admin

admin

30 Ocak 2025 Perşembe

Ölülerin Haykırışı

Ölülerin Haykırışı
0

BEĞENDİM

ABONE OL
“İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir sebebi ‘rabıta-i mevt’tir.” Lem’alar

Dünyaya gelmeden önce, bilemezdik, hangi erkeğin sülbüne geçeceğimizi, hangi hanımın rahminde büyüyeceğimizi. Şimdi de bir başka cehalet tablosuyla karşı karşıyayız. Üzerinde seyahat ettiğimiz bu arz küresinden, berzah âlemine hangi vasıta ile göç edeceğiz? Bu yolculukta trafik kazasına mı bineceğiz, kalp sektesine mi? Hangi hastalık bizi ölümün eşiğine getirip, ölüm meleğine teslim edecek? Beşer olarak bu sorumuza cevap vermekten son derece âciziz.

Azrail (a.s.) hergün beşyüzbini aşkın insanın ruhunu kabzediyor. Hergün bir deste insan, bir bağ beşer kaldırıyor bu dünyadan. İçinde ihtiyarı da var genci de… Zengini de var fakiri de… Hepsinden önemlisi; içinde salihi de var, fasıkı da. Mü’mini de var kâfiri de…

Bu bağ ve desteler bize şunları haykırıyorlar:
“Ölümde herkes eşit… Bir gün de siz biçileceksiniz. Dikkat edin de gafil yakalanmayın. Ölüm meleği sizi isyan üzere bulmasın.

Kendinizi sefâhete değil, ibadete kaptırın. Gözünüzü başkasının şusuna busuna değil, kendi ebedî hayatınıza dikin; onu düşünün, onun için bir şeyler yapmaya gayret edin. Ölümünüz, vazifesini hakkıyla yapan bir askerin, kışlasını terk etmesi gibi olsun; yahut, imtihan kâğıdını doğru cevaplarla dolduran bir öğrencinin sınıftan çıkışına benzesin.

İhtiyarladığınızda sizi artık taşıyamayan ayaklarınıza eskimiş ayakkabılar nazarıyla bakın. Ağrılı sızılı bedeninizi yırtık elbise gibi değerlendirin. Bunlara fazla önem vermeyin. Yeter ki siz eskimeyin; ruhunuz dinç kalsın; bedeniniz yıprandıkça gönlünüze güç gelsin, kalbiniz kuvvetlensin…

Gönlünüz iman ve ibadet ile güçlü olursa, elbisenizden tamamen soyunacağınız o son günde sıkıntınız az olur. Kalbinizi ne kadar az şeye bağlarsanız, dünyadan kopmanız da o kadar kolay olur.

Bu sizin elinizde… Lâkin tatbikatınız bu yolda değil. Ölümü düşündükçe dünyaya daha fazla sarılıyorsunuz. Ondan ayrılmanız, ruhunuza her geçen gün biraz daha zor geliyor. Bilmeden kendi kuyunuzu kendi elinizle kazıyorsunuz.

Halbuki bu kabir âlemi, öyle pek korkulacak gibi değil. Aksine dünyadan daha güzel. O âlemden bu âleme sağlam doğabiliyor musunuz, gerisini hiç düşünmeyin. Buraya “berzah âlemi“ demeleri boşuna mı? Berzah, yâni perde… Dünya ile âhiret arasında bir geçit, bir köprü… Mü’minler için dünyadan daha güzel, Cennetten daha geri… İnanmayanlar için ise tam tersi; Dünyadan daha elim, Cehennemden daha ferah. Bir bakıma ilkbahar ve sonbahar gibi. Bu mevsimler de birer perde değil mi? Birisi kış ile yaz arasında, diğeri yaz ile kış arasında…

Fırsat elinizde iken, kabrinizi orada güzelleştirmeye bakın. Öyle çalışın ki, bu âlem sizin için seher vakti gibi olsun, akşamın alaca karanlığına benzemesin.

Biz bütün fırsatları kaybettik. Artık ne elimiz bizim, ne de dilimiz… Gafletinizi gördükçe, size bir şeyler söylemek, ondan da öte, bir şeyler haykırmak istiyoruz. Ama artık ne dudaklarımızla, ne dilimizle, ne ses tellerimizle ve ne de hava tabakasıyla bir alâkamız kalmadı… Şimdi bedenimiz, aslına rücû etmek üzere çürümeye terkedilmiş durumda. Artık istesek de ayaklarımızı hak yola bir adım olsun attıramıyoruz. Bir gün siz de bizim gibi olacak ve ömrünüzü daha iyi değerlendiremediğiniz için, “ah”lar çekeceksiniz.

Ölüm, insana verilen cüz’i iradenin son sınırı. Ömür, nefis ve cüz’i irade… Üçünün cenazesi birlikte kalkıyor. Artık bizim için bu üçü de çok gerilerde kaldı. Şimdi yaptıklarımızın karşılığını görmenin ilk durağındayız. Cüz’i irademizin acı ve tatlı meyvelerini burada tadıyoruz. Bize tanınan bütün fırsatlar şimdi son bulmuş durumda. Allah’ın mutlak iradesinin tam hükmü altındayız. O’nun lütfettiği kadar zevk alabiliyor, yahut O’nun irade buyurduğu kadar azap çekiyoruz. Bu âlemden mahşere yine O’nun iradesiyle çıkacak ve kendi keyfimizce değil, Allah’ın hâkimiyeti altında hesabımızı vereceğiz.

Biz mahşeri bekliyoruz, siz ölümden kaçıyorsunuz; ne garip değil mi?
Ölüm sizin önünüzde duruyor, bizim ise çok gerilerimizde kaldı. Yine de siz bize acıyor, bizim için elem çekiyorsunuz.

“Kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Hadis-i Şerifi’ni duymuşsunuzdur. Bizler bu âlemde o Hadis-i Şerif’in mânâsını yaşıyoruz. Size ilk ve son tavsiyemiz: Ömrünüzü öyle geçiriniz ki, kabriniz sizin için bir küçük cennet olsun.”

Devamını Oku

Kıyamet vaktinde insanlar

Kıyamet vaktinde insanlar
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Buraya kadar anlatılan bütün olaylar, insanların hiç haberi olmadığı bir anda, daha önce hiç duyulmamış ve tanınmamış bir sesin duyulması ile başlamıştır Ve dünyadaki tüm insanlar şu anda da olduğu gibi herşeyin hiç değişmeden ve bozulmadan aynen devam edeceğini düşünürken, ani bir yakalanışla yakalanmışlardır

Sur’a üfürülmesinden hemen önce gerçekleşen olayların bir önceki günden herhangi bir farkı yoktur Dünya yine aynı hızla dönmekte, Güneş yine Dünya’yı aydınlatmakta, yaşam devam etmekte ve insanların birçoğu neden, kim tarafından yaratıldıklarını ve sonlarını düşünmeden, bir alışkanlık içinde hayatlarına devam etmektedir Kimi, akşam gelecek misafirine yapacağı yemeği, kimi yapacağı iş görüşmelerini düşünürken, kimi alışveriş yaparken, kimi uyurken ve büyük bir bölümü de Allah’ın varlığını inkar halindeyken bu sesi duyacak ve herşey bir anda başlayacak, herşey bir anda son bulacaktır

İnsanın güçlü zannettiği, övünerek böbürlendiği bedeni hiç beklemediği bir anda dört bir yandan ölümle sarılıp kuşatılacaktır Artık can derdinden başka hiçbir sorun ve dert kalmayacaktır İnsanlar yaşadıkları korkunun şiddetinden, değer verdikleri, tutkuyla bağlandıkları, uğrunda her türlü fedakarlığı göze aldıkları şeyleri bir anda görmez olacaklardır

Kıyametin meydana getirdiği bütün bu korku, dehşet ve şaşkınlık dünyada inkar içinde bir yaşam süren insanın gafletine bir karşılıktır O gün başlayan bu dayanılmaz zorluklar sonsuza kadar inkarcıların peşini bırakmayacaktır Birbiri ardına meydana gelen tüm bu olaylar onlardaki paniği, dehşeti daha da arttırır Geçen her saniye yeni azap çeşitleri ve belaları getirmektedir Karşılaştığı akıllara durgunluk veren bu olaylar o güne kadar inkar ettikleri Allah’ın büyüklüğünü sergiler İnsan bu güç karşısında alabildiğine güçsüz ve çaresizdir Pişmanlık, üzüntü ve korku dışında yapabileceği birşey yoktur Saniyeler ilerledikçe Allah’ın ona ebedi hayatında sunacağı korkunç azabı daha iyi anlar O gün karşılaştığı dehşet dolu dakikalar sonsuz hayatı boyunca yaşayacağı azabın sadece sınırlı kesitleridir Kuran’da o gün insanların yaşayacakları olaylar karşısında duyacakları korku detaylı olarak anlatılmıştır

İnsanların Yaşadıkları Korku

Allah birçok ayette insanların dünya hayatına tutkuyla bağlı olduklarını ve bu tutkunun onlara ahiret hayatında hiçbir faydası olmayacağını belirtmiştir İnsanın dünya hayatında değer verdiği, önemsediği, uğruna pek çok şeyi göze aldığı değerler, eğer Allah rızası için ve Allah yolunda kullanılmıyorsa, insana kayıptan başka birşey kazandırmazlar Bu değerlerin her biri insanları denemek için, özel olarak yaratılmıştır Asıl yurt ise ahiret yurdudur Dünyaya ait şeylerin hiçbir önemi olmadığı ise Kuran’da şu şekilde anlatılır:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı Bunlar, dünya hayatının metaıdır Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır (Al-i İmran Suresi, 14)

