a ve ahıret gününe iman etmez” diye gösterilenlerden kasıt, yeni kurulan devlette müslümanlığı kabul etmiş olarak yaşadığı halde, o devletin hükümlerini kabul etmeyenlerdir. Hatta kabul ediyor görünüp te kabul etmeyenlerdir. Bunlar, hükümleri ihlal etmenin  toplumda kargaşa-fitne çıkaracağını, can ve mal telefatı olacağını kavrayamazlar; ahıret denen yaşam değişikliğinin oluşacağını da akıl etmezler. Bu değişiklik devletin bir başka çeşit devlete dönüşeceğini bile netice verir. Âlâ görünenler ednâ duruma düşebilirler. Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında,  zekat mükellefiyetinden kaçan müslümanların silahlandığı, Hz. Ebubekir’in onların üzerine silahla gittiği hatırlansın.

Toplumun muhakemesiz fertleri, İnanmış görünüp alttan fitne kaynatan kişilerin tesiriyle, kılıç kullanmaya (yani silahlı isyana) tevessül ettiklerinde, kendilerine aynı şekilde silahla mukabele edilir. ”Kitap verilenler” diye bildirilenler -o zamanda- sadece müslümanlardır.

Allah’ın ve Resulü’nün yasakladığını yasak saymama, İslam Dinin’den çıkma işaretini vermek demektir. Zorluklarla kurulmuş yeni bir devlet,  herkese gücü oranında sorumluluk yükler. Beslenme, giyinme, barınma ya da seyahat alanında kısıtlama getirilebilir. İmanın gereği, tereddüt etmeden bu kısıtlamalara uymaktır. Daha önce keyifleri yerinde olan ağalar ve çevresindekiler, kısıtlamalara uymam dediklerinde, isyanı da başlatmış olurlar. Örnek: Nikahsız kadın erkek birlikteliği yasak denir; o devletin içinde hiç kimsenin canımın istediği biçimde yaşarım deme hakkı olamaz. Belirli şartlar dışında beldeden başka bir beldeye gitme, başkasını beldeye alma yasağı getirilebilir; izin almayan hiç kimse giderim de getiririm de diyemez. (Tevbe: 28)

Hak dini din edinmeme, sosyal yaşamı düzene koyucu hükümleri reddetme demektir. Herkesin, ileriye dönük bilgilenme hakkını kazanması, kabiliyetine göre meslek edinmesi, eşit şartlarda seyahat etmesi, su ve benzeri kaynaklardan eşit istifade ya da çalıştıran çalıştırdıklarının haklarını eksiksiz verecek kuralı, ”hak din” çerçevesi içindedir. Hak olan bu din hiç kimseye başkalarını zorla çalıştırma hakkını vermez. Hz. Muhammed’in yaşamı süresinde, hükmü koyan koyduğu hükme uyduğu için, sıkıntı olmamıştır.

Ayetin başındaki ”kâtilû” emri otoriteye yani devletin başındakilerine, silahlı başkaldırıya karşı silahla karşılık verilsin emridir. Yoksa, başka dinin mensuplarına ilişiliyor ya da devlet sınırları dışında kalanlara savaşma emir veriliyor değildir.