İBRAHİM FAİK BAYAV
Rahman Suresi’nin 10’ncu ayetinde yeryüzü dikkate veriliyor. Bakalım ne diyor:
”Ve el-arza… vedaaha li’l-enam” diyor. Meal ve tefsirlerde bu ifade, ”Allah canlılar için yeryüzünü yarattı” şeklinde Türkçeye çevrilmiş. Meydana getirilmiş bir şey var ise elbette yaratılmıştır. Lakin, ayetteki ‘vedaa’ fiili yaratma ve meydana getirme anlamında kullanılmıyor. O zaman, bu ifadenin başka bir anlamı olmalı. Aynen 7’nci ayette dikkate verilen, yaratılmış semanın ‘yüksetme’ işlemine tabi tutulduğu gibi.
Arz zaten yaratılmıştı. Lakin arz üzerinde yaşam yok idi. Belki de hiç olmayacaktı. Belli ki arzı yaratan zat, orada hayatın oluşmasını irade etti. ‘Su’ mutlaka olmalıydı. Suyun enerjik yapısı, değişimlere öncülük edecekti.
‘Vedaa’ وَضَعَ fiili, çok değişik hareketi belirtmek için kullanılabiliyor. Fakat en önemlisi, bir şahsa, ‘bırakma’ ve ‘koyma’ hareketini yaptırmasıdır. Mesela, eldeki bir şeyi bırakmak gibi… Mesela, otoritenin birini makamından aşağı bırakması, onun değerini düşürmesi gibi. Sürüyü salma… serbest bırakma olayı, veya kadının çarşaf giymeyi bırakma hareketi de ‘vedaa’ fiiliyle belirtiliyor.
‘Vedaa’ fiiliyle anlatılan bırakma ve koyma hareketi, eksilmeyi durdurma, kalanını olduğu yerde bırakma anlamında da olabiliyor. Mesela, kapta bir şeyi yeteri kadar bırakma gibi. Zaten Arapça Türkçe lügatte ‘vedaa’ fiiline ilk verilen anlam bu.
‘el-arza… vedaaha’ اَلْاَرْضَ وَضَعَها ifadesi, yeryüzünün bir şekilde bırakıldığı anlamını veriyor. Ama hangi şekilde?.. Bırakılmasının sebebi, orada hayatın oluşması için şeklinde anlaşılabilir. Arz, Yaratan güç tarafından ‘vedaa’ fiiline maruz kalmasaydı, belki de üzerinde yaşadığımız yeryüzü diye bir şey olmayacaktı. O zaman, ‘amip’ adı verilen tek hücreli ilk canlı yaratılmayacaktı. 11’nci ve 12’nci ayetterde zikredilen meyveler, salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler var edilmeyecekti.
Zikredilen meyve ağaçlarının ve her çeşit bitkinin doğdukları yer topraktır. Su var edildiği gibi toprak da hayatın oluşması için var edilmiştir. Yükseltilen semaya konan mizan, oluşturulan yeryüzüne de konmayacak mıdır? Tarım alanlarında bitkilerin doğum yeri olan toprağa mizan gerekmeyecek midir? Görüldüğü gibi, ayet ifadesi için tefekkür faslındayız.
Soru şu: Toprak nedir?.. Nasıl meydana gelmiştir?
Bilim dünyasında toprak, farklı tabakalardan oluşan bir profil şeklinde tanımlanmış. Karmaşık süreçte oluştuğu belirtiliyor. Oluşmanın ana maddesi kaya. Edindiğimiz bilgiye göre, ana kaya fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkileşimle toprağa dönüşüyor. Rüzgar, su, ve buz, kayanın toprağa dönüşümünde etkili oluyor.
Bilim dünyasının belirttiğine göre toprak, genellikle dört ana katmandan oluşuyormuş. Bunlar;
a) Organik madde tabakası;
b) Humus tabakası;
c) Mineral tabakası; ve
d) Alt tabaka.
‘el-arza… vedaaha’ olayından sonra oluşan toprağın oluşum süreci de merak edilecektir. Bilim dünyasının, toprağın oluşumu için hesapladığı süre ”Yüz milyonlarca yıl” imiş. Bu süre sonunda toprakta, tarımsal faaliyetlerin temeli oluşacak, bitkilerin büyümesi ve beslenmesi için gereken besin maddeleri sağlanmış olacak.
Arzın bırakıldığını… Toprağın oluştuğunu… Ağaçları ve bitkileri doğurduğunu öğrendik. Peki, İnsanlardan istenen neydi?..
Cevap: On ikinci ayette belirtilen şey!..
”Fe bi eyyi alai rabbiküma tükezziban”. Yani, Rabbinizin hangi nimetine yalan diyebileceksiniz?
Diyemezlerdi… Çünkü zikredilen nimetler görünüyordu… Rahman tarafından yaratılmışlar ve var edilmişlerdi. İyi ama, yalan diyemeyecekleri nimetler için, Mekke’de, o zamanın insanlarına ”Yalan diyebilecek misiniz?” diye sorulmasının sebebi neydi?
Bu soru, Mekke dışındaki toplumlar ve milletler için sorulmuş olabilir. Belki, ileri zamanlarda, nimetlere şükretmeyi bilmeyen ya da bildiği halde unutan toplumlar için de olabilir. Mesela, ağaçların ve bitkilerin doğum alanı olan arazileri, ekip biçme yerine kat kat beton dikme alanı haline getiren anlayışsızlar için…
İbrahim Faik Bayav
(03.07.2025 0:20)