ŞEREF IŞIK

ŞEREF IŞIK

15 Mayıs 2024 Çarşamba

Anavarza’dan Kozan Kalesindeki Bayrağa…

Anavarza’dan Kozan Kalesindeki Bayrağa…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ŞEREF IŞIK

24 Kasım Öğretmenler Gününde Anavarza kalesindeydik. Çok güzel bir gezi oldu

Bir misafirim gelmişti ta Sakarya’dan. Anavarza ve Kozan kalesini görmek istiyordu. Aslında ben de Anavarza’da ki kazı çalışmasını merak ediyordum. Ekâbirlerimiz ona yakın Alaman kazması ile şov yapmışlardı 3 Eylül’de! Bakalım kazı ne durumda?

Hem misafiri gezdirmek, hem de yapılan kazı çalışmasını yerinde görmek üzere düştük yola. Gaziköyü beldesinde verdik bir mola. Türkeş Manga’yı da alıp devam ettik.

Antik kentin su deposu yanındaki ilk kapısından başladık gezmeye. Sonrasında köyün içindeki Hatun Dilci’nin açık hava müzesini gezdik. Mozaikli havuzları gördük. Yeni ve büyük bir lahit daha getirilmişti o müzeye.

Meşhur Ala Kapı üçüncü durağımız. Gerçekten ihtişamlı bir yapı. Kaleden önce “Düz ovada arayalım antik kenti” diyerek yalçın kayaların önünde gezdik biraz. Bol bol fotoğraf çektik gezi boyunca.

Dağın eteğinden yürüyerek kazı yerine ulaştık. Kazıya antik tiyatronun merkezinden başlamışlar. Stadyum olarak da kullanılan geniş bir alan. Kazı durdurulmuştu bu yıl için. Yaklaşık bir buçuk metre eninde, sekiz metre uzunluğunda bir kazı başlatmışlar. Derinliği de yarım metre ile iki metre arasında. Bu yeri örgülü telle çevirmişler “Kazı alanına girmek tehlikeli ve yasaktır” diye bir de küçük levha asmışlar üzerine. Tel örgü dışında da çalışma yapılmış biraz.

Sadece bu antik tiyatro ve stadyumun gün ışığına çıkartılması çok uzun yıllar alır bu hızla. Anavarza Antik Kenti üzerine kurulan mevcut Dilekkaya köyünün mutlaka kaldırılması gerek. Her evin yanından, bahçesinden gözle görünür tarih fışkırıyor. Bunu görmemek için kör olmalı insan. Ama, hala bu köyde yeni inşaatlar devam ediyor.

Kaya merdivenlerden adım adım çıktık zirveye. Her gördüğümüz eserle hayranlık duyduk o çağda yaşayan medeniyete. Ulaşabileceğimiz son noktaya kadar gittik. Dört katlı saray gördük yalçın kayaların üzerinde. Nergiz açmıştı bu mevsimde otların arasında. Gönlüm arkada kalmıştı, gözüm yolda.

Bekçi Yaşar Dilci iki turist kızı gezdiriyordu, henüz yirmi beş yaşlarında. Misafirim Bayram bey çok mükemmel İngilizce biliyordu konuştu onlarla. Biri beyaz biri zenci, ta Kanada’dan gelmişlerdi buraya.

Kaya mezarları hayranlıkla seyrettim dönüş yolunda. İki demli çay içtik kamışların altında. Ali’nin kesiği ile geziye koyduk nokta.

Zaman hayli geç olmuştu. Karanlık çökmeden Kozan Kalesine çıkmak arzusundaydık.

Gaziköyü’nde bıraktık Türkeş Manga’yı, aklımızı da muhteşem Anavarza’da.

Şehrin ışıkları birer birer yanmaya başlarken tırmanışa geçtik Kozan Kalesine. Son durakta park eden aracımızdan süratle indik. Görevlilere zirveye çıkacağımızı söyledik. Onlarda dikkatli olmamızı, orada ışıklandırma olmadığını söylediler. Kale kapısından girmeden akşam ezanı okunmaya başladı. Hızla tırmanıyorduk soluk soluğa. Bizden önde gidenler olduğunu gördük. Dört genç; iki erkek, iki bayan.

Hedefimiz Atatürk’ün ayaklarının dibi. Geldik en sonunda. Biz Atatürk’ün, şehir bizim ayaklarımız altında. Fotoğraflar çektik. Birde bayrağın yanında çekelim istedik. Ne mi gördük? Utandık!

Bayrağın üzerine yazılar yazılmış, siyah boyalarla karalanmış.

Ben fotoğrafını çekerken arkadaşım koluyla yazılı yerlerini kapatmaya çalışıyordu poz verircesine.

Ama ne mümkün!

Be ey nankör, be ey şerefsiz, sen o bayrağa nasıl yaparsın bunu?

Peki, kaleye onca para harcayan, onca emek veren belediyemiz bu eserleri korumak için çaba sarf etmiyor mu?

Her yıl milli bayramlarda bir bakım yapılsa. (Gerçi milli bayram da kalmadı ya!) Gerekiyorsa boyansa. Biz de utanmasak olmaz mı konuklarımızdan?

Dönüşte yudumladığımız sıcak sütlü melengiç kahvesi bile silmedi utancımı.

Yakışıyor mu Kozan’a?

“Yapanlar boyasın” mı deniyor yoksa.

Kaldır kaldırabiliyorsan sıkıyorsa ya da!