İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Kehf Suresi’nce Zülkarneyn ve Yecüc Mecüce Set

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kehf Suresi’nce Zülkarneyn ve Yecüc Mecüce Set

Kehf Suresi’nce Zülkarneyn ve Yecüc Mecüce Set
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Kehf Suresi’nde konu edilen Zülkarneyn’in üçüncü olayı 92’nci ayette anlatılıyor:

”Sümme etbea sebeben” Yani, sonra yine bir yol usul takip etti.

”Hatta iza beleğa beyne’s-seddeyn”. Yani, takip ettiği yol ve usul, onun iki set arasındaki konuya getirdi. (İki tümsek ya da iki tepe)

”Vecede min düniha kavmen”. Bir toplum, konu edilen iki seddin bulunduğu yere yakın yaşıyordu.

Meal ve tefsirler, ‘sebeben’ sözcüğüne, fiziki yol anlamını vermişler, Zürkayneyn’in bedenen uzun yol yürüdüğünü sanmışlar. ‘Vecede’ fiili de Zülkarneyn’nin aradığı veya hiç bilmediği şeyi ‘bulduğu’ anlamında olmuş.

‘Sebeb’ sözcüğüne ulema bilinen kişilerce ‘yürüdü-gitti’ anlamı verilince, onların kimi Zülkarneyn’i, Güney’e doğru uzun yol gitti anlamış, kimi, Kuzey’e doğru uzun yol gitti anlamış. Gittiği yerin neresi olduğunu tahmin etmek gerekmiş o zaman. Zülkarneyn’i, Kafkasya’ya, Çin’e kadar yürüdü gitti şeklinde anlatmaya başlamışlar. Ama tam karar verememişler. Geçmişteki alimler karar veremeyip tabileri de öyle anlayınca, 21’nci yüzyılın başında müfessirliğe merak saranlar, çok daha ileri gitmişler, Zülkarneyn’i insanüstü vehmedip, O’nun uzay boşluğunda gezdiği, zaman yolculuğu yaptığı zehabına kapılmışlar.

Soru: Zülkarney’nin iki set arasına yakın yerdeki toplum nasıl bir toplummuş?

Cevap: ”La yekâdüne yefkahûne kavlen” ifadesiyle tarif edilen toplum imiş. Yani söyleneni anlamakta zorlanan bir toplum imiş.

Söyleneni anlama zorluğu iki sebeple mümkün:

a) O toplum, ya bulunduğu coğrafyadakilerin dilinden başka bir dil konuşuyordur;

b) Ya da, Zülkarneyn’in konuşması teknik ve bilimsel terimler iç

Sonraki ayetlerdeki belirtilen diyalog, ikinci şıktaki toplum olduğunu gösteriyor.

Zülkarneyn, -anlaşıldığına göre- o toplum içine girmiş. Belki hal hatır sormuş, belki çevre hakkında inceleme yapmış.

Kehf Süresi’nin 94’ncü ayeti, Zülkarneyn’e, ”Yâ Zelkayneyn!..” dediler diyor. Demek ki Zülkarneyn’in konuştuğu lisan ile konuşuyorlar. ”İnne ye’cüce ve me’cüce, müfsidûne fi’l-arzı…” diyerek şikayette bulunuyorlar. Bu ifade iki şıkkı hatıra getiriyor:

a) O toplum, ya Zülkarneyn’nin bulunduğu coğrafyaya yeni gelmiştir;

b) Ya da, daha önceleri iptidai tedbirler aldıklarından yecüc mecüc zararından kurtulmayı başaramamışlardır.

‘Fi’l-arz: toplumun bulundukları ve yaşam sürdükleri arazidir.

‘Müfsidüne’: İfsad etme, araziyi bozma hareketini yapanlardır. Yani yecüc ve mecüc kalabalığı… Kalabalık sözcüğü insan kalabalığı değildir.

Toplum ya da toplumun ileri gelenleri Zülkarneyn’e teklifte bulunuyor: ”Fe hel nec’alü leke harcen alâ en tec’ale beynenâ ve beynehüm sedden”. Yani, yecüc ve mecüc ile bizim aramıza bir sed yapmana karşılık bedel verebilir miyiz?”

Zülkarneyn’den sed yapılmasını isteyen toplum, seddin ne işe yarayacağını biliyor. Seddi yapabilecek teknik bilginin Zülkarneyn’de olduğunu da biliyor. Zülkarneyn, ”Mâ mekkenî fîhi rabbî hayrun” diyerek onlara seddi yapabileceği teminatı veriyor. Bedel olarak istediği, beden güçleriyle yanında olmalarıdır. Zülkarneyn’in yapacağı seddin nasıl bir şey olduğunu ‘redmen’ sözcüğü belirtiyor.

Redmen: Redeme fiilinin sonucudur. Yapılmış, var edilmiş yapının parçalarıdır. Üst üste getirilerek duvar yapılmış, yecüc mecücün zararı önlenmek istenmiştir. Zaman ilerlemiş, duvar parça parça dökülmeye başlamıştır. O duvar ya restore edilmesi ya da yenisinin yapılması gerekir.

96’ncı ayette belirtildiğine göre Zülkarnenyn Âtûni zübere’l-hadîd” (bana züberelhadid getirin) diyor. Getirdikleri züberelhadid iki tepenin üst seviyesine kadar yığılıyor. Tefsirlerin belirttiğine göre, alta yerleştirilen körüklerle yığılan maddeleri eritme işlemi yapılıyor. Yapılıyor ama, züberelhadidin nasıl yerleştirildiğine değinilmiyor.

Meal ve tefsirlerde ‘zübere’l-hadid’ kelimesi demir kütleleri, ‘kıtr’ sözcüğü de bakır eriğiyi olduğu yazılı. Eğer öyle ise, demir kütleleri, daha önce yapılmış iptidai seddin arkasına yerleştirilmiş olmalı. İki tepe arası boşluk sanılırsa, yığılan demir kütleleri körük basılıp eritildiğinde meyil paralelinde akar. ‘Kıtr’ sözcüğü bakır madeni ise, o da eritildiğinde akar. İstenilen yükseklik meydana gelmez.

İki tepe arasındaki mesafenin ne kadar olduğu ayetlerde belirtilmiyor. Fahrettin Razi, eski müfessirlerden birinin ”100 fersah” dediğini yazmış. Yazı Türkçeye çevrilirken hata mı yapılmış acaba? 100 fersah (550 KM) mesafeye yetecek demir kitlesinin nerede, kaç yılda çıkarılabileceğini hesaplayan var mı? ”Mucize” denmesi olayın anlaşılmasına yetmez.

İki set, akan derenin iki yakasıdır. Şiddetli yağmurda yukarıdan aşağıya doğru sel olarak akar, evleri ve tarlaları basar. Engellenmesi için bend yapılması gerekir. Zülkarneyn’in yaptığı setin genişliği, yüksek iki tepe arasında, bir akarsuyun toplanacağı alan kadardır. Bunun da adı barajdır. Demir cevherinin bulunduğu üç bin yıllık tarih içinde, bakır kaplamalı demir kütlelerinden yapılmış baraj ya da set, bugün nerededir, bilinmiyor.

Kehf Suresi’nin 97’nci ayeti şu: ”Fe mâ estâuu en yazheruuhü ve mâ estetâuu lehü nakben”. Yani, yecüc mecüc artık o toplumun bulunduğu arazide görünmedi; seddi (barajı) aşındırması veya delebilmesi mümkün olmadı.

98’nci ayette, ”Rabbimin vaadi gelince, yerle bir eder” ifadesi var. Hiç bir yapı devamlı değildir; ömür müddetleri vardır. Süreleri bittiğinde mutlaka ortadan kadırılması yenisinin yapılması gerekir.

‘yecüc’ ve mecüc’ sözcüklerinin ne demek olduğunu daha iyi anlayabilmek için lügat içine bakalım:

Yecüc mecüc kelimesinin türediği fiil: Ecce..

İki anlama geliyor:

1) Alevlenmek-gürlemek anlamındadır. Bu fiil, ateşin alevlenmesi anlamında olduğu gibi mecaz olarak da kullanılabiliyor.

Ecce fiilinin masdarı; ‘eccen’ ve ‘ecîcen’ dir. Alev, biter ve ateş söner. fiil sona erer.  Konuyla ilgisi yok.

2)Tuzlu ve acı olmak anlamındadır. Bu fiil suyun ve akıcı nesnelerin hareketini belirtiyor.

Bu fiilin masdarı; ‘ücücen’ – ‘ücüceten’ dir. Su oluşmuştur. Satıhın şekline göre hareket eder. Akıcılık, durağanlık, kullanışlık gibi sıfatlar alır. Konuyla ilgili olan budur.

Ye’cüc: Muzari fiilden faile dönmüş, ‘akar’ anlamında isim olmuş.

Me’cüc: Mef’ul sözcüktür. Etki edilen ve ‘akıtılan’ anlamında isim olmuş.