İBRAHİM FAİK BAYAV
Araf Suresi’ne ad olan ‘Araf’ sözcüğünün içindeki sırrı anlayabilmek için, bu Sure’nin 46’ncı ayetini kelime kelime irdelemeye çalışacağız:
Birinci kelime: ”Beynehüma hicaben”. Yani, o zaman geldiğinde, ‘ashabü’l-cennet ve ashabü’n-nar olarak tanımlanan iyi ve kötü iki insan grubunun arasında hicab olacaktır.
‘Hicab’ حِجابٌ sözcüğü, ArapçaTürkçe lügatte karşılığı ‘perde’ veya ‘örtü’ olarak gösteriliyor. Hicabın işlevi engellemekdir. Neyi engeleyecek?..
Lügatteki karşılığı ”perde’ veya ‘örtü’ olarak gisterilse de, ayetteki karşılığı bildiğimiz perde veya örtü bezeri bir nesne değil; ayrı tutma unsurudur. Neyi ayrı tutacak?.. Ashabü’n-nar mensuplarını ashabü’l-cennet mensuplarından ayrı tutacak. Aralarındaki fark belirgin edilecektir.
İkinci kelime: ”Ve ala el-arafi ricalün”. Yani, araf’ta adamlar olacaktır.
”Aralarındaki perde” ile ”araftaki adamlar” ifadesi birbirini tamamlıyor. Hicabın ne olduğu ortaya çıkacak.
Burada zihne gelen soru şu: Araf nedir?
‘Araf’, اَلْاَعْرافِ zarf isimdir. Konumu, o iki grubun arasında bir yer gibi anlaşılıyor. Hicab, bu konumdeki insanlar sayesinde gerçekleşecektir. Tüm meallerde, ”ala el-arafi ricalün” ifadesi, cenneti arzulasalar da henüz oraya girememiş kimseler şeklinde belirtiliyor. Öyle midir gerçekten?..
Üçüncü kelime: ”Yarifüne küllen bi simahüm”. Yani, araftaki o adamlar, o iki gruptakilerin hepsini simaları sebebiyle tanıyacaklar.
‘Sima’ سيمي sözcüğünün karşılığı Arapça Türkçe lügatte yok. Türkçede ‘yüz’ veya ‘çehre’ olarak biliniyor ve kullanılıyor.
GOOGLE’da Arapça olarak aradığımda, karşılığını ‘alamet’ olarak gördüm. Öyleyse ayet ifadesi, araftaki adamlar, iki gruptaki kişilerin kim veya ne olduklarını, onların taşıdıkları alametlerden bilirler, anlamını verir.
‘Araf’ta عَلي اَلْاَعْرافِ sözcüğü iyice irdelenmeden, 46 ve sonrasındaki ayetleri anlayabilmek kolay olmaz.
Hamdi Yazır’ın tefsirinde ‘Ve ala el-arafi ricalün’ kelimesine, tüm mealllerde olduğu gibi ”Henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimseler” şeklinde anlam verilmiş. Lakin açıklama kısmında ‘araf’ın ne olabileceği fikrini verecek ifadeler var. Bakalım:
a) ”Araf, ‘arf’ın çoğuludur” demiş Hamdi Yazır. ‘Arf’ ise herhangi bir yüksek yer, demektir” şeklinde açıklama yapmış. Yüksek yer!!!… Hayatımızda nereleri yüksektir acaba?
b) Hamdi Yazır, ”Buna göre ‘araf’, (meşhur görüşe göre) cennet ile cehennem arasındaki perdenin, surun, yüksek tepeleri demek olur” demiş. Bu ifadeye göre, ‘perde’; sur veya yüksek tepe anlamına geliyor. Peki, ”meşhur görüş” ne demek?.. Demek ki ‘araf’ terimine geçmiş zamandaki her kişi aynı anlamı verememiş.
c) Hamdi Yazır’ın belirttiğine göre, İbni Abbas, araf sözcüğüne ”sıratın şerefeleri” demiş”… (Bu, bir görüş… Bu görüş alanı -o zamanda- alem-i şuhuddan alemi misale genişlemiş)
d) Hamdi Yazır, Hasan-ı Basri Hazretlerini örnek göstermiş. O’nun ”araf’ marifet (bilmek) kelimesindendir. Ve mana; cennet ehli ile cehennem ehlini simalarından tanımak üzere bir takım kimseler vardır demektir” şeklindeki açıklamasını nakletmiş.
e) Yanındakiler, Hasan-ı Basri’nin bu sözüne ”iyilikleri ve kötülükleri eşit olan kimseler” şeklinde karşılık vermişler.
f) Hasan-ı Basri (elini dizine vurarak) söyleneni teyid etmiş. Demiş ki; ”Bunlar Allah teala’nın cennet ehli ile cehennem ehlini tanımak ve birbirinden ayırmak üzere tayin buyurduğu bir kavimdir”.
Hasan-ı Basri, ”tayin edilmiş bir kavimdir” dediğinde, Araf’ı ve oradaki adamların kim olduğunu anlayabilmek kolaylaşıyor. (‘kavim’ ifadesinin bugünkü karşılığı, ‘kurul’dur)
Hamdi Yazır’ın geçmişe ait açıklaması, zaman ilerledikçe, Müslüman dünyasında kıraat safhasından tefekkür safhasına geçildiğini gösteriyor. ‘Araf’ sözcüğü o zamanda ‘yüksek tepe’ veya ‘sur burcu’ şeklinde anlaşılabilirken, ileri zamanda (Hasan-ı Basri’nin ‘marifet’ nitelemesinden) ‘yüksek makam’ şeklinde anlaşılabilecektir.
‘Üçüncü kelime: ”Ve nadev ashabü‘l-cenneti; en selamün aleyküm”. Yani?..
Mealciler ve müfessirler bu ifadeyi, ”araftaki adamlar cennet ehline ‘selam olsun size’ diye seslenirler” şeklinde Türkçeye çevirmişler.
Evet… İleri zamanda araftaki adamların dediği gibi olacaktır.
Soru şu: Araftaki adamlar kimdir?.. Neyin nesidir? Nasıl bir yetkiye sahiptirler?
Hasan-ı Basri ‘araf’ terimini bilmeyle, marifetle ilintili olduğunu belirttiğine göre… araftaki adamların ilmi kariyerleri vardır. İlmi kariyerleri olan adamların mana dereceleri yüksektir. Marifetleriyle kişileri simalarından anlayabildikleri konum ise YÜKSEK ADLİ MAKAM’dır.
Önceki ayetin açıklamasında, ashabü’n-nar mensuplarının ashabü’l-cennet mensuplarının faaliyetinden çıkar sağlamak isteyen şerli ve menfaatferest kimseler olduğu belirtildi. Bu durum iki grup arasında çatışma sebebidir. Olay, adliye’ye intikal eder. Muhakeme başlatılır. Araftaki marifet ehli hakimler, muhakeme edilecek kişileri tipinden ve söyleminden tanıyacağından, ashabü’l cennet mensuplarına ‘beraat, kararını bildirirler. Bu durum, ayetteki ‘selamün aleyküm’ ifadesinin karşılığıdır.
İbrahim Faik Bayav
(31.05.2024 09:20)