17 Kasım 2024 Pazar
Allah’ın varlığına inanmış kimseler, görülmeyen o kudreti görmeyi arzuluyorlar. Halbuki kelam üstadları, kainat kitabını okuyabilenlerin Allah’ı bilebileceğini ve tanıyabileceğini ders vermişler; görebileceklerini değil.
Denecek ki; ayet mealini okuduk… Ayet, cennete girenlerin Allah’ı göreceklerini bildiriyor.
Kur’an’ın herhangi bir ayetinde Allah, ikinci hayatınızda zatımı görürsünüz müjdesi vermişse, elbetteki Allah görülecektir, denir. Yoksa susulur.
Allah’ın görüleceği anlamı çıkarılan Kıyamet Suresi’nin 22 ve 23’ncü ayetlerine birilerinin yaptığı meal şöyle: ”O gün kimi yüzler ışıl ışıl parlayacak; Rabblerine bakacaklar”.
O gün diye belirtilen gün 21’nci ayette bildirilen kıyamet günüdür. Ve ortada henüz ne cennet vardır ne de cehennem.
Türkçesi kıt ve edebi sanattan nasiplenmemiş olanlar, okudukları ayet içindeki sözcüğü kafalarındaki yetersiz sözcüklerle açıklamaya kalktıklarında, ayetin anlamını da bozuyorlar; sonra bozulan anlamı essah sanıyorlar.
Ayetteki ‘vücuh’ sözcüğünün karşılığını ‘yüzler’ olarak vermekte sakınca yok. Ama bunu sadece insanın yüzü olarak anlamak sakıncalı. ‘Yüzler’ olarak verilen vücuh sözcüğü değişik anlamlar ifade eder. İster canlı, ister cansız olsun, nesnelerin ya da varlıkların görünen tarafları demektir bu. Vech, insanın görünen tarafı ya da çehresi olacağı gibi, ağaçların, dağların, canlıların, hatta insan eliyle yapılanların da görünen kısımlarıdır. Ayetteki vücuh sözcüğünün son harfi çift ötreli olduğundan, sözcük nelerin vechesinin olduğunu içinde gizlemiştir.
Nâzıra (dat ile) sözcüğünün isim olduğunu bilenler, bu sözcüğe -bazı meallerdeki gibi- ‘parlayacak’ gelecek zaman fiilini uygun göremezler. Güzelleşen, ışıldayan anlamındadır bu sözcük. Mesela, akşam vakti güneşten aldığı ışıkla altın renginde parıldayan pencere gibi.
Nâzıra (zı ile) sözcüğü, bakan, bir tarafa dönük olan demektir. Şöyle bir cümle buna örnek olabilir: Çamlıca tepesinde Boğaz’a bakan bina. Yani, vechi-cephesi Boğaz’ı gören bina. Bu ifade hiç bir zaman, binanın Boğaz’ı görüp tanıdığı-tanıyacağı anlamını içermez. Ayetteki ‘ilâ Rabbiha nâzıratün’ cümlesi de örnekte gösterildiği vechiyle Allah’ı göreceği temaşa edeceği, ne olduğunu bileceği anlamında değildir. Vecihler-yüzler o gün, Rabb tarafına yani O’nun kudretine dönüktür, oradan gelen nur ile pırıl pırıl parlayan, hoşluk ve mutluluk veren şekile bürünmüşlerdir.
Ayetteki ‘ila Rabbiha’ kelimesi, Rabbe karşı, Rabbine doğru, demektir. Nâzıra sözcüğü, konuya, bakmayla ilgili güzel bir teşbih oluşturmuştur. Çift ötreli ismifail sözcüktür bu ve bakma halinin kimlere, nelere işaret ettiğini içinde gizli bırakmıştır.
Kıyamet Suresi’nin 22’nci ve 23’ncü ayetlerini Hamdi Yazır, ”Nice yüzler o gün ışıldar parlar; Rabbına nâzır” şeklinde meallendirmiş. Yaşar Nuri Öztürk’ün meali ise; ”Yüzler vardır o gün parıltılı; Rabbine doğru bakan” şeklinde. İlim sahipleri bu ayetten Allah’ın görüleceği anlamını çıkartmıyorlar. Belki, böyle anlayıp inanana itiraz etmiyorlar. Çünkü inançlara müdahale edilemez. Hamdi Yazır’ın kendi mealine ”Ehl-i sünnet bu bakışı ‘görme’ manasında anlayarak ahırette müminlerin Allah’ın cemalini göreceğini ispat etmişler” açıklaması, Allah’ın zatının görüleceği anlamında değildir.
Son söz: Allah’ın isteme duygusunu vermesi sebebiyle, Allah’ı görmek istemek, normaldir. Kıyamet Suresi’nin 22 ve 23’ncü ayetlerinden Allah’ın zatının görüleceği anlamını çıkarmak ise yanlış.