Türkiye halkının iradesi ve devlet yönetim biçimi adına tartışalım. (1)

Türkiye halkının iradesi ve devlet yönetim biçimi adına tartışalım. (1)

ABONE OL
Kasım 17, 2024 10:03
Türkiye halkının iradesi ve devlet yönetim biçimi adına tartışalım. (1)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MEKİN ŞAHİN

Türkiye halkının iradesi ve devlet yönetim biçimi adına tartışalım. (1)

Aşağıdaki makale bu amaçla yazılmıştır. Oku. Sonra sizde görüşlerinizi katarak aşağıdan yukarıya, huzurlu, mutlu ve kardeşçe yaşamın inşasına katkı koyalım.
Bu giriş yazımdan sonar birde Anayasa taslağı hazırladım onuda tartışmaya açacağım.
Bu önerim aslında ülkesini seven tüm yurtseverlere ve CHP dünyasına…
CHP PARTİ PROĞRAMI ÖNERİLER
Giriş: Siyasi partiler kurulu sistemin olumsuz olan uygulamalarını ve halkı refaha götürecek devlet yönetim biçimini kurmak, yönetmek, üretim sürecini ve sonuçlarını; üst yapı kurumlarıyla bütünleştiren ideolojik perspektife sahip olmak zorunda. Geçmişten ders çıkartan, bugünün elde edilen verileriyle geleceği planlayan proğramlarla, kişi özgürlüğünü ve yaşam koşullarını tam bağımsız ülke yaratmak ana hedef olmalı.
Devlet soyut kavram. Kurumlarını somut yapan, nitelik kazandıran üretim sistemidir. Devlet üretim sistemine uyumlu olmadığında kriz yoğunlaşır, hedef kaybolur. Türkiye halkı maalesef günümüzde bu süreci yaşamaktadır. Tüm siyasi partiler günümüzü geleceğe taşıyacak misyonunu maalesef kaybetmiştir. Günün dalgalarıyla boğuşarak çözümsüzlüğe çözüm olarak sarılmaktalar. CHP’de süreci iliklerine kadar yaşamaktadır. Belki 14 Mayıs 2023 seçim yenilgisi Türkiye ve CHP adına şans olabilir. Doğru proğram, doğru hedeflerle Türkiye kaybolmaya yüz tuttuğu süreçten, temizlenerek kurtulur. Dolayısıyla CHP’nin hedeflerinin somut yörüngesi olan proğram çok önemlidir!
CHP nasıl bir sistem, nasıl devlet yönetim biçimine öncelikle karar vermeli. Proğramını, siyasi hedeflerini ve ortak dilini alacağa karara göre hazırlayarak; halk karşısına çıkmalıdır.
CHP yeniden açıldığı 1992 yılından itibaren sol geleneği, liberalleşme adına bıraktı. Ekonomi, siyasi ve sosyal bakışlarını ve iddialarını liberalleşme algısına göre kurguladı. Bu yöneliş CHP’ni halktan uzaklaştırdı ve %20-25 oy desteğinin dışına çıkarmadı. Oysa bu ülkede nufusun % 80’ni CHP’ne oy verebilme ihtimali olan emekçilerdir. CHP çözümlerini nufusun çoğunluğunu ifade eden emekçi halka göre somut çözümler sunmadığı için halk başka arayışa girdi. Doğan boşluğu iyi değerlendiren dinci ve ırkçı politik söylemler halkı yönlendirdi. Bu somut gerçek gösterdiki CHP sol çözümlerle halka hedef göstermeli ve halkın mutlu olduğu sistemi, yönetimi kurmalıdır.
CHP’si Demokratik Halk Cumhuriyetini savunmalıdır! Sosyolojik tanımlarında ifade ettiği gibi alt yapı, üst yapıyı belirler. Üst yapıda alt yapıyı etkileyerek; halkın yaşamın tüm aşamalarında mutlu, huzurlu, yarınına güvenle baktığı sistemi zenginleştirir. Demokratik halk cumhuriyeti inşa edilirken, devletin beslendiği üretim sisteminide yeniden koordine etmek ve güçlendirmek gerekir. Kapitalizmin bireyciliğini, sosyalizmin kollektifliğiyle bütünleştirmek gerekir. Kısa kısa ifadelerle demokratik cumhuriyeti besleyecek üretim sistemi içinde; 1. devlet sektörü 2. Kamu sektörü(koop.) 3. Özel sektör. Yer almalıdır.
