İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

17 Mart 2024 Pazar

Mutaffifîn Suresi Ne Anlatıyor? (Birinci Bölüm)

Mutaffifîn Suresi Ne Anlatıyor? (Birinci Bölüm)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Mutaffifîn Suresi’nin ilk ayeti mutaffif kişilere ‘vay!’ diyor.

Mutaffif ne demek?.. Mutaffifîn kimler?

Mutaffif sıfatı verilen kimselerin, sonraki ayette, alım-satım işiyle uğraşanlar olduğu anlaşılıyor. Bunlar üreticilerden ürün satınalırken yanlış olmasın diye dikkat ederlermiş; topluma satarken, ölçüde ağırlığı mümkün oldukça  düşürürlermiş.

Sure’nin üçüncü ayetinde uygulama şekli belirtiliyor.

Kalitesizi kaliteli diye gösterme de bu kategoriye girer.

Mutaffif sıfatı verilen kimselerin Mekke ağalarıyla ilişkileri nasıldı acaba?

Yönetimdekiler mutaffif değildiler belki ama yapanlara da karışmıyorlardı.

Mutaffif kimseler, Mekke’de hicret olayına yaklaşan günlerde, Hz. Muhammed’e cephe alan müşrikler olarak akla geliyor.

Başkaları da olabilir… Sure’de kimlik belirtilmiyor.

Mutaffif kimselere, dördüncü ayet ile ”Onlar var ya işte onlar!.. Onların büyük gün için ortaya çıkarılacakları-sürülecekleri umulmaz mı?” tehdidi yapılıyor. Yani bela yüklü bir zamanın figüranları olacaklar onlar.

‘Büyük gün’ (yevmin azîm) ibaresi, toplumda veya ülkede kalkışma yapılacağı, ağalara ya da yönetime isyan edileceği bir zaman demektir.

Mutaffiflik sadece o zamanın mekke tolumuna has bir şey değildir. Yüzyıllar sonrasında bile bugün, müslüman toplumlarda böyle kişilerin bulunması mümkün. (Sakar Şakir filminde bakkal işleten karı-koca tipi, çocukları kandırabilecek derecede en müptezel tip)

Teknolojik ilerme sayesinde, eksik tartmaya imkan vermeyen teraziler yapılıyor.

Gelişmiş ülkelerde ticaret kuralları belirleniyor ve ticari faaliyete gireceklerin bu kurallara dikkat etmesi isteniyor. (Otomatik tartılarda 50 kilogram için tolerans

+/– %0,2’dir. Yani bir kilo ürün, ya 2 gr. fazladır ya da 2 gr. eksiktir) Anlaşılacağı gibi günümüzün tekniği, piyasaya sürülen ürünlerde, alırken ağır, verirken hafif uygulamaya (mutafiffliğe) geçit vermiyor.

Altıncı ayette ”Kitabe’l-füccâr” tabiri var. ”Siccîn” tabiri de var.

”Siccin” denen şeyin ne olduğunu kavramak zor oluyor ki, sekizinci ayette ”Ve mâ edrâke mâ siccîn?” diye soruluyor. Sonraki ayette kavranılması zor tanımı yapılıyor.

‘Kitabun merkuumun’ imiş siccîn denen şey.

Kavrayabilmek için kelimeleri irdeleyelim:

Füccâr: Malını-servetini gittikçe arttıran kimselere verilen sıfat isimdir. Istılahta başkalarının hakkını gasp ederek servet arttıranlara bu ad veriliyor.

Kitâb: Artan mal ve serveti tekrarla kontrol edilmesi için yazılan varaktır (günümüzde defter).

Kitabe’l-füccar, Mekke fâcirlerinin alacaklarını belirten yazılı belge oluyor. Bu belge her halde, herkesin görebileceği, okuyabileceği bir yerde değil. Siccinde!..

Siccîn: Bir şeyin saklandığı yerdir. Saklama yerini sadece ağalar ve yandaşları bilir.

Ayetteki ”Le fî siccînin” kelimesi belirsizliği belirtiyor. Nasıl bir şey olduğu-olacağı zamana göre değişir. O zamanda siccin dolap mıdır, kuyu mudur, kovuk mudur, belli değil. (Günümüzün zengin ailelerinin banka hesapları. Çalışma odalarındaki şifreli kasalar siccin örneğidir).

Merkuum: Bir şeyin, bir ürünün veya servetin adedini veya miktarını gösteren işarettir. Anlamı; ”numaralandırılmış” demektir. Matematik rakamlar Arabistan’da henüz bulunmadığından, rakam yerine geçen işaretler kullanılıyor, miktar öyle kayda geçiyordu.

Kitâbun merkuumun: Zenginşeşen facirlerin mal ve servetlerini belirten evrakların -o zamana göre- toplandığı tomarlardır. Günümüzde kitabun merkum, dosyalardır ve klasörlerdir. (Mâlî, ticarî ve sosyal tüm ilişkiler, günümüzde, numaralandırılmış (merkuum) nesnelerle oluyor.