06 Nisan 2024 Cumartesi
Röportaj: Ayça Öztorun
Yüreklerimize taht kuran Yeşilçam klasiği Hababam sınıfı, Rıfat Ilgaz’ın “Aynı” adlı eserinden sinemaya uyarlanmıştır. Hababam Sınıfı Türk Sinema tarihinin en komik iki filminden birisidir. Tosun Paşa adlı sinema filmi ikinci sırada yerini korumaktadır. Aynı zamanda IMDB sitesinin yapmış olduğu araştırmalarda, sinema izleyicilerinin oylamalarıyla dünyanın en komik filmleri listesinde üçüncü olmuştur.
Çocukluk dönemimizdeki Damat Ferit’imizi,İnek Şaban’ımızı, Badi Ekrem’i, Hafize anayı, Kel Mahmut’u unutmamız mümkün mü? Bir çoğu göçüp gitse de ebediyete, Hababam sınıfıyla birlikte ölümsüzleştiler.
Sevgili Halit Akçatepe’nin cenazesinde, Hababam Sınıfının Bacaksız karakteri, Tuncay Akça, unutamayacağım kara mizah türünde bir açıklama yapmıştı.
“Ekibimiz yavaş yavaş ahrete intikal ediyor. Her halde Ertem ağabey oralarda ekibi yeniden kuruyor” diyen Hababam sınıfının Bacaksız karakteri Tuncay Akça ile Hababam Sınıfını anmak için bir araya geldik. Umut ederim ki Tuncay beyle yaptığım bu söyleşiyle, biraz olsun bu güzel kadroyu anmış oluruz.
A. ÖZTORUN: Tuncay Bey, eski Hababam sınıfıyla, günümüzde çekilmiş Hababam Sınıfını kıyaslayabilir misiniz?
TUNCAY AKÇA: Eski Hababam Sınıfı amatör ruh ama profesyonel düşünceyle çekiliyordu. Orada başrol diye bir şey yoktu. Oradaki insanlar amatör ruhla bu işi yaptığı için işi severek yapıyordu. O dönemler Yeşilçam piyasasında negatif bir ortam yoktu. Film çekimleri esnasında sürekli tekrarlama yoktu. İki kere prova yapıp tek seferde çekiyorduk. Ondan dolayı eski Hababam Sınıfının çekimleri sıcak bir ortamda, samimi duygularla çekiliyordu. Herkes rolünü aşkla ve şevkle yapıyordu. Ustamız Ertem Eğilmez’in insanlara bakış açısı çok farklıydı. Oyunculuğu sevdirdiği gibi senaryoyu da bize benimsetmişti. Sette kimse kimseden üstün değildi. Orada yemek dahi yediğimiz zaman, herkes eşit şartlarda sıraya girerek yemeğini alıyordu. Sette üstünlük yerine eşitlik, hasetlik yerine sevgi kol geziyordu. O zamanlar sinema seyircisi, yetmişer yüzer kişilik değildi. Neredeyse bin kişilik seyirci vardı ve gelenlerde de sinema izleme adabı vardı.
A. ÖZTORUN: Biz sizi eski Hababam Sınıfında çok çalışkan bir öğrenci olarak tanıdık. Yeni Hababam Sınıfında güvenlik oldunuz. Ben bu filmi izlerken gözlerim doldu. Çünkü siz eski Hababam’dan yadigârdınız. Size yeni Hababam’da öğretmen veya Müdür rolü daha çok yakışacaktı. Ne oldu da Bekçi rolünü verdiler? Düşünemediler mi eski Hababam’da başarılı bir çocuk olduğunuzu?
