16 Haziran 2024 Pazar
Ali Cinan
Padişah, baş vezire sormuş:
– ‘Eğitim mi önemli, karakter mi?’
Vezir hemen cevap vermiş:
– ‘Karakter önemlidir sultanım!’
Padişah, memleketin her yanına tellallar göndermiş:
– ‘Duyduk duymadık demeyin… En iyi hayvan eğiticisine 100 kese altın ödül verilecek!’
Yapılan elemelerden sonra bir kişi, ‘ülkenin en iyi hayvan eğiticisi’ olarak Padişah’ın huzuruna çıkmış. Padişah sormuş:
– ‘Bir kedi ’ye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?’
– ‘Altı ayda öğretirim padişahım!’
Aradan altı ay geçmiş. Eğitici huzura alınmış. Padişah sormuş:
– ‘Öğrettin mi?’
– ‘Öğrettim padişahım!’
Saray erkanı toplanmış. Hünerli kedi elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam baş vezirin önüne geldiği zaman padişah sormuş:
– ‘Ey vezir! Söyle bakalım, eğitim mi önemlidir, karakter mi?’
Vezir, padişahın sorusuna cevap vermeden önce, kaftanının altında hazır tuttuğu bir fare’yi yere bırakmış. Kedi, fareyi görünce tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmaya başlamış. Altı aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir, padişahın sorusuna cevap vermiş:
– ‘Karakter önemlidir sultanım!.
Önünde bir fare gördüğünde her şeyi unutan bu kedi gibi, eline bir fırsat geçtiğinde çıkarının peşinde koşan, dinini bile satan, eğitimli fakat karakteri bozuk insanlardan da Rabbim ümmeti korusun!.
Ali Cinan
Evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde, dünya denilen yerde yaşayan
bir çok insan varmış.
Bu insanlar mutluluk, huzur, sağlık ve ahenk içinde yaşayıp giderlermiş.
Hep muhabbet ederler,
arabaları bile olmadığından,
trenle, otobüsle hatta yürüyerek birbirlerini ziyaret ederlermiş.
Böyle saadet içerisinde yasayıp giderlerken,
bir gün evlerinin kapısına bir canavar gelmiş.
Adı TELEVİZYON‘muş
İnsanların kimisi onu hemen eve alırken,
bazıları almamak için direnmiş ama onlarda sonra dayanamamış ve içeri almış.
Televizyon canavarı
içeri girmiş ama,
girincede hiçbir yeri beğenmemiş.
“Ben en başköşeyi isterim.” demiş.
İnsanlar çaresizce onu, en başköşeye oturtmuşlar.
Küçücük, minnacık
şişman,
çirkin olan televizyon canavarı, zamanla büyümüş,
güzelleşmiş,
birde kilo verip incelince, insanlar çok daha fazla sevmişler.
O evlerde, televizyon canavarının rahatı çok iyi olunca akrabalarından olan TELEFON canavarını çağırmış!..
Telefon canavarı gelmiş.
İnsanlar yine önce istememiş ama sonra onuda evlerine almış.
Hatta telefon canavarını o kadar cok sevmişler ki;
çantalarına,
ceplerine,
hatta yatarken yastıklarının altına koymuşlar.
(Sağlıklı kalmak için herşeyin hormonsuzunu,
tazesini,
iyisini almak için çalışan insanların beyinlerindeki hücreleri bile yemiiişşş ama ses çıkaramamışlar) derken.
Telefon canavarı
büyümüş,
güzellleşmiş,
serpilmiş
ve
TWITTER gibi WHATSAPP gibi FACEBOOK gibi tatlımı tatlı bebek canavarları olmuş.
İnsanlar bunları daha da çok sevmişler.
(Hatta bu bebekleri yapamayan telefonlarını çöpe atmışlar.
İnsanlar artık birbirine ‘Selamün aleyküm’ yerine (sa) demişşş
Birbirlerini öpmek için (?)
Kızdıklarını ifade için (?)
Sevdiklerini ifade için (❤)
Şaşırdıklarını
ifade için de gözlerini pörtleterek (?)
işaretini göndermiş.
Artık insanlar birbirini göremez,
hatta sesini bile duyamaz olmuş.
Herkes çok üzgünmüş ama yine de vaz geçemiyormuş MAALESEF
Şimdi yaptığımız gibi!..
Ali Cinan
Zaman-ı mazide bir oduncu ormanda dolaşıp odun keserken, çalı arasında bir yılanı görür. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başına vurmak, başını ezmek üzereyken, bir anda göz göze geliverir. Mevlaya olan aşk-ı, heyecanı olsa gerek ki yılana vurmaya kıyamamış. Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş. Ve şunları söylemiş
Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edeceğim demiş. Ve oracıktaki bir kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra ağzında bir altın ile dönmüş ve bundan böyle bir ömür boyu sana her gün bir altın vereceğim demiş.
Oduncu altını bozdurup evine gelmiş. Ailesi dahil hiç kimseye başından geçen, olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş. Oduncu, yıllar boyu her gün, kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Bir gün oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince evinde darlık başlamış.
Oduncu oğlunu yanına çağırmış, yılanla kendi arasında ki sırrını oğluna anlatmaya başlamış. Kuyunun başına git, benim oğlum olduğunu söyle, yılan sana altın verecek demiş. Oğlu inanmamış ama yinede gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Onun oduncunun oğlu olduğuna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oğlan önce babasının anlattığı bu olaya inanmadı. Lakin gerçek olduğunu görünce hırsa kapılmış,
Kim bilir daha ne kadar altın var bu kuyunun içinde diye düşünmüş. O hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, yapmış yapmaya da yılanı ıskalamış ama yılanın kuyruğunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp adamın oğlunu sokmuş, zehirlemiş ve oracıkta öldürmüş.
Akşam yaklaşmaya durmuş, hava kararmış da adamın oğlu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta halinde yatağından kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki ne görsün!!! oğlu cansız yatıyor. Yılanda o anda öteden görünmüş kuyruğu yok tabiki ve kanlar içinde.
Oduncu durumu anlamaya anlamış ve çok üzülmüş. Her ikisi de üzgündür.
Canının parçası biricik oğlu yerde cansız yatıyor, Hatalı olan oğlum olmalı demiş ve yılandan özür dilemiş ve eklemiş, tekrar dost olalım demiş.
Yılan ise derinden bir ahh çekerek gülümsemiş. Ben senden çok isterdim ama maalesef.
Sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız demiş.
Evet, sonuçta bir kıssa, hikâye ama bizim bundan dersler, ibretler çıkarmamız lazım. Hisse gözüyle bakmak lazım.
O halde insanın, Allah’ın ihsan ettiği sayısız bu kadar nimetlere kanaat gösterip hamd etmesi gerekir. Kanaatsiz kimse, içinde bulunduğu hiçbir durumdan memnun olmaz, şükretmeyi bilmez. Hep daha fazlasını ister ve bu nedenle hiçbir zaman mutlu olmaz.
İnsan da bir şey, on olsa, yüz olsun der. Yüz olur, bin olmasını arzular. Bin olur, on bini hayal eder. Artık, ihtiras ateşine kapılan insanın gözünü milyonlar da doyurmaz olur. Çünkü gözünü hırs büyümüştür. Aza kanaat etmez. İnsan, hırsı defedip kanaati talep ederse, bir zafer kazanmış olur. Zira nefis, hırs denilen silahla, kalbi mağlûp ve şerefli perişan etmek ister, insan da ona kanaat silâhı ile karşı koymalıdır.
Lodos karları nasıl eritiyorsa, kanaatin yer tuttuğu bir kalpden hırs ve buna bağlı bulunan kötü huylar, kötü ameller dağılıp, def olup gider. Hırs öyle bir şeydir ki bir kimse, helal yollarla erişemediği mallara, gayr-i meşru haram usuller ile ulaşma sevdasına kapılır. Böyle olunca huzursuzluk cereyan eder.
Aslına bakacak olursak
Gönlün zenginliği, para ile değil kanaatledir. Kanaat sahibi olmayan insan, varlıklı da olsa fakirdir. Kanaatkâr insan ise yoksul da olsa, fakirde olsa göz ve gönül tokluğu gibi bir zenginliğe sahiptir….
İhtiras, hırs, tamahkâr ve tutkudan uzak olup Kanaatkâr olanlardan olmak dileğiyle…
Ali Cinan
Malum bazı magazin sitelerinde, dergilerde, gazetelerde Kurban kesimine karşı bazı insanlar tepki gösteriyorlar. “Vay hayvanın canına kıyılıyor, vay içim acıyor, vay hayvana yazık vesaire vesaire”
İşte bu yazımızda delilleri ile beraber “KURBAN” yazımızı ele aldık
Dilerseniz Sâffat sûresinden bir Ayet-i Kerimeyi tefsirle başlayalım. Şöyle ki;
Allâh’ü Teala İbrahim Aleyhisselâm’ı Nemrud’un ateşinden kurtardıktan ve O da Babil’den Şam’a hicret etmeye niyet ettikten sonra şöyle dedi: Ben Rabbime gidiyorum. Yani, Rabbimin bana emrettiği yere, Şam’a gidiyorum. Bu ayet hicrette asıldır ve ilk hicret eden de İbrahim Aleyhisselâm’dır. O, beni yoluna iletir. İbrahim Aleyhisselâm Şam’a ulaştığı zaman mahlukatın rabbine dua etti ve şöyle dedi.
Ey Rabbim! Bana Salihlerden (bir oğul) ihsan et. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Biz de ona bir oğul hibe ettik. Gelişip büyüdü. Oğlu, (İbrahim’in) yanında koşacak çağa gelince, Yani büyüyüp onunla birlikte ihtiyaçları ve menfaatleri için koşturacak duruma gelince.
Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görmekteyim. Yani Allah için kurban ettiğimi görmekteyim. Artık bak, bu konuda ne düşünürsün? dedi. Çocuk da; “Babacığım! Sana ne emredildiyse yap. İnşallah beni (Allâh’ü Teâlâ’nın bu imtihanına) sabredenlerden bulacaksın” dedi. Vakta ki onlar Allah’ın emrine boyun eğerek teslim oldular.
İbrahim Aleyhisselâm oğlunu alnı üzerine yatırdı. Hadise Mina’da vuku bulmuştur. Bıçağı boğazına sürdü. Ama bıçak, kudreti ilâhiyyeden bir mani sebebiyle hiç kesmedi. Biz de ona şöyle seslendik.
Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana (emredileni yerine getirmeye azmetmek suretiyle) sadakat gösterdin. Bu sana yeter. Şüphe yok ki Biz emre imtisal etmekle nefislerine iyi davrananları böyle mükafatlandırırız. Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı. Ve ona (boğazlamak ve emredilen işi yerine getirmek üzere) büyük bir koçu çocuğun yerine fidye verdik.
Bu kurbanlık, Habil’in takdim edip de kendisinden kabul edilen koç idi ve Cebrail Aleyhisselâm Cennetten getirmişti. İbrahim Aleyhisselâm tekbir getirerek onu kesti.
Ayet-i Celile’deki kıssanın tafsiline geçmeden isterseniz İbrahim Aleyhisselamın nasıl bir imtihane tabi tutulduğuna bir göz atalım.
Aradan seneler geçmesine rağmen, evlâdı olmamıştı. Evlat arzusu içinde olduğu bir sırada, Melek’ler Hz. Allah’a
“Yarabbi Halil’in İbrahimin kendisi var malı var hanımı var bu kadar meşkuliyyetin içinde sana nasıl halil oldu?” diye sorar.
Cenab-ı Hak’da “Ben kulumun suretine ve malına bakmam kalbine ve ameline bakarım. Benim halilimin kalbinde benden başkasının sevgisi yoktur buyurdu. İsterseniz gidiniz imtihan ediniz.”
Cebrail (a.s.) insan suretinde geldi, o zaman İbrahim (a.s.) min on iki bin çoban ve av köpeği vardı hepsinin boynundaki tasmalar altın ve gümüşdendi. Artık ne kadar sürüsünün oldugunu siz düsününüz. İbrahim (a.s.) Şöyle yüksek bir yere çıkmış koyunlarını gözetliyordu. Cebrail (a.s.) selam verdi İbrahim (a.s.) selamı aldıkdan sonra Cebrail (a.s.)
“Bunlar kimin?” diye sordu. İbrahim (a.s).
“Hazreti Allah’ındır amma benim elimde emanettir” dedi. Cebrail (a.s)
“Bunlardan bir tane bana verirmisin?” dedi.
İbrahim (a.s.)
