AHMET ADNAN AVCI

AHMET ADNAN AVCI

17 Kasım 2022 Perşembe

Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri

Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
1

BEĞENDİM

ABONE OL

ADNAN AVCI

Sıcacık, insanı rahatlatan turuncu bir rengi vardır. Parlak kabuğu ve yuvarlak şekliyle gerçek bir güneşi andırır. İçi keseciklerle dolu beyaz kabukla kaplı, etli, sulu, tatlı bir meyvedir. En önemlisi de Allah ona özel kokulu bir yağ vermiştir. Nerede onu soysan, kabuklarını çıkarsan bulunduğu yeri, her fıtratın hoşlanacağı bir koku kaplar. Evet, tadı gibi kokusu da güzel olan portakaldan bahsediyoruz…
Hayatın her aşaması için örnek olan ve bütün mahlûkāttan misâller veren, mahlûkātın lisânından en iyi anlayan beşer olan Peygamber-i zî-şan Efendimiz (asm) bize portakaldan misâl vererek, portakal ile Kur’ân okuyan mü’min arasında çok mânâlı ve hoş bir ilişki kuruyor ve buyuruyor ki: “Kur’ân okuyan mü’minin misâli portakal gibidir. Kokusu güzel tadı hoşdur. Kur’ân okumayan mü’minin misâli hurmâ gibidir. Tadı hoşdur fakat kokusu yoktur.”
Günlük hayatımızda ne kadar Kur’ân okuyoruz, onu ne kadar anlıyoruz acaba?
Bu hadîsi okuduğumuzda portakala olan ilgimizin arttığını i‘tirâf etmeliyiz. Zira bu hadis bize hep, Kur’ân okumadaki eksikliğimizi hatırlatıyor ve Kur’ân okuma şevkimizi arttırıyor. Özellikle de insanın kendi hânesinde daha fazla zaman geçirdiği ve ibâdetlerine daha çok zaman ayırabileceği kış aylarında, yazın rehâvetinden kurtulup, kışın îkāz edici, insanı kendine getirici soğuklarında Kur’ân’a olan iştiyâkımızı ve ihtiyacımızı bu rehber hadîs, feyziyle ziyâdeleştiriyor.
Kış ayları içerisindeyiz… Gelin uzun kış geceleri geçmeden kendimize bir program yapalım. Günlük hayatımızda okuyacağımız ve anlamaya çalışacağımız bir mikdar Kur’ân olsun hep! Kur’ân saatlerimiz, Kur’ân günlerimiz olsun! Hem okuyalım, hem ma‘nâsını bilelim hem de tefsîrini mütâlaa edelim. Birkaç satır da olsa, ama her gün düzenli ve ciddiyetle.

Devamını Oku

Göz Terbiyesi

Göz Terbiyesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ADNAN AVCI

Çağımız insanın, özellikle öğrenim çağındaki gençlerin en büyük problemlerinden biri de hâfıza zayıflığıdır. Yani günümüz insanı okuyup dinlediklerini aklında tutamayıp çok kısa bir sürede unutuyor. Oysa bir takım yaşlı insanlara, dedelerimize baktığımızda hâfızalarının oldukça kuvvetli, zekâlarının keskin olduğunu görüyoruz.
İşte bunlardan biri de İslâmî ilimler alanında Osmanlı son döneminin tanınmış şahsiyetlerinden Mâhir İz Hocaefendi’dir (m.1895-1974). Bu değerli âlime bir gün: “Hocam! Mâşâllah çok keskin bir zekânız, muazzam bir hâfızanız var elli, atmış sene evvelini dün gibi hatırlayıp söyleyebiliyorsunuz! Bunu nasıl başarıyorsunuz? Bunun sırrı nedir?” diye sorduklarında Osmanlının bu değerli münevveri göz terbiyesi ile alakalı çok ilginç bir cevab veriyor:
“Oğlum biz Osmanlı ilk mektebine gittik. Bize ilk gün yolda nasıl yürünür, bunun kaidesini öğrettiler. Göz, ayağın ucunda olacak yolda yürürken! Gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık. Sizler boyuna etrafınıza bakıyorsunuz… Ona bak, şuna bak… Sizde hâfıza olmaz. Günahı göz işlerse de belâsını gönül çeker. Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hâfıza zayıflar.

Devamını Oku

Şehitlik Nedir ve Kimler Şehittir?

Şehitlik Nedir ve Kimler Şehittir?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ADNAN AVCI

Şehit; nefsini Allah’a satıp, Allah (cc) yolunda savaşandır!
“Allah (cc) yolunda öldürülen şehittir. Allah (cc) yolunda ölen şehittir.” (Müslim)
Allah (cc) yolunda hayatını feda eden kimseye şehit denir. Bu kimselere şehit denmesi ya cennete gideceklerine şehadet edildiği, yahut vefat anında bir kısım rahmet meleklerinin hazır bulunup şehadet ettiği, yahut da o kişi kendisi Cenab-ı Hakk’ın huzurunda olduğu halde rızıklandırılacağı içindir. Lûgat manası ile de şehit; “şahid (hazır bulunan)” demektir. Şehadet; dinimizde fevkalade yüce bir mertebedir.
Şehit; nefsini Allah’a satıp, Allah (cc) yolunda savaşandır
“Öyle ise, dünya hayâtını âhiret karşılığında satan (o bahtiyar)lar Allah yolunda savaşsınlar! Artık kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galib gelirse, bunun üzerine ileride ona (pek) büyük bir mükâfât vereceğiz.” (Nisâ, 74)
Şehit; Allah’a verdiği sözde durandır
“Mü’minlerden öyle erler vardır ki, (o gün) Allah’a verdikleri sözde durdular. Öyle ki onlardan kimi adağını yerine getirdi (şehîd oldu), kimi de (şehîd olmayı) bekliyor! Fakat (onlar) hiçbir şekilde (verdikleri sözü) değiştirmediler.” (Ahzâb, 23)
Şehit; zulmen öldürülen kişidir
İbn-i Amr’dan (ra) rivayetle:
“Bir Müslüman’ın bir hakkı zulmen elinden alınır da bu uğurda mücadele ederken öldürülürse, şehit olmuş olur.” (Müsned)
Şehit; Cenab-ı Hakk’ın meleklerine karşı övündüğü kişidir
İbn-i Mesud’dan (ra) rivayetle;
“Allah fisebilillah savaşırken arkadaşları bozguna uğrayıp geri kaçan, kendisi taşıdığı sorumluluğu bilip düşmana karşı yeniden hücuma geçen ve sonunda şehit edilen bir kişiye hoşnutluğundan hayret eder. Aziz ve Celil olan Allah melekelerine şöyle der: “Kuluma bakın! Katımdaki mükafata olan arzusu ve azabımdan korkusu sebebiyle yeniden hücuma geçti ve sonunda şehit edildi.” (Ebu Davud)
Şehit; Allah yolunda nefsinden fedakarlıkta bulunan cömert kişidir
Enes bin Mâlik (ra) rivayet ediyor;
“Size en cömert kimsenin kim olduğunu haber vereyim mi? Allah (cc) bütün cömertlerden daha cömerttir. Ben ademoğullarının en cömerdiyim. Benden sonra onların en cömerdi ise Allah’ın kendisine ilim verip bu ilmi yayan kimsedir. Bu kimse Kıyamet Günü tek başına bir ümmet olarak diriltilecektir. Bundan sonra en cömert olan ise şehit edilinceye kadar Allah (cc) yolunda nefsinden fedakârlıkta bulunan kişidir.” (Ebû Ya’la)

Şehitlik en şerefli ölümdür
Ukbe bin Âmir’den (ra) rivayetle;
“En şerefli ölüm şehit olarak ölmektir.” (İbn-i Asakir)
Şehitlik; neticesi cennet olan “büyük kurtuluş”tur
“Şübhesiz ki Allah, mü’minlerden nefislerini ve mallarını, karşılığında Cennet hakikaten onların olmak üzere satın almıştır! (Onlar) Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (Allah tarafından onlara) Tevrât’ta, İncîl’de ve Kur’ân’da (söz verilen bu Cennet, Allah’ın) kendi üzerine hak bir va‘ddir. Ve Allah’dan daha çok sözünü yerine getiren kim olabilir? Öyle ise yaptığınız bu alış-verişinizden dolayı sevinin! İşte büyük kurtuluş ise ancak budur!” (Tevbe, 111)
Şehitlik, Peygamber Efendimiz’in (asm) tekrar tekrar istediği ölüm şeklidir
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor;
“Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal’e kasem olsun; Allah (cc) yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim.” (Buhari)
İlim öğrenirken vefat eden şehittir
Ebu Zer’den (ra) rivayetle;
“Kişi ilim öğrenirken ölürse şehit olarak ölmüş olur.” (Bezzar)
Gurbette iken öldürülen veya ölen şehittir
“Allah yolunda hicret edip, sonra öldürülenler veya ölenler ise, mutlaka Allah onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Muhakkak ki Allah, elbette rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Hacc, 58)
İbn-i Abbas (ra) rivayet ediyor;
“Gurbette ölmek şehitliktir.” (Kütüb-i Sitte)
Bazı hastalık veya musibetlerle vefat eden şehittir
Ali (ra) rivayet ediyor;
“Boğularak ölen şehittir. Yanarak ölen şehittir. Gurbette ölen şehittir. Yılan ve benzeri haşeratın ısırmasından dolayı ölen şehittir. Karın sancısından dolayı ölen şehittir. Çöken evin altında kalan şehittir. Damdan düşüp ayağı veya boynu kırılarak ölen şehittir. Üzerine taş yuvarlanarak ölen şehittir. Meşrû ölçüde kocasını kıskanan kadın Allah (cc) yolunda cihad eden gibidir. Ona bir şehit mükâfatı vardır. Malı uğrunda öldürülen şehittir. Canı uğrunda öldürülen şehittir. Din kardeşini savunurken ölen şehittir. Komşusu uğrunda öldürülen şehittir. İyiliği emredip kötülüğü sakındırırken ölen şehittir. (İbn-i Asâkir)

Samimiyetle şehitliği isteyen yatağında ölse dahi şehittir
Sehl bin Huneyf (ra) anlatıyor;
“Samimi olarak Allah’tan şehitlik dileyen kimse yatağında da ölse Allah (cc) onu şehitlerin mertebesine ulaştırır.” (Müslim)
İbn-i Mesud (ra) rivayet ediyor;
“Allah’ın öyle kulları vardır ki, onları öldürülmekten korur, güzel ameller içerisinde ömürlerini uzatır. Rızıklarını güzelce verir. Onları afiyetle yaşatır, ruhlarını yataklarında huzur içerisinde aldığı halde onlara şehitlik makamını verir.” (Taberanî)
Zulüme engel olurken öldürülen Şehitlerin “efendisi” olur
Câbir (ra) rivayet ediyor;
“Kıyamet günü Allah katında şehitlerin efendisi Abdülmüttalib’in oğlu Hamza ile zalim bir idareciye, ayağa kalkarak ona iyiliği emredip kötülükten sakındıran ve bu yüzden o idarecinin öldürdüğü kimsedir. (Hâkim)
Emin, dürüst, Müslüman tacir şehitlerledir
İbn-u Ömer (ra) anlatıyor;
“Emin, dürüst, Müslüman tacir Kıyamet Günü şehitlerle beraberdir.” (Kütüb-i Sitte)

Devamını Oku

Çingene Ali

Çingene Ali
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ADNAN AVCI

Çingene Ali, umutsuz bir şekilde padişahın kızı Selma’ya âşık olmuştu.
Umutsuzdu çünkü âşık olduğu kişi padişahın kızı, kendisi ise bir çingeneydi. Ama âşık olmuştu bir kere, aklı fikri padişahın kızı Selma’daydı. Selma’nın aşkından Mecnun’a dönmüş bir şekilde kafasını bir o yana vuruyor, bir bu yana vuruyordu.
Onu sevenlerden biri:
– Sen bir de Abdulkâdir Geylânî’nin halifesi olan Ali Heytî Hazretlerine git, akıl danış, dedi.
Ali, umutsuz ve çaresiz bir şekilde derdini anlattı Ali Heytî Hazretlerine.
– Ali, padişahın kızına kavuşabilmek için ben ne dersem yapmaya razı mısın, dedi Ali Heyti. çingene Ali gözlerini dört açmış bir şekilde:
– Sen bana padişahın kızı Selma’yı getir; ne dilersen yaparım, uğruna her şeye hazırım, cevabını verdi. Ali Heyti’nin “Ben ne dersem yapacaksan bu iş olur; ama ne dersem yapacaksın, itirazsız” şartını derhal kabul etti çingene Ali.

Ne olursa olsun Allah diyeceksin
Ali Heyti Hazretleri çingene Ali’yi bir dağın tepesindeki mağaraya götürdü.
– Şimdi burada şu kayanın üstüne otur ve kim gelirse gelsin, ne olursa olsun umursamadan Allahdiyeceksin, diye tembihte bulundu. çingene Ali, şaşkın bir şekilde:
– Allah demekle padişahın kızının ne alâkası var, dedi.
Ali Heyti Hazretleri kızgın bir şekilde
– Ali soru yok! Sen dediğimi yap kız sana gelecek inşaallah, diye konuştu.
çingene Ali söylenene uyarak “Allah, Allah, Allah” demeye başladı.
Ali Heyti Hazretleri haftada bir yemek getiriyordu. çingene Ali, “Hani padişahın kızı, ne oldu, niye gelmedi?” sorularına her defasında “Allah de” cevabını alıyordu.
Ali aşkının tılsımından bir denileni iki etmiyor, kıza kavuşma ümidiyle her şeye, herkese “Allah” diyordu.

Hiç durmadan Allah diyen bir veli
Vakit geçtikçe çingene Ali’nin nâmı şehre yayıldı. Civardan geçen kervanların haber vermesiyle çingene Ali, memleketin uzağından gelmiş, ıssız bir mağaraya sığınmış bir büyük Allah dostu, hiç durmadan Allahdiyen bir veli olarak şehirde anılmaya başlandı. öyle ki, onun hakkında, nice kerametler söylendi, nice kişiler onun tılsımlı nefesinin kudretinden bahsetmeye başladı.
Ali Heyti Hazretleri Ali’nin yanına haftada bir uğruyor yemek getiriyor, çingene Ali, O’nu her gördüğünde “Hani kız nerede, niye gelmedi hâlâ?” diyordu. Ali Heyti hazretleri ise “Az kaldı, bekle, Allah de” karşılığını veriyordu.
Bir gün geldi, padişahın kızı hastalandı. Hastalık karşısında memleketin bütün tabipleri çaresiz kaldı. Padişaha:
– Efendim memleketimizin büyüklerinden Allah dostu bir Ali Heyti Hazretleri var, bir de ona soralım bu hastalığa biz çare bulamadık, dediler.
Padişah, Ali Heyti Hazretlerini huzuruna davet etti. Meramını anlattı.
Ali Heyti Hazretleri:
– Padişahım, dedi, memleketimizde ün salan, bir dağın tepesindeki mağarada sürekli Allah diyen birisi var, belki o bir şeyler yapabilir.
Padişah zaten o kişinin nâmını çoktan duymuştu. Derhal dağa doğru gidilmesi, o Hazretin görüşünün alınması için emir verdi.
Ali Heyti Hazretleri, çingene Ali’nin yanına geldi. Ona:
– Evlâdım, padişah maiyetiyle senin yanına geliyor. Sana ne teklif ederse etsin, kabul etme, toprak, altın, makam… Hiç birisine iltifat etme ancak kızını teklif ederse zevceliğe kabul et, dedi.
çingene Ali, daha bir şevkle “Allah” demeye başladı. Tam kırk gün dolmuştu o mağarada Allah demeye devam edeli, aklında padişahın kızından başka hiç bir şey yoktu.

Allah için Allah dedi, kalbi dayanmadı
Padişah maiyetiyle mağaraya geldi. Baktıki bir derviş hararetle “Allah, Allah” diyor, imrendi. “Ne hoş bir insan, dünya hiç umurunda değil, dedikleri kadar varmış” diye düşündü. Ali Heyti Hazretleri, çingene Ali’ye, padişahın meramını aktardı. Ali “Allah, Allah” dedi. Ali Heyti Hazretleri padişaha dönerek:
– Padişahım gördüğünüz gibi, sadece Allah diyor. İltifatını celbetmek için, bize yüzünü dönmesi için ona hediye verseniz dedi.
Padişah, Ali’ye mülk hediye etmek istedi. Ali ” Allah” dedi… Padişah makam teklif etti… Ali “Allah” dedi. Padişah altın dedi… Ali ” Allah” dedi…
Ali Heyti Hazretleri, padişaha yaklaşarak:
– Padişahım, dedi, bir de kerimenizin izdivacını teklif etseniz.
Padişah düşündü: Bu adamdan daha lâyık kim olabilirdi ki kızı için… Sürekli Allah diyen, dünyaya bel bağlamayan bir Allah dostu, halk da onu çok seviyor…
– Kızımın nikahını alır mısın? dedi.
Ali, yanlış mı duymuştu, padişah ona kızının, Selma’nın nikahını teklif ediyordu… Hem de kime, çingene Ali’ye… Neden, neden, neden? Ali düşündü, düşündü…
– Ben ki bir kız için, aşkım için kırk gün sadece Allah Allah dedim; emelime kavuştum, kıza kavuştum… Ya Rabbi! Ya Senin için, şanın için Allah deseydim, bana ne büyük lütuflar verirdin… Sen ne yüce bir hükümdarsın! Ey şanı Yüce, çingene Ali’nin de padişahın da Rabbi Allah, dedi ve oracıkta can verdi…
Rivayet edilir ki son nefesiyle ermişler arasında yerini aldı çingene Ali..

Devamını Oku

Cennete ilk girecek kadın

Cennete ilk girecek kadın
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ADNAN AVCI

Bir gün Rasulallah (s.a.v) efendimiz kızı Hz.
Fatıma’ya şöyle der ;
– Cennete giren ilk kadın kimdir biliyormusun ?
Hazreti Fatıma cevap verir ;
– Ey Fahr-i Kainat ben değilmiyim ?
Rasulallah efendimiz der ki ;
– Hayır, filan yerde filan evde bir kadın var o dur.
Hazreti Fatıma şöyle der ;
– Ne amel işlemektedir de cennete giren ilk kadın olacaktır
Rasuallah efendimiz cevaben git onu ziyaret et görürsün der. Hazreti Fatıma hazırlanıp o kadının evine gider. Kapıyı çalar çok çirkin bir ses ona cevap verir.
– Kimsiniz ?
Hazreti fatıma şöyle der ;
– Ben Fatıma.
– Hangi fatıma? Der kadın,
Hazreti Fatıma şu cevabı verir ;
– Rasualllah (s.a.v) in kızı Fatıma.
Kadın şöyle seslenir.
– Kusura bakma iki cihan serverinin kızı, Kocam şu an evde yok, kendisi
benden başka kimseye Kapıyı açma dedi, Bende söz verdim açamam ey rasulllahın kızı. İstersen yarın gel başımın üstünde Yerin var sana canım kurban, O zamana kadar kocamdan izin alırım.
– Peki, Tamam.. der Hazreti Fatıma
Ertesi gün olur, Hazreti Fatıma yine o kadına giderken yanına Hazreti
Hüseyin gelir, Beni de götür Der, Hazreti Fatıma oğlunu kıramaz ve tamam gel beraber gidelim der. O kadının evine gelirler Kapıyı çalar.
– Kimsiniz ? der kadın
Hazreti Fatıma cevap verir;
– Benim, Fatıma.
Kadın şöyle der,
– Ey cihan serverinin mübarek kızı yanında bir erkek çocuğunun sesi duyulur. Kimdir O ? der.

– Benim oğlum Hüseyindir. O da peşime takıldı gelmek istedi bende kıramadım. diye cevap verir Hazreti Fatıma.
Kadın Üzülerek şöyle der.
– Kusura bakma Ey Rasul kızı Hazreti Fatıma, Ben kocamdan sadece senin için izin istedim Oğlun Hüseyin için istemedim. Sen bugün git yarın gel o zaman Hüseyin içinde izin isterim.
– Peki, Tamam… Der Hazreti Fatıma. Evine döner.
Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma ile Hazreti Hüseyin tam yola çıkacakken
kardeşi Hazreti Hüseyini gören Hazreti Hasan ağlamaya başlar beni de götürün der, Hazreti Fatıma oğlunun
bu isteğini kıramaz ve Onu da yanına alır ve yola çıkarlar. Kadının evine gelirler. Kapıyı çalar ve yine o çirkin kadın sesi cevap verir.
– Kimsiniz ?
– Ben Fatıma. der
– Yanında kim var Ya Rasulallahın Kızı Fatıma
– Oğlum Hüseyin var birde Hasan var, Hüseyini gelirken gördü ağladı, gelmek istedi bende kıramadım.
Kadın Üzülerek cevap verir ;
– Kusura bakma Ya Rasul kızı Fatıma ben kocamdan sadece sen ve oğlun Hüseyin için izin aldım Hasan için Almadım yarın gel kocamdan Hasan içinde izin alayım. der
Hazreti Fatıma ;
– Peki, Tamam der..
Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma, Hazreti Hasan ile Hüseyini yanına alarak o kadının evine giderler. Kapıyı Çalarlar
– Kimsiniz ? der kadın.
– Ben Fatıma.
– Yanında Hazreti Hüseyin Ve Hazreti Hasan’ dan başka biri var mı Ya Rasul Kızı Fatıma.

– Hayır yok. der Hazreti Fatıma
Ve kapı açılır, Kapıyı açan o kadar güzel bir kadındır ki yüzünden nurlar akıyor. Çok güzel örtünmüş Çok güzel bir kadın. Ağzını açar ve bir misket büyüklüğünde taşa benzeyen bir cisim çıkarır ve ;
– Hoşgeldin Sefa getirdin Ey Rasulallahın kızı Fatıma. der
Hazreti Fatıma ilk olarak kocasına olan itikatını beğenir. Ve Şöyle der.
– Üç gündür Kimsiniz diyen yaşlı kadın senmisin ? der
– Hayır. Der kadın.
– Peki o yaşlı kadın kimdi ?
– Yaşlı kadın yoktu Ya Rasuallahın Kızı Fatıma , ağzımda taş vardı o yüzden sesimi değiştirdim
– Peki neden değiştirdin der Hazreti Fatıma
Kadın Şu Cevabı verir.
– Belki sesimi duyupta yoldan geçen bir erkek şehvetlenir, Kötü amel işler diye değiştirdim Ya Hazreti Fatıma…

Devamını Oku