Bahçeşehir Üniversitesi’nde Yerel Yönetimler Akademisi ve Siyaset Okulunu bitiren, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme okuyan, Kapadokya Üniversitesi’nde Kent, Çevre ve Yerel Yönetimler Yüksek Lisansı yapan Oğuz Şahin, dünyanın en önemli yaşam sorunu olan küresel ısınmaya dikkat çekti.
Birkaç ay önce küresel gıda krizi raporu yayımlandığını belirten Şahin, raporda özellikle 53 ülkede 193 milyon insanın akut açlık kriziyle baş başa kaldığının belirlendiğine işaret ederek siyasetçileri bu küresel tehdide karşı hazırlıklı olmaya çağırdı ve ekledi: “Ülkemizde tarım sektöründe çok ivedi bir şekilde olağanüstü hal ilan edilmeli. Bununla ilgili bölgeler belirlenmeli.”
Aynı zamanda “Yeşil Yeni Düzen” isimli akademik araştırma kitabının yazarı olan Araştırmacı Yazar Oğuz Şahin ile Dünyadaki ‘İklim Mültecileri’, ‘Ekolojik Kentler’, ‘Yeşil ekonomi mekanizmaları’, ‘İklim göçünün ve Global ısınmanın nedenleri ve çözümleri’ konularında bir söyleşi gerçekleştirdik.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EN BÜYÜK SONUÇLARINDAN BİRİ İKLİM GÖÇÜ
“İklim değişikliğinin bize en çok yarattığı zararlardan birisi son dönemlerde yaşanan sel felaketleri. Son dönemlerde Ankara’da yaşanan sel felaketi ve özellikle Batı Karadeniz’de meydana gelen yoğun yağışlar, değişen hava olayları nedeniyle çok hızlı bir şekilde sel felaketleri getiriyor. Sel felaketlerine sadece insanlarımız değil, hayvanlarımızı da kaybediyoruz, canlılar yok oluyor, ekosistem değişiyor. Oralarda heyelanlar da meydana geliyor toprak örtümüz, bitki örtümüz de aslında zarar görüyor. Dünya çapında baktığımızda iklim değişikliğinin en büyük nedenlerinden biri de iklim göçü. Üzerinde en çok duracağımız konulardan biri bu.
GELİŞMİŞ ÜLKELER HER ŞEYİ FÜTURSUZCA KULLANIYORLAR DÜNYAMIZI YOK ETMEYE ADIM ADIM YAKLAŞIYORUZ
Örneğin Çin’de bir kelebek kanadını sallarsa mahallemizde fırtınalar estireceğini unutmayalım. Bugün küresel ısınma devam ediyor, son hızla. Özellikle 1,5 santigrat derece dediğimiz bir eşik var ve dünya hızla o eşiğe doğru ilerliyor. Yani 2050 yılına kadar 1,5 santigrat derece daha yükselirse dünya ısısı, buzulların erimeye, deniz seviyeleri yükselmeye devam edecek. Sanayileşmiş, gelişmiş ülkeler her şeyi umursamaz şekilde kullanıyorlar. Fabrikalarda bacalarını düzgün kullanmıyorlar, sanayi atıkları var. Her şeyi fütursuzca kullanıyorlar. Dünyamızı yok etmeye adım adım yaklaşıyoruz. Ama buzullar tamamen eridiğinde Okyanus Bölgesinde sular yükselecek, oradaki toplulukların tamamı adalardan mecburen göç etmek zorunda kalacaklar. İşte biz buna iklim göçü diyoruz.
SÖZLEŞMEDE İKLİM GÖÇÜYLE İLGİLİ BİR KAVRAM YOK
1951 yılında Cenevre Sözleşmesi imzalandı, özellikle mülteci konusunda burada iklim göçüyle alakalı mültecinin tanımı geçmiyor. Orada mülteci tanımıyla ilgili bir kavram yok ama iklim göçüyle ilgili de bir kavram yok. Siyasi sığınmacılar ya da savaşlardan dolayı yerinden göç edenlerle ilgili güzel kararlar var, tanımlar yapılmış. Ama şu an iklim göçüyle ilgili göç edecek insanların, mültecilerin hiçbir tanımı yok dünyanın hiçbir sözleşmesinde adı geçmiyor. İşte ben bu konuya da özellikle değiniyorum ve elimden geldiği kadar da gündeme getireceğim.
Arap Baharı’ndan sonra her şey çok daha güzel olacak deniyordu, ama oralarda yaşanan olaylara baktığımız zaman aslında bizi ilgilendirmiyor diyemez hiçbir vatandaşımız. Endonezya’da bir sel felaketi yaşanmış, bu beni bağlamaz diyemiyoruz, dememeliyiz zaten. Çünkü oradaki yaşanan bir olay direkt evimizde otururken bile bizi bağlıyor. İnsani, vicdani anlamda da bağlıyor ama bundan sonraki süreçte hem sosyal anlamda, hem maddi anlamda, hem de manevi anlamda bağlayacak bunlar.
53 ÜLKEDE 193 MİLYON İNSANIN AKUT AÇLIK KRİZİYLE BAŞ BAŞA
Birkaç ay önce küresel gıda krizi raporu yayımlandı. Bu gıda krizi raporunda özellikle 53 ülkede 193 milyon insanın akut açlık kriziyle baş başa kaldığı görüldü. Bu bilimsel yapılan bir araştırma. Ayrıca üç konuya da değindiler; dünya çapında yaşanan savaşlar, Covid-19 pandemisinden kaynaklı ekonomik sıkıntılar, bir de iklim değişikliği. Bu raporda özellikle üç konu üzerinde yoğunlaşmış, yola çıkmışlar. En fazla etkilenen ülkeleri belirlemişler, Bangladeş, Afganistan gibi ülkeler başı çekiyor.
TARIM SEKTÖRÜNDE OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDİLMELİ
Ülkemizde tarım sektöründe çok ivedi bir şekilde olağanüstü hal ilan edilmeli. Bununla ilgili bölgeler belirlenmeli. Yanlış tarım uygulamaları ülkemizde yer altı sularını bitirme seviyesine getirdi, her yıl 1 metre yer altı suları bitiyor. Burada en önemli olan nokta, tarımın uygulanacağı alanda doğru tarım ürünlerinin uygulanması. O bölgelere belli tarım ürünleri ekilecek. Savaş çıktı Ukrayna’da, ne diyorlar; Ukrayna dünyanın tahıl ambarı. Niye dünyanın tahıl ambarı olsun ki Ukrayna? Bizim o kadar verimli ovalarımız varken. Çukurova’mız var, Konya Ovamız var.
DEMEK Kİ ETKİLİYORMUŞ
Çukurova’da sadece narenciye ekilmemeli, sadece narenciye ekmeyle olmuyor bu işler. Adana fakir bir memleket, 3-4 kişilik bir aile asgari ücretle geçinebiliyor. Ama geldiğimiz noktada dünya çapında yaşanan ekonomik sıkıntılar hepimizi etkiliyor. Demek ki etkiliyormuş. Çin’de kanat çırpan bir kelebek, demek ki mahallemizde fırtınalar koparabiliyormuş.
YEŞİL ENERJİ
Küresel ısınmayla ilgili son ekleyeceğim konu ise, fosil yakıtlarının da kullanılması, petrol ve petrol türevleri, doğalgaz bunların kullanılması sürekli yeraltından çıkarılmasından dolayı küresel ısınmanın en büyük sebepleri bunlar zaten. Karbon salımının hızla artması, karbon salınımına sera gazı diyoruz. Bu sera gazı atmosferde birikiyor, orda aynı bir çarşaf gibi dünyayı sarıyor. Bunu dünya absorbe edemiyor artık. Çünkü o kadar hunharca, aşırı şekilde kullanılıyor ki dünyamız. Ormanlar katlediliyor, madencilik faaliyetleri yüzünden, fosil yakıtlarının kullanılmasına devam edilmesi dünyayı maalesef bu hale getiriyor.
O yüzden biz diyoruz ki; Yeşil enerji, yani güneş panelleri, güneş ışınlarından faydalanalım, rüzgâr tribünleri kuralım rüzgârın hızından faydalanalım, suyun gücünden faydalanalım. Elektrik üretimi için, ısıtma-soğutma için. İşte biz bunlara yeşil enerji diyoruz.
BİR AN ÖNCE YEŞİL ENERJİYE GEÇMELİYİZ
Yeşil enerji sistemlerine geçtiğimiz zaman dünyadaki kirlilik azalacak, sera gazları da azalacak. Özellikle elektrikli araçlara geçilecek. Avrupa Birliği en son Avrupa Yeşil Mutabakatı yaptı. 2050 yılına kadar tamamıyla üye ülkelerden yeşil enerjiye geçecekler. Kesinlikle fosil atık kullanılmayacak, hiçbir yerde, evler de dahil. İngiltere ise 2030 yılında geçeceğini beyan etti ve İngiltere’de şu an yeşil enerji yüzde 80 oranında tamamlanmış durumda. Evlerimizden çıkmadan her türlü tedbiri almalıyız, bir an önce yeşil enerjiye geçmeliyiz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.