“Hz Allah’ ı bir defa zikir et, üçde birini al buyurdu.” Melek (Subbuhun guddusun Rabbuna ve Rabbul melâiketi verruhu) diye zikre bailadı. Üçde birini aldı,
İbrahim (a.s)
“Bir daha zikir et üçde birinide al” dedi Melek tekrar zikir etti geri kalan üçde birinide aldı .
İbrahim (a.s.)
“Bir daha zikir et hepsini al” buyurdu. Melek bir daha zikir etti hepsini aldı.
İbrahım (a.s.)
“Bir daha zikir et bende senin kölen olayım” buyurdu.
Cenab-ı hak
“Ey Cebrail Halil’imi nasıl bulduna dedi.
Cebrail (a.s):
“Yarabbi ne güzel kul ne güzel halil imiş” dedi.
İbrahim (a.s.) çobanları çağırdı “sürüyü bu müsafirin arkasından sürünüz artık bu mal benim değil sizler dahil hepiniz bunun misafirisiniz, malısınız” buyurunca Cebrail (a.s.) kendisinin melek oldugunu açiğa çikardı “Ben meleğim bana lazım değil imtihan için geldim” dedi.
İbrahim (a.s.) ‘Ben Hz. Allah’in halil’iyim verdiğim malı geri almam’ deyince Cenab-ı hak vahi ederek “Ya İbrahim onlari al, Allah yolunda infak yap ve vakif eyle” dedi ve İbrahim (a.s) da hepsini vakif etti.
Hz. İbrâhim’in yanına gelerek sorarlar “Yâ İbrâhîm! Hz. Allah sana bu kadar nimetler ihsan etmişken, sen bu nimetleri Hz. yolunda hiç düşünmeden harcıyorsun. Kalbine hiç bir şey gelmiyormu?” diye sormalari üzerine verdigi Cevap düşündürücüdür:
“Değil malımı fedâ etmek, bana sâlih bir evlat verse, onu bile yolunda fedâ edebilirim.” İşte bu söz kayda geçmiş idi.
İşte bu söz kayda geçince aşağıdaki Ayet-i Celile’nin tefsiri vakı oldu.
Vakta ki İbrahim (a.s.) Allah’ü Teâlâ’dan kendisine salih bir evlat vermesini istedi. Cebrail (a.s.) geldi ve bir oğlan çocuğu olacağını müjdeledi. İbrahim (a.s.) da aşırı sevincinden, onu, Allah rızası için kurban edeceğini nezretti. Sonra İsmail (a.s.) dünyaya geldi. Yedi veya on üç yaşına geldiğinde Halil-İbrahim (a.s.) Celil olan Rabbinin emriyle Hazreti İsmail’in de yardımı ile Kabe-i Muazzama’yı bina etti. Kabe’nin inşaası bitince Beyt-i Şerif-i haccetti. Hac vazifelerini bitirdikten sonra Zilhiccenin sekizinci gecesi rüyasında:
“Rabbin sana şu çocuğu kurban etmeni emrediyor” denildiğini gördü. Sabahleyin tefekkür etti. “Allah’tan mı, yoksa şeytandan mı? diye iyiden iyiye düşündü. Bu güne “Tevriye günü” denildi.
Sabahleyin koyunlarının en iyilerinden yüz tane seçti ve onları kurban etti. Bir ateş geldi, onları yok etti. İbrahim (a.s.) da bunların kafi olduğunu zannetti. İkinci gece (dokuzuncu gece) aynı rüyayı tekrar gördü. Bunun Allah’tan olduğunu anladı. Onun için dokuzuncu güne “Arefe” adı verildi.
Bu sefer develerinden yüz tanesini seçti ve onları da kurban etti. Üçüncü gece (kurban bayramı gecesi) tekrar aynı rüyayı gördü ve; “İlâhi, benim kurbanım nedir?” dedi. Cenab-ı Hak “Sevgide bana ortak ettiğin oğlundur,” buyurdu. İbrahim (a.s.) istiğfar ederek uyandı. Oğlunu kesmeye karar verdi. Zilhiccenin onuncu günü olan bu gün “Nahr” kurban kesme günü diye isimlendirildi.
Hazreti İbrahim oğluna şefkat eder vaziyette İsmail (a.s.) ’ın annesi Hacer validemizin yanına geldi, Hacer vâlidemizi çağırdı. Oğlu Hz. İsmâil’i hazırlamasını söyledi. Başını yıka, koku ve yağ sür, en güzel elbiselerini giydir. Onunla koyun gütmeye gitmek istiyorum.”
Hacer vâlidemiz, Hz. İsmâil’i giydirip, süsledi. Baba oğul, beraberce Minâ istikâmetine doğru yola koyuldular.
Fakat nereye gidildiğini, ne evlat ne de annesi biliyordu.
İbrahim (a.s.) yola çıkarken yanına ip ve bıçak aldı. Kesilecek yere yöneldiklerinde Şeytan İbrahim (a.s.) ’ın yanına geldi.
Gönlüne fitne ve fesat sokmak istiyordu.
Dedi ki ; Yâ İbrâhîm! Böyle bir evlâdı nasıl kesersin? Hiç baba evlâdını kesebilir mi? Bu işte acele etme. Belki Allah bu kesim işinden sizi muaf tutar. Çocuğun boyunu, endamını, sîret ve suretinin güzelliğini görmüyormusun dedi. Hz. İbrâhim, şeytanın sözüne kulak bile vermedi, hiç tereddüt etmeyerek, yerden aldığı taşla şeytânı defetti.” İbrahim Aleyhisselâm:“Bu bana Rabbimin emridir. Bu hayırlı bir iştir. Hayırlı iş geciktirilmez,” dedi. Hazreti İbrahim’den ümidini kesen Şeytan,
Melun, bundan sonra Hacer validemizin yanına geldi. Çeşitli şekillerde gönlüne vesvese vermek istedi kandırmaya çalıştı. Onu aldatmaya da muvaffak olamadı. Hayret içinde kaldı ve perişan oldu.Fakat Hâcer vâlidemiz verdiği cevabla, teslimiyetin zirvesine varıyordu: “Eğer Allah’tan böyle bir emir gelmişse, ben de bir anne olarak, bu emre teslim olup, boynumu büküyorum.” Cünkü o bir peygamberdir peygamber yanlış yapmaz dedi. Yerden aldığı taşla şeytânı defetti.