Dünya hayatının ayette de anlatılan tüm bu “çekici” özelliklerine insan hırsla bağlanmakta, tüm ömrünü bunları elde edebilmek için harcayabilmektedir Kuran’da dünya hayatıyla ilgili olarak şöyle buyrulur:

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir (Hadid Suresi, 20)

Dünya hayatının en büyük amaçlarından biri mallarla, oğullarla, kısaca sahip olunan tüm değerlerle övünmektir Ancak Kuran’da özellikle vurgulanan ve tüm toplumlar için de geçerli olan bir gerçek, dünya hayatında sahip olunan en önemli tutkulardan birinin evlat olduğu gerçeğidir Çocuk edinme isteği gençlik yıllarından itibaren insanlara öğretilir Çocuk, insanlar arasında hem sebepsiz bir rekabet unsuru hem de geleceğe yönelik bir güvence anlamını taşımaktadır

Bir diğer tutku da mala ve zenginliğe yönelik olandır Bilindiği gibi insanların dünya hayatları süresince tüm hedefleri, planları, çabaları bu amaç üzerine kurulmuştur Mal ve para tutkusu insanların gözünü bürüdüğü için tüm ahlaki değerler önemini kaybetmiş, insan karakterini şekillendiren tek ölçü maddiyat olmuştur Kuran ahlakı, emir ve yasakları, insanların hayatındaki önceliğini kaybetmiş, mal yığıp, biriktirmek tek amaç olmuş, ilişkilerde çıkarlar ön plana çıkmıştır

Oysa kıyamet günü geldiğinde herşey tersine döner İnsanlar karşılaştıkları günün korkusundan değer verdikleri herşeyi bir anda unuturlar Hırs haline getirdikleri şeylerin artık bir anlamı olmadığını anlarlar Değer yargıları birkaç saniye içinde değişir Artık malın hatta evladın bile bir değeri yoktur Annelik veya babalık duyguları anlamını yitirmiştir Dünyada en değer verdiği kişileri; kendi çocuğunu bile kıyamet gününün dehşeti karşısında unutacaktır Kimse çocuğunun durumunu sormayacak, bunu aklına dahi getirmeyecektir Kuşkusuz kıyametin vuku bulacağı bu gün, inanmayanlar için zorlu bir gündür:

Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz Onlar birbirlerine gösterilirler Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa (Mearic Suresi, 8-14)

Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; işte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür (Furkan Suresi, 25-26)

Henüz bebeklik çağında olan çocuklar bile o gün aileleri tarafından terk edilir İnsanlar hiç beklemedikleri ve daha önce eşini benzerini görmedikleri bu olaylar karşısında ne yapacaklarını şaşırırlar Korku öylesine ani ve şiddetli bir şekilde gelmiştir ki, hamile kadınlar bu şokun etkisiyle çocuklarını düşürürler Kuran’da o zorlu günde yaşanacak olayların paniğiyle kadınların emzirdikleri çocukları dahi unuttukları şöyle bildirilmiştir:

Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir (Hac Suresi, 2)

Kıyamet günü, dünyadayken kendisine yapılan çağrılardan yüz çeviren, gerçek dost ve yaratıcısı olan Allah’ı unutanların birbirlerinden kaçıp kurtulmak istediği bir gündür Herkes kendi derdindedir O dehşetli günde insanlar arasında hiçbir bağ; ne soy, ne akrabalık, ne de arkadaşlık bağlarının kalmadığı Kuran’da şöyle bildirilir:

Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden ve babasından, eşinden ve çocuklarından O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır (Abese Suresi, 34-37)

İnsanlar Sarhoş Gibidir

İnsanlar o gün gördükleri karşısında tüm soğukkanlılıklarını, kendilerine olan güvenlerini ve metanetlerini yitirirler Ölümle karşılaşıldığı an herşey değerini yitirir, yüzlerdeki ifade, tavırlar, konuşmalar farklılaşır

Ölüm karşısında insanların yaşadıkları korku ve dehşete filmlerde şahit oluruz O anda verilen tepkiler insanların içinde bulundukları ruh halini çok iyi anlatır Ama izlenilen görüntülerde insanların az da olsa kurtulma ümitleri vardır Öleceklerine kesin kanaatleri gelse de, ölümden sonra olacakları tam olarak bilemezler ya da büyük bir kısmı ölümle birlikte yok olacağını düşünür Oysa kıyamet gününde daha ölüm gelip çatmamış olsa bile, yaşanan olaylar insan için hiçbir kurtulma ihtimalinin olmadığını tüm açıklığıyla ortaya koyar İnkar edenler kendilerine vaat edildiği halde inanmadıkları bir günü karşılarında bulurlar O gün, evrendeki düzenin bir yaratıcısının ve koruyucusunun olduğunun, O dilediği anda da herşeyin yok olacağının bütün açıklığıyla gözler önüne serildiği bir gündür

İnsanlar ölümün, o güne kadar düşündükleri gibi bir yokoluş olmadığını anlarlar O ana kadar Allah’ın varlığına dolayısıyla ahirete inanmadıklarından, ölüm sonrasında gerçekleşecek olayları hiç düşünmemişlerdir Ama Allah’ın varlığını ve gücünü ardı ardına gelen bu olaylar sonucunda apaçık görünce, kendilerini bekleyen sonun da farkına varmışlardır Kurtulma umudu olmadığı gibi, kendilerini bekleyen yeni ve sonsuz bir yaşam olduğunu da anlamışlardır Bu inkarcılar için zorlu bir yaşamdır Sonsuza kadar çekecekleri azap ve sıkıntı, o gün yaşananlarla kıyaslanamayacak kadar şiddetli olacaktır Ayetlerde inkar edenlerin böyle bir yaşamın yerine yok oluşu tercih edecekleri şöyle anlatılır:

Gerçekten Biz sizi yakın bir azap ile uyardık Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim” diyecek (Nebe Suresi, 40)
İnsanların karşılaştıkları olaylardan dolayı şiddetli bir korku, panik ve şaşkınlık içinde, adeta sarhoş oldukları ise ayette şöyle bildirilir:

İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir Ancak Allah’ın azabı pek şiddetlidir (Hac Suresi, 2)

İnsanın şiddetli korku anında vücudunda meydana gelen değişiklikler ve kontrolsüz hareketleri ile sarhoş insanların tavırları birbirine çok benzer Şiddetli bir korku anında baş dönmesi, ağlama görülür, görüntü bulanıklaşabilir

Buraya kadar anlatılan olaylardan da anlaşıldığı gibi, o zorlu gün insanlar çok büyük bir panik yaşayacaklardır Allah insanların yaşadığı bu şiddetli korkuyu ve korkunun sonucunda oluşan fiziksel tepkileri sarhoşluğa benzetmektedir O gün sarhoş gibi olan insanlar kontrolsüz tavırlar sergileyerek oradan oraya koşmaya başlarlar Kuran’da yapılan benzetme, insanların bu durumlarını şöyle açıklamaktadır:

İnsanların, ‘her yana dağılmış’ pervaneler gibi olacakları gün (Kaaria Suresi, 4)

Gözlerdeki Dehşet İfadesi

Gerçek olan va’d yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: “Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik” (diyecekler) (Enbiya Suresi, 97)

Göz, insanın yaşadığı korkunun şiddetini ilk ele veren organdır O günün korkusunu yaşayacak olan insanların, karşılaştıkları dehşetten dolayı gözleri yerlerinden fırlayacaktır Burada geçen “gözlerin yuvalarından fırlaması” benzetmesi, insanın yaşadığı korkunun şiddetini anlatır Bu anda insanların göz bebekleri büyür, beyazı ortaya çıkar, donuklaşmaya başlar Kıyametin gerçekleşeceği an “istisnasız insanların hepsi” bu korkuyu yaşayacaktır Bu tüyler ürpertici olaylar karşısında kimsenin yapacak bir şeyi, başlarına gelenleri önlemek için getirecek çözümleri yoktur Sadece korku duyarlar Ayetteki benzetme bu korkuyu açıklıkla izah etmektedir

Çocukların Saçlarının Beyazlaşması

Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? (Müzemmil Suresi, 17)

Kıyamet gününün korkusu küçük çocukları da saracaktır Bugünün gerçek mahiyetini bilmeyen, bunun sonsuz azabın ilk günü olduğunun bilincinde olmayan çocuklarda yetişkinlerden farklı bir korku vardır İnsanlar geçici dünya hayatı boyunca yaptıkları ahlaksızlıkların pişmanlığı içindedirler Çocuklar ne olduğunu dahi kavrayacak bir bilinçte değildirler Buna rağmen gördükleri olayların şiddetinden dolayı saçları bembeyaz olur Böyle bir fiziksel değişim, o zorlu günün büyüklüğünü anlamak açısından oldukça önemlidir Çünkü o güne kadar dünyada çok çeşitli felaketler yaşanmıştır Her biri insanlara çok şiddetli korku vermiş ve onları derinden etkilemiştir Ama bu felaketlerin hiçbiri kıyamet günü meydana gelecek olaylarla kıyaslandığında çocukların saçlarını ağartacak kadar şiddetli değildir O gün insanların dünya hayatı boyunca yaşadıkları en zorlu gündür Öyle ki karşılaşılan olayların şiddeti, kısa yaşamlarında korkunun mahiyetini ve tehlikelerin getireceklerini tam olarak idrak edememiş olan çocukların dahi saçlarının korkudan bembeyaz olmasına neden olmaktadır

Hayvanların Durumu

Gözünüzde vahşi hayvanları canlandırmaya çalışın, kaplan, aslan, kurt, çakal, ayı Bu hayvanlar, kıyamet günü meydana gelen olayların etkisi ile artık birbirleri ile mücadele etmeyi bırakacak ve biraraya toplanacaklardır Binlerce vahşi hayvanın meydana getirdiği bu görüntünün ürkütücülüğü ise çok açıktır Allah kıyamet günü doğa ve insan üzerinde çok büyük değişiklikler olacağını pek çok ayette anlatmıştır Aynı şekilde vahşi hayvanlar da o zorlu günden çok fazla etkileneceklerdir Bu gerçek Kuran ayetlerinde şöyle bildirilir:

Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman, vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman (Tekvir Suresi, 4-5)

Devamını Oku

Ölümden Sonra Diriliş

Ölümden Sonra Diriliş
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Öldükten sonra dirilmek, yeniden bambaşka bir hayata başlamak, çürümüş bedenle dirilip yeni bir hayata merhaba demek…

Gerçekleşmesini hayal bile edemeyecek derecede zor olan bir konu.

İmanın şartları arasında yer alan ve bizlerin ‘’Evet iman ettik. Öldükten sonra dirileceğimize, ayrı bir aleme gideceğimize inanıyoruz.’’ Dediğimiz bir konu. Fakat karşımıza alıp düşündüğümüzde, biraz kafa yorduğumuzda aklen içinden kolay kolay çıkamayacağımız ve nice insanların Allah’ı kabul etmemeye sebep olarak gösterdikleri bir konu ‘’ölümden sonra yeni bir hayat’’.

O kadar zor bir konu ki İbn-i Sina gibi büyük bir alim dahi bu konu hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle açıklayarak bu konunun zorluğunu belirtiyor; ‘’İman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez.’’

Peki bir Müslüman olarak biz bu konuya nasıl inanıyoruz? Gerçektenaklen ve mantıken onaylayıp inanıp kabul ediyor muyuz yoksa sadece anne babadan öğrenme bilgilerle mi onaylıyoruz ölümden sonra ki hayatı ve ahretin varlığını.

Mesela bir grup ateist karşınıza geçip sizden şöyle bir istekte bulundular: ‘’Biz Allah’a inanmak istiyoruz fakat aklımız ve mantığımız öldükten sonra dirilmeyi ve yeni bir hayatın başlayacağını kabul etmiyor. Sen Müslümansın senin bu konuda inancın sağlam. Bize ahiretin varlığını delilleriyle açıklar mısın?’’

Sizin o ateistlere cevabınız ne olurdu? Akla ve mantığa uygun bir cevap?

‘’Biz Müslümanız, Allah Kur’an-ı Kerim’de yazmış, bak işte ayet var. Allah öldükten sonra hayat vardır diyorsa vardır.’’

Tahminimce karşı tarafa verilecek olan cevap bu veya buna benzer bir cevaptan başka bir şey olmazdı. Kur’an-ı Kerim’i kabul etmeyen ateist, kitapta yazan ayetleri de muhakkak kabul etmeyip, akla ve mantığa uygun cevaplar arayacaktır.

Şeytan’da müslümanın ahiret inancının bir delil üzerine olmadığını bildiği için oda Müslüman bir insanı imansız kabre göndermek için Müslümanın ölüm anında ona sevdiği bir insan suretinde yaklaşıp, ahiretin olmadığı yönünde vesveseler verecektir. Müslümanda hem bu ahiret konusundaki inancı sağlam deliller üzerine olmadığından ve o anki ölüm korkusunun da etkisiyle şeytanın vesveselerinin etkilenip, onun dediklerini kabul etme ve ahret alemine imansız gitmek gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktır.

Şuanda çoğumuz kendimize ‘’ölümden sonraki hayata olan inancımız da sağlam bir delil ve aklımızın kabul edebileceği bir cevabımız var mı?’’ diye bir soru sorsak, muhtemelen vereceğimiz cevap ‘’Maalesef yok, sadece iman edin denildi bizde iman ettik.’’ Olacaktır.

İşte bu bizlerin tahkiki iman değil taklidi imana sahip olduğumuzdan kaynaklanıyor.

Cenab-ı Hakk kutsal kitaplarında, kullarından ahrete iman etmelerini istiyorsa muhakkak ki bununda mantıki ve akla uygun bir açıklamasını da yapmıştır… Kul yeter ki o cevabı arasın.

Ölümden sonraki hayat konusu Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Haşir Risalesi adlı eserinin bir kısmında şöyle geçiyor:

‘’ Hiç mümkün müdür ki: Bir saltanat, bahusus büyük muhteşem bir saltanat, hüznü hizmet eden mutilere mükafat ve isyan edenlere mücazatı bulunmasın!. Burada yok, demek başka mahkeme-i Kübra var.’’

Dünyada milyonlarca insan var ki zulme uğruyor, eziliyor, öldürülüyor ama kendisine zulüm eden zalime karşı hiçbir şey yapamıyor. Mazlum mazlumluğuyla, zalim zalimliğiyle ölüp gidiyor bu alemden.

Bu büyük bir adaletsizliktir. Böyle bir adaletsizlik Allah’ın Rububiyetine uymayacaktır. Bu dünyada mazlumla zalimin hesabı görülmeden kapanıyorsa demek ki başka bir alemde bu hesap görülecek!

BİR DİĞER DELİL !

İlkbaharda yemyeşil ve capcanlı olan bir ağacın, sonbaharın gelmesiyle birlikte yapraklarını döküp kurumaya başlandığı sadece kupkuru dallarıyla kaldığı görülür. Ama bir dahaki sene tekrar ilkbahar geldiğinde o kuruyan ağaç Allah’ın o ağaca can vermesiyle tekrardan dipdiri olmaya yapraklarını, çiçekleri açıp cıvıl cıvıl olmaya başlar… Ağaçtaki bu değişimi birkaç kez görmeyen, bu konuda bilgisi olmayan bir insana ‘’bu ağaç kuruduktan sonra tekrardan canlanacak, yapraklarını ve çiçeklerini açacak’’ denildiği zaman o insan bu sözü ciddiye almayıp, asla inanmayacaktır.

Aynen ağaç misali gibi şuanda da hiçbir insan ‘’öldükten sonra dirilip tekrar dünyaya gelen bir insanı’’ görmediği için bu konuya direk inanması kolay olmuyor ve olmayacaktır.

Halık-ı Kainat olan Allah insanı eşref-i mahlukat olarak halkedip yaratmış, bu kadar canlı türleri arasından onu Kendisine muhatap almıştır. Yarattığı milyonlarca tür arasından en çok değer verdiği varlık olarak insanı seçmiştir. O insana ateist, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman olduğuna bakmadan binlerce nimet vermiştir.Ona hayat vermiştir, hayatın içinde güneş vermiştir hava, su vermiştir…. Mükemmel bir sistemde olan vücut sistemini vermiştir… O vücudu yönetebilecek akıl vermiştir… bunların yanında çevresini güzelleştirecek canlılar olan ağaçları, dağları vermiştir bin bir çeşit türdeki güzel canlıları vermiştir… Yani yarattığı kuluna mükemmel bir şekilde özen gösterip ona en güzel şekilde sahip çıkmıştır.

Şimdi hiç mümkün müdür ki, bu kadar özen gösterdiği milyonlarca, milyarlarca kulunu öldürüp yok etsin onları yokluğa bıraksın? Akla ve mantığa uygun bir şey mi sizce?

Düşünün ki bir insan ayrı ayrı yerlerden, ayrı ayrı değerli malzemeler, cihazlar getirip kendi elleriyle uğraşıp minyatür bir şehir yapacak. O şehrinin içine yine minyatür insanlar, hayvanlar, dağlar, ovalar yerleştirecek ve o yaptığı şehre çok özen gösterip o yaşantıyı uzun yıllar boyunca sürdürecek ama sonra hiç beklenmeyen bir anda o şehirde yaptığı her şeyi yerle bir edip bozacak. Ne kadar saçma bir sonuç değil mi? O insanın yıllarca özene bezene yaptığı o şehri ve içindekileri bir anda yıkıp bozması onun akıl yeteneğinden uzak olduğu gösterir.

İşte içinde yaşadığımız kainat sarayını yaratan ve bu sarayın içindeki en değerli varlık olan insanı bir gün öldüren Yüce Allah o insanın ölümü ile her şeyi bitirmeyecektir! Bitmesi bir arızanın meydanda olduğunun göstergesi olur.

ÖLÜMDE HAYAT GİBİ BİR NİMETTİR !

İnsanın birkaç sperm damlasından oluşması, anne karnında dokuz ay yaşaması ardından oradan dünya hayatına gelmesi ve zamanla bugün ki halini alması basit bir şey, önemsiz bir şey olmadığı gibi ölüme de basit bir şekilde olmayacaktır!

Ölümüyle yok olmayacaktır!

Bedizzaman Said Nursi ölümü şöyle tarif ediyor:

Sizlere müjde! Ölüm hiçlik değil, idam değil, dağılmak, parçalanmak değil, boşu boşuna gitmek değil, ebedi bir ayrılık değil, rahmeti ve hikmeti sonsuz olan Allah tarafından bir terhisat bir, bir mekan değişikliğidir. Asıl mekana yolculuktur. Yüzde doksan ahbabın bulunduğu yer alan alem-i berzaha yolculuktur.

– Ölüm hayat vazifesinden bir terhistir!

– Ölüm bir paydostur!

– Ölüm bir vücut değişikliği, elbise değişikliğidir!

