İBRAHİM FAİK BAYAV
Ayet şu: ”İnne ke lemin’el-mürselîn; alâ sırâtın müstakîm” (Yasin; 3 ve 4).
Kur’an’ın ‘hakîm’ olduğunu bildiren Rab (Yasin: 2), Kur’an’ın kendisine teslim edilen zatı, ”le min’el-mürselîn” diyerek, hakkın tecellisi için genderilenlerden bir gönderilen ya da elçilerden bir elçi olarak tavsif ediyor. Ama ”inne ke” diyerek sadece onu tavsif ediyor. Şöyle bir anlam çıkıyor o sözden: Mekke’de sosyal yaşamın bozukluğunu gören birileri, o toplumda, bozukluğu giderme yönünde ‘kurtarıcı’ pozisyon almak istemişlerdir. Bozuk toplumda, hakları gaspedilmiş, horlanmış ve köle statüsüne getirilmiş insanların kendilerini o zilletten kurtulmalarını sağlayacak birinin veya birilerinin gelmesini beklemeleri doğaldır. Bundan rahatsız olup vicdan azabı çekenlerin bile beklemeleri doğaldır. Lakin istismar edilmeyeceklerini bilemiyorlar. Bu hengamda risalet görevi Halık tarafından Hz. Muhammed’e veriliyor. Toplumu kurtarıcı rolüne soyunanlar arasında O, ayrı tutuluyor, ”sadece sen” uyarısıyla tekid ediliyor.
Toplumu, zilletten, kurtarmak isteyen kimseler buna teşebbüs etseler bile, şartı, kendi yaşamlarını esen rüzgara göre dedeğiştirmemelerine ve değiştirmeyecek olmalarına bağlıdır. O şartın Hz. Muhammed’de olduğu ”Ala sıratın müstakim” kelimesinden anlaşılıyor.
”İnne ke le min’el-mürselin” kelimesi ebceden M.612 ediyor. Yani, Hz. Muhammed’in 610 yılında risalet görevi almasından iki yıl sonrası. Demek ki, kurtarıcılık pozisyonuna giren kimseler, o tarihte kendilerini göstermeye başlamışlar…
Ya da o tarihte Hz. Muhammed’e rakip olmak istemişlerdir.
Sadece Hz. Muhammed’in elçilerden bir elçi olduğu, ‘sırat-ı müstakim’ kelimesinin açıklanmasıyla daha net anlaşılacaktır.
‘Sırât’ sözcüğü, bildiğimiz yola, ana caddeye verilen isim olsa da, ferdin veya toplumun gidişatı anlamında olur. Örnek: ”Yolumuz hakkın yoludur”; ya da ”gittiğin yol yol değildir” deyimleriyle anlatılmak istendiği gibi. Yolumuz hakkın yoludur diyen kişi, zulme meyletmeyeceğini, zulüm edenlere rıza göstermeyeceğini anlatmak istiyordur. Gittiğin yol yol değildir dendiğinde ise, ailesinde veya çevresinde, sağlığını bozacak olanlara veya örfe muhalif davrananlara yapılan nasihat anlaşılır.
‘Müstakim‘ sözcüğü, bu ifadede, harekatı sağlam tutacak doğru usul veya metoddur. O usul veya metod alışılmışın dışında olmalıdır. Tatbikata geçildiğinde hedefe mutlaka ulaştıracaktır. Ciddiyet ve samimiyet müstakim yolun bariz iki elametidir. Hedef, siyasi ve finansal güç sahiplerince hakları yenmiş, hürriyetleri gaspedilmiş toplumun mutluluğa eriştirilmesidir.
Sırat-ı müstakim kelimesinin tenvinlerle belirsiz edilmesinin sebebi şudur: Her asırda veya her ülkede görülen zulümlerin sebebi değişik olduğundan o sebepler farklı usul veya metod ile ortadan kaldırılacaktır.