Şeytan vazgeçmiyordu. Bu defa Hz. İsmâil’in yanına gelip Sen sevinip duruyorsun. Ama babanın yanında bıçak var.“Baban seni nereye götürüyor, biliyor musun? Rabbinin emrettiği zannıyla seni kesmek istiyor.” diyerek onu korkutmağa çalıştı. İsmail (a.s.) şeytana şöyle cevap verdi O benim babamdır. O bir Peygamberdir. Eğer bu emri Allah’tan almışsa, emri muhakkak yerine getirmesi lâzımdır. “Peygamberlerin vahyinde yalan olmaz. Eğer böyle yapmak isterse dinler ve itaat ederim.” Şeytan başka sözler de söylemek istediğinde İsmail (a.s.) eline taş aldı ve ona attı. Sol gözünü kör etti. Şeytan Aleyhillane eli boş ve üzüntülü olarak oradan kaçtı.
Onun içindir ki Hazreti Allah, şeytanı kovmak için taşları atmayı (hacılara şeytan taşlamayı) vacib kıldı.
Sonunda baba oğul işâret olunan Mina’daki kesim yerine ulaştılar. Ulaşmasına ulaştılar ama bundan sonrası çok mühim. Hz. İbrâhîm, oğluna nasıl söyleyecekti. Nasıl anlatacaktı. Acaba sözüne nasıl bir cevab verirdi. Bütün mesele buradaydı. Sonunda İbrahim (a.s.) oğlunu imtihan için şöyle dedi: “Oğulcağızım! Rüyada seni kesiyor ( Kurban diyor ) görüyorum. Sen buna ne dersin, nasıl bir reyde bulunursun?” İsmail Aleyhisselâm kıyâmete, kadar gelecek ve insanlığa ibret olacak şu sözleri söyledi
“Ey babacığım. Sana Alllah (cc) den ne emr olunmuşsa, onu derhal yerine getir. İnşâAllah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi.
Artık baba, oğul Allah’ın hükmünü yerine getirmeye hazırlanmıştı. Bu esnâda Hz. İsmâil (a.s.) “Babacığım, birkaç ricâm var. Yerine getirmeni istiyorum. Babacıgım ellerimi bagla hareket eder, belki sana eziyet ederim. Yüzümü yere çevir, belki yüzüme bakarsında merhamet edersin. Gömleğimi anneme götür ona hatıra olsun. Beni hatırlasın. Anneme selâm söyle. Allahin emrine sabir etsin. ve “Allah’ın emrine sabret” de.” Beni nasıl kesdiğini ve ellerimi bagladığını söyleme. Ellerinden öptüğümü ilet. Küçük çocukların arasına girmesin. Olur ki, onlara bakıp, beni hatırlar da, Allah’a isyan edebilir. Sonra kesilmek üzere yatırılan koyun gibi, oğlunu sağ yanı üzerine yatırdı. Ellerini bağladı. Hazreti İsmail kendi kendine düşündü. Dedi ki “Ey babacığım, El ve ayaklarımı çöz babacığım. Beni görüyor, melekleri görüyor. Ne isyankâr çocukmuş, babası, bağlamak zorunda kaldı, demesinler. Ta ki Allâh’ü Teâlâ’nın emrini zorla yaptığımı zannedilmesin. Bıçağı da boğazımın üzerine süratle çekmek için koy ki, melekler Allah’ın emrine itaatkar olduğumu bilsin.”
Hazreti İsmail elleri ve ayaklarını bağlanmamış vaziyette uzatıverdi. Yüzünü de yere doğru çevirdi. İbrahim (a.s.) bıçağı onun boğazına koydu ve bütün kuvvetiyle çekti. O anda Hazreti Allah meleklerin gözlerinden perdeyi kaldırdı. Bir de ne görsünler, İbrahim Aleyhisselâm oğlu İsmail (a.s.)’ı kurban ediyor. Bu manzarayı görünce hemen secdeye vardılar. Allâh’ü Teâlâ meleklere buyurdu ki “Dostum İbrahim’e bakın, benim rızamı kazanmak ve emrimi yerine getirmek için oğlunun boynuna bıçağı nasıl sürüyor? Halbuki siz “Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek bir kavim mi yaratacaksın? Halbuki biz sana hamd etmek suretiyle tesbih ve takdis ediyoruz,” demiştiniz.
Rivayete göre;
Hazreti İbrahim bıçağı her çekişinde bıçak tersine, sırtı üstüne döndü ve Allah’ın izniyle kesmedi. İsmail Aleyhisselâm şöyle haykırdı.
“Babacığım! Bana olan sevginin şiddetinden dolayı, korktuğum başına geldi. Elinin kuvveti gitti, kesmeye gücün yetmiyor.
Babacığım, bıçağını tekrar bile.” Hazreti İbrahim kayaya dayandı. Bıçağını tekrar biledi. Bıçak sanki bir ateş parçası gibi oldu. Sonra tekrar sürdü. Allah’ın izniyle yine kesmedi. Oğlu “Sana ne oluyor da tembel davranıyorsun?” dedi. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) öfkelendi, gadablandı ve bıçağı yandaki taşa vurduda taş ikiye ayrıldı, iki parçaya ayrildi İbrahim (a.s.) dediki
“Ey bıçak çok acaib bir iş yaptın. Taşı kesiyorsunda eti neden kesmiyorsun” dedi. Bıçak onun öfkesinden koktu. Allâh’ü Teâlâ’nın kudretiyle konuşmaya başladı ve şöyle dedi
“Ya İbrahim! Sen “kes” diyorsun, alemlerin İlâhı ise “kesme” diyor. Hanginize itaat edeceğim. Yoksa kesip de rabbime itaatsizlikmi yapayım’ dedi.”
Kendisine şöyle nida edildi.
“Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana sadakat gösterdin.” O anda Allâh’ü Teâlâ Cebrail (a.s.) ’a şöyle emretti. “Cennete gir, boynuzlu, alaca bir koç al, İbrahim’e götür ve benim tarafımdan ona de ki
“Oğlunu sana hibe ettim. Oğlunun yerine şu dağdan inip gelen koçu kurban et.” Cebrail (a.s.) Cennete girip de koçun boynundan tutuğu vakit bunu görenler İsmail (a.s.) ’ın Rabbi yanındaki kerametine, kadrü kıymetine hayret ettiler. Bunun üzerine Hazreti Allah şöyle buyurdu
“İzzetim ve celalim hakkı için, bütün melekler boyunlarını İsmail’e fidye olarak koysalardı yine de onun “babacığım, sana ne emredildiyse yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” sözüne mükafat olamazdı.”
İşte bu Kurbandaki en büyük keramet olsa gerek.
Cebrail (a.s.) dünya semasına geldiğinde Hazreti İbrahim’i, oğlunu kesmek için aceleyle bıçağı boynuna çekerken gördü.
“Allahü Ekber Allahü Ekber” diye tekbir aldı. İbrahim Aleyhisselâm da başını dağa doğru kaldırdığı zaman Mina’ya yakın olan dağdan boynuzlu, alaca bir koçun aşağı doğru yavaş yavaş indiğini gördü. Bunun Allah’tan bir müjde olduğunu anladı ve
“Lâ İlâhe illallâhü vallâhü ekber” dedi. Hamd ve şükür makamında bulunan Nurlu çocuk İsmail (a.s.) da ağlaarak
“Allâh’ü Ekber ve lillâhil hamd” diye hamd etti. Cebrail (a.s.) Hazreti İbrahim’e “Şu kurbanlık, oğlun için bir fidyedir, onu değil, bunu kes,” dedi. İbrahim Aleyhisselâm koçu alıp getirmesi için oğlunu gönderdi. Koç kaçtı. Hazreti İsmail takip etti, “birinci cemre” denilen yere kadar çıktı. İsmail (a.s.) yedi adet taş attı ve oradan çevirdi. Koç “ikinci cemre” ye geldi. Orada da yedi taş attı ve çıkardı. Hazreti İbrahim koçu tuttu ve kesti.
Koçun kaçmasının faydası, kurban kesim yerinin izhar edilmesi idi. Bu da Mina mevki idi. Taşların atılması sünnet, teşrik tekbiri vacip olarak kaldı.
Kurbanın nasıl ve nerden geldiğini öğrendik.
Şimdi de isterseniz kurban hakkında kısa kısa konu halinde malümat verelim.
Kurban’nın hükmü
Kurban mali bir ibadet olup Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak için kesilir.
Kurban Hanefi mezhebine göre vaciptir. Çünkü Allah’ü Teala Kevser süresinin ikinci ayetinde “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” buyurmaktadır. Rasulullah (sav) efendimiz de “Kimin için mal genişliği olur da kurban kesmezse sakın bizim namazgahımıza yaklaşmasın” buyurmuşlardır.
Hadisi şerifte beyan olunan “Bizim musallamıza yaklaşmasın” diye vaîd (korkutucu ifade) ancak vacipler için vaki olur. Kurbanın vacip olmasının sebebi vakittir. Kurbanın vacip olmasının vakti kurban bayramı sabahı imsak vaktinin girmesidir. Ancak bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazı kılınmadan kesmek caiz olmaz.
Bayram namazından önce kesilmiş olsa tekrar kesilmesi lazım gelir.
Kurban kesmenin son vakti ise bayramın üçüncü günü güneş batmazdan önceki vakittir.
Vücub için muteber olan vakit, vaktin ahiridir. Fakirlik, zenginlik, doğum, ölüm ve sefer hususunda vaktin sonuna itibar edilir. Mesela birinci ve ikinci gün fakir veya müsafir olup üçüncü gün zengin veya mukim olsa kurban vacip olur. Aksi olsa vacip olmaz.
Şafii ve Malikilere göre kurban sünneti müekkededir
Kurban bir çok esrarı ihtiva eden faziletli bir ibadettir. Kurban rızası için yapılan bir fedakarlık olup yüce Rabbimizin verdiği nimetlere şükür, dünyevi ve uhrevi bela ve musibetlere kalkandır.
Nitekim Rasulullah (sav) efendimiz bir hadisi şeriflerinde “Kim gönül hoşluğu ile Allah’tan sevap umarak kurbanını keserse onun için kendisini ateşten koruyan bir perde olur” buyurmuşlardır.
Silsile-i Sadat’tan Ebu’l Faruk Hazretleri mübarek sözlerinde “Kurban kesmek gadab-ı ilâhîyi söndürür, Rızâ-i ilâhîyi celbeder. Kurban çok kesilen bir memlekette harb olmaz. Eğer bir insan hali vakti yerinde olup da kurban kesmezse, Hz Allah(cc) kurbandan akacak kanı onun ya kendinden veya çoluk-çocuğundan akıtır diye devam eden sözü manidardır. Kurban bayramında umumi af tecelli eder. Kurbanda çoluk çocuk ve fukara için umumi bir menfaat vardır.”
Allah rızası için kurban kesen kişi çok büyük ecre nail olur. Zeyd bin Erkam’ dan rivayet olunmuştur ki Eshab-ı kiram Rasulüne “Bu kurbanların mahiyeti nedir.” diye sordular. “Babanız Hazreti İbrahim’ in sünnetidir.” diye cevap verdi. Yine sordular “Ya Rasulellah bize bu hususta ne vardır.” Peygamberimiz de “Her kıl karşılığında bir hasene vardır” cevabını verdi. Yine sordular “Ey Allah’ın Rasulü koyunun yünü de öylemidir.” Dediler. Peygamberimiz de “Evet yünden her tel karşılığında bir sevap vardır” buyurdular.
Peki hangi hayvanlardan Kurban olur. Kurban edilecek hayvanlar
Koyun, keçi, sığır, manda ve devedir. Vahşi hayvanlardan kurban etmek caiz değildir.
Ayrıca yaradılıştan boynuzsuz, burma, yemini yiyebilen delirmiş hayvan, çok zayıflamamış olan uyuz hayvan, yaradılıştan kulakları küçük olan hayvan, Dişlerinin azısı düşmüş veya dişleri olmadığı halde yemini yiyebilen ve otlayabilen hayvanlardan da kurban etmek câizdir. Koyun ve keçinin bir yıllığı kurban edilir. Ancak altı ayını doldurmuş olan kuzu annesinden ayırt edilemeyecek kadar gösterişli ise kurban edilebilir. Oğlak için bu durum geçerli değildir. Sığır ve mandanın iki, devenin ise beş yaşında olanı kurban edilir. Koyun ve keçi bir kişi adına kurban edilebilir.
Kurban da Ortaklık nasıl olmalı?
Bir kişi, yalnız başına kurban kesebileceği gibi, sığır, manda ve devede 7 kişilik ortaklığa da katılabilir. Ancak ortakların hepsi nâfile bile olsa, mutlaka kurban ve ibâdet niyeti ile kesime ortak olan, müslüman ve itikadında şüphe olmayan kimselerden olmalıdır.
