İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

15 Nisan 2024 Pazartesi

Araf Suresi 40 ve 41: İkinci Bölüm: Deve İğne Deliğinden Geçer mi?

Araf Suresi 40 ve 41: İkinci Bölüm: Deve İğne Deliğinden Geçer mi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Araf Suresi 40’ıncı ayetin ikinci cümlesi:

”La tüfettehu lehüm ebvabü‘s-semai ve la yedhulüne el-cennete”.  Yani, ayetleri tekzip eden ve önemsiz görüp uzak duran kimselere göğün kapıları açılmaz, o kimseler cennete giremezler.

İfadeden şu anlaşılıyor: Dünyalık elde etmek hırsıyla, usul, kural tanımayan kişiler, bölgeyi bozup cehenneme çevirdiklerinde, orada yaşayamayacaklarını anlarlar; cennet benzeri sağlam ve düzgün  bölgeler ararlar.

Cennet gibi bir yeri bulduklarında… acaba, buldukları o yeri de cehenneme çevirmeye çalışırlar mı?.. Bilinmez…

Ayet ifadesinden çıkarılan anlam, şu soruyu zihne getirir: Cennet, o anda var mıdır?.. Var ise nerededir?..

Var ise de… bulundukları bölgenin bir yerinde cennet oluşacak ise de… bulundukları yeri bozanların oraya giremeyecekleri bu ifade ile belirtiliyor. Ayet cümlesinin kelimelerini irdeleyelim:

”Tüfettehu: تُفَتَّحُ Bu fiil kelime, doğal ve normal şartlarda açılabilirlik belirtir. ‘La tüfettehu’ لآ تُفَتَّحُ kelimesi, açılabilirlik şartının ortadan kalktığını gösterir.

Olumlu veya olumsuz hiç bir uygulama şart oluşmadan işletilmez.

Ebvabü‘s-semai: اَبْوابُ اَلسَّماءِ  Bu kelime, ‘göğün kapıları’ demektir. Mecaz olarak anlaşılabilir. Lakin bu kelime, bugün, uçakların göğe yükselecekleri havaalanlarını gösterir. Kapıların açılmayacak olması, uçakların havaalanlarından kalkamayacaklarının işareti olabilir. Peki ne olacaktır da uçaklar havaalanlarından kalkamayacaktır? Günümüzde, aşırı sis sebebiyle uçak kalkışına izin verilmiyor. O zaman geldiğinde, sis benzeri çok daha kötü bir olay, göğün kapısının açılmasına imkan vermez. Ayette ‘ğavaş’ kelimesi geçmişti. Ya da ummadıkları bir güç, o kimseleri, kural dışı icra ile bozdukları bölgede zorla tutacaktır. Kimbiliiirr!..

Araf Suresi ayet 40’ın üçüncü cümlesi:

”Hatta yelice el-cemelü fi semmi’l-hıyati”. Yani, küçük oyuklardan büyük nesneler geçebilinceye kadar cennete giremezler.

Mealcilerin  çoğu, ayetteki ‘cemel’ sözcüğünü Türkçeye ‘deve’ anlamında çevirmiş. Ayet cümlesine ”deve iğne deliğinden geçinceye kadar” şeklinde anlam vermişler. Bazı mealciler ‘cemel’ sözcüğünü Türkçeye ‘halat’ şeklinde çevirmiş. Ayetin anlamı, ”halat iğne deliğinden geçinceye kadar” biçiminde olmuş. Hamdi Yazır ise, orijinal mealinde ‘cemel’ sözcüğünü ‘cemel’ olarak bırakmış.

Demek ki Hamdi Yazır, cemel sözcüğünün deve veya halat olabileceğini ayetin icazına uygun bulmamış.

Ayetteki ‘Cemel’ sözcüğü ‘deve’ anlamında bilinirse, ”devenin iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler” ifadesi, ironiye döner. Bu ifade ile cennet arayan kimselerle alay edilmiş olur. Kur’an’ın üslubu ciddiyet dışına çıkmaz. Öyleyse bu ayet cümlesi, o zamanın insanlarının -edib olsalar bile- anlamayacağı bir sır taşıyor.

İleri zamanın insanı olan biz, bu sırrı bulamaz mıyız? Kelimeleri irdeleyelim:

‘Cemel’: اَلْجَمَلُ Bu sözcük, Arapça Türkçe lügatte, ‘deve’ olarak gösteriliyorsa da, bu ad, deveye, iriliğinden, büyüklüğünden, alımlı ve güzel görünümünden verilmiş. Bizde, alımlı, hoş ve güzel bazı kadınlar ‘ güzel’ sözcüğüyle anıldığı gibi… Demek ki CEMEL, ‘bir deve olabildiği gibi… büyüklüğüyle, genişliğiyle, uzunluğuyla güzel ve alımlı görünen her şey olabilir. Fabrikasından yeni çıkmış sıfır otomobil olabilir mesela.

‘Hıyat’: اَلْخِياطِ Bu sözcük lügatte elbise dikme aleti olarak gösterilmiş. Yani iğne veya ona benzeyen şey. ‘Semm’ سَمِّ delik demek olduğundan, ‘Semmi’l-hıyat’ سَمِّ الْخِياطِ kelimesine iğnenin deliği denmiş. Lakin hıyatın işlevi ‘haytan’ خَيْطًا fiil mastarından oluşuyor. Bu mastar, hızlıca gelip geçme hareketi yaptırıp, geçirdiğini bir yerde şerit halinde biriktirir. Mesela, masuradaki ipliğin dikiş makinesi iğnesinden hızlıca geçip bir kumaş üzerinde dizilmesi gibi.

Günümüzde dakikalarca süren güzel bir ses, mikrofonun küçük deliğinden giriyor, bant ya da disk üzerinde diziliyor.

Güzel bir doğa manzarası, kameranın küçük deliğinden geçip filim şeritinde kare kare, ard ardına diziliyor. Doğa manzarasının başka şehirde veya başka ülkede aynı hareketleriyle ortaya çıkması ve izlenmesi mümkün oluyor.

Deve büyüklüğünde meydana getirilmiş nesnelerin küçük delikten geçip bir yerde dizilebilecekleri mümkün olmaz mı acaba?

İbrahim Faik Bayav

(16.03.2024 09:15)