Buraya kadar anlatılan alerjik reaksiyonlara yiyecekler de kaynak olabilir. Daha önce değindiğimiz gibi bazı alerji uzmanları, son zamanlarda başka şikâyetlerinde bazı yiyeceklere karşı oluşan olağan dışı ve genellikle açıklanamayan bir dayanıksızlık olduğuna inanmaktadırlar.
Bu durumu açığa kavuşturmanın en iyi yolu, birkaç örnek vermektir.
13 yaşında bir kız, çocukluğundan beri ağzındaki yaralardan şikâyetçiydi ve uygulanan hiçbir tedavi sonuç vermemişti. Uzman tarafından sorgulandığında annesi kızının patatesi çok sevdiğini, hatta çiğ olarak bile her yemekte yediğini açıkladı. Kıza patates yememesi öğütlendiğinde ağzındaki yaralar bir daha geri dönmeksizin kayboldu.
Dükkân sahibi, orta yaşlı bir hanım arada bir göğüste ağrılar, çarpıntı, nefes darlığı ve panik duygularına kapılıyordu. Bu krizler o kadar kuvvetliydi ki, nöbet tutacak korkusuyla sokakta yürümekten bile korkmaya başladı. Doktoru, hastanın günde en az oniki büyük fincan çay içtiğini öğrendi. Çayın bu sorunların kaynağı olduğundan kuşkulanan doktor, hastayı test yaptırmaya ikna etti. Test sırasında kendisine doğrudan midesine giden bir tüpten çay veya su verildi, öyle ki vücuduna giren şeyin ne olduğunu bil*mesi olanaksızdı. Hastaya su verildiğinde hiçbir tepki görülmediği halde her çay verilişinden yaklaşık 30 dakika sonra hastada çarpıntı ve panik duyguları baş-gösterdi. Sonraki testler hastanın kahve ve domatese de aynı tür reaksiyonu olduğunu belirledi. Ama hasta bu yiyeceklerden vazgeçtikten sonra rahatsızlığı tamamen geçti.
26 yaşında genç bir adam hiçbir tedavinin hafif-letemediği korkunç başağrıları çekmekteydi. Hastanede yapılan incelemeler bu ağrılara neden olabilecek hiçbir anormallik teşhis edemediler. Ama başağrıları süregeldi, o derece ki genç adam, strese girip işini bile bıraktı. Önce bir psikiatra görünmesi önerildiyse de karısı başka bir doktora danışmak istedi. Danıştığı doktor günlük diyetini sorduğunda günde yirmi fincandan fazla kahve içtiği ortaya çıktı. Bu adetinden vazgeçmesi önerildiğinde kabul etti ve şikâyetleri yok olduğu gibi birkaç ay sonra işine geri döndü.
Bu ve benzeri vakalar İngiliz Tıp Dergisi The Lancet’de 1978 yılında iki doktor tarafından rapor edilmiştir. Söz konusu hastaların hepsi çok uzun süre rahatsızlık çekmişler ve daha önce danıştıkları doktorlar tedavide bulunamadıkları gibi rahatsızlıkların nedenini bulamamışlardı.
Eskiden beri bazı doktorlar birçok sinirsel ve fiziksel rahatsızlığın, kişinin bazı yiyeceklere dayanıksızlığından kaynaklandığına inanmışlarsa da bu fikir*ler meslektaşlarının çoğunluğu tarafından ciddiye alınmamıştır. Ama yeni araştırmalar bu tür yiyecek alerjilerinin oldukça yaygın olduğuna işaret etmektedir.
Yiyecek alerjilerinin birçok nedeni olabilir. İlk olarak IgE kaplı mast hücrelerine bağlanan alergenlerin neden olduğu alerjik reaksiyon vardır. Bu çeşit reaksiyonlar yemek yenildikten hemen sonra dudakların şişmesi, kusma veya diyare olarak kendisini gösterir. Veya yemekten birkaç saat sonra ürtiker olunabilir.
Küçük çocuklar, çoğu kez yumurta, inek sütü ve çikolata gibi bazı yiyecekleri yedikten sonra astım, egzemave mide sorunlarıyla karşılaşabilirler. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı uzmanlar bunu bebeğin çok erken bir yaşta, yani vücudunun yabancı proteinlere alışamadan sütten kesilmesine bağlamaktadırlar. Ailesinde alerji görülen çocuklardan uzun süre ana sütü alanlarda, altı aylık olmadan inek sütü verilen kardeşlerine göre daha az alerji görülmektedir. Anne sütündeki koruyucu antikorlar, bebeğin henüz gelişmemiş bağışıklık sistemindeki açıkları kapatırlar. Bunun içindir ki birçok alerji uzmanı, annelerin çocuklarını başka gıdalara geçmeden en az altı ay emzirmelerini önerirler. Eğer bu mümkün değilse ve çocuk alerjilere yatkın duruyorsa, soya fasulyesinden yapılmış sentetik sütlerden verilebilir. (Not: Bu sütler, inek sütünden yapılan süt tozuyla aynı şey değildir).
Meme veren annenin bilmesi gerekir ki, aldığı herhangi bir yiyecek veya ilaç sütüne geçebilir. Onun için, annenin yalnızca çocuğun değil, kendi diyetine de dikkat etmesi gerekir. Yumurta, çikolata, balık ve fıstıklar, bilinen en güçlü alergenler olduklarından, süt veren annelerin bu gıdaları almaktan kaçınmaları önerilir.
Bazı kişilerin bazı yiyeceklere alerjik olmalarının başka bir nedeni de vücutlarında, proteinleri kana karışmadan önce parçalayacak gerekti enzimin bulunmamasıdır. Örneğin sütteki şekeri parçalayan laktaz enziminden vücudunuzda yeterince bulunmuyorsa, süt içtiğinizde rahatsız olabilirsiniz. (Çocuk Alerjisi, Yumurta Alerjisi) Migrenin nedenlerinden biri de bir enzim eksikliği olabilir. Çoğu migren hastası tiramin içeren yiyecekler yedikten sonra rahatsızlanır: Tiramin içeren yiyeceklerin başında yoğurt, peynir, çikolata, ringa balığı turşusu, etsuyu tabletleri, maya tabletleri ve şaraplar (özellikle kianti şarabı) sayılabilir. Tiramin aslında zehirli veya alergen bir madde değildir. Ancak süratle özümlenemediği takdirde, kanda aşırı bir birikim oluşmakta ve bu durum da baştaki kan damarlarının daralmasına yol açarak migren ağrılarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Koeliak hastalığına yakalanmış kişiler, glüten adlı proteini ihtiva eden buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahılları yiyemezler. Koeliak hastalığının belirtileri kilo kaybı, şişkin ve ağrılı bir mide ve sindirilme*miş yağ dolu, kokulu, yumuşak dışkıdır. Eğer glüten içeren yiyeceklerden uzak durursanız, bu belirtiler ortadan kalkacaktır. Bazı hallerde unlu yiyeceklerle beslenen çocuklarda bu belirtiler görülürse de glüten birkaç ay süreyle diyetlerinden çıkarılırsa normale dönerler. Erişkinlerde ise koeliak hastalığı kalıcıdır, ve her glutenli yiyecek yenildiğinde hastalık tekrarlanır. Koeliak hastalığını açıklamak için birçok sav ortaya atılmıştır. Bir teoriye göre hastalık anormal bir anti-gen/antikor tepkimesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir sava göre koeliak hastalarında peptidaz enzimi bulunmadığından, zehirli özellikleri olan yarı sindirilmiş proteinler bağırsaklara zarar vermektedir. Bir başka sava göre ise, koeliak hastalığı kalıtsal olup, hastaların bağırsak zarındaki bir anormallik yüzünden glütenin bağırsak zarına yapışması sonunda öbür gıdaların iyice sindirilmesi engellenmektedir. Neden, tüm bu savların karışımı da olabilir.
Kahve ve kolalı meşrubatlarda kafein denilen bir uyarıcı madde vardır. Akşamları kahve içtiğinizde uykunuzun kaçmasının nedeni kafeindir. Aşırı miktarda kafein alınırsa, anksiete,sinirlilik, başağrısı, çarpıntı veya anormal kalp atışları ve mide sorunları görülebilir. Ama bazı kişiler kafeine daha duyarlı oldukları için daha çok etkilenirler.
Açıkça belli oluyor ki, yiyecek ve içecekler duyarlr kişileri birçok değişik yoldan rahatsız edebilirler. Ve kuşkusuz henüz bulunmamış birçok başka yiyecek alerjisi nedeni de vardır.
1651 yılında, İngiliz filozofu Robert Burton, Melankolinin Anatomisi adlı kitabında şöyle demektedir: “Sütten gelen herşey, melankoliyi artırır”. Öyle anlaşılıyor ki, Burton her süt içtiğinde veya peynir yediğinde depresyona giriyordu. Kendisinin depresyonuna neden olarak sütü suçlamasına karşın, herkes sütün her şart altında depresyona neden olduğu fikrini savunmaz. Onun içindir ki, kendisi herhalde, yemek alerjisi olan ilk kayıtlı hastalardan biriydi.
Son zamanlarda bazı alerji uzmanları, belirli yiyeceklerin ve yiyecek katkı maddelerinin, alerjik bünyelerde çeşitli ruhsal hastalıklara neden olduklarını iddia etmişlerdir. Örneğin buğday alerjisinin şizofreni nedenlerinden biri olduğu ileri sürülmüştür. Tartrazin ve salisilat içeren yiyeceklere olan alerjiler, bazı alerji uzmanlarının inancına göre hiperaktivite dediğimiz ve giderek artan sayılarda okul çocuklarını etkileyen sürekli sinirli veya gürültücü davranış ve dikkati yoğunlaştırma güçlüğüne neden olmaktadır. Bu fikirler, tartışmalı oldukları halde, geçerlilikleri tehlikesiz ve basit bir biçimde araştırılabilir. Yapmanız gereken tek şey o yiyeceği yemekten vazgeçmek ve iyileşip iyileşmediğinizi ölçmektir.
En basit test türünü sizde uygulayabilirsiniz. Eğer bir yiyeceğin rahatsızlığınıza neden olduğu kanısın-daysanız, en az beş gün süreyle onu yemekten vazgeçin, sonra da aynı yiyecekten bolca yiyin. Eğer belirtileriniz, yiyeceği yemediğiniz zaman kayboluyor ve yediğiniz zaman tekrar başlıyorsa, alerjinizin nedenini bulmuşsunuz demektir. Bu yiyecekten birkaç ay uzak durarak kendinizi yeniden test edin. Bazı durumlarda, alerjiye neden olan yiyeceklerden uzun süre uzak durursanız, alerjiniz geçebilir, ama düzenli olarak söz konusu yiyecekten yemeğe başlarsanız, tekrar ortaya çıkabilir. (Şeker Alerjisi, Yemek Alerjisi, Protein Alerjisi)
Ancak, yiyecek alerjilerini saptamak her zaman kolay değildir. Şöyle ki, yiyeceği yedikten dört gün sonraya kadar bile tepkiler devam edebilir. Ayrıca birden fazla yiyeceğe alerjik olabilirsiniz: Yiyecek alerjisi uzmanlarına göre birden fazla yiyeceğe alerjik olmak, tek bir gıda maddesine alerjik olmaktan daha yaygındır. Üstelik alerjiler, çoğu kez, çok sevilen veya sık sık yenen yiyeceklere karşı gelişebilirler… Sevdiğiniz bir yiyecek sizdeki sorunlara neden olmasını en son aklınıza getireceğiniz veya getirmek isteyebileceğiniz yiyecek olacaktır. Ayrıca un, yumurta ve süt gibi gıda maddeleri o kadar yaygın olarak evde veya hazır alınan yemeklerde kullanılır ki, yemeği siz hazırlamadıkça, içinde bu maddelerden olup olmadığını bilemezsiniz.
Eğer yiyecek alerjisinden kuşkulanmıyorsa, ama nedeni kesin olarak saptanamamışsa, yapılacak test bir “eliminasyon diyeti” olmalıdır. Bu diyetler basit olabildikleri gibi çok sıkı da olabilirler. Amaç en az beş gün süreyle alergen olabilecek bütün besinler ve yiyecek katkı maddelerinden uzak durmaktır. Bundan sonra yemekten vazgeçtiğiniz yemekleri birer birer diyetinize katarak, kötü etkileri olup olmadığını gözleyebilirsiniz, Herhangi bir yiyeceğe alerji olası olduğu için, en sıkı diyetlerde önce beş günlük bir oruç uygulanır. Ondan sonra yiyecekler tek tek alınmaya başlanır. Oruç, önceki diyetinizde almış olduğunuz besinlerin sisteminizden çıkmış olmasına karşın, tehlikelidir ve bir doktor denetiminde yapılması gerekir.
Bazı alerji uzmanları hastalarına kuzu eti, armut ve memba suyundan oluşan ve alışılmamış olduğu halde oldukça lezzetli olan bir diyet verirler. Kuzu ve armut, hemen hiçbir zaman alergenik değildirler, memba sularında ise hiçbir kimyasal katkı maddesi’ yoktur.
Daha basit bir yaklaşım ise, en yaygın yiyeceklerden ve katkı maddelerinden uzak durmaktır. Bunların başlıcaları: Yumurta, süt ve süt ürünleri (peynir, yoğurt), tahıllar (buğday, mısır, arpa, yulaf, pirinçten yapılan yiyecekler), özellikle düzenli olarak yediğiniz tahıllar, bira, viski, şarap, kahve, çay, bütün konservelenmiş, dondurulmuş, korunma maddesi olan ve işlenmiş besinler, çikolata, fındık fıstık ve balıktır. Et ve taze sebzeler genellikle alergen değildirler, ama gene de hep aynı cins et ve yalnızca birkaç taze sebze yemek önerilir.
Eğer bu diyet bir hafta içinde etkisini göstermezse, ya hâlâ alerjiniz olan birşey yemeye devam ediyorsunuz demektir ya da sorununuz yiyecek alerjisi değildir. Ama alerjiniz iyileşirse, diyetinize sırayla yeni yiyecekler ekleyin ve reaksiyonları gözleyebilmek için arada birkaç gün bırakın. Yiyeceklerdeki katkı maddelerine alerjileri ölçmek için, önce bu yiyeceği taze ve katkı maddesiz olarak yiyin. Bu bir tepkiye yol açmazsa aynı yiyeceğin konservesini deneyin. Yiyeceklerdeki kimyasal maddeleri alergen olanların arasında en olağanları tartrazin ve amarant gibi boya maddeleri ile kükürt dioksit ve benzoatlar gibi koruyucu maddelerdir. Ama bazı hallerde kişiler, konserve tenekelerinin iç yüzeyinde kullanılan fenol reçineye alerjik olabilirler.
Teşhisi hızlandırmak için uzmanlar, bekleme süresini azaltan birkaç test geliştirmişlerdir. Bunların en basiti “nabız testidir”. Yemekten önce nabız alınır (ortalama dakikada 70 atar), yemekten sonra her 10 dakikada bir nabız tekrar alınır. Eğer ani bir hızlanma görülürse (bazı hallerde yavaşlama), bu sizin o yiyeceğe alerjik olduğunuzu gösterebilir. Nabızdaki değişiklikler iki saatlik bir süre içinde oluşabilirler-se de genellikle daha kısa bir zamanda ortaya çıkacaktır.
Nabız testinin yanısıra “dilaltı” (sublingual) testi de kullanılır. Bir damla yiyecek veya kimyasal eriyik, dilin altına yerleştirilerek hızla vücuda yayılması sağlanır. Dilaltı testi şaşırtıcı olabilir: Test yapıldıktan birkaç dakika sonra hastanın nabzı çok yükselebilir veya —ruhsal bunalımı varsa— hasta titremeye ve ağlamaya başlayabilir. Testi iyi bilen bir uzman dilin al*tına bu maddeden sulandırılmış bir damla koyarak belirtileri hafifletir.
Bazı Amerikalı uzmanlar, derinin altına yiyecek özlerinin zerk edildiği “intradermal testi” uygularlar. Bu testin yararlılığı tartışma konusuysa da onu kullanan uzmanların elinde yararlı olduğuna ilişkin inandırıcı kanıtlar vardır. Dilaltı testinde olduğu gibi reaksiyonları durdurmak için, söz konusu öz, sulandırılarak verilir.
Dilaltı testlerini uygulayan alerji uzmanları, hastalarına yemeklerden önce alacakları ve kendilerini yiyeceklerde bulunabilecek alergenlere karşı koruyacak damlalar verirler. Alerjik reaksiyonu önlemenin en güvenilir yolu, alerjiye neden olan yiyecekten kaçınmaktır. Ama sık sık evden uzakta ve lokantalarda yemek yemek zorunluluğunda olan kişiler için, aler-gensiz bir diyet, —özellikle bu kişiler buğday ve yumurta gibi çok kullanılan bir besin maddesine aler*jik iseler— gerçekleşmesi olanaksız bir idealdir.
Amerika’daki bazı hastanelerde, teşhisi zor yiyecek ve kimyasal madde alerjilerini saptamak için özel ‘çevre üniteleri’ kurulmuştur. Bu üniteler, hava kirlenmesinin az olduğu yerlerde olup, özenli bir klima sistemi ile çoğumuz için olağan sayılan ve fark etmediğimiz kimyasal maddeler tarafından havanın kirletilmesi önlenir. Örneğin, gazete ve dergilere, havaya çok ufak kağıt parçacıkları ve mürekkep yayabilecekleri için, izin verilmemektedir. Isıtmada kömür veya gaz kullanılmaz. Çünkü bazı kişiler, kömür tozuna duyarlıdır. Boyanan odalar, duvarlardan boya kokusu gelmemesi için aylarca boş bırakılırlar. Yiyecekler, sıkıca denetlenen ve ürünlerini organik olarak, hiçbir kimyasal gübre veya sprey kullanmadan yetiştiren çiftliklerden sağlanır. Alerji uzmanı hastanın evini de ziyaret ederek, burada bulunabilecek kimyasal aiergenleri saptar.