Ortaklardan biri ibadet için değil de et niyyeti ile kesmiş olsa diğerlerinin kurbanını da ifsâd eder. Yine tek başına kesmek üzere aldığı kurbanı tek başına kesmesi lazımdır. Sonradan ortak almak mekruhtur. Ortaklardan aldığı parayı tasadduk etmesi en güzelidir. Ayrıca kurban niyyeti ile alınan bir hayvan satılıp, yerine başkası alınamaz. Onun mutlaka kurban olarak kesilmesi icap eder. Kurbanın hiç bir şeyi satılamaz. Ya kurban sahibi kullanmalıdır, veya tasadduk etmelidir. Tasadduk edilecek yerler ise herkesin malumudur.
Koyun ne kadar büyük ve kıymetli olursa olsun ancak bir kişi için kurban olur. Deve, sığır ve manda ise ortakların hepsinin niyeti rızası için olmak şartıyla yedi kişi için kesilebilir. Yedi kişiden fazlası caiz değildir. Yedi kişiden az mesela beş veya dört kişi ortak kesse caiz olur. Eğer ortaklardan birinin hissesi yedide birden aşağı olsa onun kurbanı caiz olmaz. (Onun kurbanı caiz olmayınca aynı hayvana ortak olan diğerlerinin de kurbanı caiz olmaz.). Ortaklardan birinin niyeti rızası olmayıp başka bir şey olsa onun kurbanı caiz olmaz. O caiz olmayınca diğer ortakların kurbanı da caiz olmaz. Çünkü hayvan birdir.
Ortaklardan biri kurban bayramında kesmesi vacip olan kurbana niyet edip diğer ortaklar başka kurbana niyet etse, bu ister akika gibi nafile ister nezir ve haccı kıran ve temettu kurbanı gibi vacip olsun hepsinin niyeti rızası olduktan sonra caizdir. Bu üç imamızın görüşüdür. Lakin imamı Azam Ebu Hanife ortakların hepsi kurban bayramına ait kurbana niyet ederse daha güzel olur dedi.
Kurban nasıl ve kaçıncı gün kesilir?
Kurbanın kesilme zamanı nahr (Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü) günleridir. Fakat birinci günde kesilmesi daha faziletlidir.
(İmam Şafiî’ye göre, kurbanlar bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar kesilebilir.)
Kurbanlar, bayram namazı kılındıktan sonra kesilir. Kurbanı geceleyin kesmek tenzihen mekruhtur.
Kişi kurbanı keserken veya kesilirken bunu allahın bir emri olduğunu düşünerek ibadet niyetiyle keser ayrıca şu niyeti kalbinden geçirmesi de güzeldir.
“Ya Rabbi niyet ettim kurban kesmeye binim şu vucudum çok kabahatler ve günahlar işledi bu vucudumu sana kurban etmem lazım lakin sen bunu haram kıldın bu günahkar ve aciz vücuduma bedel olmak üzere senin rıza-i şerifin ve emr-i şerifin mucebince lütfettiğin bu kurbanı kesiyorum”
Kurban gözleri bağlanarak sol tarfı alta gelecek şekilde kıbleye doğru yatırılır arka sağ üst ayağı serbest bırakılıp sol ayağı ise ön ayaklarının arkasından sokularak bilekkerinden hayvan inciltilmeden bağlanır sığırın dört ayagını bağlamakta beis yoktur. Zira bağlamak kesmeye kolaylık içindir. sonra bismillahu alllahu akber diyerek kesilir. Kurbanı, elinden geliyorsa sahibi kesmelidir, değilse uygun gördüğü bir müslümana emredip kestirmeli ve kendisi de başında bulunmalı.
Kurban kesildikten sonra iki rekat şükür namazı kılınır zammı süre olarak birinci rakatte İnna A’tayna ikinci rekatte “Kul hüvellahu ehad” sureleri okunur.namazdan sonra bütün ümmeti Muhammed’in kurbanlarının kabul olunması ve günahlarının afvolunması dua yapılır.
Yalnız kurban sahibinin Besmelesi yeterli olmaz; kurbanı kesenin Besmele’yi getirmesi şarttır. “Bismillâhi Allahü Ekber” demelidir.
Kasten Besmele terk edilirse, kurbanın eti yenmez
Kurban sahibinin eli hayvanı kesenin eli üzerinde olarak hayvanı kesecek olsalar, her ikisinin de Besmele çekmesi gerekir. Bunlardan biri Besleme’yi terk ederse, hayvanın eti yenmez.
Müslümanların ve kitab ehli olan Yahudî ve Hıristiyanların, kadın dahi olsalar, Besmele ile (Allah’ın adını anarak) boğazlayacak oldukları hayvanların, eti yenen hayvanlar olmak şartıyle etleri yenir. Besmele tam kesim anında olacaktır, bu şarttır. Kesim anında bir şey yemek suretiyle veya başkası ile konuşmakla önceki besmeleye ara verilerek meclis değişirse, bu yeterli olmaz. Yeniden Besmele getirmek gerekir.
Müslüman veya kitab ehlinden olan ve Bismillah demeye gücü yeten bir çocuğun veya delinin, dilsizin, sünnetsizin ve sarhoşun Besmeleyle kesecekleri bu tür hayvanların etleri de yenebilir.
Besmelenin unutularak terk edilmiş olması zarar vermez. Hatta kitab ehlinin Besmele deyip demedikleri bilinmediği takdirde de kestikleri eti yenen hayvanlar helal olur. Çoğunluğun görüşü budur.
Mecûsîlerin, putlara tapanların, hak dinden çıkanların (mürtedlerin), Besmeleyi kasden terk eden müslümanların veya kitab ehlinin kestikleri yenemez. Bu hayvanların etleri haram olur.
Kurban Bayramında, kesilmek üzere satın alınmış kurbanlık hayvan, nahr (kurban kesme) günlerinde kesilmemiş olsa, o hayvan mevcutsa aynını sadaka vermek gerekir. Helak olmuşsa kıymetini sadaka olarak fakirlere vermek icab eder, ertesi seneye bırakılmaz.
Kurbanın vacib olmasına nahr günlerinin sonu esastır. Bunun için Kurban Bayramının üçüncü günü güneş batmadan önce zengin olan kimsenin kurban kesmesi gerekir.
Daha önce fakir olması bunu etkilemez. Aksine olarak o günün güneş batışından önce fakir düşen veya ölen müslümanlardan bu kurban kesme yükümlülüğü düşer.
Zilhicce’nin onuncu günü olduğuna şehadet edilip de Bayram namazları kılındıktan ve kurbanlar kesildikten sonra, günün henüz arefe günü olduğu anlaşılsa, müslümanların itaat ve ibadetlerini koruma bakımından, kılınan namaz ve kesilen kurbanlar geçerli sayılır. Çünkü böyle hatalardan kaçınmak her zaman için mümkün değildir.
Zilhicce’nin onuncu günü olduğu zeval vaktinden önce gerçekleşse Bayram namazı kılınır. Ondan sonra kurbanlar kesilir. Fakat Zeval vaktinden sonra gerçekleşmiş olsa, o gün Bayram namazı kılınmaz, kurbanlar kesilebilir. Ertesi gün de, Bayram namazı kılınır.
Hayvanı, kesim yerine yumuşak bir davranışla getirmeli ve keskin bıçak kullanılarak hayvana eziyet verilmemelidir. Fazla acı duymaması için, hareket hali sona erdikten sonra onu yüzmelidir. Kurban sahibi, kurban kesildiği gün, ilk yemeğini kurbanın ciğerinden seçmelidir, bu mendubdur.
Kurban kesenlerde aranan şartlar
Kurban kesen kimse kurban kesmeye ehil olmalıdır kesenin erkek olması şart değildir dilsiz olmasıda kesmeye mani değildir kurban sahibini kurbanı kendisinin kesmesi evladır.
Kurban sahibi kendisi kesmiyorsa münasip bir Müslümana kestirmesi mümkünse kendisini de başında bulunması efdaldir.
Zira Peygamber efendimiz Hz Fatıma (r.anha) ya “ya Fatıma kurbanına şahit ol zira onun ilk kanından ilk damla ile Cenab-ı hak senin bütün günahlarını affeder. buyurmuşlardır.
Yalnız kurban sahibinin besmele çekmesi kifayet etmez kesen kimseninde “Bismillahu Allah’ü ekber” demesi lazımdır kasten besmeleyi terk etse kurbanın eti yenmez tukarda da ifade ettiğimiz gibi kurban sahibi elini kesen kimsenin elinin üzerine koysa ikisininde besmele çekmeleri icap eder.
Ehli kitap olan kimselerin besmele ile kestikleri hayvanların etleri yenir sarhoş veya cünübün hayızlı ve nifaslı kadının kesdiği kurban helaldir.
Besmelenin unutularak tek edilmiş olması zarar vermez fakat mecusilerin puta tapanların mürtetlerin veya besmele-i şerifeyi bilerek terk eden Müslüman ve ehli kitabın kestikleri yenmez.
Bir misafir için besmele ile kesilen koyun sığır gibi hayvanın eti yenilebilir çünkü misafire ikram imandandır bu Allah rızası için kesilmiş olur fakat her hangi bir kimsenin yalnız gelişine hürmet için kesilirse Allah rızası ve misafire ikram inancı olmadığından sırf o şahsa hürmet için kesilmiş olacağından yenilmez.
Kesilen kurbanın öd kesesi kesildiği sıra akan kanı tenasül uzuvları yumurtaları idrar kesesi ve bezeleri yenmez.
Vefat etmiş bir kimse için kurban
Bir kimse vefat etmiş olan her hangi bir kimseye sevabını göndermek üzere Allah rızası için kurban bayramı günlerinde veya başka günlerde kurban kesebilir ve bu kurbanın etinden kendisi de yiyebilir.
Fakat bir kimse vefat eden kişinin, irtihalinden önceki emri ile onun adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Zira bu, adak hükmündedir, kesen ve yakını yiyemez. Bunu tam olarak tasadduk etmesi gerekir.
Şafiîlere göre, izni olmaksızın başkası adına kurban kesilemez. Vasiyet etmemişse, ölü adına da kurban kesilemez
Kurbanın eti ve derisi
Kurban kesen kimse kurbanın etinden hem kendi yer hemde başkasına yedirir yedirdiği kimsenin fakir olması şart değildir tasadduk etmesi daha güzeldir tasaddukta üçte birini fakirlere üçte birini akrabalarına ve dostlarına ikram eder geriye kalan üçte birini kendi çoluk ve çocuğuyle birlikte yer. Eğer orta halli biri olup nufusu da kalabalık ise hepsini evinde ailesiyle birlikte yemesi caizdir.
Kurbanın derisi de eti gibidir ihtiyaç varsa evde kullanılır ihtiyaç yoksa tasadduk edilir menfaat karşılıgı veya kasap ücreti olarak verilmez çürümeye terk etmek çöpe atmak vebali muciptir ALLAH için kesilen kurbanın deriside Allahın rızası olacağı şahıs veya müesseselere vermek güzeldir.
Kurbanın etini ve derisini satıp parasını almak veya bir şey ile değiştirmek mekruhtur. Şayet böyle bir şey yapılırsa, kıymetini yani kaç para ise o miktarı sadaka olarak vermek gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kurbanın derisini satan kimsenin kurbanı olmaz.”
İki kimse yanlışlıkla kurbanlarını karıştırıp bir birlerinin kurbanlarını kesseler kesilen hayvan kesenın kurbanı olakla caizdir.yanlişlık anlaşılırsa helalleşmek icap eder şayet biri diğerine benim kurbanım daha büyüktü diyecek olursa diğerinin aradaki farkı ödemesi bu farkı alan sahibinede almış olduğu farkı tasadduk etmesi lazım gelir.
Yukarıda îzah etmeye çalıştığımız kurban ibâdeti ile alâkalı hususlarda, meselenin ehemmiyetini müdrik, şuurlu her mü’mine düşen vazîfe; maddi ve manevi hayatımız için çok büyük ehemmiyet arz eden kurbanı; mümkün olduğu nisbette kesmemenin değil, kesmenin yollarını aramaktır. Bu vecibeyi yerine getirmek için imkanlarımızı zorlamak icab eder.
Faydalanılan eserler
Dürretül vaizin, Nimet-i islam, Büyük islam ilmihali, Ruh’ul-beyan, Tefcirüt-tesnim, Dua ve ibadetler risalesi,
Kitab-üz-zebaihi vel uhdiye(evliyaefendi), Fazilet neşriyat muhtasar ilmihal.
Ali Cinan
Şöyle bir düşündüğümüzde veya etrafımıza baktığımızda, yolda, işte, hareket halinde, hatta yemek yerken, seyahatte, kısaca ifade edebiliriz ki her yerde yediden yetmişe herkesin elinde bir şeyler var oda nedir hepimizin bildiği TELEFON
Bu yazımızda kısaca telefonun zararlarından, zararları derken, vücudumuza, insan sağlığına verdiği zararlardan bahsetmeyeceğiz.
Akıllı telefonların ve tabletlerin piyasada hızla yayılması, bu cihazlara ait işletim sistemleri çeşitliliğini artırdı. İşletim sistemleri, içlerinde birçok ürün bulunan kendilerine has uygulama marketleri açtı. Apple’ın App Store’u açmasıyla Google Android Market’i geliştirdi ve Android Market artık Google Play Store adı ile kullanıma açıldı.
Sanal marketlerde bin bir çeşit uygulama var. Gelgelelim bu uygulamalar hiç de göründükleri kadar masum değiller. Google’ın bir süre önce açıklamış olduğu rakamlara göre, bir milyara yakın kişinin Android cihaz kaydı yapıldı. Bu da demek oluyor ki, bir milyara yakın kullanıcı Google Play Store’den uygulama indirecek.
Bu denli çok kullanıcıya sahip olması elbette art niyetli kişilerin de iştahını kabartıyor. Google Play Store’da yeterli bir denetimin olmaması da işe eklenince isteyenler bu marketlere kötü amaçlı yazılımlar yükleyebiliyor. Kötü amaçlı yazılımlar, yani bilgi hırsızlığı veya sisteme zarar vermek için yazılan uygulamalar, kullanıcılar için büyük tehdit oluşturuyor. Kullanıcıya kendini göstermeden arka planda ne yaptığını bilmediğimiz binlerce ücretsiz uygulama var.
Uygulamaları yüklemek istediğimizde, birtakım verileri kullanmak adına izin istiyorlar. Ücretsiz olması ve beğenmezsem silerim düşüncesiyle bütün izinleri verip uygulamayı yüklediğinizde program görevine başlıyor. Daha sonra siliyoruz ama tam olarak silindiğini, hâlâ arka planda çalışmadığını söylemek mümkün değil. Çünkü siz bir veriyi sildiğiniz takdirde, cihazınızda bu uygulamayı kullanıcıya gösterme diye komut çalışır. Uygulamayı ekranınızda görmediğiniz için siz tamamen silindi zannedersiniz. Bu sebeple uygulama yükleme ekranında karşınıza çıkan izinleri gözden geçirmeniz gerekiyor.
Masum Görünen El Feneri Uygulaması
Deneme amaçlı Google Play Store’dan çok basit bir program olan cep feneri programını indirmeye çalışıyoruz. Bir cep fenerini cihazımıza yükleyebilmemiz için bizlerden istemiş olduğu, iki kelime ile ifade edilen o izinler aslında ne anlama geliyor gelin beraber bakalım.
Sistem Araçları: Sistem araçları adı altından sizlerden birkaç izni tek bir seferde alıyor. Mesela “Genel Sistem Ayarlarını Değiştirme, Çalışan Uygulamaları Alma, UI Ayarlarını Değiştirme gibi. Bu izinler verildiği takdirde, yüklenen uygulama cihazın sistem ayarlarını değiştirmekte yetkili oluyor. Buna bağlı olarak da zararlı uygulamalar sisteminize zarar verebiliyor. Ayrıca çalışan uygulamaları alma yetkisi verilerek, hâlihazırda cihazınızda çalışan uygulamalar hakkında bilgi toplama izni de verilmiş oluyor. Bunun yanında bazı uygulamalar bu izin sayesinde işletim sisteminizin yavaşlamasına da sebep oluyor.
Konumunuz: Burada da bir seferde iki farklı konum bilgisini sizden istiyor. Birisi Hassas (GPS) Konum, diğeri ise Genel (AG TABANLI) Konum. Bir yerden bir yere hareket ettiğinizde şebeke değiştiriyorsunuz ve
bu hareket bilgileriniz bir yerlerde depolanıyor. Bazı uygulamalar da bu konumlarla beraber Test için Sahte Konum Kaynakları Oluşturma izni de almış oluyorlar. Bu izini vermekle, nerede ne zaman bulunduğunuzun bilgisi izlenebilir, hatta rasgele web sitelerine rapor edilebilir hale getiriyorsunuz.
Telefon Görüşmeleri: Telefonun durumunu ve kimliğini (ID) okuma iznidir. Yani cihazın telefon özelliklerine erişme iznidir. Bu izinle ister çağrı yapılsın veya yapılmasın kullanıcının telefon numarasını ve seri numarasını, aranan numarayı belirleyebilme yetkisini elde etmiş oluyorlar.
Ağ İletişimi: Ağ durumunu izleme, Wİ-FI durumunu izleme, internetten veri alma gibi izinlerin sorgulandığı bir seçenektir. Bu seçeneği kabul etmekle, uygulamaya internete tam erişim hakkı tanındığından şahsi verilerinizin internete yüklenebilmesine de müsaade etmiş oluyorsunuz. Hele hele diğer izinlerle beraber olduğunda sonuçlar hiçte istenilir düzeyde olmayabilir.
Ücretli Hizmetler: SMS göndermek ve çağrı atmak gibi ücretli hizmetler kastediliyor. Kötü amaçlı uygulamalar bu izni almakla sizin onayınız olmaksızın sms göndererek veya istenmeyen aramalar yaparak telefon faturanızın kabarmasına, bundan daha kötüsü şahsınıza ait sıkıntılara sebebiyet verebiliyorlar.
Depolama: Bu izne sahip olan uygulama kötü amaçlı bir uygulama olduğu takdirde belleğinizdeki bilgileri düzenleme ve silme, hatta belleğin tamamını kullanma yetkisine de sahip oluyorlar. Ayrıca galerinizde yer alan resimler veya videoları, isteğiniz dışında rasgele web sitelerine de yükleyebilirler.
Web Yer İşaretleri ve Geçmişi: Uygulama bu izinle ziyaret etmiş olduğunuz bütün yer işaretlerini okuyabilir ve değiştirebilirler.
Bu şekilde şahsi verilerinizin paylaşılmasına izin verdiğiniz takdirde bugün veya ilerde sizler için problem teşkil edecek birçok durumla karşılaşabilirsiniz. En başta küçük izinler gibi gözükse de küçük resme bakarak büyük resmi görmeye gayret göstermediğinizde hataya düşebilirsiniz.(Ekrem Tunç ve düzenleme)