YAZI / YORUM
Bilindiği üzere 4 Haziran’da 8.sınıflar LGS sınavına girdiler. Daha sonra da 17 ve 18 Haziran’da da 12. sınıflar ve daha önceki mezunlar da üniversite eğitimi için YKS sınavında ter döktüler.
Öncelikle belirteyim ki dibin dibine batmış eğitim konusunda hala gerçekleri görmeden yola devam edilecekse, tüm sorunlar ve bunların yol açtığı bütün başarısızlıklar düzeltilmeyip, halının altına süpürülmeye devam edilecekse bu yüzyılın ” Türkiye Yüzyılı ” olması kesinlikle olanaksız. Rüyalarda bile olması olanaksız.
Bu yıl yapılan LGS sınavına 1 milyon 30 bin 195 öğrenci girdi. Bunların da 562 tanesi Türkiye şampiyonu oldu. Burası da trajikomik bir olay ama üzerinde fazla durmayacağım. Sadece şunu belirteyim bu yaşıma kadar hiç bir sınavda bu kadar şampiyon çıktığını görmedim.
Sınav puanıyla 206 bin 406 öğrenci ilk etapta liselere girdi ve kayıt yaptırdı. Sonra da yaklaşık 1 milyon öğrenci puan şartı aranmaksızın mahallelerindeki liselere kayıt yaptırdılar. Öğrenciler tercih yaparken de mutlaka 1 tane meslek lisesi ve 1 tane imam hatip lisesi tercihini de yapmak zorundaydılar.
2019 sınavında 18 Türkiye birincisi çıkarken, 2020 ve 2021 yıllarında şampiyonların sayısı 97 ye çıkarken 2022 yılında bu sayı 193’e ulaştı. 2023 yılının sayısını da yukarı da ayrıca belirttim. Bu rakamlara baktığınız zaman aklınıza gelen şu cümle oluyor:
” Ya öğrencilerimiz maşallah çok zekiler ya da bazı çarpıtmalar yapılıyor sonuçlar üzerinde. ”
Bu yıl mesela 1 ya da 2 tane üniversite sınavı ayarında soru sorulmadı ayrıca deprem nedeniyle ilk dönem müfredatından herkes sorumlu oldu. Bunun yanında aldıkları en yüksek puan ders notu olarak girildi ardından neredeyse herkesin diploma bitirme notları tavan yaptı.
2019’da eksi net yapan öğrenci sayısı 84 bin iken, 2020’de rakam 95 bine çıkmış, 2021’de ise biraz daha artarak 111 bine çıkmış. 2022 yılında sorular kolaylaştırılıyor ve eksi net yapan sayı 79 bine düşürülüyor. 2023’de ise 30 binli rakamlara indi.
Şimdi gelin ÖSYM’nin yaptığı sınavlara bir göz atalım. Sonunda da gerekli yorumlarımızı yapacağız.
YKS sınavları için sadece Matematik ve Türkçe istatistiklerini vereceğim. Tüm dersleri merak edenler internetten hepsine ulaşabilirler. Burada fazla kafa karıştırmaya gerek yok. (TYT ) de Türkçe ve Matematik derslerinden her yıl 40 tane soru geliyor, ( AYT ) de ise Mat. 40 soru, Türk Dili ve Edebiyatı 24 soru geliyor. Bunu da parantez içinde belirteyim.
2019 yılında yapılan sınavda; TYT AYT ( tüm adayların doğru yanıt ortalaması)
Türkçe : 14,673 4,985
Matematik : 5,672 4,775
2020 yılı ; Türkçe : 14,288 4,799
Matematik : 5,556 7,584
2021 yılı ; Türkçe : 18,404 6,448
Matematik : 5,117 5,297
2022 yılı ; Türkçe : 17,778 6,639
Matematik : 6,938 7,248
2023 yılı ; Türkçe : 20,021 5,763
Matematik : 8,218 7,376
NOT : 100 bin kişi sınavda sıfır ( 0 ) puan alıyor. İki yıldır da sınavlardaki baraj puanı oy uğruna kaldırıldı.
Tabloları dikkatle incelerseniz eğitim sisteminin çökmüş olduğunu görürsünüz. ÖSYM sınavlarına giren gençler anadilindeki soruların yarısını yanıtlayamıyor. matematiğin %80 ni yok, tarih sorularının sadece %5’i doğru.
Eğitim alanında her boşa geçirilen yıl yeni bir kayıp kuşağın doğmasına yol açıyor, bunu iyice belleyin.
MEB ve YÖK değişimden korkuyor, ÖSYM ise ben dokunulmazım deyip padişahlar gibi yaşamaya devam ediyor. Bu kurumların ne öğrenci, ne veli, ne öğretmen, ne devlet umurlarında.Hala eğitimin ülke sorunu haline geldiğini görmek istemiyorlar.
TÜİK der ki ; 2022 yılında yaptığımız araştırmada, 15 yaş ve üzeri bireylerin %69’nun bir yıl içerisinde 1 tane kitap bile okumadığı tespit edilmiş.
Yine;
TÜİK der ki; 2022 yılında 139.531 kişi ülkeden ayrılmıştır. Ülkeden göç edenlerin yaş aralığı da 20 – 35 yaş grubu.
Eğitimde ihtiyacımız, ezberci ve uydu zihinler değil, eleştirel ve analatik düşünen, problem çözen, yorum yapan zihinlerdir.
