admin

admin

18 Kasım 2024 Pazartesi

Yanlışını, Acı Vermeden Söyleyin!

Yanlışını, Acı Vermeden Söyleyin!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ebeveynlere ”pozitif disiplin” yöntemiyle sorun çözme önerileri: Çocuğa ne kadar çok değerli bir insan muamelesi yapılırsa o kadar değerli bir kişi gibi davranır. ama bu demek değildir ki çocuğun her istediği yapılmalıdır; anne ve babasını seven çocuk, onları mutlu etmek ister. ebeveynleri ile kötü ilişkisi olan bir çocuk, onların isteklerini önemsemez; çocuğunuz yanlış bir şey yaptığında bunu ona bildirmeniz gerekir ama bu acı vermek yoluyla yapılmamalıdır…

Çocuk eğitimi ve dil gelişimi konusunda ABD ve Japonya’da çalışmalar yürüten Yasemin Yusufoff, ABD başta olmak üzere bir çok ülkede uygulanan ”pozitif disiplin” yöntemiyle çocuklarda sağlıklı bir gelişim sağlanabileceğini bildirdi.

Yusufoff, ”Çocuğa ne kadar çok değerli bir insan muamelesi yapılırsa o kadar değerli bir kişi gibi davranır. ama bu demek değildir ki çocuğun her istediği yapılmalıdır” dedi.

Yasemin Yusufoff, çocuğa kötü davranmanın ve sözlü ya da fiziksel şiddet uygulamanın gelişimini ve ilerideki başarısını negatif şekilde etkilediğini söyledi.

Çocuğa sabırlı, destekleyici ve pozitif bir şekilde yaklaşmanın ise gelişimini ve ilerideki başarısını pozitif şekilde etkilediğini bildiren Yusufoff, bunun için ABD’de ”Pozitif Disiplin” adı verilen ebeveynlere yönelik bir eğitim modeli uygulandığını belirtti.

Çocuklara yalan söylemek, korkutmak, bağırmak, kötü davranmak, dövmek, duygularını incitmek, kandırmak, cezalandırmak, zorla yemek yedirmek ya da uyutmak, uzun süre susmalarını istemek, onları terk etmek ya da evden atmakla tehdit etmenin çocukların eğitiminde başvurulan büyük yanlışlar olduğuna işaret eden Yusufoff, şu uyarıları dile getirdi.

”Bir çok anne-baba çocuklarını yetiştirmek için kendi çocukluk deneyimlerini kullanır. Anne-babalarında, çevresindeki ailelerle arkadaşlarında gördükleri modelleri uygularlar. Çocuğun davranışlarının yönetimi, iş ve sorumlulukların çocuklara yüklenme şekilleri aileden aileye farklılık gösterir. Çocuklar nasıl davranacaklarını kendilerine bakan yetişkinleri izleyerek, dinleyerek ve onlarla konuşarak öğrenir. Davranışlarında yetişkinlerin sırf kendilerine yönelik davranışlarını değil, başkalarına karşı davranışlarını da temel alırlar.”

Çocukların değerlerini söylenenlerden daha çok uygulamalardaki gözlemlerine göre oluşturduklarını ifade eden Yusufoff, bu nedenle ebeveynlik eğitiminin çok önemli olduğunu söyledi.

Bütün çocukların güvenli, oturmuş, sevgi dolu ortamlara ihtiyaç duyduklarını anlatan Yusufoff, şöyle devam etti:

”Çocuğa ne kadar çok değerli bir insan muamelesi yapılırsa o kadar değerli bir kişi gibi davranır. Ama bu demek değildir ki çocuğun her istediği yapılmalıdır. İşin ilginç tarafı, aile yönetimini ele geçirmiş çocuklar da çok problemli olur. Anne-babaların çocukla güçlü bir bağının olması çok önemlidir. Anne ve babasını seven çocuk, onları mutlu etmek ister. Ebeveynleri ile kötü ilişkisi olan bir çocuk, onların isteklerini önemsemez, davranışlarını düzeltmez.”

