19 Ocak 2025 Pazar
Vali Köşger Yüreğir’de Vatandaşlarımızla Bir Araya Geldi
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
HAKKANİYET ÇEMBERİ
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
Psikiyatri Uzmanı Profesör Doktor Onur Noyan, madde bağımlılığına ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Noyan, “Bağımlılık gelecek körlüğüne sebep olan bir hastalık. Biz vücuda fazlaca giren dopaminin yerini, madde dışında bir araçla tamamlamaya çalışıyoruz. Bu tedavi yolunun başlıca ve en önemli adımı ise kişinin, hastalığının farkında olması” diye konuştu.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Onur Noyan, Hande Karacasu’nun yapımcılığını üstlendiği “Ayık Yaşamlar” belgeselinin son bölümüne konuk oldu. Noyan, uyuşturucu madde kullanımı ve bağımlılığa karşı alınabilecek önemler hakkında uyarılarda bulundu. Uyuşturucu bağımlılığının bir hastalık, bağımlılığa giden yoldaki “ilk kullanımın” ise davranışsal bir seçim olduğunu vurgulayan Noyan, “Bağımlılığı bir hastalık olarak görmediğimiz zaman bizim bağımlılığa bakışımız da çok farklı oluyor. Bunu bir seçim ya da ahlaki bir zayıflık olarak gördüğümüz zaman bağımlılık sanki tedavi edilmesi mümkün olmayan bir durummuş gibi algılanıyor. Nihayetinde bağımlılık bir beyin hastalığıdır. İlk kullanım her zaman seçimdir. Yani bir bireyin karşılaştığı bir madde ya da alkolle temasa seçmesi kişinin bireysel tercihidir. Ama madde beyne girdikten sonra beyinde var olan biyolojik değişiklikler beynin yapısını değiştirir ve bizim bağımlılık dediğimiz hastalık o zaman ortaya çıkmaya başlar. Kişi kendi kendini kontrol edememeye başlıyor. Kullandığı maddeye yönelik kendini kontrol edemediği zaman ne oluyor bu sefer bu son dediği her zaman bir daha tekrar kullanıyor. Sonra fren sistemi bozuluyor, kendini durduramıyor ve nihayetinde işlevsellik bozuluyor. Biz buna gelecek körlüğü diyoruz. Bağımlılık aslında gelecek körlüğüne sebep olan bir hastalık” diye konuştu.
“HEPİMİZİN BAĞIMLI OLMA POTANSİYELİ VAR”
Özel olarak bir topluluğun bağımlılığa daha fazla yatkın olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını belirten Prof. Dr. Onur Noyan, “Elbette genetik yatkınlıklar ve ailevi özellikler önemli. Sosyolojik, kültürel, ekonomik bazı durumlar da etkili ama bizim ayırabileceğimiz spesifik bir topluluk yok. Hepimizin bağımlı olma potansiyeli var. Bağımlılar mutlaka parçalanmış ailelerden çıkar gibi yaygın söylemler doğru değil. Çok düzenli bir aile yapısında olan bir ailenin çocuğu da bağımlı olabilir” ifadelerini kullandı.
“BİYOLOJİK VE PSİKOLOJİK DESTEK BİR ARADA OLMALI”
Türkiye’de ağırlıklı olarak bireysel tedavi yönteminin izlendiğini söyleyen Noyan, “Bizim önceliğimiz ve tercihimiz tedavinin psikososyal odaklı olması. Yani tedavide hem biyolojik, hem psikolojik müdahale hem de sosyolojik yaklaşımlar olmalı. Hastanın da önce klinik durumunu anlaması ve hastalığı kabullenmesi gerekiyor. Birçok hastamız bize ailesinin, yakınlarının zoruyla ya da çevrenin baskısıyla geliyor ve hasta olduklarını kabul etmiyorlar. Biz ilk önce farkındalığı ortaya koymaya çalışıyoruz. İkinci aşamada bazı test ve tetkikler yapıyoruz. Çünkü alkol ve madde beyinde bazı değişiklikleri, vücutta bazı değişiklikleri tetikliyor. Karaciğeri, böbrek işlevlerini bozabiliyor. Hastanın yaşadığı yoksunluğu biz başka ilaçlarla tedavi etmeye çalışıyoruz. Sürece eşlik eden başka psikiyatrik belirtiler varsa onlara özgü ilaçlarımızı veriyoruz. Bu biyolojik tarafı, bunun yanında mutlaka bir psikoterapi süreci öneriyoruz” dedi.
