12 Kasım 2024 Salı
Araf Suresi Ayet 167: Yanlış İcraat Topluma Zulüm ve Azap Getirir
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
SAMİMİYET, SEN NEREDESİN?
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
İBRAHİM FAİK BAYAV
Peki bu kurala uymayan ve kıradeten hasiin sıfatı alanların akıbeti nasıl olmuş? Sorunun cevabını sonraki ayette bulmaya çalışacağız:
Araf Suresi 167: ”Ve iz teezzene rabbüke…”. Bu ifadeden anlaşılan şu: Rabb, önce onları o davranışlarından vazgeçmesi için hem uyarı yapmış hem tehdit etmiş.
Görmedikleri ve tanımadıkları Rabb idi uyaran ve tehdit eden. Demek ki, Musa’nın kavminin fertleri işin nereye varacağını idrak edemiyorlardı. Tehdidin açıklaması ayetin şu cümlesinde belirtiliyor:
”Le yebasenne aleyhim ila yevmi’il-kıyameti men yesumühüm süi’l-azab”. Yani, Rabb, ‘kıradeten hasiin’ şeklinde anılanların üzerine, bazı kimseleri gönderecek. O kimseler onlara, kıyamet gününe kadar sürecek azabın kötüsünü uygulayacak.
Göndermiş mi?..
Kur’an’da, ”Allah, vaad etmişse vaadinden dönmez” hükmü var. Öyleyse, göndermiştir.
Soru şu: Azabın kötüsü nasıl bir şey?.. Süre bitiminin kıyamet ile ilgisi ne?
Cevabı bulmak için kelimeleri irdeleyeceğiz:
‘Men’: مَنْ Bu zamir sözcük, nasıl birileri olduğu bilinmeyen insanları işaret eder. O kimseler, idaresinden kurtuldukları Firavun ve avanesi gibi birileri mi acaba?
‘Le yebasenne’: لَيَبْعَثَنَّ ‘Gönderecek’ anlamında bu fiil kelime, kesinlik ifade eder. Sebep giderilmezse, sonuç kötü biçimde görülecektir.
‘Süi’l-azab’: سوءَ الْعَذابِ Bu kelime ”azabın kötüsü’ demektir. ‘Kıradeten hasiin’ benzetmesi henüz azap değildir. Onlara azabı, gönderileceği bildirilen kimseler tattıracaktır.
‘Yesumü‘ يَسومُ fiili, kötü tıynetlilerı uzaklaştırma hareketini yaptır. Demek ki, kıradeten hasiin vasfı alanlar, içlerinde o kadar şer ve zarar oluşturma potansiyeli barındırıyorlarmış ki, onları başka insanlardan ve belki canlılardan uzak tutma gereği duyulmuş. Yani, Musa kavminin ‘kıradeten hasiin’ vasfı alan fertleri, herhalde, harice çıkamayacakları karantina ortamına sürüklenmişlerdir.
Sonra ne olmuştur?..
”ila yevmi’il-kıyameti” kelimesi, olayın sonucunu belirtir.
Hiç bir insan topluluğu, ‘esaret’ de denebilecek karantina yaşamında uzun süre kalmak istemez. Hele, zararlı ve şerli iseler… Bir şekilde kurtulmak isteyeceklerdir. Belki ölmeyi göze alacaklardır. Gönderilen ama ne olduğu bilinmeyen o kimselerin, -belki de- zayıf anında, kıyama kalkışacaklardır. Kıyam, zaten öldürmeyi ve ölmeyi gerektirir. Kıradeten hasiin vasıflı insanların içlerindeki şer potansiyeli patlamış olur.
”İla yevmi’l-kıyamet” اِلى يَوْمِ الْقِيمَةِ ifadesi, kent insanlarına, azabın bu olay vaktine kadar süreceğini işaret etmiş. Bunların ne kadarı ölmüştür, ne kadarı sağ kalmıştır, bilinemez. Belki de hepsi hayattan çekilmiş olabilir. Artık azap uygulamaya gerek kalmamıştır.
167’nci ayette ‘İla yevmi’l-kıyamet’ ifadesinden sonra, hem ”İnne rabbeke seriu’l-ıkab” tanımı var; hem ”Ve innehü le ğafurun rahimun” bilgilendirmesi var. Bu tanım ve bilgilendirme kime yapılmıştır?.. Niçin yapılmıştır?
Geçmiş zamandaki kent içindeki olay ve sonucu, Hz. Muhammed’in çevresindeki insanlara hatırlatılıyor. Demek ki, çevresindeki insanların geçmiş zamandaki insanların yaşantısına benzerliği var. Bu anlatım ile o yaşıntı tekrarlanmasın, uyarısı yapılıyor.
Geçmiş zamanın kent olayının bir benzeri, Müslüman bilinen bir ülkede görülür ise, Hz. Muhammed’in uyarısı gibi bir uyarı, gerekli olmayacak mı? Kim veya kimler üstlenecek uyarma görevini?.. Ulema taifesi, ”Hz. Muhammed son peygamber” demişti galiba. Öyleyse, uyarısız kalan Müslüman toplumlara gelecek azab çok kötü olacaktır… Ve kıyameti oluşturacaktır. Sonra, le ğafurun rahimun kimler için gerçekleşir, bilinemez.
İbrahim Faik Bayav
(10.11.2024 09:50)
Türk Kanser Derneği Başkanı Burak Duruman, akciğer kanseri farkındalık ayında akciğer kanseriyle mücadelede toplumsal farkındalığın önemini vurguluyor. Burak Duruman’a göre, kanserle mücadelede erken tanı ve tarama programları hayati bir rol oynamaktadır. “Akciğer kanserinin erken teşhisi, bireylerin yaşamını kurtarabilir ve yaşam kalitelerini artırabilir. Bu nedenle, halkımızı düzenli kontroller konusunda bilinçlendirmek ve risk faktörleri hakkında bilgilendirmek, Türk Kanser Derneği olarak en önemli hedeflerimizden biridir,” şeklinde açıklama yapan Duruman, akciğer kanseri farkındalığına yönelik çalışmalara daha fazla destek verilmesi gerektiğini ifade etti.
Dr. Dalkılıç’ın açıklamalarına göre, akciğer kanseri, akciğer dokusunda anormal hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla oluşan ciddi bir hastalıktır. Bu durum nefes darlığı, öksürük ve göğüs ağrısı gibi belirtilere yol açabilir. Erken evrelerde belirti vermeyebilen akciğer kanseri, ilerleyen evrelerde ise solunum problemleri ve ağrılarla yaşam kalitesini düşürebilmektedir. Dünya genelinde en sık görülen ve yaşam kaybına neden olan kanser türleri arasında ilk sırada yer almaktadır.
Akciğer kanseri için en önemli risk faktörlerinden biri sigara kullanımı olduğunu belirten Dr. Dalkılıç sigara içmeyenlerde de akciğer kanseri görüldüğünü ancak sigara içen bireylerde riskin çok daha yüksek olduğunu ifade ediyor. Dr. Dalkılıç, hava kirliliği, genetik yatkınlık, ailesinde akciğer kanseri öyküsü, radon gazına maruz kalma ve kimyasallarla çalışma gibi diğer risk faktörlerinin de önemine dikkat çekiyor.
Dr. Dalkılıç, sürekli öksürük, öksürükle kan gelmesi, göğüs ağrısı, nefes darlığı, kilo kaybı, halsizlik ve ses kısıklığı gibi belirtilerin akciğer kanserinin yaygın işaretleri olduğunu belirtiyor. Bu belirtiler başka solunum yolu hastalıklarında da görülebileceğinden, uzun süre devam eden veya kötüleşen belirtilerin hekim tarafından değerlendirilmesi önemlidir.
Akciğer kanserini tamamen önlemek mümkün olmasa da bazı önlemlerin riskleri azaltabileceğini ve erken tanı sayesinde akciğer kanseri ile mücadelede başarıyı artırabileceğimizi belirten Dr. Dalkılıç, sigara kullanmamanın, sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemenin, hava kirliliğinden ve zararlı kimyasallardan korunmanın akciğer kanseri riskini düşürmekte önemli bir rol oynadığını ifade ediyor.