TUNCAY AKÇA: Eski Hababam’da liseye yeni başlayan talebe rolünü vermişlerdi. Hatta Kemal abiyle, (Kemal Sunal) filmin bir sahnesinde “Şurada liseyi bitirmeme üç yıl kalmış” diye dalga geçiyorum. Benden büyük, tembel okul arkadaşlarımla dalga geçen bir tipken, yeni Hababam’da senarist ve yapımcı, bana güvenlik rolünü uygun görmüş. Eski Hababam’da öğrencilerle dalga geçen ufaklıkken, yeni Hababam’da da yine çocuklarla dalga geçen, yine haylazlığını yapan güvenlikçi Bacaksız amca karakterini oynadım. Eskisinde, öğrenciler; “Aç kapıyı Veysel Efendi Hababam sınıfı geliyor” derlerdi. Yenisinde de, “Aç kapıyı Bacaksız amca Hababam geliyor!” dediler. Yeni Hababam’ın yönetmenliğini, eski Hababam’ın Yönetmeni Ertem Eğilmez’in yardımcı yönetmeni Kartal Tibet çekti. Filmin dokusunu bildiği için yeni ve eskiyi harmanlamaya çalıştı. Yani ben eski Hababam’da nasılsam, yeni Hababam’da da o karakteri güvenlik rolüyle devam ettirmiş oldum.
A.ÖZTORUN: Şu an bu soruyu sorarken boğazım düğümleniyor. Türk sinemasında klasiklere girmiş Hababam Sınıfından bize mirassınız. Vefat eden sanatçılarımızı saygıyla anarken, Adile Naşit’in set arkasındaki aklınızda kalan veya sizde derin iz bırakan anısı oldu mu?
TUNCA AKÇA: Tabi oldu. Adile Naşit, sahnelerin tozunu yutmuş kaliteli ve başarılı bir sanatçımızdı. Babası Tiyatrocu Naşit Özcan Bey. Annesi de tiyatroda kostüm ütüleyen, kostümleri hazırlayan Amelya Hanımdır. Kardeşi Selim Naşit’le Adile abla, Tiyatronun içinde büyüyerek duayen olmuş insanlar. Adile abla çocukları çok severdi. Oğlu 14-15 yaşlarındayken, geçirdiği bir rahatsızlık sonucu vefat etmişti. Bu acı olaydan sonra bütün hayatını çocuklara adamıştı. Kuzucuklarım derken milyonların çocuğunu bağrına basardı. Ama şunu iyi biliyorduk. Kahkaha atarken içi kan ağlayan bir insandı.Türk sinemasının büyük kaybıdır ve asla yeri doldurulamaz sanatçımızdır.
Ramazan bayramında, kurban bayramında Balmumcu semtine gider onu evinde ziyaret ederdim. Sabahları gittiğim için kahvaltı masasını hazırlardı. Birlikte kahvaltı yapardık. Beni kaybettiği oğluyla özdeşleştirir, oğluymuşum gibi şefkatini esirgemezdi. Münir abiyle (Münir Özkul) bizim aile filminde oynamışlardı. Orada Münir Özkul’un oğlu rolündeydim. Adile abla bana özel ilgi gösterir benimle çok ilgilenirdi. Bana palto almıştı. Sevgi dolu yüreği herkese yetiyordu.
Adile abla çok anaç bir kadındı. Hayatımda en güzel ödül, sınıfımı geçtiğimde babamın bana aldığı kol saati ve Adile ablamın armağan ettiği kırmızı kilitli hatıra defteriydi. Adile abla o kadar büyük bir sanatçıydı ki, oğlunu toprağa verdiği günün gecesi, içi kan ağlasa da sahneye çıkmıştı. Söylediği bir şeyi hiç unutamam; “sanatta perde kapanmaz.” derdi. O sanat dolu bir insandı. Allah gani gani rahmet eylesin.
A. ÖZTORUN: Rahmetle andığım Tarık Akan, babamın dava arkadaşıydı. 12 Eylül sürecinde Barış Derneği yönetim kurulunda olmalarından ötürü aynı davadan yargılanmışlardı. Tarık Akan’ın yeri benim için doldurulamaz. O çok başka bir insandı. Hababam sınıfının yakışıklı Damat Ferit’i, genç kızların beyaz atlı Prensiydi. Film çekimleri dışında Tarık ağabeyle görüşmeye devam ettiniz mi?