“AMATEM’LERİN YAYGINLAŞTIRILMASI ŞART”
Bağımlılık ve suça yatkınlık arasındaki bağlantıya da değinen Noyan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bağımlılık eşittir suç denklemini düzeltmemiz gerekiyor. Suç işleyen kişi potansiyel bir bağımlı diyemeyiz. Ya da bir bağımlı potansiyel suçludur dememiz çok yanlış oluyor ve maalesef basında en büyük yanılgı bu. Evet bazı ortak yatkınlıkları da var. Ama daha baskın tetikleyici unsurlar var. Ekonomik tablo bağımlılığı etkiliyor mu dersek evet etkiliyor. En basitinden kişinin kullandığı maddeler değişebiliyor. Ekonomik durumu iyi olmayan birisini seçtiği maddeler, kullandığı maddelerle, ekonomik durumu iyi olan birisinin kullandığım maddeler farklılaşıyor.
Devletin tedavi servisleri maalesef yetersiz. Bu alanda doktor sayısı yetersiz, psikolog sayısı daha da yetersiz. Yani kişiler özel bir kliniğe gidip alabilecekleri desteği, devlette alma ihtimalleri maalesef çok daha az. AMATEM’lerin yaygınlaştırılması, her il ve ilçeye mutlaka AMATEM açılması, doktor ve psikolog sayısının arttırılması şart.”
Rahim ağzı kanserinden korunmada en etkili yolun HPV aşısı olduğuna dikkat çeken Bayındır Söğütözü Hastanesi ve Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu, KozanBilgi.Net okurlarına Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında önemli açıklamalarda bulundu.
Serviks, diğer adıyla rahim ağzı kanseri, rahim ağzındaki hücrelerin yüksek riskli HPV (Human Papilloma Virus) tipleriyle enfekte olması sonucu gelişiyor. Özellikle HPV 16 ve 18 tipleri, serviks kanserine neden olan enfeksiyonların yüzde 80’inden sorumludur. Hastalığın erken evrede belirti göstermemesi nedeniyle düzenli taramalar, erken teşhis için büyük önem taşıyor. Rahim ağzı kanserinin tarama ve önleme programlarına sahip tarama programları ve HPV aşılamasının mevcut olduğu ülkelerde hastalığın görülme sıklığı ve ölüm oranları azalıyor.
RAHİM AĞZI (SERVİKS) KANSERİ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Erken evre serviks kanserinde hiçbir klinik belirti olmayabileceğini vurgulayan Bayındır Söğütözü Hastanesi ve Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu tanı, tarama programları sayesinde ya da jinekolojik muayene esnasında şüpheli lezyon gözlenmesi ile teşhis konulur diyerek, ilerleyen dönemlerde ortaya çıkacak belirtileri açıkladı:
TEMEL NEDEN YÜKSEK RİSKLİ HPV ENFEKSİYONLARI
Rahim ağzı kanserinin temel nedeninin, yüksek riskli HPV enfeksiyonları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu, “HPV’nin 16 ve 18 tipleri, vakaların yüzde 80’inden sorumludur. HPV enfeksiyonlarının büyük bir kısmı (yüzde 80-90) 2-3 yıl içinde negatifleşse de bu, hastanın tamamen virüsten arındığı anlamına gelmez. HPV, genellikle cinsel yolla bulaşır ve kondom tam koruma sağlamaz.” ifadelerini kullandı.
SİGARA KULLANAN KADINLAR DİKKAT!
Prof. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu rahim ağzı kanserine yakalanmayı artıran risk faktörleri ile ilgili şunları söyledi:
“Sigara, HPV’nin kanserojen etkisini 2-4 kat artırarak önemli bir risk faktörünü oluşturur. Cinsel partner sayısındaki artış ve sigara kullanımı riski artırır. Ayrıca, çok sayıda cinsel partnerin bulunması, erken yaşta cinsel aktiviteye başlama ve kişinin birden fazla partnerinin olması da riski artırır. Erken yaşta doğum yapmak ve çoklu doğum sayısı da risk faktörleri arasındadır. Yanı sıra herpes genitalis ve chlamydia gibi cinsel yolla bulaşan hastalıkların tekrarı, düşük sosyoekonomik koşullar ve kötü hijyen de kanser riskini yükseltir. Bağışıklık sisteminin kemoterapi veya AIDS gibi durumlar nedeniyle baskılanması, rahim ağzı kanseri gelişiminde önemli bir rol oynayabilir.”
ERKEN TEŞHİS İÇİN DÜZENLİ KONTROLLER ÖNEMLİ
Rahim ağzı kanserinden korunmanın en etkili yolunun HPV aşısı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu “Aşı, 9-15 yaş arasında iki doz, 15 yaş üzerinde ise üç doz olarak uygulanmalıdır. Bunun yanında, düzenli pap smear ve HPV testleriyle tarama yaptırmak da büyük önem taşır.” dedi.
Prof. Dr. Ömer Çobanoğlu, “Rahim ağzı kanserinin erken teşhisi için hiçbir şikâyet olmasa dahi 3 yılda bir pap smear testi ve HPV tiplemesi yapılmalıdır. Risk grubundaki kişiler ise daha sık tarama ve değerlendirmelere tabi tutulmalıdır.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Bayındır Sağlık Grubu Hakkında:
Bayındır Sağlık Grubu’nun temeli, 1992 yılında o zamanki adıyla Bayındır Tıp Merkezi ile hizmet vermeye başlayan Bayındır Hastanesi’ne dayanmaktadır. İş Bankası grup şirketlerinden olan Bayındır Sağlık Grubu, kısa sürede sağlık alanında referans kurumlardan biri haline gelmeyi başarırken, bunda tam zamanlı çalışan deneyimli hekim kadrosunun yanı sıra, hedeflenen nitelikli hizmet anlayışını sağlamak için kurum tarafından özümsenen temel değerler de önemli rol oynamaktadır. Etik değerlere saygılı, kanıta dayalı tıp ve hasta odaklı hizmet anlayışına sahip Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi ile başlayan bu anlayışını kısa sürede Bayındır Kavaklıdere Hastanesi, Bayındır İçerenköy Hastanesi ve Bayındır Levent Tıp Merkezi’nin yanı sıra, İstanbul’da Fenerbahçe, Beşiktaş, İş Kule, Tuzla , Ataköy ve İzmir Alsancak olmak üzere 6 farklı lokasyonda bulunan Bayındır Diş Kliniklerinde de başarıyla uygulayarak, vermekte olduğu sağlık hizmetinin etki alanını genişletmiştir.
Eklem içindeki sorunları tedavi etmek amacıyla yapılan, küçük kesilerle gerçekleştirilen artroskopik cerrahi yöntemi özellikle diz, omuz, kalça, dirsek, el ve ayak bileği gibi eklemler için uygulanıyor.
Artroskopik cerrahinin hastalar için daha az ağrı ve daha kısa iyileşme süresi sunduğunu belirten Bayındır İçerenköy Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Görkem Kıyak, KozanBilgi.Net okurlarına artroskopik cerrahi uygulamaları hakkında önemli bilgiler paylaştı.
Artroskopik cerrahi diz, omuz, kalça, dirsek, el veya ayak bileği gibi eklem boşluklarına, sadece 1 santimetre boyutunda 2 veya 3 küçük kesi ile girilerek yapılan, eklem içindeki hasarların onarılmasını sağlayan modern bir tedavi yöntemi.
Artroskopik cerrahinin önemli bir tedavi yöntemi haline geldiği günümüzde, küçük kesilerle özellikle diz, omuz ve ayak bileği eklemlerinin tüm bağ onarımları, menisküs ve kıkırdak temizlik veya onarımları gerçekleştiriliyor. Dirsek, el bileği gibi dar eklemlerde ya da kalça gibi derin yerleşimli eklemlerde ise artroskopik müdahale yırtıkların veya yapışıklıkların temizlenerek ağrı azaltılması amacıyla kullanılıyor. Son yıllarda kalça eklemi artroskopilerinde gelişmeler hızlanıp bağ tamiri seçenekleri ortaya çıkmış olsa da diz ve omuz eklemlerindeki kadar geniş müdahale imkânı hala sağlanamıyor.
ARTROSKOPİK CERRAHİNİN AVANTAJLARI
Artroskopik müdahalelerin minimal invaziv yöntemler sayesinde daha hızlı iyileşme süreci, daha az ağrı ve daha küçük yara izleriyle önemli avantajlar sunduğunu belirten Doç. Dr. Görkem Kıyak bu avantajları açıkladı:
EN SIK UYGULANAN ARTROSKOPİK MÜDAHALELER
Eklem problemlerini tedavi etmek için yaygın olarak kullanılan etkili bir yöntem olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Görkem Kıyak, artroskopik cerrahide en sık uygulanan artroskopik müdahaleleri açıkladı:
Menisküs Yırtığı Temizliği veya Onarımı: Menisküsler, diz eklemi içinde kemikler arasında yer alan ve fasulye şeklinde olan iki önemli dokudur. Temel görevleri, yürüme, koşma ve zıplama gibi hareketler sırasında iki kemik arasında oluşan basıncı emerek eklem kıkırdağını korumaktır. Zaman içinde hareketsiz yaşam, kilo alımı ve genetik faktörler gibi nedenlerle oluşan dejenerasyon veya travmalar sonucunda menisküslerde yırtıklar meydana gelebilir. Bu durum, dizde takılma hissine ve ağrıya yol açar. Ayrıca, eklem içinde serbest hareket eden yırtılmış menisküs parçaları, kıkırdak yüzeyde aşınma ve tahribata neden olabilir. Menisküs yırtığı cerrahisinde temel hedef, mümkün olan en fazla menisküs dokusunu korumaktır. Yırtılmış menisküs parçası, eklemden çıkarılabilir veya özel dikiş teknikleri kullanılarak onarılabilir. Bu yaklaşımlar, diz fonksiyonlarının korunmasını ve gelecekte oluşabilecek eklem sorunlarının önlenmesini amaçlar.
Ön Çapraz Bağ Yaralanması Onarımı: Ön çapraz bağ, dizin stabilitesini sağlayarak kaval kemiğinin öne kaymasını engelleyen önemli bir yapıdır. Genellikle futbol, basketbol, voleybol veya kayak gibi spor aktivitelerinde şiddetli burkulmalar sonucu yaralanır. İlk anda şişlik ve ağrı görülür, ancak birkaç hafta içinde bu belirtiler azalır. İyileşme sonrası dizde dönüş hareketlerinde boşalma hissi, ağrı ve şişlik oluşabilir. Zamanla kıkırdak ve menisküs hasarları kaçınılmaz hale gelir. Bağın yeniden işlevsel hale getirilmesi için hastanın kendi tendonları veya kadavradan alınan greftler kullanılır. Hastanın tendonları daha hızlı uyum sağladığından öncelikli tercih edilir. Greftler, bağın anatomik pozisyonuna uygun şekilde kemikte açılan tünellere sabitlenerek onarım gerçekleştirilir ve dizin stabilitesi yeniden sağlanır.
