18 Mart 2024 Pazartesi
Netaş 2024 Yılının Üçüncü Çeyreğinde Satışlarını Yüzde 37 Artırarak 6,4 Milyar TL Gelir Elde Etti
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
SAMİMİYET, SEN NEREDESİN?
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
ALİ KILINÇ
Birinci Dünya savaşı içerisinde, 3 Kasım 1914 ile 9 Ocak 1916 tarihleri arasında, Çanakkale Boğazında meydana gelen Savaşların adıdır. Akif bu harbi kısaca şöyle tarif ediyor.
Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanma ile sarılmış ufacık bir karaya
İngiliz ve Fransızlar yıllardır planladıkları oyunu sahneye koymuşlar ve İstanbul’a sahip olmanın hayallerini kurmuşlardı. Zor günler yaşayan Osmanlıya son darbeyi vurarak Anadolu topraklarından söküp atmaktı gayeleri. İngiliz ve Fransızlar o kadar kendilerinden eminlerdi ki o gün 5 çayını İstanbul’da içmeyi planlıyorlardı. Hatta hayalde o kadar ileri gitmişlerdi ki İstanbul’u ele geçirdikten sonra orda harcamak üzere para bile bastırmışlardı. Fakat Türk Milletinin ortaya koyduğu eşi benzeri konulmamış direnişi ve mücadelesi karşısında hevesleri kursaklarında kalmış ve korkulu rüyalar görerek topraklarımızı terk etmek mecburiyetinde kalmışlardır.
Tarih boyunca Milletimiz, din için,mukaddesat için, vatan için , hak ve adalet için sayısız şehit vermiştir.Ama Çanakkale şehitlerinin milletimizin gönlündeki yeri farklıdır.Akif bu farkı şu şekilde dile getiriyor.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
Bedir savaşı İslam Tarihinin ilk savaşıdır ve kumandanı da Peygamberimiz Hz. Muhammet (a.s)’dır. Bedir Savaşından alınan galibiyet ile İslam Davası dünyaya yayılmış ve bu günlere gelmiştir.
Çanakkale Savaşı ile Anadolu topraklarımızdaki kalıcılığımız kesinleşti ve Milli Mücadelemiz içinde cesaret kaynağı oldu. Çanakkale savaşı birliğin beraberliğin, kaynaşmanın, kardeşliğin, sorumluluğun, toplumları hangi başarılara götürebileceğinin açık bir göstergesidir. Toplumumuzun her kesimi, öğrencisi esnafı, kadını erkeği, yaşlısı genci, doğulusu batılısı, güneylisi kuzeylisinin kalbi hep beraber çarpmıştır.
Girmeden bir millete tefrika düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez
Çanakkale’de tefrika ve fitne aciz kalmıştır. Milletimiz düşmanın niyetini anlayınca, yürekleri toplu çarpmıştır. Düşman toplu vuran yürekler karşısında, akıllarından hiç çıkmayacak bir yenilgi alarak topraklarımızı terk etmişlerdir. Kendimize şu soruyu sormalıyız. Çanakkale’de mağlup olup giden düşman acaba şimdi ne işle meşgul. Savaşlar gerçekten bitti mi? Yoksa şekil ve ad değiştirerek devam mı ediyor. Çanakkale’ de 250.000 civarında eğitimli ve genç neslimiz şehit oldu. Bu ülkemiz açısından ne kadar büyük bir kayıptır. Toplumlar için fakirlik ve cehaletle mücadele etmek, düşmanla
mücadele etmek kadar önemlidir.Her kes asker olup cepheye gidemez. Ama fakirlik ve cehaletle mücadele edecek mutlaka bir yol ve imkân bulunabilir.18 Mart Çanakkale zaferi ve şehitler haftası münasebetiyle İstiklal marşımızı cephelerde kanlarıyla yazan, başta
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşları olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi, İstiklal marşımızı kalemiyle yazan Mehmet Akif ERSOY’u Rahmet ve minnetle anıyor aziz hatıralarını saygı ile anıyorum.
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana aguşunu açmış duruyor peygamber
Yazının yayımlanma tarihi: 28 Eylül 2014
Ali Kılınç
Ramazan ayı mübarek üç ayların sonuncusudur. Ramazan ayı dini duygularımızın, samimiyet ve fedakârlığımızın doruğa çıktığı bir aydır. Müslümanlar için ramazan ayını, bitkiler için bahar aylarına benzetebiliriz. İbret alıcı bir gözle kâinata baktığımızda, bitkilerin bahar aylarında kendilerini yenilediğini, atalet ve durgunluktan sıyrılarak, ileride verecekleri meyvelerin çiçeklerine büründüklerini görürüz. Müslümanlar da ramazan ayında zihinlerini kötü düşüncelerden, gönüllerini kin, nefret, cimrilik, tembellik, haset ve gıybet gibi yıkıcı ve yıpratıcı duygulardan temizlemelidir. Ramazandan aldığı feyz ve güçle gelecek günler için güzel ve faydalı düşünce ve çalışmaların içinde olmalıdır.
Ramazan Ayı’nın bizler için önemi yüce kitabımızın bu ayda indirilmeye başlamasıdır. Allah (c.c) bu konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor.”Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği ramazan ayıdır. .Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa onu oruçla geçirsin….” (1)Bu ay kutsiyetini, güzelliğini ve özelliğini Kur’an’dan aldığına göre bizler de bu ayda Kur’an’ın bu özellikleri ile tanışıp kaynaşmalıyız.
Damarlarımızda dolaşan ve bize hayatımızı sürdürebilme imkânı sağlayan kanlarımızın sürekliliğini sağlamak için besin ve onlardan elde edeceğimiz gıdalara ihtiyacımızı göz ardı edemeyiz. Sosyal hayatımızı şekillendiren söz, davranış ve ifadeler için de bilgiye ihtiyacımız vardır. Bilgi kaynaklarımızın başında da Kur’an ve onun öğretileri gelmektedir. Bu ihtiyacımızı, tuttuğumuz oruçla, kıldığımız namazlarla, yaptığımız hayır -hasenatla dinlediğimiz vaaz ve nasihatlarla bolca elde etmeye çalışalım. Kur’an’a yakın olabildiğimiz oranda ve Onun aydınlığından ışık alabildiğimiz oranda ruhumuz canlanacak, gelecekteki iş ve düşüncelerimizin tomurcukları oluşacaktır. Bu yönüyle ramazan ayı bir diriliş ve kendimize geliş zamanıdır.
Yüce kitabımız bu ayda indirilmeye başladı ve peygamberimiz (a.s) ilk olarak “OKU” emriyle muhatap oldu. Bizler de hayatımızda, okumaya gerekli önceliği göstermeliyiz. Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem azabından kurtuluş olan ramazan ayı daha çok ve daha kolay sevap kazanabileceğimiz bir aydır. Peygamber efendimiz (a.s) bir hadis-i şeriflerinde ”Ramazan ayı geldiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur”(2)buyuruyor. Böyle bir durumda fırsatı iyi değerlendirelim.
Bu ayda iyi bir nefis muhasebesi yaparak neren geldik, niçin geldik, nereye gideceğiz ve ne ile gideceğiz sorularına cevaplar aramalıyız. Yarınlarımız için ne hazırladığımıza bir bakalım. Dünyalık yarınlarımız ve dünyanın yarını olan ahiretimiz için ne hazırladığımıza bakalım. Allah (c.c) bu durumla ilgili bir ayet-i kerimesinde bizleri şöyle uyarıyor.”Ey iman edenler Allahtan korkun ve her kes yarın için ne gönderdiğine(hazırladığına) bir baksın..”(3)
Hem bu dünyamız hem de ahiretimiz için gerekli hazırlığı yapabilmemiz açısından Ramazan ayının bizlere kolaylıklar ve bereketler getirmesi dileklerimle ramazanınız mubarek olsun.
1)Kur’an-ı Kerim, Bakara süresi, Ayet 185
2)Riyazüs-salihin,2.cilt.No:1225
3)Kur’an-ı Kerim, Haşr Süresi, Ayet 18
Ali Kılınç
İnsanlar evlenerek yuva kurarlar ve bu birlikteliğe genel anlamda aile denir. Aile toplumun en küçük kurumudur. Bir binayı meydana getiren briket ve tuğlalar ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa o binada o kadar sağlam ve sağlıklı olur. Bu bağlamda aileler ne kadar sağlıklı, bilinçli ve güçlü olursa toplum da o kadar güçlü ve kuvvetli olur. Elbette ki bu sağlamlık kendiliğinden oluşmaz. Bu önemli müessesenin oluşumunu tesadüflere bırakmak demek geleceğimizi belirsizliğe emanet etmek demek olacaktır.
Bir ev yapacağımız zaman çeşitli kurum ve kuruluşlardan görüş alıyoruz, mimarlara, mühendislere planlar çizdiriyoruz. Zemin sağlam mı (heyelan var mı, deprem bölgesi mi)diye inceleme yaptırıyoruz. Bu evin içinde yaşayacak insanların birlikteliğini hazırlarken de bir takım araştırmalar yapmalıyız ve bir takım hazırlıkları yerine getirmeliyiz. Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki “Evlilik evcilik değildir.” Yani hele bir evlenelim olursa olur olmazsa ayrılırız gibi bir düşünce ile evliliğe yaklaşmamamız gerekir. İnsanların beynindeki niyet çok önemlidir. Hayattaki birçok işlerimizi niyetlerimiz şekillendirir. Onun için evlilik niyetimiz ömrümüzün sonuna kadar bir ve beraber olma kararı üzerine olmalıdır. Çevremize baktığımızda ani kararlarla ve önü arkası düşünülmeden yapılan evlilikler genelde ayrılıklarla sonuçlanmış, devam edenlerde de kavgalar ve gürültüler eksik olmamıştır. Sonuç mutsuz, küskün hatta problem üreten nesiller.
Bunun için insanlar evlenmeden önce evliliğin bir sorumluluk müessesesi olduğunu bilmelidir. Bir ömrü beraber geçireceği insanları iyi tanımalıdır. Neleri sever, neleri sevmez, hayata hangi pencereden bakar, evin geçimini ne ile sağlar, tutumlu mu, savurgan mı, kötü alışkanlıkları var mı? Aşk sevgi ile beslenmezse bir süre sonra yerini tartışma ve kavgalara bırakır. “Fakirlik kapıdan girince sevgi pencereden çıkar” diye bir İngiliz atasözü vardır. Bu durum her yerde ve her olayda geçerli değildir ama hatırdan da çıkarılmamalıdır.
Peygamberimiz (a.s.) “Bir kadın dört şey için nikâhlanır. Malı için, soyu için, güzelliği için, dini için. Ey insan sen bunlardan dindar olanını seç ki yüzün gülsün”(1) buyuruyor. Burada, hadis erkeklere hitaben söylenmiş olsa da aynı durum kadınlar için de geçerlidir. Dünya hayatının devam edebilmesi için mal gerekir, nasıl bir insan olduğunu anlamak için kimlerden biri olduğunu bilmek gerekir, kanının ısınabilmesi için güzellik de gerekir. Ama bunları bozulmadan bir arada tutan dini değerler dolayısı ile ahlaki değerler olmazsa, evlilikte istenilen sonuca ulaşmak zorlaşır. Onun için peygamberimiz (a.s) sen dini güzel olanı seç buyurmuştur. Dini güzelliği içimizde, özümüzde ve insanlarla olan münasebetlerimizde aramalıyız. Aziz Peygamberimiz Müslüman’ı “elinden ve dilinden başka insanlara zarar vermeyen insan” olarak tarif ediyor. Kendimize bu tarifi kılavuz edinirsek daha sağlıklı sonuçlara varabiliriz.
İnsanlarımızın çoğu aile içinde nelere dikkat edeceği hususunda gerekli bilgilere sahip değil. Hayatın koşuşturması esnasında bu konular pek karşısına çıkmıyor, evlendikten sonra da geçim derdine düşüyor. En azından düğünlerde gençlerimize ve düğünde hazır bulunanlara kısa ve öz konuşmalarla evlilikle ilgili bazı hususlar hatırlatılabilir.
Düğünlerimizin bazıları aşırı eğlence ile bazıları da ilahi ve kasidelerle dolduruluyor işin nasihat kısmı ihmal ediliyor. Evliliğin Allah (c.c)’nün emri, Peygamber efendimizin (a.s.)
kavli olduğunu unutmayalım ve bu emirleri uygun bir şekilde yerine
getirmeye çalışalım.
Toplumlar her zaman topla tüfekle yıkılmaz. Aile düzeni yıkılan toplumlar için de tehlike çanları çalıyor demektir. Toplumsal sıkıntıların arttığı çağımızda ailemizin kıymetini bilelim, onun için gerekli fedakârlığı yapalım, ona yönelen tehlikelerin farkına varalım ve gereken önlemi alalım. Ayrıca kişisel sağlığımız açısından, kalp hastalıklarını önlemenin yollarından birinin de, iyi bir aile ortamına sahip olmak olduğunu unutmayalım.(2)
Bütün okurlarıma huzur dolu bir aile hayatı dileklerimle.
Ali Kılınç
———————————
1)Tecridi sarih tercemesi,11. cilt Hadis no:1793
2)Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ,CNNTÜRK,25.02.2012
Ali Kılınç
Aile toplumumuzun en küçük kurumudur. İçinde yaşadığımız evlerimizi, içinde bulunduğumuz topluma benzetebiliriz. İçinde yaşadığımız binaların biriket veya tuğlaları ne kadar sağlam ve dayanıklı olursa binalar da o kadar sağlam ve dayanıklı ve kalıcı olur. Aileler de toplumun biriket…
Aile toplumumuzun en küçük kurumudur. İçinde yaşadığımız evlerimizi, içinde bulunduğumuz topluma benzetebiliriz. İçinde yaşadığımız binaların biriket veya tuğlaları ne kadar sağlam ve dayanıklı olursa binalar da o kadar sağlam ve dayanıklı ve kalıcı olur. Aileler de toplumun biriket ve tuğlaları mesabesindedir. Dolayısiyle aileler ne kadar güçlü kuvvetli ve bilinçli olursa, içinde yaşadığımız toplum da o kadar güçlü kuvvetli ve bilinçli olur.
Genel anlamda aile anne-baba ve çocuklardan oluşmaktadır.Her kesin ayrı ayrı görevleri vardır. Sağlıklı bir aile herkesin görevlerini eksiksiz yerine getirdiği ailelerdir.
Aileyi bir saate benzetirsek çocuklar saatin saniyesi, anne akrebi ve baba yelkovanıdır. Hepsi birlikte düzenli çalışırsa saat doğruyu gösterir. Saniyenin çalışmadığı, yelkovanın ve akrebin bazan çalışıp bazan çalışmadığı bir saat sağlıklı olmaz ve doğru zamanı göstermez. Şüphesiz her kesin üzerine düşen görevi yerine getirmediği bir aile de mutlu ve huzurlu olmaz.. Evi derleyip toparlamada en büyük görev anneye düşer. Annenin sabrı,şefkati, becerisi, hoş görüsü ve fedakarlığı yuvayı yaşanabilir bir ortam haline getirebilir.
Kültürümüzde yer alan ” yuvayı dişi kuş yapar” sözü annenin feraseti, olayları kavrama ve değerlendirme becerisi olmazsa, ailelerin
sıkıntıya gireceğine işaret etmektedir. İnsanları dünyaya getirip büyütüp besleyen anne-babalara ömrümüzün her anında yardımcı
olmalıyız,onların evlatları için çektikleri sıkıntıları unutmamalıyız.
Dünyada başkaları için canını verebilen iki grup insan vardır.Birisi şehitlerimizdir. Milletinin rahat ve huzuru, vatanının hürriyet ve bağımsızlığı için kendi canlarından vaz geçerler. İkincisi de annelerdir. Evlatlarının canı ve geleceği için kendi canından ve
rahatından vazgeçerler. Anne – babaların bu fedakarlığına Allah (c.c) Kur’an-ı Kerimde şöyle dikkat çekmektedir “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi,anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: Rabbim!Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (1) Evlat yetiştirmede annenin emek ve gayreti tartışılmaz bir şekilde babadan önde gelmektedir. Bu konuya ışık tutan bir hadisi şeriflerinde peygamber efendimiz Hz. Muhammet Mustafa şöyle buyurmaktadırlar. Bir adam peygamber’e gelerek, Ya Resulallah, halk içinde iyi muamele yapmama en ziyade layık olan kimdir diye sordu “Anandır, buyurdu. İki defa daha sorduğunda aynı cevabı tekrar etti. Sonra kim gelir?diye sordu. Baban buyurdular”(2)
Bir anne-babayı dünyada en çok sevindiren evlatlarının başarısı ve huzurudur. Bir evlat annesini sevindirmek istiyorsa hayatta kendine verilen görevi iyi yapacak ve başkalarına muhtaç olmayacak. Anne bir ağaç ise , kardeşleri de o ağacın dalları mesabesindedir. Ağaca sevgi sadece gövdesini sevmekle olmaz. Dolayısı ile annesini seven bir kişi kardeşlerini hatta babasını da sevmesi gerekir. Sevgi ve saygı aileyi kapsamaz ise anne rahat içinde olamaz.
—————————————————————
1)Kur’an-ı Kerim, İsra Süresi, Ayet 23-24
2)Riyazüs-Salihin Tercemesi 1. cilt,Hadis no:314
ALİ KILINÇ
Ramazan ayı mübarek üç ayların sonuncusudur. Ramazan ayı dini duygularımızın, samimiyet ve fedakârlığımızın doruğa çıktığı bir aydır. Müslümanlar için ramazan ayını, bitkiler için bahar aylarına benzetebiliriz. İbret alıcı bir gözle kâinata baktığımızda, bitkilerin bahar aylarında kendilerini yenilediğini, atalet ve durgunluktan sıyrılarak, ileride verecekleri meyvelerin çiçeklerine büründüklerini görürüz. Müslümanlar da ramazan ayında zihinlerini kötü düşüncelerden, gönüllerini kin, nefret, cimrilik, tembellik, haset ve gıybet gibi yıkıcı ve yıpratıcı duygulardan temizlemelidir. Ramazandan aldığı feyz ve güçle gelecek günler için güzel ve faydalı düşünce ve çalışmaların içinde olmalıdır.
Ramazan Ayı’nın bizler için önemi yüce kitabımızın bu ayda indirilmeye başlamasıdır. Allah (c.c) bu konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor.”Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği ramazan ayıdır. .Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa onu oruçla geçirsin….” (1)Bu ay kutsiyetini, güzelliğini ve özelliğini Kur’an’dan aldığına göre bizler de bu ayda Kur’an’ın bu özellikleri ile tanışıp kaynaşmalıyız.
Damarlarımızda dolaşan ve bize hayatımızı sürdürebilme imkânı sağlayan kanlarımızın sürekliliğini sağlamak için besin ve onlardan elde edeceğimiz gıdalara ihtiyacımızı göz ardı edemeyiz. Sosyal hayatımızı şekillendiren söz, davranış ve ifadeler için de bilgiye ihtiyacımız vardır. Bilgi kaynaklarımızın başında da Kur’an ve onun öğretileri gelmektedir. Bu ihtiyacımızı, tuttuğumuz oruçla, kıldığımız namazlarla, yaptığımız hayır -hasenatla dinlediğimiz vaaz ve nasihatlarla bolca elde etmeye çalışalım. Kur’an’a yakın olabildiğimiz oranda ve Onun aydınlığından ışık alabildiğimiz oranda ruhumuz canlanacak, gelecekteki iş ve düşüncelerimizin tomurcukları oluşacaktır. Bu yönüyle ramazan ayı bir diriliş ve kendimize geliş zamanıdır.
Yüce kitabımız bu ayda indirilmeye başladı ve peygamberimiz (a.s) ilk olarak “OKU” emriyle muhatap oldu. Bizler de hayatımızda, okumaya gerekli önceliği göstermeliyiz. Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem azabından kurtuluş olan ramazan ayı daha çok ve daha kolay sevap kazanabileceğimiz bir aydır. Peygamber efendimiz (a.s) bir hadis-i şeriflerinde ”Ramazan ayı geldiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur”(2)buyuruyor. Böyle bir durumda fırsatı iyi değerlendirelim.
Bu ayda iyi bir nefis muhasebesi yaparak neren geldik, niçin geldik, nereye gideceğiz ve ne ile gideceğiz sorularına cevaplar aramalıyız. Yarınlarımız için ne hazırladığımıza bir bakalım. Dünyalık yarınlarımız ve dünyanın yarını olan ahiretimiz için ne hazırladığımıza bakalım. Allah (c.c) bu durumla ilgili bir ayet-i kerimesinde bizleri şöyle uyarıyor.”Ey iman edenler Allahtan korkun ve her kes yarın için ne gönderdiğine(hazırladığına) bir baksın..”(3)
Hem bu dünyamız hem de ahiretimiz için gerekli hazırlığı yapabilmemiz açısından Ramazan ayının bizlere kolaylıklar ve bereketler getirmesi dileklerimle ramazanınız mubarek olsun.
1)Kur’an-ı Kerim, Bakara süresi, Ayet 185
2)Riyazüs-salihin,2.cilt.No:1225
3)Kur’an-ı Kerim, Haşr Süresi, Ayet 18