Ülkemizdeki öğrencilerin yaklaşık %65’nin okuma ve anlama düzeyi orta ve ortanın altında. Deyimleri, ata sözlerini, nükteleri ve hicivleri anlamıyorlar. Neden sonuç ilişkisi kuramıyorlar.
Gelelim suçluya:
Başta eğitime yıllardır burnun sokan ve çıkarmayan oy uğruna çocukların geleceklerini yok eden politikacılar, sonra kafasını kuma gömen akademisyenler, üniversiteler, öğretmenler, veliler. Yani anlayacağınız bu ülkede yaşayan herkes suçlu.
Ama biz hep en kolayını yapıyoruz ve suçu başkalarının üzerine yıkıyoruz. Bunu da dış güçler yaptı değil mi?
MEB, ÖSYM ve YÖK eğitime kendi pencerelerinden bakıyorlar, bunun acısını da önce öğrenciler sonra da onların velileri çekiyor ve çekecekler de.
Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor. Hepsi sırtlarında çanta doğru düzgün beslenme yok, bir dershaneden diğerine, okuldan eve, evden dershaneye bir yıl boyunca koştur dur. Bazen dinliyorum onları ; ” Şu kadar soru çözüyorum günde ” diyorlar. Kendi gençliğime dönüyorum ve soruyorum:
” 365 gün ders mi çalıştım ? Test mi çözdü ? ” diye.
Bu sonuçları görünce de bizim bilim toplumu olacağımıza kim inanır Allah aşkına ?!
Ortaokuldan ve liseden takdir ya da teşekkür belgesi ile mezun olan öğrencilerden yüzde kaçı üniversitede istediği bölüme giriyor ya da geçtim üniversiteye girebiliyor mu? Üniversitede okuyan kaç öğrenci okul bittikten sonra kendi branşında çalışıyor ya da iş buluyor ? Bu gençlerin yüzde kaçı mutlu ya da gelecekten umutlu?
Bunları düşünen tartışan veli var mı acaba?
Velilerin tek derdi daha ilkokul 1.sınıftan itibaren not ver, teşekkür belgesi ver, takdir ver, diploma notunu yükselt gibi saçma sapan isteklerle öğretmenleri bunaltmak.
Öğretmenlerin derdi de bana ne deyip, bilen bilmeyeni geçirmek, notları şişirmek önüne gelene belge dağıtmak.
Binlerce öğrenci sınavlar sonucunda açıkta kalıyorsa, lise birincileri sıfır çekiyorsa, bitirenler iş bulamıyorsa, öğrenci başarıları ile sınav başarıları birbirinin zıddı ise daha da mı uyuyalım. Yeterin artık !
Dershaneler dışında eğitimin tüm paydaşları her şeyden şikayetçi ama niye yeni arayış peşinde değiller?
Dershaneler umut taciri olmuş, veliler de yaşam için değil sınav ve diploma için ısrar eden topluluklar olmuş. Ezilende kendi çocukları.
Sınav ve akademik başarı odaklı dayatmacı bir eğitim sistemi yerine ” her çocuğun yeteneğine göre başarılı ve mutlu olacağı bir alanın olacağı ” eğitim modeli inşa edilse bu sorunların bir çoğu yok olup gidecektir.
Tabii böyle bir modeli ülkeye yerleştirecek güç ve sorumluluk var mı? Burası tartışılır.
Her yetişkin ister öğrencisi olsun, ister olmasın mutlaka kendisine sorsun:
Öğrenciler her okuduğu sınıfta yılda kaç kitap okuyor,
Okullarında hangi sporları kaçar saat yapıyorlar,
Hangi müzik aletini çalıyorlar ya da bir müzik korosunda görev almışlar mı,
Öğrenciler, okullarında kaç kez etkinliklere katılıyorlar, kaç projede görev alıyorlar,
Okulda kaç tane arkadaş edinmişler,
Hangi hobilerini geliştirmişler,
Sosyal medyada ne kadar zaman geçiriyorlar,
Yılda kaç defa ailecek ya da okulla sinemaya, tiyatroya, müzeye, resim sergisine, pikniğe gidiyorlar,
Soruları çoğaltabiliriz. Ama yanıtlarına geçersek çoğunluk sınıfta kalır.
İşimiz gücümüz sınav, test, not, ezber…
Eğitimin ideolojik bir bakış açısıyla planlanması ve toplum mühendisliği için gösterilen çabalar, her iktidarca uygulanmış ve maalesef hep sınıfta kalmıştır
Türkiye’de her öğrenciyi üniversiteli yapmak yerine ilkokuldan başlayarak çocukları geleceğe hazırlamalıyız. Başka çıkar yolu yok artık.
Sabahtan akşama kadar okulda kalıp da bir çoğu gereksiz derslerle uğraşan öğrenciler başarısız olurlarsa emin olun ki bunun sorumlusu onlar değildir.
Özet olarak ; Akademik başarıya verdiğimiz önem kadar, öğrencileri çeşitli açılardan geliştirecek, farkındalık yaratacak, kişiliklerinin gelişmesini sağlayacak etkinliklere yönelmeliyiz. Başarı öğrenci odaklı eğitimden geçiyor bunu artık anlayın. Başarı sınavlardan, şişirilmiş notlardan, boş diplomalardan geçmiyor.
Son söz eğitim sistemimiz okul öncesinden, yüksek lisansa kadar çağın gereklerine ve analatik düşünceye göre yenilenmelidir.
NOT: Eğitim yazılarıma devam edeceğim.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.