Böylece kaynakların yerinde kullanılacağı, üretimin genişleyeceği, göçün sona ereceği, sosyal dayanışmanın ve halk iradesinin üretime, yönetime yansıyacağı Kırsal dönüşüm Projesinin ön kapısı açılacaktır. Kırsal dönüşüm projesiyle, devlet yeniden hukuk zeminine dönecek ve yönetim kurallarının alanı yeniden inşa edilecektir. Toplumsal çatışmanın azaldığı üretimlerde, devlet yönetimide daha özgürlükçü, hukuk kuralaları içinde ve demokrasi eğilimini geliştirecektir. CHP proğramı yenilenirken hedefin Demokratik Halk iktidarı olduğunun altını özellikle çizmelidir.
Türkiye devletinin sorunlarını iki başlık altında toplayabiliriz: 1. Üretim sistemi( sistemin yeniden koordine ve inşa edilmesi) 2. Devlet yönetiminin sınırlarını çizen demokratik anayasanın yapılması.
Üretim: Tüm dünyada üretimin iki aracı var. Toprak ve fabrika. Diğer deyimle tarım ve sanayi. Türkiye cumhuriyeti develetini kuranlar sistemi yukarıdan aşağı inşa ettiğinden; Üretim sistemini tarım üretimi üzerine inşa etmiştir. Tarım üretiminin ürün desenleri gıda ve sınai bitkisi olmuş. Sanayide bu ham maddeleri ürüne dönüştürmüştür. Tarımda üretim kök, fabrikada üretim gövde; bu iki üretimi besleyen diğer sanayi kolları üretimi, hizmet faaliyetinde bulunan kurumlar kök ve gövdeyi besleyen; dal, yaprak, çiçek ve meyveleri olmuştur. Kurulan bu sistemle Türkiye cumhuriyeti devletler tarihinde çok kısa sayılacak zaman birimin ciddi sıçramayla gelişen ülke konumuna getirildi. Bu sistemde hedef sağlıklı üretim ve ihracattı! Ancak jeopolitik konumundan dolayı Türkiye cumhuriyetinin güçlü üretime sahip olmasını istemeyen güçler, 12 Eylül askeri darbesi ve sonrası Türkiyenin oturmuş ve kurulmuş üretim sistemini yok etti. Nasılmı? Sistemin kökü olan tarıma tabiri caizse asit döktü( ithalatın önü açıldı. Tarımı besleyen tüm kanallar satıldı yada kapatıldı.) kuruttu. Kök kuruyunca sırasıyla gövde, dallar, yapraklar, çiçekler, meyvelerde kurudu. Türkiye üretim sistemi çöktü! İşsizlik varsa nedeni üretimin yetersiz olmasıdır. Yoksulluk varsa nedeni üretimsiliktir. Paranın değeri düşüyorsa nedeni üretim çeşidinin azlığı ve üretimsizliktir. Devlet yönetim biçimi faşizm olmuşsa nedeni üretimsizliktir. Eğitim seviyesi düşmüşse, sağlık kapanın elinde kalıyorsa, fuhuş artıyorsa, göç her yönüyle artmışsa, dış politikada ülke çıkarları korunamıyorsa, sosyal yaşamda at izi it izine kavuşmuşsa, ülke ve halk çıkarı yerine bireycilik hortlamışsa; nedeni üretim sisteminin bitişe doğru yuvarlanışıdır. CHP bu bilinçle üretimi yeniden inşa eden proğrama sahip olmalıdır!