Yüksek riskli bireylerde akciğer kanseri taramalarının, düşük doz bilgisayarlı tomografi (BT) kullanılarak yapıldığını belirten Dr. Dalkılıç, özellikle uzun yıllar boyunca sigara içmiş, ileri yaşlardaki bireyler için bu tarama yönteminin önemini vurguluyor. Tarama sayesinde kanserin erken evrede tespit edilmesinin sağlanabileceğini ve bunun da tedaviye erken başlanmasına olanak tanıyabileceğinin altını çizen Dr. Dalkılıç tarama programlarının, hekim kontrolünde düzenli aralıklarla uygulanması gerektiğini belirterek düzenli kontrollerin aksatılmaması çağrısında bulunuyor.
Yapılan araştırmalara göre diyabet dünya çapında 530 milyondan fazla insanı etkiliyor. Hareketsizlik, dengesiz beslenme ve artan obezite ile bu sayının 2050 yılına kadar 1,3 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Türkiye’de ise diyabetli birey sayısı 12 milyon kişiyi buluyor. Diyabetin önlem alınmadığı takdirde başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere birçok hastalığı da beraberinde getirebildiğine dikkat çeken Endokrinoloji ve Metabolik Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında yaptığı açıklamada, sağlıklı nesiller için diyabet tedavisi ve yönetim süreçlerindeki yeniliklerin toplumun her katmanına duyurulması gerektiğinin altını çizdi.
En yaygın kronik hastalıklarından biri olan diyabet, milyonlarca insanın yaşam kalitesini düşürürken ciddi sağlık sorunlarına da yol açıyor. Diyabetin başlangıcının giderek daha erken yaşlara düşmesi ise bu hastalıkla ilgili farkındalığın henüz tam olarak sağlanmadığını gösteriyor. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Endokrinoloji ve Metabolik Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli; “Diyabet, dünya çapında 530 milyondan fazla insanı etkileyen bir hastalık, ülkemizde ise 12 milyon kişi diyabet hastası olarak kayıtlarda yer alıyor. Daha da önemlisi Türkiye’de yaklaşık 35 bin civarında 18 yaş altında tip 1 diyabetli çocuk olduğu biliniyor. Bu noktada sağlıklı bir toplum ve gelecek inşa edebilmek için farkındalık oluşturmak atılabilecek en önemli adım. Doğru tedavi ve tedaviyi kolaylaştıracak teknolojilerle diyabet ile mücadele edebilir” dedi.
Diyabet farkındalığının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli; “Diyabet, erken teşhis edildiğinde daha iyi yönetilebilen bir hastalık. Bu nedenle diyabet hakkında farkındalık kazanmak, insanların vücutlarındaki sinyalleri daha iyi anlamalarına ve zamanında doktora başvurmalarına yardımcı olur. Erken tanı ve etkin diyabet yönetimi ile kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, görme kaybı gibi ciddi sağlık komplikasyonlarının da önüne geçilebilir. Diyabet sadece ilaçlarla değil aynı zamanda sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle de yönetilebiliyor. Diyabetle mücadelede en etkili stratejilerimiz farkındalık ve bilinçtir” dedi.
Diyabetle yaşamanın bir denge sanatı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli; “Glukoz seviyelerinin düzenli olarak izlenmesi, doğru beslenme, düzenli egzersiz ve ilaç kullanımı arasındaki hassas uyum, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için kritik öneme sahip. Diyabet yönetimi uzun vadede yaşam tarzında köklü değişiklikler gerektiriyor, bu da bireyler için zaman zaman zorlu bir süreç haline gelebiliyor. Geleneksel parmaktan kan alarak yapılan glukoz ölçüm yöntemleri zahmetli ve yorucu olabildiği gibi anlık kararlar almak da her zaman kolay olmayabiliyor. İşte bu noktada farkındalığın ve teknolojinin önemi ortaya çıkıyor. Günümüzde teknoloji, diyabetin zorluklarını hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmak için büyük adımlar atıyor. Özellikle sensör teknolojisi, diyabetli bireylerin yaşamında devrim niteliğinde bir yenilik. Bu teknoloji, parmak delme işlemi olmadan glukoz seviyelerinin gündüz her saatinde ve gece uykuda da olmak üzere kesintisiz sürekli olarak izlenmesine imkân tanıyarak diyabet yönetimini daha güvenilir ve konforlu hale dönüştürüyor. Bu sayede bireyler, glukoz dalgalanmalarını önceden görebiliyor ve daha etkili kararlar alabiliyor. Sürekli glukoz takip sistemleri, diyabetli bireylerin daha sağlıklı bir yaşam sürdürmesi için büyük katkı sağlıyor” şeklinde konuştu.
İstanbul’da 2023 yılı itibarıyla 93.097 arı kovanına sahip 1.527 arıcılık işletmesi faaliyet gösteriyor. Şehirde, 792 ton bal ve 27,8 ton bal mumu üretilirken, Kartallı arıcılarımıza 2023 yılında 49 bin TL, İstanbul genelinde ise 3 milyon 407 bin TL arılı kovan desteği sağlandı. 2010 yılından bu yana toplamda Kartallı arıcılara 200 bin TL, İstanbul genelinde ise 11 milyon TL destek verilmiş durumda. Kartal İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ile TÜBİTAK destekli AR-GE projesi kapsamında dünyada bir ilk olan Termo Kovanlar ile inovasyon ödülleri alan, özellikle ülkemizde kovan standardizasyonu ve verimlilikte kovanın önemi konularında farkındalık yaratan Apimaye’nin iş birlikleri ile arıcılara yönelik desteklerin ve projelerin daha da arttırılacağı ifade edildi. Kartal ilçesi İstanbul, Marmara Bölgesi’nde arılı kovan sayısı bakımından %11,8 oranında paya sahip olup, bölgesel sıralamada 5. sırada yer almaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın başlattığı Tarımsal Üretim Planlaması çerçevesinde, mevcut destekleme modelinde önemli değişiklikler yapıldı. Eskiden 100 kovan için 6.000 TL olarak verilen destek miktarı, yeni modelle 10.000 TL’ye çıkarıldı. Ayrıca, genç ve kadın arıcılar, gezginci arıcılar ve birinci derece örgüt üyeliği gibi özel kriterleri karşılayan arıcılar için bu destek miktarı 19.000 TL’ye kadar yükseltilmiştir. Yeni destekleme modeli, arıcılık sektöründe sürdürülebilir üretim koşullarını iyileştirmeyi ve arıcıların gelirini artırmayı hedefliyor.
Arılar, doğanın dengesini koruyarak bitkilerin tozlaşmasını sağlıyor ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine katkı sunuyor. Arılar dünya genelinde, gıda üretiminin %90’ının temelini oluşturan 82 bitki türünden 63’ünün tozlaşmasında rol oynamaktadır. Bu küçük canlıların neslinin tehlikede olmaması için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek büyük önem taşımaktadır.
“Arı Dostum Olur Musun? Eğitim ve Farkındalık Projesi” ile Kartal ilçesinde belirlenen 24 ilkokulda eğitim programları düzenlenecek. Proje kapsamında, doğrudan eğitimler 4. sınıf öğrencilerine verilirken, diğer sınıflara sergi alanları aracılığıyla dolaylı eğitim sağlanacak. Ayrıca, çocukların ailelerine bu bilincin aktarılması da hedefleniyor. Proje, 20 Mayıs Dünya Arı Günü’nde İstanbul’un Kartal ilçesinde düzenlenecek Halk Buluşması etkinliği ile taçlandırılacak. Projenin tüm detayları ve etkinlikler ise “aridostum.org.tr” internet sitesinden takip edilebilecek.
Bu değerli projeye katkı sunan tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür eden İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürü Suat Parıldar, “Sevgili öğrencilerimizin arı dostları olarak büyüyeceğine inancım tam,” diyerek projenin hayırlı olmasını diledi.
Firma Hakkında:
Apimaye, arıcılık sektöründe dünyadaki teknolojik gelişmeleri, değişimleri takip ederek arıcılığı hobi ya da meslek olarak yapan herkesi en modern ve doğru ekipmanlar ile buluşturmak için kurulmuştur.
TÜBİTAK destekli bir AR-GE projesi kapsamında dünyada bir ilk olan Termo Kovanlar ile inovasyon ödülleri almış olup özellikle ülkemizde kovan stardardizasyonu ve verimlilikte kovanın önemi konularında farkındalık yaratmıştır.
Kaliteyi ilke edinerek üretmiş olduğu Termo Kovanlar, Ergo Kovanlar ve Ahşap Kovanların modernizasyonuna yönelik ekipmanların yanı sıra yapmış olduğu uluslararası işbirlikleri ile dünyanın önde gelen arıcılık ekipmanı firmalarının ürünlerini ülkemiz arıcılarının hizmetine sunmuştur.
Kilo vermenize rağmen bacaklarınızda inatçı şişlik ve ağrı mı yaşıyorsunuz? Çoğu kadın, bu durumu selülit veya obezite zannederek uzun süre göz ardı ediyor. Ancak sık görülen ve genellikle az bilinen bir sağlık sorunu olan lipödem (ağrılı selülit) sağlığınızı sessizce tehdit edebilir.
Lipödem, vücudun belirli bölgelerinde, özellikle bacak ve kalçalarda simetrik yağ birikimiyle karakterize edilir ve maalesef kilo vermekle düzelmeyen bir durumdur. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Candan Mezili, lipödemin tanı, belirtileri ve tedavi süreçleri hakkında kapsamlı bilgiler verdi…
Lipödem, genellikle kadınlarda görülen, yağ dokusunun orantısız bir şekilde vücudun alt kısmında birikmesiyle ortaya çıkan bir durumdur. Asıl olarak kalça ve bacakları bazen de kolları etkileyen bu rahatsızlık, vücutta simetrik yağ birikimi, şişlik, ağrı ve hassasiyetle kendini gösterir. Lipödemin, ödem (su tutulması) ya da obezite ile karıştırılması yaygındır, ancak lipödemin kilo vermekle düzelmemesi ve ödem tedavisine cevap vermemesi en önemli farkıdır.
Lipödemin kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak genetik ve hormonal faktörlerin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Özellikle ergenlik, hamilelik ve menopoz gibi hormonal değişiklik dönemlerinde ortaya çıkabilir. Ailede lipödem öyküsü olan kişilerde bu hastalığın görülme olasılığı daha yüksektir. Kadın olmak, genetik yatkınlık, hormonal değişiklikler ve düzensiz yaşam tarzı lipödem için en önemli risk faktörleridir.
Başlıca belirtileri arasında;
– Bacak ve kalçalarda simetrik yağ birikimi,
– Dokunmaya karşı hassasiyet ve ağrı,
– Ciltte kolay morarma,
– Ayakta uzun süre kalındığında şişlik artışı,
– Zamanla bacaklarda şekil bozukluğu yer alır.
Hastalık çok ilerlediğinde bu duruma lenfödem de eklenerek geri dönüşü zor bir sürece girilir.
Lipödem genellikle beş farklı bölgede gelişir:
– Tip 1: Kalça ve bel çevresinde yağ birikimi,
– Tip 2: Kalça ve uyluk bölgesini kapsayan yağlanma,
– Tip 3: Ayak bileklerine kadar uzanan yağ birikimi,
– Tip 4: Kolların da etkilenmesi,
– Tip 5: Lenfödem ile birlikte görülen lipödem
Lipödem ilerleyici bir hastalıktır bu nedenle tedavi edilmediğinde lipödem ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Şiddetli ağrı, hareket kısıtlılığı, cilt enfeksiyonları ve lenfödem gibi sorunlara neden olarak ilerleyen yaşlarda yaşam konforunu ciddi şekilde bozar. Lipödemin dört aşaması bulunur:
1. Aşama: Hafif yağ birikimi, hafif selülit,
2. Aşama: Selulitin artması ve yağ nodülleri,
3. Aşama: Şekil bozukluğu ve belirgin şişlik,
4. Aşama: Lenfödemle birlikte ciddi deformasyon ve hareket kısıtlılığı.
Lipödem, klinik muayene ile teşhis edilir. Bu konuda uzmanlaşmış bir doktor, yağ birikimlerinin simetrik olup olmadığını ve hastanın şikayetlerini ve hastalığın hikayesini değerlendirerek tanıyı rahatlıkla koyabilir. Tanı için ultrason veya MRI gibi görüntüleme teknikleri son derece nadir kullanılır.
Lipödem teşhisi için genellikle plastik cerrahlar, kalp damar cerrahları, endokrinologlar ve fizik tedavi uzmanlarına başvurulabilir, ancak lipödem tedavisisi Plastik Cerrahlar tarafından yapılır. Bir diyetisyenden destek almak, kilo kontrolü ve sporla birlikte sağlık yaşam tarzı hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve semptomları azaltmak için çok önemlidir. Lipödem hakkında farkındalığı artırmak ve doğru tedaviye yönelmek, hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir.
Lipödemi tamamen önlemek mümkün olmasa da, beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir. Lipödem diyeti, iltihaplanmayı azaltmayı ve kilo kontrolünü sağlamayı hedefler. İşlenmiş gıdalardan kaçınmak, şeker ve tuz tüketimini sınırlamak ve anti-inflamatuar gıdalar tüketmek faydalıdır.
Lipödem Tedavisi
Yağ dokusu çıkarılabilir
Lipödem Tedavisi
Op. Dr. Candan Mezili’ye göre, lipödem mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Lipödem karakteri gereği ilerleyici bir hastalıktır ve hastalık ilerlediğinde yaşam kalitesini çok düşürdüğü için mutlaka bu hastalıkla mücadele edilmelidir. Lipödem tedavisi konservatif tedavi seçenekleri ve cerrahi seçenekler olarak ikiye ayrılır. Konservatif tedavi seçenekleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, ödem ve ağrıyı gibi semptomları azaltmak için kullanılır. Konservatif yöntemlerin en etkin kullanımı hastalığın erken dönemlerinde ve ameliyat sonrası iyileşme dönemleridir.
– Manuel lenf drenajı ve kompresyon terapisi: Şişliklerin azalmasına yardımcı olur,
– Fizik tedavi ve egzersiz: Kasları güçlendirmek ve ağrıyı azaltmak için faydalıdır,
– Kilo kontrolü: Lipödem tamamen kilo vermekle geçmese de, kilo yönetimi belirtilerin şiddetini azaltır ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatır.
Konservatif yöntemler maalesef tedavi edici değildir.
Lipödemin asıl tedavisi cerrahidir. Konservatif yöntemler hastalığın ilerlemesini durdurmaz ve hastalığı tedavi etmez. Lipödemde cerrahi tedavinin temelini liposuction oluşturur. Liposuction ile yağların alınması hastalığı tedavi eder ve nüksü önler. Liposuction yapılırken birçok teknik kullanılsa da lenfatik dolaşımı koruyan teknikler ön plana çıkmalıdır. Bunlar arasında water assisted liposuction ve vaser liposuction başta gelir. Vaser liposuction daha az kanama ile yağ alınmasını sağladığı için üstündür ve birçok hekim tarafından tercih edilir.
Çok ilerlemiş hastalıklarda sadece liposuction yapılırsa deride aşırı miktarda sarkmalar meydana gelebilir. Bu tarz durumlarda cerrahi eksizyonla dokular çıkarılmalıdır. Bazen bu tedavi direkt uygulanırken bazen liposuction sonrasına bırakılarak evrelendirilir.
Sonuçta lipödem ilerleyici bir hastalıktır. Bu hastalık ilerlediğinde hastaların günlük yaşamında belirgin sıkıntılara neden olmaktadır. Ayrıca bacaklar aşırı kalınlaştığı ve daha fazla yağlandığı için ameliyatta alınması gereken yağ miktarı artıp tedavi güçleşmektedir. Bu nedenle hastalığı çok ilerlemesine izin vermeden, geç kalmadan cerrahiye başvurmak gerekir.