TUNCAY AKÇA: Evet, Tarık abi benim içinde çok özel bir insandır. Onunla beş filmde oynadım. Tarık abiyi filmlerindeki rolleriyle üç ayrı kategoriye koyabiliriz. Genç kızların sevgilisi Tarık Akan, Polisiye filmlerde kötülüklerin karşısında duran Tarık Akan, Yılmaz Güney ekolünü devam ettiren Tarık Akan. Saymakla bitmeyen bir birinden güzel filmlerin unutulmaz kahramanıydı. Yol ve Sürü filminde adeta efsaneleşmişti. Sanatçılığında zirve yapmış gerçek bir devdi o. Tarık Akan bazı insanların haksız eleştirilerine maruz kaldı. Çirkin eleştiriler yapan insanları kınıyorum. Öldüğü zaman bile bazı insanlar, bilmedikleri Tarık akan için, bilmedikleri konular hakkında olur olmaz eleştirdiklerinde de çok kızdım. Bakırköy’de Taş Mektep okulu yaptırdı. O okulda, aydın, Atatürkçü, yurtsever insanlar yetiştirdi ve o çocuklara iyi insan olmayı aşılamıştı. Kars’ta kardeş okulu vardı ve o okulda okuyan çocuklara her yıl yardım gönderiyorlardı. Tarık abim sanatçılığının yanı sıra gerçek bir eğitimciydi.
A. ÖZTORUN: Kemal Sunal’ımız sanki ölmemiş gibi geliyor bana. Kemal Sunal özel hayatında nasıl bir insandı?
TUNCAY AKÇA: Kemal abi adam gibi adamdı. Film setinde oldukça neşeli bir insandı. Korkunç yardımsever, dost bir insandı. Özel hayatında da fazla ciddi bir insandı. Örnek bir aile babasıydı. Ailesini basından uzak tutardı. Bir gün ben korkunç hastalandım. Ateş Hattı programında hastalığım konu olunca, Kemal abi duyuyor ve annemi arıyor. Derhal ne gerekiyorsa ve ne gibi ihtiyacınız varsa ben varım diyor. İşte dostluk budur. Maddiyat bir şekilde bulunur fakat maneviyatı bulmak için çok çaba göstermek gerektiğine ve bu zamanda gerçek dostun zor bulunduğuna inananlardanım. Kemal Sunal dört dörtlük insandı. aramızdan zamansız ayrılması hepimizi yıktı. Rahmetle anmadan geçemeyeceğim.
A. ÖZTORUN: Son zamanlarda Münir Özkul’un (Kel Mahmut) ölüm haberleri yazılıp çiziliyor. Öldüğü doğru mu?
TUNCAY AKÇA: Hayır doğru değl. Münir abi yaşıyor fakat yoğun bakımda. Eşi o kadar güzel bakıyor ki, sanki bir anne çocuğunun üzerine nasıl titriyorsa öyle titriyor adeta. Biz ekip olarak onu görmeyi çok istedik. Sık sık olmasa da ziyaretine gitmek istedik ama eşi ziyaretin uygun olmayacağını söyleyince gidemedik. Münir abi 93 yaşında şu anda. Dilerim hakkında hayırlısı olsun. Sağlığına kavuşması temennimiz.
A. ÖZTORUN: Son zamanlarda film teklifi aldınız mı?
TUNCAY AKÇA: Var, çok film teklifi var ama biz Yeşilçam kültürü alıp, o ekolden geldiğimiz için biz de usta çırak ilişkisini, terbiyeyi, ailemden sonra Yeşilçam setinde büyüklerimden öğrendim. Konuyu dağıtıyor demezsen; O dönem Almanya’dan bir hanım geldi. Bana evlenme teklifi etti. Bana özel masa kurdu ve o masada bir kuş sütü eksikti. Dedim ya! Yeşilçam terbiyesi almışım diye. Ustamdan, yönetmenimden izin almadan o masaya oturmadım. Bu öğreti ahlak ve gelenekti. Şimdiki insanlarda her türlü yozlaşmış, ahlak bozukluğu, setlerde saptırılmış aşk hikayeleri, yani bunlar bizim almış olduğumuz eğitime ters.
Ben eski Yeşilçam dokusunu çok arıyorum. Bu aralar BKM’nın bir işine gittim. Ardından “yüzüğün sırrı” adlı sinema filminde başrol oynadım. Kendi imkanlarımıza göre çektiğimiz bir filmdi. Kendimiz çektik kendimiz oynadık. Çok filmde rol aldım. Teklifte çok fakat ben, Ataşehir Belediyesinde Kültür müdürlüğünde çalışıyorum. Okullarda, üniversitelerde seminer veriyoruz. Sinemayı, eski Yeşilçam’ı anlatıyorum. Belediyemizde bu konuda çok aktif ve yoğun. Sanatsal etkinlikleri, iş ahlakını göz önünde bulundurarak, işimden izin aldığım sürece film çekimlerini kabul ediyorum. Sette emek harcayıp, çalışıp, sanatımı icra ederken, aldığım paranın hakkını vermek istiyorum.
A. ÖZTORUN: Devlet Tiyatrosu Sanatçısı oldunuz mu?
TUNCAY AKÇA: Hayır, Devlet sanatçısı olmak çok ayrı bir şeydir. Onu Cumhurbaşkanlığı verir. Cumhurbaşkanının Devlet sanatçısı unvanı vereceği kişiler, kendi siyasi düşüncesine yakın olan kişilerdir. Sanatçının siyaseti doğrularıdır. Devlet sanatçısı olan insan, kendini sanatıyla kanıtlamalıdır. Bir kişinin sen ol demesiyle sanatçı olunmaz. Türkiye’de o kadar çok duayenler var ki, o kadar yetenekler var ki, o yeteneklerin içindeki enerjiyi çıkarıp, Devlet sanatçısı unvanıyla gerçek sanatçıları taçlandırmak, ülkemizin de kültürel anlamda önünü açmaya yarar. Maalesef taraflı insanlara veriliyor unvanlar.
A. ÖZTORUN: Kıymetli sanatçımız Yılmaz Güney’in her hangi bir filminde oynadınız mı? Yol filmini Yılmaz Güney’in yazmadığına dair iddialar var. (gerçi bu iddiaya ben çok sinirlendim) Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
TUNCAY AKÇA: Oynadım. Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı “Yol” filminde oynadım. Yol filmi ilk önce 13 mahkumun hayatını konu alıyordu. Biz bu filmi Cunda adasında çekiyorduk. Orada yönetmen Erden Kral’dı. Yılmaz Güney, Erden Kral’ın çektiği bölümleri beğenmedi. Baya bir harcama yapılmıştı filme. Daha sonra Yılmaz Güney senaryo üzerinde çalışıp, oyuncu mahkum sayısını on üçten altıya düşürdü. Yılmaz Güney bu senaryoyu yazmıştır. Cezaevindeki koşulları yazdı. Ben orada Yusuf diye bir karakteri oynadım. O karakter gerçekte öyle bir tipmiş ki, içerdeyken Yılmaz Güney bir filmimi seyretmiş. Senaryoda ki Yusuf’u ancak Tuncay oynar demiş. Yılmaz Güney’le çalışmak benim için onurdur. Yol filminde kadro da çok güzeldi. Tarık Akan ve bir çok önemli insan vardı. Dediğim gibi ilk başta çok bütçe harcandığı için altı kişilik karakterle düşük bütçeye çekildi. Tarık Akan, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Hikmet Taşdemir, ben ve Güven Şengül oynadık. Güven Şengül, Yılmaz abimin siyasi arkadaşıydı. Eski filmlerinde de rol vermişti. Daha sonra aralarında ki tartışma yüzünden Güven Şengül’ün sahnelerini attı. Arada bende kurban gittim. Yılmaz abinin çıkardığı o bölümlerde benim de sahnelerim vardı ve bende o tartışmanın kurbanı olmuştum.
A. ÖZTORUN: Çocuklarınız Hababam Sınıfında çocuk Tuncay’ı izliyorlar, bu müthiş bir şey. O karede sizi gördüklerinde tepkileri ne oldu?
TUNCAY AKÇA: Ben biraz geç evlendim. 43 yaşındaydım. Kızım şu an on yaşında. Oğlum yedi. Hababam Sınıfını izlerken oğlum heyecanla bana Hababam Sınıfı demek yerine, bababam Sınıfı diye heyecanla kekelemeye başladı.
Kızım ve oğlum, filmlerimi izlerken çok heyecanlanıyorlar. Bana filmde neler yaptıysam anlatıyorlar. Babalarının keyfini filmlerde çıkarıp, kahkahalar atıyorlar. onlar sevgi dolu beni izlerken, film setindeki heyecanı tekrar yaşıyorum.
A. ÖZTORUN: Çocuklarınızın sinema dünyasında yer almasını ister misiniz?
TUNCAY AKÇA: Büyük konuşmayım ama ben çocuklarımın, sanatın içinde yer almalarını istemiyorum. Türkiye’de ne sanatın, ne de sanatçının değeri var.
A. ÖZTORUN: Uyuşturucuyla mücadele eden, dernekler kuran duyarlı bir sanatçısınız. Türkiye’de uyuşturucu kullanımı konusunda gelinen son durum nedir?
TUNCAY AKÇA: Bizi ustalarımız bizi güzel yetiştirdi. Onlar bize ibadette gizli, kabahatte gizli derdi. Şimdilerde ibadette açık, kabahatte açık. Ben uyuşturucuya ve uyuşturucu kullananlara şiddetle karşıyım. Mahallemde kurduğum amatör spor kulübü var. Bu kulübü 1989 da kurdum. 10 sene amatör kümeye çıkması için mücadele verdim 1999 da amatör kümeye girdik. Mahallemizi biliyorsun. 1Mayıs mahallesi. Eskiden siyasi abilerimiz vardı. Mahallemiz tertemizdi. Tabi Fikirtepe orası burası bu taraflara gelince, oradan gelen insanlar uyuşturucuyu da kendileriyle buralara taşıdılar. Okul önlerinde üç liraya beş liraya çocukları zehirlemeye başladılar. Biz spor kulübümüzün çevresini temizledik. Belediye Başkanımızda bize sahip çıktılar ve çimlendirip çevreyi de güzelleştirdik. Orada çocukları, gençleri uyuşturucudan koruduk. Onları uyuşturucunun zararları konusunda bilinçlendirdik. Cumartesi, Pazar günleri akademimizde seminerler verdik ve Akademimizin başına hem öğretmen, hem de anne olan kaliteli bir eğitimci getirdik. Orada çocuklarımızın kötü alışkanlıklara karşı nasıl mücadele verilmesi gerektiğini ve zararlarını sıklıkla anlatıyor. Beş yüz’e yakın lisanslı gençlerimiz var ve bu gençlerin hepsi uyuşturucudan uzak başarılı gençler.
A. ÖZTORUN: Sinema ve Tiyatro okuyan gençlerimize neler tavsiye edersiniz?
TUNCAY AKÇA: Bu bölümleri tercih eden çocukların ilk önce içinde cevher olmalı ve sanata aşkla gönül vermeli. Amatör ruh, profesyonel düşünce ile bu işi o kadar çok sevecek ki, sanatında muvaffak olabilsin. Sevgi olmadan ne yaratıcılık olur, ne hoşgörü olur. Hiç bir şey olmaz. Önemli olan bu işi hissederek oynamak. Ben bu işi kırk üç yıldır yapıyorum ve hala profesyonel olamadım. Amatörüm ben. O ruhu, amatör ruhu yaşıyorum. Filmimi izlerken aldığım nefesi hissediyorum ve ondan dolayı da çok mutlu oluyorum.
A. ÖZTORUN: Tuncay Bey bana zaman ayırıp, merak ettiklerimizi hem okurlarıma, hem de hayranlarınıza anlattığınız için çok teşekkür ederim. Hababam Sınıfının ufaklığı, şimdilerde çok beyefendi. Sanata ve işine dört elle tutunmuş, topluma faydalı iyi bir aile babası olarak karşımızdasınız. Sizi tebrik ediyorum. Buradan okurlarım adına, tüm Hababam Sınıfının güzel öğrencilerini, Kel Mahmut’unu, Hafize anayı, öğretmen kadrosunu, Sevgili Rıfat Ilgaz’ı ve tüm ekibi sevgi ve saygıyla anıyorum.
TUNCAY AKÇA: Çok teşekkür ederim sevgili Ayça. Kalem işçisi, Şair, Yazar ve Gazeteci olarak, Sanatı ve Sanatçıyı topluma lanse eden kıymetli bir insansınız. Sizde yazım Sanatçısı bir insansınız. Bizleri andığınız için bende sana çok teşekkür ederim.