Tarımda Üretim ve kooperatifleşme: Türkiye coğrafyası her mevsim toprağının 2/3’ü tarıma elverişlidir. Kısaca 1984 yılına kadar olduğu gibi kendi kendine ihtiyaçlarını karşılayan nadir ülkelerden biridir. 1930 yıllarda başlayan planlı ekonomi politikaları, 1980 askeri darbesiyle tümüyle terk edildiğinden, bölgelerde tarım güncel gelişmelere göre yapılır hale geldi. Tarım üretimi her geçen gün etkinliğini kaybetti. Örnek; Adana pamukla anılan kentti. Tekstil sanayi ve gıda sanayi çok yaygındı. Bugün Adana’da pamuk üretimi yok desek yanlış olmaz. Tekstil ve gıda sanayinde faliyet gösteren fabrikalar kapatıldı. Çukobirliğin, iplik,dokuma, basma fabrikalarının makinaları satıldı. Şimdide devasa binaları satışa çıkarıldı. Tarım Türk ekonomisinin köküdür. Her bölgeye uygun ürün desenleriyle, halkın temel ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde ve ürün fazlasının ihracatının yapılacağı biçimde yeniden planlanmalıdır. Ekilebilir topraklar çok parçalandı. Çok parçalı alanda yapılan tarım, hem maliyeti hemde araç ve gereç açısından maliyeti yüksektir. Bu nedenle küçük arazilerin üreticileri başta olmak üzere; ürün desenleri üzerinden tarım üretim ve satış kooperatifleri kurularak, üretim maliyeti düşürülerek, çiftçinin gelir düzeyi artırılabilir. İlçe ve illerde kurulan kooperatifler Türkiye genelinde bir merkez örgütlenmeyle bir araya getirilerek güçlendirilir. Türk tarımı içinde üretici güç olan çifçiler bu zeminde örgütlenerek, demokratik yönetimlere katkı verirken aynı zamanda ekonomik ve sosyal yaşamını en üst seviyeye çıkarabilecektir. Bu sayede çiftçinin ürettiği ürün, üretici ve satış kooperatiflerin kurulmasıyla mamule dönüşecektir. İç içe giren ürün ve mamul süreci aynı zamanda istihdamda önemli rol alacaktır. Çünkü Tarım üretimi ve sanayi üretimi aynı parelelde kamu sektörü olarak ülke üretim sisteminin temel argumanlardan biri olacaktır. Kamu sektörünün var olması ve üretim sisteminin en güçlü kolu olması adına, kooperatifleri güçlü kılan ve önünü açan, semaye desteği sağlayan yasalar çıkarılmalı; kurumlar kurulmalıdır.
Sanayileşme ve ihracat: Sanayi, ham maddenin mamul edilmesiyle üretim sisteminin ana eksenlerinden biri olmuştur. Sermaye birikimi ve fabrika kurmalar özel sektöre terk edildiğinde, Türkiye gibi ülkelerde rekabet gücü zayıf olduğundan, ülke içi ihtiyaç üzerinden çok kar oranı yüksek olan mamüller üzerine sanayileşmeye yöneldiler. 1980 sonrası süreç ülkemizdeki en somut örnekleriyle doludur. Sonuç: ihracat yerine ithalat artışı her şeyin önüne geçti. Çok uzun süren bir dönemin alışkanlığını özel sektör terk etmeyeceği için, sanayinin ülke iytiyaçlarına göre ve ihracata uygun planlanmasını; kamu ve devlet sektörü üzerinden yapmak zorunlu hale gelmiştir. Kuruluş süreci incelendiğinde, neyin nasıl yapıldığı; sistemin hedefinin ne olduğu görülecektir. Tam bağımsızlık adımlarının atıldığını yapılan uygulamada bulacaksınız.
Tarım üretimi, hayvan üretimi, sanayi üretimi, enerji üretimi, yer altı üretimi ve halkın devlet yönetimine iradesini yansıtılmasını sağlayacak projelere ihtiyaç var.
Bütün bunları sağlayacak olan proje Kaynakların yerinde değerlendirildiği Kırsal Dönüşüm Projesidir. Bu proje 1988 yılında Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası başkanlığı ve CHP bilim kurulunun ortak çalışmasıyla hazırlanarak, kitap haline getirilmiştir! CHP’nin hedef olarak belirttiği bu proje Kemal Derviş’in partiye gelmesiyle kaldırıldı. Proje veya Kitap incelendiğinde Türkiyenin üretim krizinden nasıl çıkacağını nasıl on yıl gibi sürede şaha kalktığını bulacaksınız. *Üretim sisteminin iki ana hedefi olmalı. A. Ülke içinde halkın ihtiyaçlarını milli üretimle karşılamak. B. Üretim fazlasını dış pazarlara ihraacat edilmesi. *Devlet sektörü: Cumhuriyetin inşası yukarıdan aşağı olmuştur. Halkın mücadele vererek aldığı hakların etkisi olmadı. Devlet bireysel ve toplumsal hak ve ödevleri yukarıdan aşağı çıkardığı yasalarla verdi. Halk bu duruma öyle alıştıki, devlete baba gözüyle bakar oldu. Sürecin bu şekilde işlemesinin nedenleri var. Osmanlı döneminde prekapitalist dönem yaşanmamış. Ticaret azınlık halklar tarafından yapılmış. Tarım üretimi ihtiyaç duyulan ürünlere göre ve Tımar sahiplerinin çıkarlarına göre yapılmış. Kısaca devletçi gelenek, üretimde etkin olmuş.Sermaye birikimi olmadığı için cumhuriyeti kuran irade üretim sistmini tepeden tırnağa yukarıdan aşağı inşa etmiştir. Devlet, özel sektörün girmediği ve stratejik alanlarda, ulaşımda, silah sanayinde, tarım üretiminin desteklenmesinde, yer altı kaynakların değerlendirilmesinde, demirçelik sanayiinde,motor sanayiinde vb.fiiilen üretim içinde yer almıştır. Kaynakların değerlendirmesi amacıyla sermaye birikimini kurduğu bankalarca sağlamış ve sistemi hedefine yönlendirmiştir. Bu uygulama kaçınılmaz olarak istihdamı devletin çözeceği algısını halkın düşüncesine yerleştirmiştir. Demokratik cumhuriyeti yeniden inşa ederken, devlet sektörünün; kamu ve özel sektörün girmediği, zorunlu ihtiyaçları üreten devlet sektörüne ihtiyaç dünden daha fazladır. Önemli not! Demokratik cumhuriyetler, kendini besleyen üretim ilişkilerinin olduğu ülkelerde kurulur ve kesintisiz demokrasiyi halkına yaşatır. Türkiye demokratik cumhuriyete acil dönüş yapmalıdır. Alt yapısında, üretim sisteminde; kamu sektörü, devlet sektörü, özel sektör ana gövde yapılmalı. Önemli not! Üretim ilişkisi devlet yönetim biçimini niteler ve belirler. Üretim ilişkisi nedir? Sermaye-Üretim aracı-Üretici güç- üretim- ürünün dağıtımı- paylaşımı- tüketimi ve Sermaye sahiplerinin kendi aralarında ve üretici güçlerle olan Tüm bu ilişkilere üretim ilişkisi denir. Demokratik sistemin ancak Kamu sektörü, devlet sektörü, özel sektör bütünlüğüyle kurulacağı bu tanımdanda anlaşılmaktadır.(gerek duyulursa geniş açılabilinir)
Demokratik Anayasa: Ülkelerde toplu yaşamın insani, özgürlükçü ve kurallara göre sürdürülmesini örf-anane-gelenekler ve ulusal, evrensel yasalar sağlar. Devletin kuruluşunu ve sınırlarını bu yasalar belirler. Devlet toplumsal yaşamı bu yasalarla denetler, gereğini yerine getirir. Bilgi çağına girdiğimiz bu yüzyılda, 20. Yüzyıdan devreden ırkçı-dinci-mezhepci cendereden kurtulmak için Demokratik anayasaya ihtiyaç var. Ciddi değişim ve dönüşüme ihtiyaç var. Genel manada devlet; Yasama, yargı, yürütme, militarizm(ordu,polis vb.) kurumlarından oluşur. Günümüzde bu genel kurumlara eğitim ve sağlığıda eklemek daha doğru olacaktır. Demokratik devletten sadece yasama, yargı, yürütme ilişkilerindeki güçler dengesi anlaşılmasın. Devlet yönetim iradesinde halk iradesinin fiiilen yansıdığı sistem olarak algılanmalıdır. Bu irade üretimde, sosyal yaşamada, politik kararlarda ve ülkenin, yurttaşın geleceğini ilgilendiren her konuda irdesinin yansıması olarak algılanmalıdır. Bu nedenle, demokratik anayasa bir avuç entellektüel hukukçunun hazırladığı metin olmamalı. Halkın tüm örgütlü ve özel kurulan, halkın katılacağı birimlerde tartışarak hazırlanmalıdır.(gerek duyulursa bu konuda daha geniş düşüncelerimzi sunarız)
