ADNAN DENİZ
EĞİTİMCİ/YAZAR
İnsanoğlunu anlayabilene aşk olsun. Hele günümüzde, dostunu ve düşmanını ayırt etmek için ya dedektif tutup araştıracaksın ya da çok iyi sezgilere sahip olup, anlayabileceksin.
Güzelde, İnsanı bu denli değişmeye iten sebep nedir? Hani dostluklar, fedakârlıklar vardı? Hani ortak paylaşımlar, karşılıksız sevgiler vardı? Onlara ne oldu da birden insanlar günlük değişmeye durdu? Aslında bilinmeyecek ne var! İnsanların egosu ve kıskançlıkları, başkasının mutsuzluklarından mutlu olmak istemeleri, Menfaatlerini ön plana çıkarmaları insanların durmadan dönmelerine ve karşısındaki dostlarını satmalarına neden olmaktadır. Aslında mutluluğun tanımında yatmaktadır bütün mesele Devamlı tüketen bir toplum yapısı bütün sosyal hayatı kaplamış durumda. Egoizm, bencillik, hep ben düşüncesi paylaşmanın, yardımlaşmanın yerini almış durumda. Kişi yalnızca kendisini düşünüyor ve toplumda bu yolla elde ettiği kazançlarıyla kendisine sosyal bir itibar elde etmeye çalışıyor.
Gençlerimiz, kısa yoldan zengin olmayı hedeflediğinden, bunu elde edebilmek için toplumun bütün değer yargılarını yıkmak suretiyle namus, ahlak, fazilet ve gururunu bu yolla feda ediyor. Tabiî ki bu yolculuğun sonucuda hüsranla bitiyor. Belki çok paraya sahip olabilirsin ama eğer kendi kişiliğinden taviz vermişsen psikolojik buhranlardan kurtulman mümkün değildir.
Acaba yeni neslin bu denli kötümser bir süreçten geçmesinde toplum önderlerinin, anne ve babaların, okulların, öğretmenlerin, basının, rolü yokmudur? Mesela bir TV “de cennete gidip gelen, istediği zaman dünyayı ziyaret edebilen, dünya aşkını yani dünyanın güzelliğini devamlı ortaya koyan bir dizi anlayışından sonra derslerde ahiret İnancını öğrenciye anlatırsan acaba ne denli eğitimden sonuç alabilirsin? Ailede devamlı şiddeti öngören bir aile anlayışından sonra okullarda demokratik anlayışı öğrencilere nasıl verebilirsin? İnsanlarla problemlerini şiddetle çözmeye çalışan bir toplumda hoşgörüyü yeni nesile nasıl vereceksin? Kazanda nasıl kazanırsan kazan, hangi yoldan eline para geçerse geçsin mübahtır anlayışı ile kimden doğruluğu, başkasının hakkını korumayı ve başkasının hakkına saygı göstermeyi bekleyebilirsin?
Şimdi ne yapıyoruz biliyor musunuz? Kapitalizmin meydana getirdiği kültür erozyonunu yaşıyoruz. Maddenin ön planda olduğu ve maddeyle kişinin kendisini kanıtlamaya çalıştığı bir süreci büyük bir erozyon halinde yaşıyoruz. Kimlik bunalımlarımız kendisini almış gidiyor. Biz kimiz sorusuna o yüzden herkesin cevabı çok farklı. Avrupalı mıyız? Asyalı mıyız? Neleri korumak istiyoruz? Yoksa hepten başkasını taklitmi etmeliyiz? Kendimize göre bir yolumuz yokmu? Neden yok? Tabii, Bu soruların cevabını hiç birimiz bilmiyoruz.
Gelecekle ilgili planlarımızı ve yetiştirmek istediğimiz insan tipini önceden belirtmememiz lazım değimli? Eğer bunu hala belirleyememişsek kimden ne bekliyoruz. Basını yönlendiren basın mensupları, televizyoncular, acaba paradan başka şeylerde düşünüyorlar mı? Yaptıkları dizi ve filmlerde ne amaçlıyorlar, ne gibi mesajlar veriyorlar? Acaba gazeteler yayınladıkları Haberlerde neleri ön plana niçin çıkarıyorlar? Yalnız amaçları trajmı? Öyleyse neden birazda yeni nesile örnek olacak projeleri ön plana getirip, desteklemiyorlar? Ülkenin geleceği ve gelecek nesillerin yaşam biçimleri acaba egoizme fedamı ediliyor anlamak mümkün değil.
Bu ülkede doğru bir şeyler yapıp, geleceğimizin teminatı gençlere güzel yarınlar hazırlamak istiyorsak, onları ilk önce manevi ve kültürel zenginliğimizle donanımlı yetiştirmeliyiz. Bu da ancak bütün kurum ve kuruluşlarla ailelerin ortak hareket etmesinden geçer.