Bir insanın ruhundaki içsel çatışmaların neler olduğunu saptayarak, o kişinin muhtemelen ne tip ilişkiler içinde olabileceğini söylemenin pek de zor olmayacağını ifade edebilirim.
Deneyimlerim, bana insanların kendi iç çatışmalarını çözmek adına yaptıkları girişimler ve izledikleri yolların, ilişkilerinin biçimini de belirlediğini gösteriyor. İlişkilerimizi, başkalarını algılama şeklimize göre biçimlendiririz. Başkalarını algılamamız ise iç çatışmalarımız tarafından belirlenir. Örneğin, kendi içinde sürekli haklı olma ihtiyacı taşıyan bir kimse, karşısındakileri hatalı ve her an yanılgıya düşecek insanlar olarak algılamaya başlayabilir. Benzer biçimde, kendi içinde sürekli bir zafer ihtiyacı ile yaşayan kişinin, çevresindekileri sürekli, yandaşları ve muhalifleri olarak keskin gruplara ayırarak algıladığına sıkça rastlarız.
Kendisiyle sorunu olan insan, aynı sorunu karşısındakinde görmeye eğilimlidir. Kendi içinde kendisini sevmeyen ve kendisine karşı kızgınlığı olan bir insanın, başkalarını suçlama eğilimi çok yüksektir. Kötüye giden bir şey olduğu an, kendilerini zaten sevmediklerinden, bu olumsuz gidişten o kadar rahatsız olurlar ki, tüm suçu diğerlerinin üzerine atarak kendilerini rahatlatmaya çalışırlar.
Aksi takdirde, yaşadıkları olumsuzluktaki kendi paylarını görmek demek, kendi içlerindeki problemle yüzleşmek anlamına gelir. Bunu hiç sevmezler. Diğerlerinden kusursuzluk beklerken, kendi kusurlarına bakmak hiç hoşlarına gitmez. Kendilerinin güvenme konusundaki eksiğini görmektense, başkalarını güvenilmez görmek daima onlara daha kolay gelir. İlişkisinde verdiği tepkilerde kendisini haklı görür. Farkına varamadığı gerçek, aslında karşısındakinde olmayan ama onun dışsallaştırarak karşısındakine yansıttığı şeye tepki veriyor oluşudur. Kendiyle sorunu olan insanın, ilişkisinde karşısındakinden sürekli ve değişmez biçimde tek bir talebi vardır. Bu talep aklanma ihtiyacıdır.
Zaferlerin peşinde koşma dürtüsü
Kendi kendini sevmemesi ve bilinç dışı suçluluk duygularından dolayı, ilişki içinde aklanmaya ihtiyacı vardır. Bunun yöntemi de karşısındakinin kendisine, sürekli sevgi ve beğenisini şartsız ve dolaysız olarak vermesidir. Başkalarına ne kadar becerikli, zeki ve başarılı olduğunu kanıtlamaya çalışır. Başkalarından bunun onayını görmek ister.
Bu onayı alamadığı sürece, kendi içindeki kendisine yönelik sevgisizliği ve güvensizliği artacağı için ilişkide arıza çıkaracaktır. Kendine kendi kafasında biçtiği imajın, başkaları tarafından onaylanması, onu kendi öz nefretine karşı korur.
Kendisiyle sorunu olan insanlar için ilişkilerinin içindeki cinsellik de anlam değiştirmiştir. Kendi içlerindeki gerilimlerden kurtulma aracı olarak cinselliği kullanma eğilimleri vardır.
Kendilerine yönelik nefretlerini ve komplekslerini, cinsel aşağılama veya başkalarına acı çektirme yoluyla dışa vurabilecekleri gibi, tam tersine kendilerine ait öz aşağılama ve kendilerini sevmeme duygusunun boşalma aracı olarak kendilerine sert ve kötü davranılmasını seçiyor olabilirler.
Kendisiyle sorunu olan, kendisini sevmeyen insanlar; başkalarıyla yakınlık kurmanın yolu olarak sadece cinselliği ön plana çıkarırlar. Karşılarındaki ile ortak yönleri bulunup, bulunmadığı anlamaya çalışmak, tanımak, anlamak ve hoşlanmak gibi değerlerin yerini, cinsel zaferlerin peşinde koşma dürtüsü almıştır. Bir cinsel elde edişten diğerine koşulurken insan ilişkileri ile ilgili çok önemli bir açık ortaya çıkar. İki insanın birbirine fiziksel ve ruhsal olarak en yakın olması gereken noktada, kişi insan yakınlığının yerine cinselliği koymuş ve kendi yalnızlaşma sürecini başlatmıştır.
Yalnızlığını bastırmak ve hissetmemek adına, yeni cinsel zaferlerin ve ilişkilerin peşinde koşmak sadece içinde bulunduğu kısır döngüyü kuvvetlendirecektir.
Dr. Ümit Yazman
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.