12 Şubat 2025 Çarşamba
ALİ ÇOKYİĞİT – BOKS ANTRENÖRÜ
Neden mi mutluyum,
Çünkü kimseyle uğraşmıyor
Kimsenin alına moruna karışmıyorum,
Kimseyle yarışmıyorum…
Mutluyum çünkü hayattan mantığıma aykırı
Gücüme ağır gelecek hiçbir beklenti içinde
Kendimi yiyip bitirmiyorum…
Hayallerle değil gerçeklerimle yaşıyorum..
Aldığım nefes bana ait olan herşey için
Gönülden Allah’a her vakit şükrediyorum…
Mutluyum çünkü ben hayatı da insanları da
Artık çok iyi biliyorum,
Bazılarını güzel günlerim
Bazılarını kötü günlerim sayesinde tanıdım…
O yüzden hayata yaşadıklarıma da
Şükrediyorum…
Mutluyum çünkü ;
Mutluluğu huzuru kendim dışımda
Hiçbir şeye bağlamadım
Hiçbir şeyde aramadım…
Kendimi sevdim kaderime hiç küsmedim
Mutluyum çünkü ;
Kavga nedir kötü sözler nedir bilmedim…
Edenlerin de hiçbir zaman ayarına düşüp
Sesimi bile yükseltmedim…
Sabrımın enginliğinden değil,
Kendime olan saygıma verdiğim önemden..
Her insan gibi benim de var elbette
Sevenlerim sevmeyenlerim,
Düşmanlarım ve dostlarım…
Ama ben sevmeyenlerimle
Düşmanlarımla değil,
Sevenlerimi ve dostlarımı sadece
Kaale almayı yeğledim..
Kendi dünyam haricinde olan biten herşeye
İçimin kapılarımı kapadım…
Hayatım bazen alabora olsa da
Gemimi hiç karaya oturmadan
Kendi yolumda ilerledim…
Çünkü ben içinde yolculuk yaptığım
Sevdiklerimin de içinde olan bu geminin
Dümenini kimseye emanet etmedim…
Bazen demirledim dinlendim
Ama hiçbir zaman pes etmedim…
~ ALİ ÇOKYİĞİT ~
BOKS ANTRENÖRÜ
ALİ ÇOKYİĞİT – BOKS ANTRENÖRÜ
Bugün Benim Doğum Günüm…
Evet Gerçekten İyi ki Doğmuşum…
Bu, yaşamış olduğum hayat diliminde…
Ne çok çabaladım, ne çok savaş verdim…
Ne zorlu savaşları kazandım,
Nekadar kolay savaşlarda yenildim..
Aşık oldum, sevdim, kızdım, nefret ettim,
Yine sevdim, yeri geldi kahkalarla güldüm,
Bazen hıçkıra hıçkıra ağladım,
Mutlu oldum, mutlu ettim,
Hayal kırıklıklarım da oldu…
Hayallerimin ötesinde yaşadığım
Çok mutlu anlarımda…
Sevdiğim insanlara sımsıkı sarıldım…
Kimi kaldı, kimi el oldu gitti…
Yine de hiç bir seye şaşırmadım,
Üzüldüm ama üzmedim…
Oluşum ve duruşumdan hiç taviz vermedim…
Ne kadar daha yaşarım bilmiyorum ama
Ölsem gözüm arkada kalmaz…
Çünkü, ne onurumu zedeleyecek
Nede karşı tarafa hak etmediği
Hiç bir şey yapmadım…
Düştüm, kalktım, sinirlendim,
Hemen ardından sakinleştim…
Güçlendim, tekrar düştüm tekrar kalktım..
Kazandım, kaybettim, yanıldım, yenildim…
Kazandığım zaferler doldu,
Kaybettiklerimde…
Her geçen yıl kendime yeni bir şeyler kattım,
Öğrendim…
Bazı insanlardan vazgeçtim,
Bazı insanları kaybettim,
Bazı insanları sevdim, Özledim…
Ve bazılarınıda hala özlüyorum…
Artık bu yeni yaşımda, daha güçlüyüm,
Daha yenilmez..! Hoş da…
Yenilmez olmayı çok da önemsemedim
Hiç bir zaman…
Artık daha doğru kararlar veriyorum,
Tercihler yapıyorum…
Yanılmamak hata yapmamak için
Daha dikkatli oluyorum…
Üzülmenin ne kadar kötü olduğunu
Bildiğim için, insanları üzmemek için
Daha çok gayret ediyorum..
Asla kimsenin hayal kırıklığı olmamak için
Mücadele ediyorum…
Kendime Daha Dürüst,
İnsanlara da daha net davranıyorum…
İstediğim her şey için, sevdiklerim için,
Daha çok savaşıyorum gurur etmiyorum
Bu uğurda…
Yolumu seviyorum..
Evet yolumu çok seviyorum…
Dönüştüğüm Adama binlerce kez
Şükürler olsun…
Yaşıyor olmanın hakkını verdiğimi
Düşünüyorum…
Ve sizler !!
Benim bu hayat hikâyemde yer aldığınız için,
Bana, bu hayat yolculuğumda
Eşlik ettiğiniz için,
Yolun tamamını benle gitmek önemli değil
Bana bir çok şey öğrettiğiniz için,
Beni daha güçlü bir Adam yaptığınız için
Olgunlaştırdığınız için,
Yaşattığınız Sevginiz, dostluğunuz için,
Gülümsememe sebep olan
Verdiğiniz mutluluk,
Hatta verdiğiniz hüzün için,
İyi kötü her şey için,
Hepinize teşekkür ediyorum…
Gerçek olgunluğun zirvesi bu olsa gerek
” Affetmek, Kabullenmek… ”
İyi ki Varsınız…
Hepinizi Seviyorum…
~ ALİ ÇOKYİĞİT ~
BOKS ANTRENÖRÜ
#EMEKLİPÖH _ #FIRTINA
ALİ ÇOKYİĞİT – BOKS ANTRENÖRÜ
Bizim Küçüklüğümüz Güzeldi Bilader ;
Sokağın başında, ortasında veya bitiminde bir boşluk olurdu.. Bu boşlukta Top, Topaç, Çellik, Gulleler (Misketler) veya bilyalar oynamak için bire birdi..
Anne ve Babalarımız bizleri nerde bulacağını bilirdi.. Tek hatamız ailemize haber vermeden üç beş arkadaş Kozan Çayına yıkanmaya giderdik.. Kumlu göl, Bent ve Oturak denilen yerde yüzerdik.. Hatta ben başta olmak üzere birçok arkadaşımız, suda boğulma tehlikesi yaşadık..
Ama şu anda ;
Kozan Çayı sayesinde iyi bir yüzücü olduk…
Yardırırdık yokuştan aşşağı, arkamızdan komşular ayakkabı falan atardı, milletin bahçesine dalardık..
Çocuklardan biri bağırırdı..
Ağaca dalan var diye, kaçardık hemen ordan, sabahtan akşama kadar dışarda top oynardık..
Cuma günleri Büyük Camiye (Hoşkadem Cami) namaz kılmaya giderdik.. İçerde nuziplik yapıp bizleri güldüren arkadaşlarımız vardı.. Gülmemizden rahatsız olan büyükler bizlere kızarlardı.. Bizler oralı bile olmazdık..
Çünkü çıkışta zengin olarak bilinen kişiler, meşhur Haşlamacı Süleyman abiye, meşhur ayrancılar, Hidayet ve İsmail abiye para vererek, namazdan çıkan kişiler içsin diye hayır yaparlardı..
– Haşlamacı haşlama sebil,
– Ayrancı ayran sebil diye bağırıyor..
Halka haşlama ve ayran dağıtırlar önceden cebimize koyduğumuz boş şişeleri haşlama ile doldururduk.. (Haşlama Meyan Kökünden Yapılır..) Tekrar mahallemize giderdik..
Yukarı çarşı, Aşşağı çarşı vardı..
Çocukluğumuzda 3-4 cadde ve 5-6 mahalle vardı, herkes birbirini tanırdı.. Mahallelerdeki gençler arasında hep rekabet olurdu.. Rekabette kız mevzusu yüzünden olurdu..
Birbirimizle hiç geçinemezdik! Mahalle maçları yapardık hep mevzu çıkardı..
Şimdikiler öyle mi ?
Kızlı erkekli 14 yaşına gelmiş çocuklar, sanal’da uyuşturucu muhabbeti yapıyorlar..! Biz Annemize ‘Lan’ diyemezken, millet birbirinin annesine sövüyor.. Hoşlarına gidiyor…
” Sözde Adam Olmuşlar… ”
Fırtına’nın Dediği Gibi ;
“Pamuk Şekerdi Sanki Tertemiz O Güzel Bulutlar.. Çocukken Renkli Balonlar Gibiydi Tüm Umutlar…”
Neyse Uzun Lafın Kısası,
Bizim Küçüklüğümüz Güzeldi Be Gardaş…
(1962 – 1980) ARASI
KOZAN’DA GEÇEN GÜZEL YILLAR …
ARSLANPAŞA MAH. İSMET ATLI SOKAK…
~ ALİ ÇOKYİĞİT ~
BOKS ANTRENÖRÜ
ALİ ÇOKYİĞİT
BOKS ANTRENÖRÜ
Bizler ilkokulda Yurt Bilgisi, Lisede Mantık Sosyoloji, Felsefe okuyan, İlk ve Ortaokul ile Liseyi karne notu kaç olursa olsun.. Bitirme sınavına girerek bitirmiş bir Nesiliz…
Onun için biz, “Kim 500 Milyar İster” Programında 15 bin lirayı hiç joker kullanmadan %90 kazanabilen Nesiliz…
Biz her dönem … 3 yazılı 1 sözlü imtihan olan nesiliz.. Biz kopya çeken ama kopya hazırlarken, öğrenen bir nesiliz.. Biz Anasını Babasını bakım evine terk etmeyen.. Yakınının, dostum dediğinin cenazesine “Tatildeyim” diye gelmeyen Nesil değiliz…
Biz şahsiyet sahibi olması için, her şeyden sorumlu tutulan, kendine güvenen, sevgiyi saygıyı, fedakarlığı, dostluğu, vefa duygusunu, yerine göre başkalarının yaşamı için, kendi yaşam tarzından fedakarlık eden Nesiliz…
Biz arkadaşımızın ailesini, kendi ailemiz kabul eden, yaşam anlayışını buna göre dizayn eden, Psikologlarla, Pedagoglarla şekillendirilen değil, Psikolojik sorunlarını aile ve mahalle ilişkileri içinde parasız çözen, anasına babasına, ailesine, Egosundan fedakarlık edip maddi manevi kol kanat geren Nesiliz…
Biz bugün elli yıllık arkadaşlarını köşe bucak arayan, onlarla birliktelikten zevk alan, öğretmeninin elini öpmek için yarışan
Semt çocukluğunu, mahalle terbiyesini, büyüklere saygıyı görmüş, Kabadayı dediğimiz mahallenin bilekli ve yürekli delikanlısını bizi soyan, taciz eden değil.. Bizi koruyan, kollayan bir ağabey olarak bilen bir Nesiliz…
Misketi, çemberi, uçurtmayı, birdirbir, topacı, uzun eşeği, kukalı saklambacı, üç taşı, gazoz kapağı, sigara kağıdı ile ceviz oyunu, kovalamacayı, ip atlamayı, sekseki, üçgen (Şeytan Uçurtması) uçurtmayı, çivili futbolu, 9 taşı, yakan topu.. Oyun olarak bilen, futbolu, voleybolu, basketi, yüzmeyi tüm imkansızlıklara rağmen, spor olarak yapan bir Nesiliz…
Dışarıda yemek yemenin çok nadir olduğu, ağız şapırdatmanın ayıplandığı, her lokmanın eşit paylaşıldığı, çay bardağındaki şekerin kaşıkla karıştırılırken, çıkan sesin yüksek olmasının ayıp olduğu bir Nesiliz…
Damak tadı, güzelim Türk mutfağına göre, anne ellerine göre ayarlanmış insanlarız.. Ebeveynlerimizin, öğretmenimize “Eti Sizin Kemiği Benim” diye teslim ettiği, öğretmenlerimizin bu emaneti gözlerinden sakınarak koruduğu, kulağımızı çeken, öğretmenimizi evde şikayet edemediğimiz, öyle bir durumda babamızdan da azar işiteceğimizi bilen bir Nesiliz…
Şimdi görüp, duyduğumuz, öğretmenin çocuğa bir siteminde.. Anne, baba, dayı, hala, enişte, bacanak, hep birlikte okul basıp, Sen bizim çocuğumuzun Psikolojisini nasıl bozarsın diye öğretmen döven bu nesille uzaktan yakından bir ilişkimiz yok bizim…
Lise mezunu arkadaşlarımızın bugünkü üniversite mezunlarının yanında Doktora yapmış bir insan kalitesinde olduğu bir Neslin çocuklarıyız…
Siz bizim nesli küçümsemeyin çünkü, biz öyle yetiştirildik ki, maskemizi de takar, mesafemizi de korur kalabalıklara girmez.. Hem kendimizi hem sizleri koruruz…
Bence bizim nesile benzemeye çalışın.. Çünkü, biz bin yıllık Türk gelenek göreneklerinin süzgecinden geçebilen son temsilcileriz…
“Her Kelimesine İŞTİRAK Ederim…” Diyorsanız.. Duygu ve düşüncelerinizi yazınız..
Saygı ve Sevgilerimle Selamlar…
~ ALİ ÇOKYİĞİT ~
BOKS ANTRENÖRÜ
ALİ ÇOKYİĞİT
BOKS ANTRENÖRÜ
. . . ÖMÜR DEDİĞİN . . .
Hayata ha şimdi, ha sonra başlayım derken, bir bakıyorsun tükenmiş ömür.. Avucumuzda son kullanma tarihi çoktan geçmiş, bir yığın TECRÜBE kalıyor.. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor!..
“Gençlik bir kuştu;
Tutmak istedim tutamadım…
Yaşlılık bir paçavra;
Satmak istedim satamadım…”
Bir ikindi gölgesi ÖMÜR dediğin, gece olur duramazsın, güneş vurur kalkamazsın..
Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik, dünyaya ait ne varsa harcanıp gidiyor..
Yiyip içmeler, gezip tozmalar, gülüp eğlenmeler, evin, arabanın taksitleri, filanca yerde yaptığımız tatiller, almalar vermeler, saçıp savurmalar, bizim zannettiğimiz saklayıp durduğumuz altınlar, azıcık bile vermeye kıyamadığımız paralar..
Hepsi bir bir kaçıyor bizden, ya da istemesek de, biz onlardan ayrılmak zorunda kalıyoruz..
Bir SECDE yerleri kalıyor geriye …
Alnımızda mıh gibi çakılı kalıyor…
Bozulmuyor, kokmuyor, yitmiyor…
Bir o bize kalıyor…
Okşanmış bir yetim başı, öpülmüş anne eli, alınmış bir baba duası …
Reyyan kapısından geçmek için vize mahiyetinde, saklanmış ORUÇ’lar…
Gizliden, şöyle kimseye çaktırmadan bir fakirin eline tutuşturulmuş SADAKA’lar kalıyor..
Masivadan sıyrılıp, vakit saat dinlemeden açılmış eller, tek O’ndan istemeler, tek O’na gönderilmiş dilekçeler kalıyor..
Yürekten söylenmiş Elhamdulillah, acizce, kulca edilmiş nasuh bir Tövbe, isyanları yıkayan gözyaşları kalıyor..
Mümince gülüşler, şeker tadında sözler, kimsenin etini yemeden, kırıp dökmeden, gözünde yaş bırakmadan geçirilmiş günler kalıyor..
Biraz dur, bekle biraz..
Arada bir arkana dön ve geriye neler bıraktığına bak..
Harcanmış yıllarını seyret usulca, bak nasıl bitiyor ömür dediğin…
Bir KAPIYA bir kere gidersin, ikincisinde utanırsın..
Ama bir KAPI ! Var ki, her gün gidersin, gitmelere DOYAMAZSIN…
Çünkü bilirsin seni KAPISINDAN kovmayacak bir tek O VARDIR…
Her gün, her gün içini dökersin, bir O SIKILMAZ senden, bir O AFFEDER seni, bir O yüzüne vurmaz AYIPLARINI..
Akıttığımız her damla Gözyaşı Cehennem ateşini söndürsün İnşâAllah…
Duâ ve muhabbetle… O sonsuz rahmet sahibi ALLAH ‘ıma Emânet olun İnşâAllah…