Yusufoff, kızgınlık ya da kırgınlık gibi negatif duygular yaşayan çocukların sakinleştirilmesi için şu yöntemlere başvurulmasını önerdi:

”-Çocuğunuzla yumuşak ve nazik bir ses tonuyla konuşun.
-Çocuğunuza bir stres topu ya da çekiştirebileceği bir oyuncak verin.
-Çocuğunuza sakız verin. Sakız çiğnemenin sakinleştirici bir etkisi vardır.
-Çocuğunuza emebileceği bir şeker ya da lolipop verin. Emmek de sakinleştirir.
-Yavaş ve derin soluk alıp vermesini söyleyin.
-Çocuğunuza sakinleşme tekniğini öğretin. Öfkelenince 1-2 saniye dursun, güzel şeyler düşünsün ve 3’e kadar saysın. Sakinleşip soruna çözüm bulunca tekrar iletişime geçsin.”

Çocuk yaramazlık yaptığında sinirlenen düzgün düşünemeyen ebeveynlerin doğru kararlar veremediğini, bunun da çocuğun davranışını daha kötü etkilediğini belirterek, böyle bir durumda öfke nöbeti yaşayan ebeveynlere de şu önerilerde bulundu:

”-Bir bardak su için. Beyindeki kortizol seviyelerini düşürmüş olursunuz. Bu sakinleşmenizin en hızlı yoludur.
-Yabancı dilde 10’a kadar sayın ya da en sevdiğiniz yemekleri düşünün. Kuzenlerinizin isimlerini ya da gitmek istediğiniz yerleri sayın. O anda sizi ne rahatsız ediyorsa, ona odaklanmamak için beyninizi farklı bir amaçla çalıştıracak bir şeyler düşünün.
-Sakin bir odaya gidin, biraz sakinleşmek için orada kalın. Çocuğunuz küçük ise ilk önce emniyetli bir yere yerleştirin. Daha büyük çocuğunuz yanınıza gelmek istiyorsa biraz sakinleşmek için zamana ihtiyacınız olduğunu söyleyin.
-Sizi sakinleştirecek bir şeyler yapın. Çay için, müzik açın, kitap okuyun, arkadaşınızı ya da eşinizi arayın.
-En sevdiğiniz yeri hayal edin.
-Çocuğunuzun en iyi taraflarını hatırlayın.
-Dışarı çıkıp biraz hava alın.
-Bağırmak istiyorsanız, başka odaya gidip bağırın. Duvarlara bağırmak çocuklarınıza bağırmaktan iyidir. Ayrıca düşünün, sizi bu kadar sinirlendiren gerçekten çocuğunuz mu yoksa başka bir şey mi?”

”ACI VERMEDEN YANLIŞINI SÖYLEYİN”

Çocuklara kötü davranmanın çocuklardaki fiziksel, psikolojik ve davranışsal zararları hakkında çok sayıda araştırma yapıldığına işaret eden Yusufoff, Amerikan Padiatri Birliği’nin, ”çocuğa fiziksel ya da duygusal acı verecek her türlü cezalandırma şeklinden uzak durmayı” önerdiğini söyledi.

Yusufoff, ”Çocuğunuz yanlış bir şey yaptığında bunu ona bildirmeniz gerekir ama bu acı vermek yoluyla yapılmamalıdır. Çocuk kaç yaşında olursa olsun, her türlü fiziksel cezalandırma ya da bağırmaktan kaçınılmalıdır, çünkü bunlar fayda yerine zarar verir” dedi.

Çocuğa fiziksel ceza uygulandığında etkisinin hemen görülmesi ve problemin hallolmuş gibi gözükmesine rağmen, bunun tam tersi sonuçlar doğurduğunu ifade eden Yusufoff, ”Oysa çok büyük bir ihtimalle problem tekrarlanacak, bu sefer aynı dozda fiziksel ceza işe yaramayacağı için şiddet artırılmak zorunda kalınacaktır. Sonunda ‘anne bana şununla vur’ diye size terlik getirecek, fiziksel suiistimal boyutuna getirdiğiniz bir ilişki oluşacaktır” şeklinde konuştu.

Aileleri tarafından kötü davranılan çocukların sosyalleşme yetenekleri, duygu ve dürtü yönetimleri ve en önemlisi öz benlik tanımlarının bozulduğunu vurgulayan Yusufoff, zaman içinde bu çocukların ciddi uyum ve öğrenim sorunları yaşamaya başladıklarını, ayrıca bu çocuklarda akranlarıyla problemler, akademik başarısızlık, ağır depresyon, madde bağımlılığı ve suça yatkınlık da görüldüğünü söyledi.

Ebeveynlerin çocuklarıyla alay etmeleri, küçük düşürme, korkutma ve tersleme gibi alçaltıcı türden mesajlar vermelerinin kendine güven eksikliğine, yüksek endişe düzeyine ve hatta intihara bile varan ”aşırı psikolojik acı”dan kaçma girişimlerine sebep olabileceğini kaydeden Yusufoff, şu uyarılarda bulundu:

”Kötü muameleye maruz kalmış çocuklar, okulda ciddi disiplin problemleri ile karşı karşıya kalırlar. Uyumsuzlukları, isteksizlikleri, ve bilişsel yetersizlikleri akademik başarılarını etkiler ve daha sonraları hayatta başarılı olmalarını zora sokar. Aynı zamanda, bulundukları ortamdaki sosyal işaretleri yanlış değerlendirirler ve istedikleri olmayınca düşünmeden ani ve olgunlaşmamış tepkiler gösterirler. Bu tür davranışlar diğer çocukların onlardan uzak durmasına sebep olur. Bu da doğal olarak negatif bir kısır döngü oluşturarak sosyalleşmelerini daha da yavaşlatır. Zamanla dışlanan çocuk, hissettiği acıyı kendisine doğru çevirir. Bu da onu üzgün ya da kendinden nefret eder bir hale dönüştürür ya da acıyı dışa doğru yönlendirir. Bu durumda agresif ve hatta suça yatkın davranışlar sergiler. Eğer müdahale edilmezse, bu tür çocuklar genellikle marjinal çocuklarla arkadaşlık eder.”

Yusufoff, çocuklara yönelik olumsuz davranışların yol açtığı sorunlara ilişkin yapılan araştırmalarla ilgili de şu bilgileri verdi:

”-Fiziksel cezalandırma (dayak, darbe gibi) ne kadar fazlaysa çocukta görünen psikiyatrik bulguların seviyesi o kadar fazladır ve yetişkin olarak genel durumları o kadar kötüdür.
-Fiziksel istismara uğramış çocuklar, okulda ağır ve yaygın akademik ve sosyo-duygusal sorunlar yaşar. Sağlıklı olanlara göre, başarmak istedikleri meslekler için daha az çaba gösterirler ve başarma hevesleri daha azdır. Akranlarıyla iletişimde bulunmak için daha az pozitif adım atar ve daha fazla negatif davranışta bulunur. Öğretmenler genellikle istismara uğramış çocuklarda davranış bozukluğu gözlemler.
-Küçük yaşta suiistimal, mahrumiyet, ihmal, fakirlik ve travma gibi sıkıntılar yaşayan çocuklarda, ileri yaşlarda davranışsal, duygusal ve sosyal problemler yaşama riski artar.”

Çocuklara fiziksel ceza vermenin, ”Daha büyük biri, daha küçük birine güç ile istediğini yaptırabilir, kızgın ya da öfkeli olmak güç kullanmayı haklı kılar” şeklinde yanlış izlenimler doğurduğunu anlatan Yusufoff, ”Böyle bir çocuğun kafasında sevgi ile şiddet arasında bir ilişki kurulur. Çocuklar ne kadar fiziksel şiddete uğrarsa, yetişkin olunca o kadar sinirli olurlar, kendi çocuklarına şiddet uygularlar, evliliklerinde problem olduğunda eşlerine karşı şiddet kullanmaktan kaçınmazlar ve şiddet kullanımını onaylarlar” diye konuştu.

Devamını Oku

Çocuğunuzda Takıntı Varsa Ne Yapmalı?

Çocuğunuzda Takıntı Varsa Ne Yapmalı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bilişsel davranışçı terapi yöntemlerinin, çocuk ve ergenlerde “obsesif kompulsif kişilik bozukluğu” tedavisinde fayda sağladığı belirlendi.
Hastalığın görüldüğü çocukların genellikle ilaçla tedavi edildiğini, ancak ilaç kullanımına rağmen hastaların bazı belirtileri göstermeye devam ettiğini belirten uzmanlar, konuyla ilgili yeni verilerin, “sözlü terapi” sayesinde söz konusu belirtilerin de ortadan kaldırılabileceğini kanıtladığını kaydetti.

