OKTAY EROL
Neyin nasıl çözüleceğinin “bilinmediği” bir boşlukta bir o yana/ bir bu yana savrularak gidiyoruz! Bu savrulmayı, bu bilinmezliği durdurmak için de en küçük bir çaba olmadığı gibi, her gün daha da büyümesine neden olacak yaptırımlarla karşı karşıyayız! Gerçekten bunca insan çocukluğunda neden büyümek istedi, büyüyünce neden aile kurmayı özledi, neden aile kurmasının ardından çocukları olsun istedi? Bunları yaşamak için mi? Olmamalı ama, yaşam bu denli anlamsız, bu denli karmakarışık, bu denli birilerine “kul/ köle” olarak sürmemeli! İnsanın yemesi, içmesi, düşünmesi, yaşaması, sevmesi bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak söze bağlı kalmamalı; yaşam bu denli ucuz olmamalı! Bunlara hiç kimse fırsat vermemeli!
***
İnsan, neden “var olduğunu” göstermek istemez, üstlendiği ödevi yapmaktan kaçınır, kendine güvenen/ inananları zorda bırakmayı erek sayar, “algıdan” beslenir ki hep? Onaltıncı yüzyıl Fransız filozoflarından Rene Descartes’in sözünü anımsadım, “düşünüyorum, öyleyse varım” diyordu ya; aradan geçen yaklaşık beşyüz yıla karşın birçokları nedense anlayabilmiş değil! Descartes, “varlığı kesin olan tek şeyin düşünmek olduğuna inandığından, düşündüğü an var olduğunu benimsediği, düşünmenin var olmanın ön koşulu” olduğunu vurgular.
“Var olmanın koşulu düşünmek…” Yirmibirinci yüz yılda “var mıyız” peki; nasıl? Önce “düşünmek” gerekiyor ama… Başta içinde bulunulan çağı, çağın gereksinmelerini, yaşamı kolaylaştıracak yeni buluşları, doğaya zarar vermeden “nasıl yararlanılır” sorusunun yanıtını, doğan her şeyin yaşama haklarının yadsınamayacağını, toplumcu gerçekçiliği düşünmek gerekiyor; haksız mıyım?
***
Yaşadığımız süreçte çok ilginç olaylara tanık oluyoruz… Çevresindeki doyumsuzluğu, erinçsizliği, yaşamsızlığı, karmaşıklığı görmeyen/ anlamayan var mı bilmiyorum! Eğer varsa “en büyük sorun” bu! Konut kirasının onbin liranın altında olmadığı bir dönemde, emeklilere/ çalışanlara onikibinbeşyüz lira ile onyedibin lira arasında aylıkla “sana bu yeter, bununla geçin, buna şükret” diyen, şatafatı/ savurganlığı ilke edinen anlayışın ardında alkışçıları bir türlü eksilmiyor! Sorulduğunda bu ya da benzer tüm sorunların olduğunu yadsımıyorlar, ancak yine de “yaparsa bu iktidar” yapar diyorlar! Başkasını bilemem, yirmiüç yıllık “iktidarın” bunları yapmıyor olmasına “düşünmek” diyemiyorum!
Adana’da yaşanılan, “yanlış” olduğu her geçen gün can sıkıcı biçimde ortaya çıkan, “yanlışta” diretilen bir olay var; Şakirpaşa Havalimanı… Yapılan uyarılar, tepkiler, eleştiriler karşısında “iktidar” partisinin il örgütü, milletvekilleri “umursamaz” olmakla birlikte, Şakirpaşa Havalimanı’nın kapatılacağını/ bunun Adanalıya olduğu kadar yolcular için de sorun oluşturacağını ileri sürenlerin “yalancılıkla” suçladığı bir süreç yaşandı, geçtiğimiz aylarda! Bugün Şakirpaşa Havalimanı’nın uçuşlara kapanmasının, Çukurova Havalimanı’na taşınmasının ardından birçok olumsuzlar ortadayken bile “yalancı” suçlamaları sürüyor! Her şey ortadayken bile bu nasıl bir bilememezlik”, nasıl bir “düşünememezlik” ki? Anlaşılması zor!
***
Kime sorarsanız sorun; sorunluyuz! insanlar yaşamlarından hoşnut değil! Çalışanlar da dertleniyor, çalıştıranlar da! Pazardaki satıcılar da fiyatlardan yana tepkili, alıcılar da! Politikacılar da sorunların büyüdüğünden söz ediyor, yurttaşlar da! Tek anlaşılmayan, tek düşünülmeyen, üzerinde durulmayan konu “kimin/ nasıl” yaptığı… Ülkenin yarısı, yirmiüç yıl gibi bir süreçtir başta bulunan” iktidar” için övgüler dizmekten geri durmadığı gibi, yaşananlardan “iktidarı” da sorumlu tutmuyor! Bunu azalan alım gücünde de görüyoruz, Şakirpaşa Havalimanı’nın uçuşa kapanmasında da… Sorsalar “düşünüyoruz” diyorlar ya, öyleyse “varlar mı” sizce?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.