– Ölüm baki bir hayata davettir!

– Ölüm bitiş değil başlangıçtır!

Devamını Oku

Banu Alkan hastaneye kaldırıldı! Beyin kanaması iddiası korkuttu

Banu Alkan hastaneye kaldırıldı! Beyin kanaması iddiası korkuttu
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Türk sinemasının “Afrodit” lakaplı yıldızı Banu Alkan, yüksek tansiyon ve şeker hastalığına bağlı olarak rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Sosyal medyada hızla yayılan beyin kanaması söylentileri, sanatçının hayranlarını korkuttu. Ancak gerçek durum, sanat dünyasının sevilen isimlerinden Onur Akay’ın açıklamalarıyla netleşti.

Yeşilçam’ın efsanevi ismi Banu Alkan, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Ünlü sanatçının sağlık durumu, hayranlarını endişelendirirken beyin kanaması iddiaları büyük bir korku yarattı. Peki, Banu Alkan’ın sağlık durumu nasıl? İşte detaylar…

Türk sinemasının unutulmaz isimlerinden Banu Alkan, geçtiğimiz günlerde yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Sosyal medyada beyin kanaması geçirdiği yönündeki söylentiler hızla yayıldı ve sevenlerini tedirgin etti. Ancak ünlü sanatçının durumuyla ilgili net bilgiler, sanat dünyasının tanınmış isimlerinden Onur Akay tarafından paylaşıldı.

“Büyük Bir Tehlike Atlattı”

Onur Akay, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Banu Alkan’ın hastaneye kaldırıldığı doğru. Beyin kanaması iddiaları sosyal medyada yer aldı ancak bu durum gerçeği yansıtmıyor. Banu abla ile telefonda konuştum ve şu an sağlık durumu çok şükür iyi” ifadelerini kullandı.

Banu Alkan’ın yüksek tansiyon ve şeker hastalığı nedeniyle fenalaştığını belirten Akay, “Doktorlar, tansiyonunu kontrol altına almakta zorlandı. Aynı zamanda yüksek şeker değerleri de tabloyu ağırlaştırdı. Ancak gerekli müdahalelerle büyük bir tehlikeyi atlattı. Şu an tedavisi devam ediyor ve doktorlar uçağa binmesini yasakladı” dedi.

Devamını Oku

Büyük göğüsler, büyük sorunlar

Büyük göğüsler, büyük sorunlar
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Sırt, boyun ve omuz ağrıları, duruş bozuklukları, sutyen askılarının ciltte yarattığı tahrişler ve hatta nefes almada zorluk gibi sorunlarla karşılaşan kadınlar, meme küçültme ameliyatını bir çözüm olarak değerlendirebilir. Peki, kimler bu operasyon için uygun adaydır? Kimler için risk teşkil eder? Meme küçültme ile sarkıklık aynı anda giderilebilir mi? OP.DR Candan Mezili tüm merak edilenlerle ilgili açıklamalarda bulundu.

Büyük göğüslere sahip olmak dışarıdan bakıldığında bir avantaj gibi görünebilir. Ancak bunun ardında çoğu insanın fark etmediği bir gerçek yatıyor: Günlük hayatı zorlaştıran fiziksel rahatsızlıklar ve duygusal yükler… Sürekli sırt ve omuz ağrıları, boyun tutulmaları, duruş bozuklukları ve sutyen askılarının omuzlarda bıraktığı acı veren izler, meme altında tekrarlayan pişikler büyük göğüslü kadınların sıkça karşılaştığı sorunlardan sadece birkaçıdır. Giydiğiniz kıyafetlerin üzerinizde istediğiniz gibi durmaması, sevdiğiniz sporları rahatça yapamamak ve her adımınızda üzerinizde fazladan bir yük taşımak zorunda olmak sosyal zorluklardan bazılarıdır.

OP.DR Candan Mezili, “Toplum içinde maruz kalınan bakışlar, istenmeyen yorumlar ve hatta kimi zaman utanç hissi, bu durumu daha da zorlaştırabilir. Kendi bedeninizle barışık yaşamak yerine, dikkat çekmemek için kıyafet seçimlerinizi kısıtlamak zorunda kalabilirsiniz. Oysa bir kadın olarak bedeninizle özgür hissetmek en doğal hakkınızdır. İşte bu yüzden meme küçültme ameliyatı, sadece estetik bir müdahale değil, aynı zamanda konforlu, ağrısız ve özgüvenli yaşamın kapısını aralayan önemli bir adımdır”dedi.

OP.DR Candan Mezili

Kimlere yapılabilir?

Meme küçültme ameliyatı, büyük ve ağır göğüsleri nedeniyle günlük hayatı olumsuz etkilenen kadınlar için ideal bir seçenektir. Genellikle şu durumlarda önerilir:

  • Kronik sırt, boyun ve omuz ağrısı çekenler,
  • Büyük göğüsleri nedeniyle fiziksel aktivitelerde zorlananlar,
  • Sutyen askılarının omuzlarında derin izler ve tahrişler oluşturduğu kişiler,
  • Göğüs altı bölgesinde sık sık pişik veya mantar enfeksiyonları yaşayanlar,
  • Göğüs büyüklüğünden dolayı özgüven kaybı yaşayanlar,
  • Meme gelişimini tamamlamış olan genç yetişkinler ve yetişkin kadınlar.

Kimlere önerilmez?

Her cerrahi müdahalede olduğu gibi, meme küçültme ameliyatı da herkese uygun değildir. Ameliyatın önerilmediği bazı durumlar şunlardır:

  • Hamilelik veya emzirme sürecinde olanlar: Ameliyat süt kanallarına zarar verebileceği için, emzirme sürecini tamamlayan kadınlar için daha uygun bir zamana ertelenmesi önerilir.
  • Kronik hastalıkları kontrol altında olmayanlar: Diyabet, kalp hastalıkları veya iyileşme sürecini etkileyebilecek diğer sağlık sorunları olan bireyler öncelikle doktorlarına danışmalıdır.
  • Sigara kullananlar: Sigara, doku iyileşmesini olumsuz etkileyerek komplikasyon riskini artırabilir. Bu nedenle ameliyat öncesinde sigarayı bırakmak önerilir.
  • Beklentileri gerçekçi olmayanlar: Ameliyat, göğüslerin şeklini ve boyutunu küçültür ancak her hastanın anatomisine bağlı olarak farklı sonuçlar elde edilebilir.

Meme küçültme ile sarkma aynı anda giderilebilir mi?

Evet! Meme küçültme ameliyatı genellikle aynı anda meme dikleştirme (mastopeksi) işlemi ile birlikte yapılır. Büyük göğüslerde zamanla sarkma oluştuğu için sadece küçültme işlemi yapmak estetik açıdan yeterli olmayabilir. Bu nedenle cerrah, fazla dokuyu çıkarırken meme başını daha yukarı konumlandırarak daha dik ve doğal bir görünüm sağlar.

Meme küçültme ameliyatı zor bir ameliyat mı?

Meme küçültme ameliyatı, plastik cerrahinin sık uygulanan operasyonlarından biridir. Genel anestezi altında yapılan bu işlem, memenin boyutuna ve tercih edilen cerrahi tekniğe bağlı olarak 2 ile 3saat arasında sürebilir. Ameliyat sırasında fazla meme dokusu ve deri alınarak göğüs daha küçük ve dik bir form kazandırılır.

Operasyon sonrası hastalar genellikle 1gün hastanede kalır ve yaklaşık 1 hafta içinde günlük hayatlarına dönebilirler. Ancak tamamen iyileşme süreci kişiden kişiye değişmekle birlikte bir ayı bulabilir. Modern cerrahi teknikler sayesinde iyileşme süreci geçmişe göre çok daha konforlu hale gelmiştir.

Meme küçültme ameliyatı yöntemleri:

Meme küçültme izli bir ameliyat mıdır?

Meme küçültme ameliyatları izli ameliyatlardır. Bu izler bikini içinde kalacak şekilde planlanır ve izin kalitesinin daha iyi olması için estetik dikiş uygulanır.

Lolipop tekniği olarak bilinen yöntemde, kesi miktarı daha az olduğu için ameliyat izleri genellikle daha küçük ve fark edilmez olur. Kesinin meme başı çevresinden aşağı doğru inerek lolipop şeklinde görünür.

Ters T tekniğinde ise daha büyük bir kesi yapılır. Meme başından aşağı doğru inen dikey iz, zamanla cilt tonuna uyum sağlayarak daha az dikkat çeker. Memenin katlantı noktasında oluşan yatay iz ise doğrudan karşıdan bakıldığında görülmez.

Ameliyat sonrası izlerin görünürlüğü, memenin sarkma derecesine ve ne kadar küçültüldüğüne bağlı olarak kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ancak uygun cerrahi teknikler ve düzenli bakım ile izler zaman içinde daha az belirgin hale gelir.

Ameliyat sonrası nelere dikkat edilmeli?

  • İlk birkaç gün istirahat etmek ve ağır kaldırmaktan kaçınmak gerekir.
  • Ameliyat sonrası doktorun önerdiği özel sutyeni düzenli kullanmak iyileşmeyi destekler.
  • Enfeksiyon riskini önlemek için hijyene dikkat edilmeli ve pansumanlar düzenli yapılmalıdır.
  • Sigara ve alkol tüketiminden kaçınarak iyileşme sürecini hızlandırabilirsiniz.
  • İlk birkaç hafta ağır egzersizlerden uzak durulmalı, cerrahın onayı olmadan spor yapılmamalıdır.
Devamını Oku
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama