İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Tekâsür Suresi’nde Türkiye’ye de İşaret Var

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tekâsür Suresi’nde Türkiye’ye de İşaret Var 

Tekâsür Suresi’nde Türkiye’ye de İşaret Var 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

”Elhâkümü‘t-tekasür. Hattâ zürtümü‘l-mekâbir”. Yani, çokluk görünmeniz öyle hoşunuza gitti ki, kabirlere konmuşları bile gidip gösterdiniz, sayıya dahil ettiniz.

Bu olay pisikolojik bir hastalık mıdır? Yoksa şeytan oyunu mudur?

Olay o zamanın Mekke’sinde oluşuyor ama her devrede, her toplumun içinde, çoklukla öğünme hastalığı kendini  gösteriyor.

O zamanın Mekke toplumu kabileler halinde yaşam sürermiş. Kabileler halinde yaşayan toplumda töre hukuku geçerliymiş. Hak kavramı çoğu zaman kuvvet ve kudretle eşdeğer anlam ifade ettiğinden, kim, hangi kabile kuvvetliyse, hangi aşiret silahlı güç ve taraftar sahibiyse, o kabile, o aşiret haklı sayılırmış. Tuhaf ki günümüz dünyasında da aynı durum görünüyor; nüfuz ve silah gücüne sahip beş devlet tüm devletlerin karşısında her durumda haklılık pozisyonunda bulunuyor. Yani, günümüzün nakarat halinde söylenen ”hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku” ifadesi, bedevi toplumda oluşmuşsa da medeni dünyada aynen devam ediyor.

Medenileşme yolundaki kendi ülkemizde de durum farklı değil. Cemaatlerin, derneklerin, sendikaların ve siyasi partilerin mensuplarında çoklukla öğünme refleksi müşahede ediliyor.

Cemaatler, hikaye anlatma gücündeki vaizlerle genişleyince, cennete namzet olduklarını belirtip diğer cemaatleri gaflette olmakla suçlayabiliyorlar.

Sendikalar, üye sayılarını çoğalttıp işleyen fabrikalarda etkin olunca, devlete kafa tutma pozisyonu bile alabiliyorlar.

Finans gücüne sahip işveren dernekleri, paralarının çokluğuyla öğünüp siyasetin rotasını değiştirmek isteyebiliyorlar.

Siyasi partiler, yarıdan bir fazla olmanın verdiği şevkle, öyle öğünüyor, öyle gururlanıyorlar ki, görevlerinin ‘yönetmek’ olduğunu unutup, kanunu nizamı tüzüğü tepikleyip, canlarının her istediğini yapma psikozuna girebiliyorlar. Ne acıdır ki, Müslüman bilinen kanaat önderleri, ”milletin dediği olur” sakat söylemini seslendirmeye başlıyorlar ve ardından sadece çoğunluğun haklı olabileceği anlayışını ortaya çıkarıyorlar.

Geçtiğimiz yıllarda unutulmayacak örnek var…

Yöneticileri müslüman bilinen iktidardaki parti, 2010 yılında keyfine göre anayasa değişikliği yaptı ve referandum oluşturdu. Millete ‘evet’ deyin baskısı yaptı. Referandum sürecinde, iktidar partisinin yöneticileri ve taraftarları, çokluk görünme arzusunu o kadar çok istediler ki, İslamlığa itibar etmediler. Fethullah Gülen imzasıyla gelen ”mezardakileri bile kaldırıp hep beraber ‘evet’ deyiniz” içerikli talimatı tüm cemaatlere ve derneklere empoze ettiler. Çokluk oluşturdular!.. Yapılan tercihle yarıdan bir fazla oldular… Arzularına kavuştular.

Mezardakilerin kaldırılmasına şahit olunmadı tabi. Ama, mezara konmuş kişilerin sağ gösterilip onlar adına oy kullanıldığı iddia edildi.

Suredeki ”Hatta zürtümü‘l-mekâbir” ayeti bin dört yüz sene öncesinin Mekke’sinde inmişti. 2010 yılı Türkiye’nin üzerinde tecelli etti.

”Kellâ sevfe te’lemûn” uyarısı hakikattir. Mesaj şudur: Hayır. Ey çokluk olmakla öğünenler!.. Kendinizi kandırdığınızı bileceksiniz…

Çokluk elde etmeniz, çokluk olunca onunla öğünmeniz, size ne getirecek öğreneceksiniz…

Öğrendiler…

Pişmanlık duymadılar…

Muhaliflerinin geçmişteki hatalarını öne sürüp ‘ak’ olmaya çaliştılar. Ta ki 2016 yılının 15 Temmuz’una kadar.

”Sümme kellâ sevfe te’lemûn” uyarısı, ikinci defa hakikati zihne getiriyor. Mesaj şudur: Sonra, hayır umduğunuz olmayacak. Çok olmanın, çoklukla öğünmenin, mezardakilerden medet beklemenin size ne olarak döndüğünü bilecek, anlayacaksınız.

Fethullah Gülen’e tartmadan-düşünmeden tabi olanların içinde acı ve ıstırap oluştu.

Cemaat mensupları içine düştükleri acı ve ıstırabı, kendilerinin ve kendi ailelerinin dışında bilinmesini sağlayamadılar.

Fethullah Gülen’in mezardakilerin bile kaldırılıp oy kullandırılması önerisiyle yarıdan bir fazla olan ve bununla öğünen iktidardakiler ise, üç yıl sonra bir açmazın içine düştüler. Bocalıyorlardı. İçine düştükleri açmazdan kurtulmak için talimatını uyguladıkları Fethullah Gülen’i tüm dünyaya ”terör örgütü elebaşısı” diye bildirdiler.

”Sümme kellâ sevfe te’lemûn” ayeti ”Bileceksiniz… Anlayacaksınız…” diyordu.

Mezardakilerle beraber çokluk olmanın ne getirdiğini BİLDİLER ve ANLADILAR…