American Medical Association dergisinde yayımlanan ve yaşları 7 ila 17 arasında değişen çocuk ve ergenlerin katıldığı araştırma kapsamında, hastaların bir kısmı sadece ilaç tedavisi görmeye devam ederken, bir kısmı da ilaçlara ek olarak psikologlarla terapi seanslarına katıldı. Üç ay süren takibin ardından, terapi gören çocukların yüzde 70’inde büyük ölçüde iyileşme görüldüğü kaydedildi.

Terapinin yüksek maliyetli bir tedavi yöntemi olmasının, ucuz ilaç tedavisi karşısında fazla tercih edilmemesine neden olduğunu belirten uzmanlar, bilişsel davranışçı terapinin takıntı bozukluğu görülen çocuklarda işe yaradığını, bu nedenle söz konusu hastaların terapi hizmetlerine erişiminin kolaylaştırılması gerektiğini vurguladı.

Araştırmalar, dünyada her 100 çocuktan birinde obsesif kompulsif kişilik bozukluğu görüldüğünü ortaya koyuyor.

Hastalık, sürekli el yıkamak, ödevleri sürekli kontrol etmek, belli hareketleri devamlı biçimde tekrarlamak gibi davranış biçimleriyle kendini gösteriyor. Bu bozukluğun görüldüğü çocuklar, hareketleri tekrarlamazlarsa sakinleşemiyor ya da herşeyin yolunda gideceğine inanmıyor.

Devamını Oku

Çocuklarda Ruminasyon Bozukluğu nedir

Çocuklarda Ruminasyon Bozukluğu nedir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çocuklarda Ruminasyon Bozukluğu (Yeniden Çiğneme) nedir.Mide içeriğinin bulantı veya sindirim sisteminde bir bozukluk olmadan istemli olarak ağza geri getirilmesi ve yeniden yutulması şeklinde tanımlanır. İki şekli vardır: Birincisi; psikojenik geniş geviş getirme bozukluğudur. Bu sorun dışında normal gelişim gösterirler.

Bu tip bozukluklarda annenin bebeğe yeterinden az duygusal aktarımda bulunduğu, daha az uyaran verdiği veya yeteri kadar anne-bebek bağlantısının olmadığı ileri sürülmektedir. İkincisi, kendini uyarma ile ortaya çıkan geviş getirme bozukluğudur. Bu tip bozukluk ise zeka geriliği ile yakından ilgilidir ve bebeklikten yetişkinliğe kadar herhangi bir zamanda başlayabilir.

Devamını Oku

Oğulotu

Oğulotu
0

BEĞENDİM

ABONE OL

OĞULOTU

6.1. TAKIM: Tubiflorales

6.2. FAMİLYA: Lamiaceae

6.3. CİNS: Melissa

6.4. TÜR: Melissa Officinalis (Adi Oğulotu, Oğulotu, Kovanotu, Melissa, Limonotu, Acem, Turincin)

6.5. KÖKENİ VE YAYILIŞI:

Akdeniz bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde doğal yetişir. İspanya ve Doğu Avrupa ülkelerinde kültürü yapılır. Yabani formları bütün Akdeniz ülkelerinde ve güney Alplerde bulunmaktadır. 10. Yüzyılda araplar, kalp kuvvetlendirici, kişi gücünü artırıcı olarak kullanmıştır ve melankoliye iyi geldiği bildirilmiştir. Ancak 20. Yüzyıl başlarında bu bitkinin özelliği ortaya çıkmıştır. Alttür ve varyeteleri ılıman iklimlerde yabani olarak veya Akdeniz ülkeleri ve K.Amerika’da kültür bitkisi olarak yetişmektedir. Tohum ayırma ve çelikle üretilir. Yayıldığı ülkeler; Fransa, Bulgaristan, Almanya, Romanya’dır. Ülkemizde ise İstanbul, Bursa, Ege ve Akdeniz bölgesinde yaygın olarak yetişmektedir.

6.6. BİTKİSEL ÖZELLİKLERİ:

Çok yıllık otsu bir bitkidir. Çok lifli, rengi beyazımsıdan açık kahverengiye kadar değişen ve çok sayıda yan kökleri kapsayan bir köke sahiptir. Sapı dik ve yarı dik olup 60-100 cm kadar boylanır. Enine kesiti 4 köşeli olup üzeri tüylüdür. Yaprakları dekussat dizilişi olup 1,5- 3,5 cm uzunluğundaki bir sap ile gövdeye bağlanır. Yaprakları oval veya kalp şeklinde olup uç kısmı sivridir. Yaprak 2,8 cm boyunda, 1. 5-5 cm genişliğinde ve kenarları dişlidir. Genellikle alt yapraklar, üst yapraklardan büyüktür. Alt yüzü çıplak, üst yüzü ise genellikle fırça tüylerle kaplıdır. Yaprağın enine kesitinde üst üste epidermis onun altında, palizat tabakası, sonra gevşek yapılı paranşim (sünger) tabakası, en altta ise epidermis bulunur. Epidermis hücreleri, yaprak üst yüzeyinde, alt yüzeyinden daha kuvvetlidir. Her iki yüzeyde de çok sayıda tek hücreli konimsi tüyler bulunur. Özellikle damarlar üzerinde uzun ve 3-5 hücreli tüyler vardır. Druze tüylerinin 3 farklı tipi bulunur. Bunlara göre yapraklardaki yağ oranı değişebilir. Bu formlar:

  • Kısa Saplı, Genellikle Tek Hücreli Tüyler.
  • Uzun Saplı Ve Büyük Hücreli Tüyler.
  • Karakteristik Druze Tüyleri Topluluğu Olduğu Bilinir.

Oğulotu’nun çiçekleri oldukça küçük, sarımtrak, beyaz veya pembe renkte yapraklar hizasında 6-12’si bir arada halka halinde dizilmişlerdir. Çanak yaprakların 2 dudaklı, üst tarafının düz ve 3 dişli, taç yapraklarının 2 dudaklı olduğu ve 4 erkek organın bulunduğu, kokusunun hoş, limonlu ve tadının acı olduğu bildirilmektedir. Çiçeklerin sap uçlarında küme halinde bulunduğunu, renklerinin mavimsi beyaz, açık leylak veya sarımsı beyaz olabildiğini, erdişi çiçekler yanında yalnız dişi veya yalnız erkek çiçeklerin bulunabileceğini belirtmektedir.

Tohumlarının ortalama bin dane ağırlığı 0,620 gr’dır. Tohumlarının çimlenme kabiliyetinin % 70’den çok ve safiyetinin % 95 olması istenir. Çimlenme kabiliyetini 2-3 yıl devam ettirebilir.

6.7. FAYDALANMA YÖNLERİ:

Faydalanma yönleri, daha çok Avrupa’da bilinir. Az miktarlarda özel yemeklerde kullanılır. Çorba, salata, et, sebze, yumurta, peynir, tatlı ve içeceklerde kullanılır. Gıda sanayinde baharat halinde ekstrakt veya uçucu yağı likör, alkolsüz içecek, fırın ürünleri, dondurma ve şekerlemelerde kullanılır. Gıda sanayi dışında parfümeri, kozmetik sanayinde, eczacılıkta kullanılır. Ayrıca çay olarakta tüketilir.

Bitkinin yaprakları, çiçekli dalları kullanılır. Çiçek açma mevsiminde toplanır ve gölgede kurutulur. Midevi, teskin edici, ferahlatıcı olarak infüzyon %1) halinde kullanılır.

Kullanımı sırasında taze olanı tercih edilmektedir. Eskiden beri halk hekimliğinde gaz çıkartıcı, ateş düşürücü, sinirleri yatıştırıcı, kuvvetlendirici, olarak kullanıldığı ve 2 gr. Oğulotu yağının yorgunluk giderici, uyku getirici, tansiyon düşürücü, nabız atışlarını yavaşlatıcı ve nefes darlığına da kullanıldığı belirtilmektedir.

Oğulotunun suyu, damıtıcı olarak elde edilirse daha çok etkili olduğu belirtilmektedir. Oğulotundan elde edilen suyun bir damlasında bulunan kuvvet, tazesinden kaynatılarak elde edilen 25 gr’da bulunmadığı, bu nedenle kalp rahatsızlıklarının en büyük ilacı olduğu, kalp çarpıntısını ve nefes darlığını giderdiği, zekayı arttırdığı, insanlardaki korkuyu izole ettiği ve daha birçok rahatsızlığa iyi geldiği bildirilmektedir.
Oğulotu yağı, eczacılıkta “melissa ruhu” olarak bilinir. Birçok sinir, mide, kalp ilaçlarının yapımında kullanılmakta, astım ve başağrısına, bağırsak sancılarına çok iyi geldiği belirtilmektedir.

6.8. YETİŞTİRİLMESİ

İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ: Fazla kuru olmayan, sıcak ve güneşli yerleri sevdiği besin maddelerince zengin olan kumlu- tınlı topraklarda iyi yetiştiği; belirli ölçüde gölgeye dayanıklı olduğu, fazla rutubetli ve gölgeli yerlerde, özellikle kaliteli drogları elde etme imkanı bulunmadığı belirtilmektedir.

EKİM- DİKİM: Oğulotunun yetiştirilmesinin, başlıca üç yöntemle yapılabileceği bildirilir.

A-) VEJETATİF ORGANLARLA YAPILAN ÜRETİM:
Bitkinin toprak üstü veya toprak altı organlarından yararlanılır. Toprak üstü organlarından koltuk altı sürgünleri alınır. Özellikle yaşlanmış bitkilerde ilkbaharda sürgünler biraz uzayınca bunlardan alınarak yeni üretim yapılır. Toprakaltı organlarından yararlanılacak ise sonbaharda veya ilkbaharda çok erken devrede söküm yapılarak istenilen sıra arası mesafede dikimler yapılır.

B-) Yastıklarda fidelerin yetiştirilmesi ve bunların tarlaya şaşırtılması:
Bunun için 50-80 gr 12-15 m ‘lik yere ekilir. Bundan elde edilecek fide, 1 dekarlık alan için yeterlidir. Yastıklara ekimi yapılan tohumlar 3-4 hafta sonra çimlenir. Yeterince büyüyüp dikilecek duruma geldiğinde tarlaya şaşırtma işlemi, sonbaharda ve ilkbaharda yapılır. Şaşırtma, eğer sonbaharda yapılacak olursa, yastıklara tohumların temmuz – ağustos aylarında ekimleri gereklidir. Genç bitkiler, donlara hassas olduklarından, sonbaharda şaşırtma yapıldıktan sonra bitkilerin üzerlerinin, tahıl saplarıyla örtülmesi tavsiye edilir. Şaşırtma ilkbaharda yapılacaksa yastıklara ekim, kış aylarında yapılır. Daha canlı fideler elde etmek için yastıklardan başka bir yastığa şaşırtma yapılır. Bir müddet bekletildikten sonra oradan tarlaya şaşırtılır.

Tarlaya dikimde sıra arsı veya sıra üzeri mesafeleri, oğulotunun büyüme tipine göre değişmektedir. Yatık büyüyenler, 50 x 40 cm; dik büyüyenler ise 40 x 30 cm. Aralıklarla dikimleri yapılmaktadır.

C-) Doğrudan doğruya tarlaya ekim: bu yöntem,yaygın olmadığı gibi literatürlerde de pek rastlanmamaktadır. Ancak, Bornova ve menemen ekolojik şartlarında yapılan uygulamalarda, tohumları erken sonbaharda tarlaya ekmekte de üretim yapabilme imkanı olduğu anlaşılmıştır. Fakat bu yöntem üzerinde daha detaylı çalışmaların yapılabilmesi sıra arsı mesafeleri, atılacak tohum miktarı ve en önemlisi ekim zamanının tam olarak belirtilmesi gerekir.

BAKIM:

En önemli bakım işi, yabancı ot çapası ve ot almadır. Bu işlemler özellikle bitkinin ilk gelişme öneminde önemlidir. Nem ve sıcaklık uygun olduğu taktirde kısa zamanda hızla büyür ve toprak yüzeyini kaplar Ege bölgesinde ise çapa ve sulama, mutlaka gerekir. Sulama işlemi ise fideler büyümeye başladığında ya da biçimden sonra yapılmalıdır. İlk çapadan sonra, bitkiler toprak yüzeyini kaplamadan önce ikinci çapanın yapılması gerekir. Sulamanın sıklığı, yetiştirildiği bölgenin durumuna ve gelişme zamanına göre değişmekle beraber özellikle yaz aylarında her biçimde 2-3 kez sulanması gerekmektedir.

İyi bir şekilde gübreleme, verime çok etkide bulunur. Gübrenin bir kısmı da her biçimden sonra verilmesinin, uygun olduğu belirtilmektedir. Dekara 6-8 kg azot vermek, yeterlidir.

HASAT- BİÇİM:

Genellikle yılda 3 kez ve çiçeklenmeden hemen önceki devrede biçilmesi uygundur. Yaprakların, ağustos ayında çok fena koktuğunu, bu nedenle Haziran ayında daha çiçek açmadan biçilip kurutulması gerektiği belirtilmektedir. Biçimi, toprak seviyesinden 5-10 cm yukarıdan yapılır. Ayrıca son biçimin çok geç kalmaması, kışı geçirebilmesi için son biçimden sonra biraz sürgün vermesi gerektiği, biçilen yeşil herbanın bastırmaya karşı çok hassas olduğu, bu nedenle biçilen yeşil herbanın bastırmaya karşı çok hassas olduğu, bu nedenle biçilen yeşil herbanın taşınması esnasında bastırılması halinde basılan yerlerin kurutma esnasında siyaha dönüştüğünü, bunun ise kaliteyi çok olumsuz etkilediği kaydedilmektedir. Oğulotunun haziran ayında çiğden sonra ve kuru zamanlarda toplanması gerektiği, böyle olmazsa bitkide kötü bir koku oluştuğu ve her türlü kullanma özelliğini kaybettiği belirtilmektedir.

Küçük işletmelerde biçimden hemen sonra sap yaprak ayrımı yapılarak kurutulduğu büyük işletmelerde ise biçimden hemen sonra yeşil herbanın küçük parçalara ayrıldığı, bu parçaların vantilasyonla ve sap yaprak kısımlarının ayrıldığı, fakat bu yöntemle elde edilen droğun pek kaliteli olmadığı, çünkü içinde belli ölçüde sap parçacıkları bulunduğu ayrıca parçalanmaile yapraklarda önemli uçucu yağ kaybı söz konusu olduğu belirtilmektedir.

6.9. KURUTMA:

Biçimden hemen sonra kurutmanın yapılması gerekmektedir. Aksi halde yaprakların rengi koyulaşmakta hatta koyu kahverengiye dönüşmektedir. Kurutma sıcaklığının 20-35 c arasında olması 40 c yi geçmemesi istenir. Bitkinin tümünü iyi havalanan bir yerde, serili olarak yarı yarıya gölgede veya güneş’te kurutulabileceğini bildirmektedir.

6.10. VERİM:

Oğulotunun verimi, dikim zamanında, ekolojik şartlara göre büyük varyasyon göstermekte, özellikle ilk yıl verim düşük olmakta, ikinci yıldan itibaren arttığı, yeşil herba veriminin ilk yıl 200-1000 kg/da, ikinci yıl 1000-2000 kg/da arasında değiştiği, buna göre kuru drog yaprak miktarı dekara 100-200 kg civarında elde edildiği belirtilmektedir.

6.11. MUHAFAZA, AMBALAJ VE PAZARLAMA:

Küçük demetler halinde asıl olarak saklanabileceği veya bitkinin tüm özelliklerinin toplandığı, yaprakların muhafazası gerekli olduğu belirtilmektedir.

Güneş ışınlarından korunmuş, nemsiz, havalanması iyi depolarda muhafaza edilmelidir. Küçük paketler veya poşetler halinde uygun şekilde ambalajlanarak pazarlanır.

6.12. EKONOMİK ÖNEMİ:

Oğulotu, doğal olarak yetişebildiği gibi, Avrupa ülkelerinde kültürü yapılmaktadır. Ülkemizde kültüre alma çalışmaları, devam etmektedir. İstatistiki kayıtlarda ülkemizdeki üretime dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Fakat birçok yerde doğada kendiliğinden yetiştiği bilinmektedir.

İthalat: Oğulotunun ithalatı ülkemizde drog olarak yapıldığına dair istatistiki bir kayda rastlanmamıştır. Ancak, uçucu yağ ithalatının yapıldığı belirtilmektedir.

İhracat: Ülkemizde oğulotunun ihracatının yapıldığını gösteren bir kayıta rastlanmamıştır. Bu bitkinin üretimi belli bir plan ve program dahilinde yapıldığında ihracaatı yapılan bitkiler arsında kolaylıkla yeralabileceği söylenmektedir.

Devamını Oku

Adaçayı

Adaçayı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ADAÇAYI1.1. LATİNCE ADI: Salvia Officinalis

1.2. İNGİLİZCE ADI: Garden Sage

1.3. MAHALLİ ADLARI: Adaçayı, Ayı Kulağı, Misk Adaçayı, Diş Otu

1.4. BİTKİ HAKKINDA GENEL BİLGİ VE ÜLKEMİZDEKİ YAYILIŞI:

Adaçayının bugüne kadar 500 türü tesbit edilmiştir. Bu türler tropik ve subtropik bölgelerde dağınık olarak bulunurlar. Ülkemizde ise yaklaşık 90 kadar salvia türü bilinmektedir. Adaçayları bir ya da çok yıllık, çoğunlukla güzel kokulu, çalı görünüşünde ve tüylü bitkilerdir. Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgelerinde; dağlarda, steplerde, tarım arazileri civarında ve ormanlık sahalarda yetişmektedir. Tıbbi özelliği olan salvia officinalis l. Ülkemizde tabii olarak yetişmemekte, ancak tohumu temin edildiğinde kolaylıkla kültüre alınarak yetiştirilebilmektedir.

1.5. KULLANILAN BÖLÜMLERİ:Kurutulmuş Yaprakları

1.6. SANAYİDEKİ KULLANIM ALANI:

Adaçayı yapraklarının enfüzyonu ilaç sanayinde gargaralar ve şurupların bileşimine girerek boğaz ağrıları ve iltihaplarına karşı kullanıldığı gibi, dezenfekten, antiseptik olarak bunun yanında da mide ve barsak spazmlarını çözücü ilaçların yapımında değerlendirilir. Ayrıca hoşa giden kokuları sebebiyle kozmetik sanayinde de geniş kullanım alanı bulunmakta, özellikle dinlendirici vasıftaki banyo köpüklerinin imalinde kullanılmaktadır. Son yıllarda tedavi edici özelliği olan diğer bitkiler ile karıştırılıp poşet halinde hazırlanan çayları da piyasaya çıkmaktadır. Uçucu yağda bulunan thujol zehirli bir madde olup; düşük dozlarda titreme ve halisünasyon yüksek dozlarda da saraya benzer titremeler akabinde uyuşukluk ve bitkinlik şeklinde etki ettiğinden günlük maximum doz önemli olup, genellikle enfüzyonu kullanılır.

1.7. HALK ARASINDAKİ KULLANIMI:

Halk arasında çay gibi demlenerek (enfüzyonu) boğazdaki iltihaplanmalar, yorgunluk, sinir zafiyetine karşı kullanılır. Ayrıca balve sirke ile karıştırılarak ruhi depresyonlar, şiddetli soğuk algınlıkları ve bazı kadın hastalıklarına karşı kullanılmaktadır. İshal kesici ve iştah artırıcı olarak da faydalanılmaktadır.

1.8. DROG OLARAK ÖZELLİKLERİ:

Yatıştırıcı, midevi idrar söktürücü, terletici, dinlendirici, ağız ve boğazlarda antiseptik, dezenfektan özellikleri vardır.

1.9. VERİM:

Avrupa’da yeşil-yaş herba verimi, ilk yılda 300-400 kg/da ikinci ve üçüncü yıllarda 800-1200 kg/da arasındadır. Ege bölgesinde yapılan bir denemede ilk sene 862 kg/da ikinci sene 2141 kg/da üçüncü sene, 2384 kg/da yeşil herba elde edilmiştir. Gübre verilmeksizin yapılan üretimden ise 1238 kg/da; 5 kg/da azot verilince 2333 kg/da;10kg/da azot verilince 3481 kg/da yeşil herba alınmıştır. (ilisulu -1992)

1.10. DIŞ TİCARETİ:

Doğada kendiliğinden üreyen adaçayları, toplanıp pazarlanır, alım satımı yapılır. Halen batı ve güney illerimizde en çok olmak üzere hemen hemen tüm baharatçılarda satılmaktadır. Fransa, Almanya, A.B.D ve diğer bazı ülkelerde üretimi yapılmaktadır. Günümüzde en çok doğal yetişen adaçayları tüketilmektedir.
İHRACAT MİKTARI:

YILLAR
MİKTAR (KG)
DEĞER ($)
1997
720. 550
1. 604. 405
1998
923. 325
2. 103. 571
1999
1. 114. 728
2. 357. 601

İTHALAT MİKTARI:

YILLAR
MİKTAR (KG)
DEĞER ($)
1997
195. 656
278. 475
1998
287. 497
401. 738
1999
218. 710
298. 902
Devamını Oku