İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Müslüman Ülkeler Neden Yabancılardan Kötü

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Müslüman Ülkeler Neden Yabancılardan Kötü

Müslüman Ülkeler Neden Yabancılardan Kötü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Profesör Hoca’ya şöyle soruldu: ”İslam ülkeleri kötü durumda iken, yabancılar nasıl ferah içinde oluyorlar? O yabancılar şirk içinde değiller mi?”

Bu soru cümlesi, anlamı bozuk cümledir. Soruyu soran, belki bilmeyerek, ‘İslam’ sözcüğünü ‘kötü’ sözcüğü ile ilintili etmiş oluyor.

Profesör Hoca Müslüman ülkelerin neden kötü sorusuna karşılık ”Allah kimseyi gücünün üzerinde bir şeyle sorumlu tutmaz” (Bakara: 286) ayet mealini söyledi. ”Şirk içindeki yabancılar nasıl ferah içinde oluyorlar” sorusu için de ”Biz bir topluma elçi gönderinceye kadar azab etmeyiz.” (İsra: 15) ayet mealini dillendirdi. Bu ayeti açıklama babında şöyle dedi Profesör Hoca: ”Kur’an-ı Kerim henüz batılıların elinde yok. Kur’an-ı kerimi fark eder, öğrenir, ondan sonra da ona aykırı davranırlarsa onlar da aynı şekilde cezayı hak ederler”.

Profesör Hoca’nın bu açıklaması ilginç bir anlam içeriyordu ve soruyu soranın anlamasını zorlaştırıyordu. Kolaylaştırmak için zikredilen iki ayeti açıp, Müslüman ülkeler ile yabancı ülkelerin durumunu anlamaya çalışalım.

Birinci ayet: ”Allah bir kimseyi gücünün üzerinde bir şeyle sorumlu tutmaz”.

‘Bir kimse’ şeklinde anlamlandırılan ‘nefsen’ sözcüğü, canlı varlık demektir. Bu sözcük, sadece insanı değil, bitkilerden, ağaçlardan yerde ve gökte bulunanlardan her canlıyı şümulüne alır. Bu canlıların hiç birine Yaratan, -lâ yükellifullah- sırrınca gücünün üzerinde mükellefiyet vermez. Mesela; kavak ağacı, gücü vardır boyunu metrelerce yukarı uzatır. Aldığı rüzgarla yapraklarını ışıl ışıl dalgalandırır. Ondan insanların iştahla yiyeceği meyve çıkarması beklenmez. Kiraz ağacı, boyunu bir kaç metre uzatabilecek güçtedir. Görevi meyve vermektir. Kiraz ağacı, kavak ağacı gibi boy atmaya kalkarsa, ya da kavak ağacı kendini meyve vermekle yükümlü tutarsa, bunlar kendilerine verilmeyen sorumluluğu üstleneceklerinden, varlıklarını bozup kötü duruma düşerler. İmha edilme sürecine girmiş olurlar.

Şu hükme varılır: Kötüleşen bir toplum ve o toplumun yöneticileri, mutlaka güçlerinin üzerinde sorumluluk almışlardır. Allah hiç kimseyi gücünün üzerinde sorumlu tutmadığına göre kötü olan o toplumu sorumlu tutan kimdir? Müslüman ülkeler cevabı bulmak için düşünmeye başladıklarında gerçeğe ulaşırlar. O zaman, -eğer düzelmek istiyorlarsa- Allah’ın vermediği sorumluluğu üstlendikleri için, ”Bizi affet Rabbimiz… Bizi bağışla… Sen bize merhamet et” (Bakara: 286) yakarışlarında bulunmaları gerekir.

İkinci ayet: ”Biz bir topluma elçi gönderinceye kadar azap etmeyiz”.

Ayet cümlesindeki ‘resul’ sözcüğü ‘elçi’ şeklinde Türkçeleştiriliyorsa da, günümüzde konuşulan anlamdaki ‘elçi’ sözcüğüyle uyuşmamaktadır. Yani, günümüzün ‘elçi’ sözcüğüne yüklenen anlam ile ayete meal yapıldığında, ya kuru bir inanç oluşacak ya da ayet ret edilecektir.

Elçi sözcüğünün devletler arası literatürdeki anlamını bırakalım… Kur’an ayetlerinde geçen resul’ü, toplum içindeki yanlışı ve doğruyu -hem teorik hem pratik- olarak en iyi bilen kişi şeklinde anlamamız gerekir. Bunun delili, ”hattâ neb’ase resûlen” ifadesindeki ‘be-a-se’ fiilidir. Yani, ilmen yetişmiş ve ahlakını bozmamış bir veya bir kaç kişi, yanlışlar girdabındaki toplumun düzelmesi için, bir kudret tarafından harekete geçirilir. Yani ortaya çıkarılır. O kişi veya kişilere, o toplumun öncülerini veya yöneticilerini uyarma görevi verilir.

İlmen ve ahlaken olgunlaşanlar, yaşamı bozuk insanlar arasında rahat edemezler. İskanlarını ya farklı yerde yaparlar, ya da bulundukları mahalden sık uzaklaşırlar. O kişi veya kişilerin, ağaların şaşaalı mekanına ya da yöneticilerin sarayına uyarı için gitmeleri ‘irsal’ olayıdır.

Kötü olduğu görülen müslüman ülkelerin içinde, ilmen ve ahlaken gelişmiş kimseler mi yoktu? Yoksa, öyle kimseler vardılar da, yanlış yaşamı güzel gören yöneticiler tarafından ret mi edildiler?

Yabancıların yaşamları ferah ise, bu durum onların makul çalışmalarının karşılığıdır. Yani onlar kendilerini Yaratan’ın teklif etmediği şeyle sorumlu tutmamışlardır. Hayat kurallar dahilinde devam eder. Olması gereken, Yaratan’a şükürdür. Şükrün olmaması nankörlüğe kapı açılması demektir. ”neb’ase resulen” bu safhada görülür.

İsra Suresi’nin 16’ncı ayeti dehşetli uyarı veriyor: Refahtan şımarmış mahaller, beldeler, şehirler veya ülkeler, müslümanmış dindarmış tanıdıkmış yabancıymış şekline bakılmadan, yok edilirler (ihlâk).