İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

17 Kasım 2024 Pazar

Bilenler Söylesin İslam Nedir

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bilenler Söylesin: İslam Nedir?  

Bilenler Söylesin: İslam Nedir?  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Ortadoğu’nun karışıklığa düşmesi, buraların İslam coğrafyası olarak tanınması, İslam’ın ne olduğunun bilinmesini zorunlu kılıyor. İslam’ın ne olduğunu anlatacak olanlar alimlerdir, bilginlerdir. Alim ve bilgin kimselerden bazıları İslam’ın ne olduğunu kendi çaplarında anlatmaya çalışıyorsa da, ezberden ahkam kesen hocalar sebebiyle İslam’ın dünya kamuoyuna anlatılması mümkün olmuyor.

Papa Francis İstanbul’a geldi; Ortodoks Patriğin ayinine katıldı; Sultanahmet Camii’nde duaya durdu. Giderken, müslüman etiketlilerin terör oluşturması konusu açıldığında, ”İnanarak söylüyorum: Tüm İslamcılara terörist denemez. Hıristiyanlarda da aşırıcılık yok değil diyemeyiz mesela” dedi. Sultanahmet Caii’nde ”Tanrım, savaşları bitir” dediğini, Türkiye için, barış için, herkes için dua ettiğini söylemeyi de ihmal etmedi. ( Bkz: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27683966.asp ) Papa’nın ”inanarak söylüyorum” demesi, İslam hakkında doğru bilgi edindiği anlamını taşıyor. Eğer onun ”herkes için ve barış için…” ifadesine dikkat edilirse, İslam’ı kargaşanın ve savaşın zıttı olarak anladığına hükmedilir.

Türkiye’nin hacıları, hocaları, müftüleri, şeyhleri ve efendileri de öyle anlıyorlar mı acaba?

Sosyolog Ali Bulaç; ”Genel din algısına bağlı olarak İslam’a ilişkin algı ve telakkilerde sorunlar yaşanıyor” diyor ‘İslam nedir?’ başlıklı yazısında. Bkz: http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/islam-nedir_2261241.html

İslam’ın yanlış algılandığı teşhisini güzel yapmış Ali Bulaç. Ama sebebinin ne olduğunu açıklamamış. İslam’ın yanlış algılanmasının sebebi, İmam-Hatip okulu ve İlahiyat fakültesi sıralarından geçenlerin, duyduklarını papağan gibi ezberlemeleri olmasın sakın! Bu kimseler, diyanet kadrolarında yer edindiklerinde, ezberlerindekileri hararetli biçimde dışa vuruyorlar ki, bu vuruş, dinleyenlerinin nefislerini okşamaktan öte bir işe yaramıyor.

Bugün, Diyanet mensuplarının ve cemaat ileri gelenlerinin ‘İslam’ dendiğinde ilk sarfettikleri kelam ‘Kur’an’ ve ‘sünnet’ oluyor. Ama, hafızalarına bundan başka sözcük girmediği için lafları Kur’an ve sünnet oluyor. Yoksa, Kur’an ile topluma verilen mesajın anlaşılmasına adı geçenlerin yanaştığı yok.

Sünnet; Hz. Muhammed’in Kur’an mesajı çerçevesinde uyguladığı yaşam biçimi demektir. O zat’ın Kur’ani reçeteyi uygulaması şartlara göre değişik olmuştur. Hz. Muhammed’in yaptığını ‘sünnet’ adı altında aynen yapılması fetvasını verenler, İslam’a oluşturulan tepkide birinci derecede amil oluyorlar.

Kur’an-ı Kerim’de, ”Allah katında din sadece İslam’dır” uyarısı var. Günümüzün bilginleri sıkıştıklarında dile getiriyorlar bu uyarıyı. Her dile getirişte, müslüman etiketli muhataplarını ve onların peşine takılanları da İslamsız göstermiş oluyorlar. Böyle toplumlarda kargaşadan başka bir şey oluşmayacaktır elbette.

Türkiye müslümanları uzun yıllar yönetime ‘müslüman’ olanların gelmesi arzusunu duydu. Ve sonunda müslümanlığı bayrak edinenler yönetime geldiler. İnsanların kodamanların işyerlerinde köle edilmesi, yönetenlerle yönetilenler arasındaki yaşam standardının durmadan açılması da bu yönetim ile mümkün oldu. Kanunlar toplumun yaşamını kolaylaştırmak için değil de yönetimdekilerin ve onları destekleyenlerin yaşamlarını kolaylaştırmak için yapılır oldu. Hırsız ithamına maruz kalanlar, -belki de değiller- bizim dinimizde hırsızlık yapmak yok; hak yiyeyenleri kayırmak yok, diyemiyorlar. On yıl boyunca yönetimdekileri ‘müslüman’ diye topluma lanse eden Hayerettin Karaman, aykırılıklıkların usulsüzlüklerin artmasıyla patladı; müslüman diye tanınan yöneticileri uyarmak zorunda kaldı. Bkz: http://www.internethaber.com/hayrettin-karamandan-ak-partiye-sarsici-oneri-743091h.htm

Günümüzün bilginleri ve hocaları şu tanımı da papağan gibi tekrar ediyorlar: ”İslam, teslim olmak, barış sözleşmesi imzalamak demektir; Allah’ın peygamber aracılığıyla insanları kendisine çağırdığı dinin adıdır”. Bu tanımı yapanlar yanlış İslam algısının bertataraf edilmesini istiyorlar galiba diye düşünülebilir. Ama henüz;

a) Teklif olmadan teslimin gerçekleşmeyeceği;

b) Barış sözleşmesinin imzalanmasının ‘tefekkür’ ehli birinin veya birilerinin yol göstericiliği yoksa olamayacağı;

c) Peygamberlik kurumu sona erdirildiği için, Allah’ın teslim ol mesajının alınamayacağı, idrak edilemiyor.

Birileri birilerine teslim oluyor bu hengamda…

Eğer toplumların İslam’a dönük algısının olumluya dönmesi isteniyorsa, bilginlerin ve hocaların bir masa etrafında toplanıp tezlerini sunmaları gerekir. Yoksa, müslüman olmayanlar, toplumu ‘İslam’ flaması altında ateşe doğru sürüklerler de haberleri olmaz.