İBRAHİM FAİK BAYAV
Yasin Suresi’nin 7’nci ayeti şöyle: ”Lakad hakka’l-kavlü ala ekserihim. Fehüm lâ yü’minûn”
Yani, verilen söz, onların çoğunun üzerine gerçekleşmiştir. Artık iman edemezler.
Soru şu: Hz. Muhammed’in uyarıcı olarak gönderildiği toplumda, ‘onlar’ (hüm) zamiriyle işaret edilenler kimlerdir?
Yasin Suresi’nin 2’nci ayetinde ‘hakîm’ olarak vasıflanan Kur’an’ın, 5’nci ayette Azîz ve Rahîm olan zat tarafından gönderildiği bildiriliyor. ‘Rahîm’ ismi, meşru çalışanlara, niyeti iyi olanlara, toplum yararına çaba harcayanlara -kim, ne inançta olursa olsun- hak edilenin verileceğini garanti eder. ‘Azîz’ ismi ise, mutlak gücün, yeri ve zamanı geldiğinde devreye gireceğini, meşru hakları suistimal edenlere karşılık verileceğini belirtir. Öyleyse ”onlar” diye işaret edilenler, Mekke ağalarının inisiyatifinde kötü yaşam süren, çalışmalarının karşılığı verilmeyen, geçmişe ait figürler önünde eğilmeye zorlanan, ama hakikat karşısında hakkı kabul edemeyen kölelerdir.
Bir toplumun ya da toplum içindeki grupların veya cemaatin, uyarılmadan azaba uğratılmayacağı Yasin Suresi’nin 6’ncı ayetinden anlaşılıyor. Köle edilmiş insanların, ağaların emirlerini her şartta yerine getirmekten, dünya gerçeklerini öğrenmeye ve düşünmeye fırsatları yoktur. Normal sosyal yaşama dönmeleri neyin ne olduğunu bilmelerine bağlıdır. Mekke ağaları, gerçeklerin bilinmesinin, alıştıkları saltanata son vereceğini bildiklerinden, kölelere, gerçekleri öğrenmeye başladıklarında tepki göstereceklerdir. Bunun ilk aşaması, hakim oldukları insanların önce söz ile korkutulmaları, işe yaramazsa cebren engellenmeleridir.
Bilal gibi birinin, gerçeği görüp Hz. Muhammed’e muhabbet beslemesi sebebiyle Mekke ağalarından gördüğü zulüm, tüm köleleri korkutmuştur. Lakin, Yaratan’ın uyarısından korkulması gerekiyordu ve Mekke ağalarına direnç gösterilmesi isteniyordu. Kölelerin çoğu bu direnci gösteremedi. Ağaların aldatıcı taltifiyle, Hz. Muhammed diliyle bildirilen gerçeğe uzak kalmaları yüzünden, ”artık fıtratın gereğine inanamazlar, hak olan hiçbir şeyi kabul edemezler” (fe lâ yü’minûn) hükmü onlara verilmiş oldu.
‘Hüm’ zamirinden anladığımız, Afrika kökenli siyah insanlardır.
Ağaların aldatıcı taltifini cazip görüp gerçeği kabul edemeyen siyah insanlar, Hz. Muhammed’in yaşadığı zamana münhasır değildir. Gelecek yılların gaflete düşmüş siyah insanları benzer uyarıyla karşılaşacaklar; uyarıdan anlamayanlar, kendilerine doğruya inanma melekesini bile kaybettiren azap sözüne muhatap olacaklardır.
Şu sorulur: Hak olanı anlayamayan, anlasa da hak olana yaklaşmayan siyahi insanların uğrayacağı azap nasıl bir şeydir?
”İnnâ cealnâ fî eğnâkıhim eğlâlen. Fe hiye ile’l-ezkân. Fe hüm mukmehûn” (Yasin 8) ayetinden o azabın nasıl bir şey olduğu anlaşılıyor: Boyunlarından çenelerini zorlayacak genişlikte kelepçelere bağlanmak.
‘Eğlâl’, canlıyı özgürlüğünden koparan her tür bağ adıdır. En acımasızı boyna takılır. Eğlâlin çeperi fazla geniş olduğunda takıldığı kişinin başının aşağı yukarı hareketine fırsat vermez. Ayak bileklerine takılan kaçmasını, el bileklerine takılan ise direnç göstermesini önler.
”fî eğnâkıhim eğlâlen” (boyunlarında kelepçe var) kelimesi ebceden 1420 ediyor. Tenvin sayılırsa 1470. İki tarih arasını veren bu kelime, Avrupalıların Afrikalı siyahiler üzerine plan yapma ve planı resmiyete dökme safhasının işaretini veriyor. Acımasız ve gaddarane.
1440 yılında, Afrika kabilelerinin ‘hükümdar’ kılıklı ağaları (Mesela: Kral Peel), Avrupalı tüccarlarla anlaşmışlar, bazı mallar karşılığında kabilelerin gafil fertlerini kandırıp onlara teslim etmişler. Kandırılan insanlar boyunlarına kelepçeler (eğlal) takılıp zincirlerle sürüklenmişer. O tüccarlar, önceleri korkarak siyahi insanları sürükleseler de, 1452 yılında Vatikan Papa’sının Portekiz Kralı VI. Afonsa’ya resmi izin vermesiyle onları çok rahat, okyanus ötesine kaçırmışlar. Kadın ve erkek, boyunlarında kelepçeler, birbirlerine bağlı zincirler ile teknelerin pislik içindeki anbarlarına tıkılan bu siyahi insanlar, ne önlerini görür ne de ardlarından haber alır vaziyette azaba düçar olmuşlar.
Yasin Suresi’nin 9’ncu ayetindeki ”Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden, ve min halfihim sedden” cümlesi, ebceden (tenvinler dahil) ikinci defa 1421 ve 1471 tarihlerini veriyor. Yasin Suresi’nin bu ayeti, Afrika’nın bu gafil siyahi insanları üzerinde tecelli etmiş.