15 Mayıs 2024 Çarşamba
ŞEREF IŞIK
Değerli okuyucular; Bu yazı bir kurgu değildir. Okuyacağınız yazı yaşanmış ve yaşanmakta olan gerçek bir hayat hikayesidir. Bu bir acıtasyon değildir. Dürüst saf insanların ders alması, birilerinin hayatına tuz biber ekenlerin vicdan muhasebesi yapması ve kendini kurtarmak adına hiç de etik olmayan yollara başvuranların vicdanlarıyla baş başa kalmaları adına yazılmıştır.
….
İncir ağacının gölgesinde ot bitmezmiş.
Dost bildiklerimiz ocağımıza incir ağacını diktiler sağ olsunlar. Her gün onun gölgesinde günümüzü geçiriyoruz.
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesindeki çeşitli okullarda 2002 yılından bu yana onlarca, yüzlerce ücretli öğretmen çalışmaktadır. Bu öğretmenlerin ne başlama tarihi, ne de ayrılma tarihi belli değildir. Yani çalışma süre garantisi yoktur.
Ücretli öğretmen bir eğitim öğretim yılı içerisinde azami dokuz ay çalışabilir. On ay çalışma şansı yoktur. Hiçbir ücretli öğretmenin ikinci bir eğitim öğretim yılında çalışabilme garantisi de yoktur.
2002 yılından beri ücretli öğretmenlerin aylık ortalama altı-yedi yüz lira hak edişleri Kozan’da şubesi bulunan bir bankada ki açtırılan hesaplarına yatırılır. Bu bankanın yetkilileri ücretli öğretmenin ne aldığını ve çalışma sürelerini çok çok iyi bilirler.
…
Ve dostlarımızın ocağımıza diktiği incir ağacı hızla büyür, dallanır ve kocaman olur. Artık incir ağacı gölgesinde yaşam zorlaşır.
Hikaye şu:
Bir kızım var, Eğitim Fakültesi mezunu, KPSS mağduru. 2010 yılında milli eğitime bağlı bir okulda ücretli öğretmen olarak çalışırken aynı zamanda da bir dershanede ek ders karşılığı öğretmenlik yapıyordu.
KPS Sınavlarına da hazırlanan bu kızım, zorunlu iş temposu ve sınav stresi içinde yaşam mücadelesi verirken çalıştığı dershane sahipleri boşluktan yararlanıp bir kadrolu kefil öğretmen bulurlar ve kızımın adına eğitim öğretim yılı sonunda kredi çektirip kendileri kullanırlar. Bizim bu krediden on beş ay sonra haberimiz olur. Son iki ayı ödenmemiş ve evimize ihtarname gelmişti.
Kızımın bir işi yoktu artık. Sadece dershanede ücretli öğretmenliğe devam ediyordu o kredinin hatırına. Kendisine belli bir ücret ödenemiyordu zaten. İhtiyacı olduğunda 50-60 lira harçlık alabiliyordu dershaneden.
Kredinin ödenmeyen son iki ay taksiti ve birkaç ay daha düzenli ödeme yapıldı.
Bir süre kadrolu kefil öğretmenin maaşından kestiler kredi taksitlerini. Kefil öğretmenin hanımı da dershaneye gelip kesilen parayı dershane kasasından alıyordu.
İşler bozuldukça bozuldu. Dershane el değiştirdi. Kefil banka değiştirdi. Banka kızımı arar. Kızın hiçbir işi de geliri de yok. Ben emekli maaşımla dört nüfusu geçindirmeye çalışıyorum. Bankaya kefile yönelmelerini söyledik. Tamam dediler. Aradan birkaç ay daha geçince işin hiç de usulüne uygun yürümediğini öğrendik.
Kızım hakkında icra takibi başlatmak üzere banka doğrudan Adana’da bulunan banka avukatına başvurur. Avukata kefilin ismi hiç gönderilmez. Avukat kefilin kendisine bildirilmediğini söyler.
Bu arada bir iş adamı ile bankaya gittik. Banka müdürü yoktu. Yetkili iki kişi ile görüştük. Onlara şunu söyledim.
-Bir ücretli öğretmenin görev süresini biliyorsunuz, aldığı ücreti biliyorsunuz, gelecek yıl çalışma garantisi olmadığını da biliyorsunuz. Peki bu çocuğa nasıl otuz altı ay vade ile kredi veriyorsunuz?
Şu cevabı verdiler.
-Biz şartları uygunsa ev kadınına bile kredi verebiliriz.
-Peki, bunun şartları kadrolu öğretmenin kefil olması, siz bu kızdan alacak bir şey bulamıyorsunuz neden kefile yönelmediniz?
-Kefil başka bankadan maaş alıyor, icra ile almamız gerek, onun için işlem başlattık.
-Peki kefilin ismini neden avukata bildirmediniz?
Ses yok.
Bu bankacılık mı, tefecilik mi?
Ne bir ödeyecek geliri, ne de icraya verebilecek bir mal varlığı var kızımın.
Bu arada bir dost girer devreye. Banka yetkilileri, banka avukatı ve kendi avukatı ile yaptığı görüşmelerden sonra borcun tamamını kapatmak üzere icra takibini durdurur.
Bir gün telefonum çaldı. O banka şubesinden aranıyordum. Bir gün önce de bankaya gitmiştim. Çalışırken maaşımı o bankadan alıyordum, emekli olunca da o bankaya aktardım maaşımı. Bana istersem ek hesap limitimi yükseltebileceklerini söylediler. Ben de emekli maaşımı geçmeyecek oranda yükseltebilirsiniz deyince, bir imza için bankaya kadar gelmeniz gerek dediler. Bende kalsın o zaman dedim.
Çok iyi hatırlıyorum. Çalışıyordum o zaman. Ek hesap açılmasını istedim. Limitinin de maaşım kadar olmasını istemiştim. Çok altında bir limit verdiler. Hala da o limit duruyor. Düğün değil bayram değil eniştem beni niye öptü, dedim, herhalde yanlışlıkla öptü.
İşin rengi akşam eve varınca anlaşıldı. Kefilden tahsil yolunu bırakıp, hakkında doğrudan icra takibi başlattıkları, hiçbir geliri olmayan kızımı da aynı gün, aynı banka şubesinden arayıp “Kredi kartı verelim” demişler. “Hayır ben istemiyorum” demiş kızım. “Ya biz sana kredi kullandırmışız ama kredi kartı vermemişiz, gel birde kredi kartı verelim”, demişler. Kızımda reddetmiş.
Pes doğrusu! Bir de küfür etseydiniz o zavallıya.
Bu teklifler yapılan yanlışa karşı gönül almak içinse, özrünüz kabahatinizden büyük sayın bankacılar.
Yok, icra takibini dondurdular, ödeyecekler, bunlara verelim odunu diyorsanız, bunun adına
bankacılık değil tefecilik derler.
Sayın banka yetkilileri…
Kızımın beş kuruşunun dahi boğazından geçmediği, dost bildiklerimizin armağanı incir ağacını kuruttuk; ama incir ağacı bu kökü geçmez. İçimizde hep kökü kalacak!
O gün, ocağımıza incir ağacı dikenler hakkında dava açabilme hakkımız olduğunu hatırlatmıştınız bana.
Evet açacağız.
Etik olmayan davranış içine giren banka ilgilileri hakkında da dava açma hakkımızı saklı tuttuğumuz gibi.