Akromioplasti: Artroskopik akromioplasti, omuzun darbe sendromu (impingement sendromu) olarak bilinen rahatsızlığın cerrahi tedavisidir. Bu sendrom, omuz kemerini oluşturan kemik yapıların anatomik varyasyonlar nedeniyle omuz hareket boşluğunu daraltması sonucu gelişir. Daralma, ergenlik döneminde var olmasına rağmen, kaslar üzerindeki yıpratıcı etkiler genellikle 30 yaşın üzerinde kendini gösterir. Ağrı, özellikle kolun kaldırılmaya çalışıldığı 60 ila 120 derece arasında belirginleşir. Bu ağrının nedeni, anatomik daralma nedeniyle omuz kaslarının kemik doku altında sıkışması ve bunun sonucu olarak kaslarda yıpranma meydana gelmesidir. Fizik tedavi ve medikal tedavi ile şikayetleri geçmeyen hastalar için artroskopik akromioplasti uygulanır. Bu işlemde, omuz altındaki daralmış boşluğa yaklaşık 1 cm boyutlarında 2 ya da 3 küçük kesi yapılır. Boşluğa su verildikten sonra, bir kamera yerleştirilir ve kaslara baskı yapan kemik yüzeyi görüntülenir. Aynı giriş deliklerinden özel aletler kullanılarak, baskıya neden olan kemik bölgesi yaklaşık 5 mm kalınlığında tıraşlanır ve boşluk genişletilir. Bu mekanik basının ortadan kalkması ile birlikte ağrı, genellikle 4 hafta içinde tamamen kaybolur. Artroskopik akromioplasti, minimum invaziv bir yöntem olup, hastaların hızlı bir iyileşme süreci yaşamasını sağlar.
Tekrarlayan Omuz Çıkıkları: Tekrarlayan omuz çıkıkları, genellikle travma sonrası omuz eklemini çevreleyen kapsülün yırtılması sonucu oluşur ve daha nadiren genetik olarak aşırı eklem elastikiyeti olan bireylerde görülür. İlk kez meydana gelen omuz çıkıklarının tedavisinde, eklemin yerine oturtulması sonrası fizik tedavi yeterli olabilir. Ancak, tekrar eden omuz çıkıkları durumunda cerrahi müdahale kaçınılmaz hale gelir. Çünkü eklem her çıktığında, eklem yuvasında takılmaya bağlı olarak kıkırdak üzerinde çentik şeklinde zedelenmeler oluşur ve bu tekrarlayan zedelenmeler, genç yaşlarda eklem kireçlenmesine yol açabilir. Cerrahi tedavide amaç, yırtılan eklem kapsülünü onararak kemik yüzeyine yeniden tutturmaktır. Bu işlem sırasında, kemiğe dikiş uygulanamayacağı için “kemik çıpaları” adı verilen özel implantlar kullanılır. Bu çıpalar, gemileri suya sabitleyen çıpalara benzetildiği için bu ismi almıştır ve kemik içinde eriyebilen ya da erimeyen çeşitleri bulunur. Çıpa, vida şeklindeki bir parça ve buna bağlı iplerden oluşur. İpler, yırtık eklem kapsülünden geçirilip düğümlenerek kapsülün kemiğe sabitlenmesi sağlanır. Tüm bu cerrahi işlemler, omuz eklemine açılan yaklaşık 2 cm boyutunda üç küçük kesi ile artroskopik yöntemle gerçekleştirilir.
Omuz Eklemi Kas – Tendon Yırtıkları: Omuz kas-tendon yırtıklarının %90’ı, tıbbi literatürde “rotator kılıf” olarak adlandırılan kas grubuna ait supraspinatus kasının, omuz başına bağlandığı bölgede meydana gelir. Bu kas, kolun yana doğru açılmasına ve dışa döndürülmesine yardımcı olur. Yırtık durumunda, bu hareketlerde belirgin bir ağrı ve kuvvetsizlik ortaya çıkar. Ağrı genellikle omuz başından başlayarak kola ve dirseğe doğru yayılır ve uyku sırasında yırtık omuz üzerine yatıldığında daha şiddetli hissedilir. Tendon yırtıklarının tedavisinde, yırtık bölgeye cerrahi müdahale ile ulaşılır. Omuz altındaki boşluğa açılan yaklaşık 2 cm boyutunda üç küçük kesi aracılığıyla yırtığın olduğu bölgeye erişilir ve tendonun kemikten ayrıldığı yere yeniden tutturulması sağlanır. Bu işlem sırasında, tekrarlayan omuz çıkıkları tedavisinde de kullanılan kemik çıpaları kullanılır. Çıpalar, tendonu kemiğe sağlam bir şekilde sabitleyerek eski işlevselliğini geri kazandırmayı amaçlar. Bu cerrahi müdahale, genellikle artroskopik yöntemle gerçekleştirilir ve minimum invaziv bir yaklaşımla yapılır.
Bayındır Sağlık Grubu Hakkında:Bayındır Sağlık Grubu’nun temeli, 1992 yılında o zamanki adıyla Bayındır Tıp Merkezi ile hizmet vermeye başlayan Bayındır Hastanesi’ne dayanmaktadır. İş Bankası grup şirketlerinden olan Bayındır Sağlık Grubu, kısa sürede sağlık alanında referans kurumlardan biri haline gelmeyi başarırken, bunda tam zamanlı çalışan deneyimli hekim kadrosunun yanı sıra, hedeflenen nitelikli hizmet anlayışını sağlamak için kurum tarafından özümsenen temel değerler de önemli rol oynamaktadır. Etik değerlere saygılı, kanıta dayalı tıp ve hasta odaklı hizmet anlayışına sahip Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi ile başlayan bu anlayışını kısa sürede Bayındır Kavaklıdere Hastanesi, Bayındır İçerenköy Hastanesi ve Bayındır Levent Tıp Merkezi’nin yanı sıra, İstanbul’da Fenerbahçe, Beşiktaş, İş Kule, Tuzla , Ataköy ve İzmir Alsancak olmak üzere 6 farklı lokasyonda bulunan Bayındır Diş Kliniklerinde de başarıyla uygulayarak, vermekte olduğu sağlık hizmetinin etki alanını genişletmiştir.
İşitme kaybı, dünya genelinde milyonlarca bireyin hayatını etkileyen önemli bir sorun. Ramses, bu zorluğu yenilikçi teknolojilerle ele alarak hem bireylerin hem de işitme merkezlerinin ihtiyaçlarını karşılayan çözümler geliştiriyor. Kullanıcı odaklı yaklaşımı ve teknolojik yenilikleriyle dikkat çeken Ramses, hem yerel hem de uluslararası pazarda güçlü bir büyüme potansiyeline sahip.
Ramses, 10 Ocak 2025’te başlayan ön talep süreciyle yatırımcıları bu yenilikçi projeye davet ediyor. Minimum yatırım tutarı 500 TL olarak belirlenirken, yatırımcılara %10 ila %25 arasında değişen bedelsiz pay avantajları sunuluyor. Ön talep dönemi 14 gün sürecek, ardından 23 Ocak’ta başlayacak genel yatırım süreci 45 gün boyunca devam edecek.
İşitme teknolojilerinde bireylerin hayatını kolaylaştıran yenilikçi çözümleriyle Ramses, yatırımcılar için güvenilir bir seçenek sunuyor. Siz de bu geleceğin bir parçası olun, “Mutluluğun Sesini Aç” sloganıyla yeni bir döneme adım atın.
Korkut, masada Kraliçe’nin kararını açıklayacakken Zeynep’in kaçırıldığı haberini almıştır. Korkut’un tek hedefi operasyona zarar vermeden kardeşini kurtarmaktır. Ejder’in dönüşü ise dengeleri alt üst edecektir. Onun varlığı, karanlığın gölgesini her yere taşıyacak, korkunun ve kaosun gerçek yüzü olacaktır.
Altay ve Neslihan kurdukları plan sayesinde Kraliçe’nin kimliğini öğrenmeye çok yakınlardır. Selen ise bunu önleme ve Kraliçe’yi uyarma peşindedir. Düşmanı elinden kaçırmak istemeyen Altay kendini riske atarken Neslihan onun başarılı olacağına emindir. Altay kimseye zarar gelmesine izin vermeyecektir.