Eğitim: Eğitim kelimesinden anlaşılacağı üzere kişinin toplumsal yaşama hazır hale getirilmesini ve ülke yaşamına üretimiyle katkı koymasını hedefler. Bu nedenle Eğitim milli değeri olan, ülke halkının bugününden geleceğini planlayan bir sistemdir. Ülkeler için olmazsa olmaz ve devletlerin varlığını devam ettiren örgütlenmedir. Bugünün ve yarının toplumsal iş bölümünü bilinçli biçimde hazırlar ve uygulanmasını sağlar. Eğitim ve öğretim iş bölümünün ana eksenidir. Kişiyi toplumla birlikte yaşamaya hazırlarken, bilgi yükleyerek; kişileri nitelikli üretici haline getirir. Bu tanımlamalar ışığında eğitim ve öğretim üretim sistemine parelel yapılmalıdır. İhtiyaç duyulan ve ülke gerçeğine uygun meslekte hizmet verecek bireyleri yetiştirmelidir. Bu süreçte bireyin ilgisi ve yeteneği göz önünde tutulmalı. Meslek okulları aktif ve yetkin eğitim veren mekteplere dönüştürülmeli. Tüm eğitim birimlerinde, uygulamalı eğitim ve öğretim aksamadan yapılmalıdır. Özellikle Kırsal Dönüşüm Projesinin uygulandığı bölgelerde Köy ensütitüleri eş değerinde okullar açılmalıdır. Benzer yöntemlerle eğitim ve öğretim yapılmalı. Kırsal bölgelerde yaşayanlar, kendi kaynaklarının değerlendirildiği tarım başta olmak üzere sanayi ve yeraltı kaynaklarını, hayvancılığı bilinçli üreten alanlara göre eğitim ve öğretimle yetiştirilmelidir.
Ünüversiteler ticaret merkezi olmaktan çıkmalıdır. Verdiği eğitimle ve yaptığı araştırmalarla ülke ekonomisine ve yaşamına katkı sağlamaldır. Türkiye ünüversitelerine sayısal sınır konmalı. Verdiği eğitimle, yaptığı araştırmalarla ülke ekonomisine ve yaşamına katkı koymuyorsa, yetersizse faaliyetleri gözden geçirilerek, verimli hale getirilmelidir.
Ünüversitelere giriş sınavsız olmalı. Anacak öğrencinin ilk öğretimden itibaren başarı derecesine, yeteneğine göre sınıflandırma yapılarak; ülke ihtiyacına uygun yerleştirilmeli.
Ünüversiteler arası koordinasyon ve devletle irtibatı sağlayan, ünüversitelerce seçilmiş kişilerin görev aldığı kuruma ve her ünüversite özerk yönetime sahip oimalıdır. Öğretim üyelerinin, üyelerin ve çalışan personelin seçtiği Rektörlerle ünüversite örgütlenmesi sağlanmalıdır.
SAĞLIK: Demokratik devlet yönetimlerinde, devletler insanı odak yapar ve tüm hizmetlerini insanın huzurlu, mutlu ve sağlıklı yaşamasını güçlendirmek için yapar. Sağlık sadece insanların hastalandıktan sonra yapılan tedavisini kapsamaz. Sağlık ana rahminde başlar, doğumla birlikte çok yönlü bir süreç içerir. İnsanın toplumla uyuşmasını, yaşadığı topluma katkı vermesini, kültürel birikimlerin zenginleştirmesine üreterek destek vermesinide içerir. Sağlıklı bireyin olgunlaşmasını sağlayan; sağlıklı çevre koşulları, sağlıklı kent ve köy yaşam koşulları, sağlıklı eğitim, sağlıklı devlet yönetimini sağlayan sosyal devlet uygulamasını da kapsar. Sağlık kuruluşları çok geniş alanı kapsayan hizmetler göz önüne alınarak kurulmalı ve hizmeti aracısız verecek biçimde örgütlenmelidir. Hastalık tespit ve tedavileri yapan 1. 2. 3. Basamak sağlok kuruluşları, ülkenin geleceğini yaratacak insanın en iyi tesbit ve tedavi yöntemleriyle hizmeti ücretsiz sağlanmalı. Üniversite hasteneleri araştırma bölümleriyle, tedavi bölümlerini ayırarak; tedavi, ilaç vb. Yeni çalışmaları kesintisiz sürdürmelidir. Ayrıca aşı üretim merkezleri oluşturarak, ihtiyaç duyulan aşılar ülke olanaklarıyla hazırlanmalıdır.
GÖÇ ve Kırsal dönüşüm projesi: Ülkenin en ciddi konusu göçtür. Ülke içi göçün temelinde, ekonomik ve terör var. En yoğun iç göç ise tarım üretiminin köylerde ve kırsal kentlerde yaşamını devam ettirecek düzeyde olmamsından kaynaklanmaktadır. Bir kişinin yaşadığı yerden, başka kentlere göç etmesinin maliyeti çok yüksek oluyor. Göç eden kişinin barınma, çalışma, eğitim, sağlık, ulaşım, alt yapı, sosyal yaşamı ve yeni yaşamındaki kültüre uyumu ciddi yatırım gerektirmektedir. Kentler bu talepleri karşılamakta zorluk yaşıyor. Gecekondu yaşamı kaçınılmaz oluyor. İşsizlik sorun, yoksulluk yaşamın her alanını sarıyor. Göçün yarattığı iş gücü kaybı, kırsalda üretimin düşmesine neden olurken, ülke ihtiyaçları yeterli biçimde karşılanamıyor. Kaynaklar yerinde kullanılmadığı için kaynakları kullanmak yeni maliyetler getiriyor. Türkiye’nin en önemli sorunu bu nedenle göçtür!
Kırsal Dönüşüm Projesi, kaynakların yerinde kullanılmasını sağlayan, halkın kamu sektörü örgütlenmesiyle, devlet sektörün ve özel sektörün bir arada üretim ve hizmet ürettiği projedir. Tarım üretimi yapanların kurduğu üretim ve satış kooperatifleri,Ticaret odaları, sanayi odaları, esnaf odaları, genel devlet yönetimi adına kentin amiri olan kaymakam ve yerel yönetim kendi içinde koordine olarak; kentin koşullarına uygun üretim, eğitim, sağlık, sanayi tesisleri, ulaşımın planlanması ve sanatsal, sportif faaaliyetleri yerine getiren projedir. Halkın en geniş kesiminin iradesinin üretimde ve yönetimde etkin olduğu ve kaynaklara uygun ticaretin, sanayinin, eğitimin, sağlığın ve sosyal yaşamın yön verildiği projedir. Bu proje uygulamaya girdiğinde Türkiye kendi kaynaklarıyla 1984 yılında olduğu gibi kendine yeterli ülke olacak. Maliyeti çok yüksek olan Göç sorunundanda kurtulacaktır.
Kürt sorunu ve Adalet:
12 Mart darbe sonrası, 1970’li yıllarda Güneydoğu ve doğu Anadoluyu içine alan bölgede, bölücü örgütler ortaya çıktı. Tıpkı 1972 yılında CİA tarafından kurulan Fetö terör örgütü gibi ortaya çıktılar. Etkinlikleri çok fazla yoktu. Ancak 12 Eylül askeri darbesiyle 1980 yıllarda yaptıkları terör eylemleriyle Türkiye ve dünya gündemine geldiler. Arka kısımdaki güçlere rağmen Türk ve Kürt halkı birbiriyle savaştırılamadı. Çok kanlı bir dönem yaşandı. Binlerce yurttaş öldü. Ancak aradan geçen yıllar sonunda gelinen noktada, ayrılıkçı talep gücünü kaybetti. Çünkü Türkiye şartları ayrılığa uygun olmadığı gibi yıllarca birlikte yaşayan anadolu halkının cumhuriyetle birlikte yarattıkları anadolu kültürü buna izin vermedi. Şu an ayrılıkçı talepleri olanlar dahil tek talepleri var. Eğitim ve öğretimi kendi dillerinde yapılması. Bu talebin Türkiye konjektöründe uygulanması çok zor. Ama Kürtçe dili gramer olarak seçmeli ders olarak verilebilinir. Bu uygulama, ırkçı kesimlerin ötekileşme dillerini bitirecek; Türk ve Kürt halkının kardeşçe yaşamına güç verecektir. Genel anlamdada Adalet duygusunun öne çıkmasını sağlayacaktır.
Adalet, yargı kurumlarında ki kararları kapsamaz. Adalet imnsan yaşamının tüm everelerini kapsar. Doğumdan, ölüme tüm yaşam kurallarını kapsar. Türkiye 12 Eylül askeri darbesiyle adalet duygusunu kaybetti. Devleti yönetenler bilinçli kaybettirdi. Kendilerinin varlık nedeni olan adaletsizliği güç yaptılar. Türkiyenin Ana rahminden ölüme kadar süreçlerle ilgili yeniden adaletin inşaaasına ihtiyacı var.
Kürtlerin kendi dilini gramer olarak öğrenme hakkını; adaletli çözümle sağlamak kaçınılmaz olmuştur.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP