Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler

Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler

ABONE OL
Aralık 15, 2023 18:44
Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk mitolojisinin ve bedii düşünce tarihinin önemli kaynaklarından biri olan Oğuz Kağan Destanı, Uygur alfabesi ile XIV. yy. başlarında yazıya geçirilmiş olup yegane el yazma nüshası Paris Milli Kütüphanesinde (Chaifere fondunda, Supplement turc, No: 1001) korunmaktadır. Yazı karakterine, dil üslup özelliklerine göre el yazmanın daha eski bir versiyondan alınma olduğu görünmektedir. Eserin bir nevi özet karakterinde olması da bunu göstermektedir. Aslen Mısır Kıpçaklarından olan edDevâdârî’nin Arapça yazmış olduğu küçük hacimli “Dürerü’ttîcan” adlı eserinden alınan bilgiye göre Oğuzların bu kutsal kitabı 5. yy.’da Sasani Hükümdarı Anuşirevan’ın teklifi ile veziri Buzurg Mihir tarafından Farsçaya çevrilmiş, 9. yy’da Abbasi Halifesi Harun erReşid bu eserle ilgilenmiş ve onu Farsçadan Arapçaya tercüme ettirmiştir. Bütün bu yarı tarihi, yarı gerçek bilgiden Oğuz Destanının (Kitabı Dede Korkut Ala Lisani Taifeyi Oğuzan’da Oğuz Destanı içinde yer almaktaydı) daha erken bir tarihte yazıya alındığı ortaya çıkmış olur. Ancak eski yazma nüshalar bulunmadıkça elimizde olan ve Uygur alfabesi ile yazılmış Oğuz Kağan Destanı bütün Oğuzname varyantlarının (İslam’dan önceki ve İslami) ilki olarak kalacaktır.

Oğuz Kağan Destanı’nın el yazması 21 varaktan, 42 sayfadan oluşmuştur. Her sayfa 9 satırdan ibarettir. El yazmanın son sayfasında iki satır eksiktir. Zamanla aşındığından sayfaların bazı yerleri okunmaz hale gelmiştir. 1. sayfasının birinci ve üçüncü satırları arasında mavi renkle boğa resmi çizilmiştir. 5. sayfada “Anun angusu oşbu turur” cümlesinden sonra kuş resmi, 6. sayfadaysa yine aynı cümleden sonra dördüncü satırda tek boynuzlu hayvan resmi çekilmiştir.

Oğuz Kağan Destanı’nın dili “j”leşen ve “y”leşen (jaruk~yaruk, janak~yanak vs.) eski Oğuz Karluk şivesine daha yakındır. Ancak abide, Uygur muhitinde yazıldığı için dilinde Uygur Döneminin dil unsurlarını da görebiliriz. İki üç Farsça kelimeyi dikkate almasak eserin dilinde yabancı dillerden alınmış kelimeler yoktur, denilebilir. Oğuz Kağan Destanı’nın dilinde Moğol dilinden ödünç alınmış kelimelere de rastlamak mümkündür. Bu eserde anlam ifade eden 520’ye yakın kelime bulunmaktadır ki, bunun da büyük çoğunluğunu saf Türkçe kelimeler oluşturmaktadır.

Bu el yazmayı ilk defa W. Radloff 1890’da faksimilenin sekiz sayfası ile birlikte Kutadgu Bilig eserine ilave ederek yayınlamıştır. (1) W. Radloff, el yazmanın transkriptini ve Almancaya tercümesini 1891’de bastırmıştır. (2) Oğuz Kağan Destanı’nın Rıza Nur, W. Bang, R. Rahmeti, A. Şherbak, M. Ergin, K. Ömireliyev ve F. Bayat transkripsiyonları da mevcuttur. (3)

Türk epik ananesinde etnogonik karaktere sahip Oğuzname motifleri zaman ve mekan açısından uzun bir yol geçirmiş, ilk olarak Oğuz Yabgu Devletinde destan olarak yeniden şekillenmiş, bir kısım eski destanlarımız da olduğu gibi tarihi mitolojik yapısını yaşatmıştır. İslamiyet’ten sonraki döneme ait olan Oğuznameler tarihi ağırlıklı olup, daha çok Selçukiler, Elhaniler, Akkoyunlular ve Osmanlılar Döneminde yazıya geçirilmiş, Orta Asya’da, Azerbaycan’da ve Anadolu’da yirmiden çok varyantı ortaya çıkmıştır. Tarihi Oğuznameler aslında bir nevi Uygur alfabesi ile yazılmış ve özet karakterli Oğuz Kağan Destanını tamamlamaktadır. Oğuznamelerin bu kadar geniş bir alanda yayılması ve çok varyantlı olmasının başlıca sebebi fetih fikrinin, cihan devleti kurmak ülküsünün esasını oluşturmasına bağlıdır. Türk cihan devleti kurmak ideali Oğuz Kağan adına bağlı olup zamanla tarihi veya mitolojik tiplerin de üzerine kaydırılmıştır. Bu anlamda Oğuz’un tarihi şahsiyetler olan Mete, Cengiz, Buğra Han gibi hükümdarlara benzetilmesi etnik kültürel sistemde tarihi mitolojik ecdat tipinin yeniden doğması, yani ihyasıdır.

Oğuz Destanı’nı esasen Doğu (Türkistan, Uzak Doğu) ve Batı (Azerbaycan, Ön Asya) varyantlarına ayırmak mümkündür. Yazılı kaynaklarda Oğuz Destanının ilk örneğine Çin Salnamelerinde rastlıyoruz. Çin yıllıklarında Hun Hükümdarı Mete (veya Maotun) üzerine geçirilmiş bu destan motifini İ. Biçurin yorumlamıştır. (4) Batı kaynağı Gerdizinin Zeyn elAhbar adlı eserinde Tokuzguzlar (Dokuz Oğuzlar) hakkında vermiş olduğu bilgi (5) ile Biçurin’in yorumunun karşılaştırılması aradan geçen 1100, 1200 yıllık zaman içinde Oğuz Destanında çok az şeyin değiştiği görülmektedir. Demek Oğuz Kağan Destanı bize kadar iki yolla, yazılı kaynaklarda, yani tarihileşmiş şekilde ve sözlü ananede, ozanların repertuarında ulaşmıştır. Ozanların ifade ettikleri Oğuz Destanı her zaman tarih yazarlarına kaynaklık etmiştir. Bunu XVI. yy. Türkmen tarihçisi Salır Baba Gulalıoğlu’nun sözlü geleneğe dayalı Oğuzname eseri yazması da tasdik etmektedir. Ebü’l Gazi Bahadır Han’ın verdiği bilgiye göre Türkmen bakşıları XVII. yy.’da. Oğuz Destanı’nı icra etmekteydiler. Ancak elimizde ozanların söyledikleri bu muhteşem destandan Uygur alfabesi ile yazılmış çok küçük bir parça kalmıştır.

İslamiyet’e kadar ki varyantlarda Oğuz, ecdat; Oğuzların sosyal ve idari yapısını oluşturan ilk cihan devletinin kurucusu, boylara ad veren Tanrıoğludur. (6) Bunu onun fonksiyonlarıyla birlikte eski Türklerin astral kültünde önemli yeri olan Ay Kağan’ın oğlu olması da tasdik etmektedir. İslami varyantlarda Oğuz, Allah’ın velisi, İslam adına savaş açmış gazidir. Bu dönüşme, diğer Türk destanlarında da görünmektedir. Satuk Buğra Han, Manas, Almambet, Cengiz, Müslüman geleneğinde birer gazidirler. Tabii ki eski Tanrıoğlu, kurtarıcı kahramanın yeni medeniyet çevresinde gazi, veli, alperen olması çok doğaldır. Kültür değişikliklerinin Türk düşüncesinde çok az şeyi değiştirdiği Oğuz Kağan Destanında daha açık görünmektedir.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP