ZAHİDE UÇAR
Gazete ve televizyonların %99’unun kiralandığı, aydınımsıların programlandığı bir ülkede, kaçıncı sandık oyununu oynadık? Kulağı sağır edilen insanlardan okunan şarkının notası, gözü bağlanan insanlardan yürüdüğü yolun genişliği soruldu. Onlar da kulaklarının duyup, gözlerinin göremediği hakikatler yerine, sahte cennetin subliminal mesajlarına cevap verdiler sanırım.
Muhalefet denen mutabakat partileri sorgulandı. Yani, 13 yılın tekerlemesi… Yumurta tavuktan mı çıkar, tavuk yumurtadan mı?
Kullandığı antika model arabalar ile aynı model bir görüntü ve performans sergileyen “Arka Bahçeli “ ile,
TESEV üyesi, PKK sevici rolünü Er-Boğan’dan kapmaya aday olan Kılçıktaroğlu zaten etkisiz eleman gibiydiler. Tıpkı rakamın solundaki sıfır gibi… 13 yıldır ülkenin elden gidişini muhalefetçilik oynayarak kamufle eden “görevli aktörün” nedimeleri…. Millete CİA+MOSSAD+MI6 ortak takımı olan, BND soslu maçı seyrettirirken hiçbir zaman “ponpon kız” etkisi yapmaktan öte gidemediler. Yani, sadece millete milli diye yutturulan karanlık maçların aile içi olduğu algısı yarattılar. Libya’ya çıkışa mecliste bunlar onay verdi. Suriye’ye yapılan operasyonlar, yani cinayetlere güç vermek için operasyon iznine el kaldırdılar. Kimse bana ülke güvenliği için falan demesin. “Suriye’den Türkiye’ye iki bomba sallar, savaş çıkartırım” diyen bir MİT Müsteşarı ve Dışişleri Bakanının olduğu bir hükümete el vermek vatan savunmasına katkı yapmaz. Vatanı tehlikeye atar.
Suriye ile Türkiye savaşa sokulamadı ise bu durumun başarısı yedek kupon görevi yapan muhalefet değil, her partiye oy veren Türk Halkıdır. Türk Halkının sessiz direnişi Türkiye’nin Suriye ile savaşa girmesini engelledi. Esad bu durumu anladığı için Türk halkını karşısına almadı. Doğrudan Er-Boğan ve ekibini suçladı. Yani akıllı bir siyaset izledi.
Seçime antidemokratik bir şekilde girildi. Parti afişlerine bile el kondu. Devlet imkanları sonuna kadar kullanıldı. AKP’nin mutlak Genel Başkanı saraylı ile gölge başbakan birlikte seçim propagandası yaptı. Muhtarlara kaç-ak sarayda ne yapıldı, açıkça bilmiyorum(!):.
AKP İzmir İl Başkanı Bülent Delicen itiraf gibi bir açıklama yaptı: “Artık ülkemize şehit gelmeyecek, o şehitlerimizden Allah razı olsun, o şehitlerimiz bize büyük bir emanet bıraktı.” Dedi.
7 Hazirandan 1 Kasım’a kadar 167 şehit verdik. Bu süreçte hükümet HANGİ PARTİYDİ? AKP!!. Peki, beş ayda 167 şehit verilirken, artık nasıl oluyor da şehit vermeyeceğiz? İşte bu sorunun önüne MİT Müsteşarının “iki bomba sallar, Suriye ile savaş çıkartırım” diyebilecek kadar şirazeden çıkan, acımasız planı geliyor. Kendi ülkesine iki bomba sallayan akıl, 7 Haziran sonrası başlayan terör eylemlerinden sorumlu olamaz mı? Nihayetinde seçim meydanlarında istikrar isterken şehitlerimiz sebep olarak gösterilmedi mi? Yumuşak federasyon ve ulus devletten vaz geçme sözü veren AKP birdenbire milliyetçi söylemlere sığınıp terör üzerinden kendini aklama yoluna gitmedi mi? Gitti. Terörle koyun koyuna olduğunu millete unutturmak için “teröre lanet” mitingleri düzenlemedi mi? Düzenledi. İndirttikleri, asana ceza yazdırdıkları Türk bayraklarını mitinglerinde dalgalandırmadılar mı? “Şehitler Ölmez, Vatan bölünmez” bile dediler. Oysa aynı şahıslar İstanbul’da bir şehidimizin cenaze namazını kıldıran Müftü yardımcısını, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” dediği için sürmemişler miydi? Sürmüşlerdi.
Kendi tabanlarının da açılımı desteklemediğini anladıkları için 7 Haziran sonrası millete kanlı bir film gösterildi. Kılıçdaroğlu HDP ile söylem birleştirip AKP’nin 13 yıldır yaptığı PKK seviciliğini temizledi. PKK seviciliğini AKP’den alıp CHP’nin üzerine yamadı. AKP teröre lanet mitingleri ile milleti kandırdı. Y-CHP’de halkın kandırılmasına HDP ile birlikte hareket ederek yardım etti.
Şimdi çokbilmişler korosu konuşuyor. Diyorlar ki;
“-Muhalefet başarısız olduğu için AKP bu kadar yüksek oy aldı.”
“Hadi oradan, hadi… ” diyorum ben de… Niye mi diyorum? Size sürekli parmak ile işaret edileni değil, görmenizi engelledikleri tarafı göstermek için.
Bu yorumu yapanlar yaptıkları yorumlarla halkın gözünün bağlanıp, kulağına tıpa takıldığını, gerçekleri öğrenme haklarının ellerinden alındığı gerçeğini kamufle ediyor. Biz de o zaman soralım:
1-Halkın televizyon kanallarından bütün gerçekleri öğrenme şansı olsaydı nasıl bir tepki gösterirdi? Cevaplayabilecekler mi?
2-MHP, CHP gibi partilere kızıp AKP’ye oy verdiler demek, AKP’nin işlediği suçları perdelemek değil midir?
3-Parası olanı asker olmaktan kurtaran, Ege’de 16 büyük olmak üzere 156 ada ve kayalığı Yunan’a peşkeş çeken, en uzun sınırımız olan Suriye sınırında PYD+YPG=PKK’ya alan yaratan, Güneydoğu’yu görünürde PKK, gerçekte Büyük İsrail projesine terk eden, İŞİD-Müslüman Kardeşler gibi terör örgütleri ile kol kola girip ülkeyi terör örgütlerine açarak Pakistanlaştıran, ülkemizi terörize eden, Türk adına düşman, kurucu İrade ile kan davası olan, mezhep kışkırtıcısı, etnik ayrıştırıcı, kurumların içini boşaltan, yolsuzluktan çamura batmış, ülkenin bütün varlıklarını şaibeli bir şekilde yabancılara satan, millete ait akarsuları bile yabancı şirketlere peşkeş çeken, anayasayı kadı yasa, yargıyı algı sopası, polisleri gestapo, askeri Ankara’nın şer güçlerinden biri görüp Bürüksel’in şefaatine sığınan, ülkeyi Evangelist kiliseler ile donatan, misyonerliği-fuhuşu serbest bırakan bir parti muhalefet yapamayan yedek kuponlardan daha mı masumdur ki, muhalefete kızıp AKP’ye oy vermişler(!)?…
Akıllı, olanları gören hiçbir seçmen ihanete bulaşanlara kızıp, seri katile oy vermez!!. Veremez. Verirse hakka, hakikate, kendine, geçmişimize, bugüne, geleceğimize, ülkesine ihanet eder. Çünkü bu oyun anlamı;
Yolsuzluğa onaydır. Ülkenin bölünmesine onaydır. Tarımın bitirilmesine onaydır. Askerliğin fakir çocuklarının üzerine yıkılmasına onaydır. Türk çocuklarının para hırsıyla üç kuruşa madenlere gömülmesine onaydır. Küresel çetenin Müslüman öldürmesine hükümet eliyle Türkiye’nin destek vermesi, Müslüman-masum kanına elimizin bulaşmasına onaydır. Adaların savaşmadan Yunanistan’a hibe edilmesine onaydır. Çocuklarımızın küresel sermayeye işçi arı yapılmasına onaydır. Hani, Suriye sınırını mayın temizleme bahanesi ile 49 yıllığına İsrail’e vermeye kalktıklarında halkın tepkisi ile karşılaşmışlardı da, sınırı İsrail’e vermek için yırtınan şahıs;
Orada İzak çalışmayacak, Ahmet-Mehmet çalışacak” demişti.
Kısacası; İzak patron, sen işçi olacaksın demişti. İşte gerçek budur. Türk halkı bu gerçeğe mi oy veriyor?
Ucu-sonu görülmeyen ihanetleri saymakla bitiremeyiz. O nedenle suçu seyredenlere kızıp cinayeti işleyene destek verdiler demek, bu rezaleti meşrulaştırmaktır. Haklı görmektir.
Suça destek olmak, güç vermek ne zamandan beri masum oldu?
Akıl ve vicdan şunu söyler:
CHP ve MHP’ye inancını kaybettiysen oy verme. Cam kırana oy vermeyeceksin. Evini yakana gidip sarılacaksın. Hangi ahmak bunu savunur ki? Ancak KABIZ enteller savunur bu durumu.
Ülkede her şey normal olsaydı, TBMM Türk Milletinin, basın ve yargı özgür, kurumlar bağımsız, üniversiteler bilim yuvası, partiler parti olsaydı bu dedikleri doğruydu. Düz mantık düşünmeye alışmışlar, başka türlü düşünmeyi akıl edemiyorlar. Bu yorumu yapanlara sormak lazım: “Siz eşinizle, nişanlınızla, kız arkadaşınızla, erkek arkadaşınızla kavga edince çareyi aids olmuş bir eşcinsele sığınmakta mı buluyorsunuz? Çünkü yarattığınız algı bu kadar akılsız ve aptalca.
Sizlere farklı bir şey söyleyeceğim:
Farklı illerde, farklı denekleri inceledim. Sürekli televizyon seyredenlerin ezici çoğunlukla AKP’li olduğunu gördüm. Bu vatandaşlar anlattığım Türkiye gerçeklerinin hiçbirini bilmiyordu. Söylediğim gerçekler karşısında bana uzaylı gibi bakan çok oldu.Tuhaf olan Alanya’da ki de, Kastamonu’daki de, Yalova’daki de, İstanbul-Ankara ve diğer illerdeki AKP’liler anlaşmış gibi hep aynı sözleri söylüyordu.
Ortada inceleyecek bir muhalefet yok ama bu konuyu bilenler lütfen incelesin. Televizyon programları-diziler-reklamlar-Erdoğan ve çetesinin, pardon; Erdoğan ve ekibinin televizyon-radyo konuşmaları arasına subliminal mesaj yerleştirilmiş midir? ABD ordusunun yapımı olan çizgi film, bilgisayar oyunları içinde AKP+HDP ile ilgili subliminal mesaj var mıdır?
Geleceğini ve geçmişini Türk düşmanlığı üzerine kuranları, görevli karanlık aydınları, küresel çetenin kuklalarını, ülkenin zenginliklerinden pay alanları anlamak zor değil de; kendi adına, din anlayışına bile düşman bir zihniyete bir insan neden el verir? Muhalefeti falan bırakıp, bu duruma bir cevap bulmalıyız. Cevap ezberci değil, bilimsel bir cevap olmalıdır.
Biliyorsunuz, bütün seslerin, müziklerin, filmlerin, CD’lerin, yani bilumum iletişim araçlarının ses ve görüntülerine alt mesajlar yerleştirilebiliyor. Hatta çıplak olmayan her sesin içine, Ezan, Kur’an dinletisi içine bile yerleştirilebiliyor… Kısacası, doğal olmayan bütün seslerin içine mesaj yerleştirilebiliyor. Bu durumu bilenler “çocuklarınıza CD’den masal bile dinletmeyin, kendiniz anlatın” diyor.
Ülkemizde kontrolsüz bir biçimde Titanyum Dioksit kullanılıyor. Takıdan gıdaya, gıdadan ilaca kadar… Avrupa’da sınırlı kullanımı olduğu halde ülkemizde sınırı yok. Nano teknoloji ile elde edilen Titanyum Dioksitin beyin yönlendirmekte kullanıldığı söyleniyor. Ülkemizde gıdayla, ilaçla alınan, takı olarak takılan Titanyum Dioksit beyinlerin kolayca dönüştürülmesinde ne kadar etkilidir? Araştıran bir kurum var mı bilmiyorum.
Etrafınıza bir bakın. Uykuda gezen insanlar var. Zannedersiniz ki duyu organları alınmış. Değer yargıları sıfırlanmış. Birbirine tam anlamı ile zıt iki kavramı aynı anda alkışlayabiliyor. Bu duruma “koyun” demek en kestirme, kolaycı bir yol ama, bu kolaycılık ülkenin problemini çözmüyor. Sadece söyleyeni rahatlatıyor(!)..
Yeni gençleri anlayabiliyorum. Çünkü AKP ilk iktidar olduğunda 7 yaşında olanlar şimdi 23 yaşındadır. Birçok milli değerlerin karalandığı bir süreçte büyüdüler. Aile de bilinçli değilse işleri çok zor. Beni düşündüren, değerleri olan insanların ruh gibi dolaşıp bütün değerlerini kaybetmiş olmasıdır. Bütün ahlaksız süreçlere gülen bir yüz ile destek veriyorlar. Bir çıkarı da yok. Zaten birçok problemle boğuşuyorlar. Bunlar nasıl bir format yedi, bu yanlış kavramlar zihinlerine nasıl yüklendi? Bu durum mutlaka incelenmelidir. Hem de bilinen yöntemler üzerinden değil, yenidünya savaş yöntemleri üzerinden incelenmelidir.
AKP yenidünya savaş yöntemlerini 13 yıldır çok büyük bir başarıyla yürütüyor. Cinayet işliyor. Elinde dumanı tüten silahla öldürdüğü şahsı mahkum ettirip cesedini parçalatıyor. Böylece cinayet bir kitleye mal oluyor. Bir düşmanla savaşırken o düşmanın yöntemleri ile savaşmak gerekir. AKP ile mücadele ettiğini zannedenlerin çoğu Don Kişot gibi yel değirmenleriyle savaşıyor. Benim merak ettiğim şu: Don Kişotlara Sancho Panza olmaktan yorulmadınız mı? Yoksa sizleri de Don Kişot’a yaren olmaya zorlayan eli sopalı bir eşiniz mi var?!
Yenidünya düzeni savaş yöntemleri bambaşka bir yola girdi… Gıda, içecek, ilaçlar, yaratılan hastalıklar, beyinlerin değiştirilmesi, gerçeğin yalanla yer değiştirilmesi, algı yöntemleri, subliminal mesajlar ile beyinlerin esir alınması gibi yüzlerce yöntem… Bu savaşın içinde insan yok!!. Ahlak yok!!. Hiçbir değer yok!!. AKP işte bütün bu yöntemleri kullanıyor. AKP’ye bu yöntemleri yabancı istihbaratlara bağlı danışmanlar, FCİA elemanları öğretti. AKP 80 YILLIK Cumhuriyet yapılanmasını bitirmek için getirilirken, getiren güçlerin bütün tedbirleri aldığı, gayri ahlaki savaş yöntemlerini kullandıklarını artık apaçık görüyoruz. Bu durumu biz görüyoruz da, asıl görmesi gerekenler ne zaman görecek?? İşte gerçek sorunlarımızdan biri budur.
Acilen yapılması gereken şudur: Sonuçlar yerine sebeplere odaklanmalıyız. Yenidünya düzeni savaş yöntemlerini araştırıp rapor haline getirebilecek, konuya hakim insanlar acilen bir araya gelmelidir.
Fark ediyor musunuz bilmiyorum ama, çok uzun süredir mavi bir gökyüzü görmeye hasret kaldık. Gökyüzü hep gri renk oldu. Üç- dört yıl önce Alanya’da idim. Alanya adeta gri bir fanus içine alınmıştı. İnsanın ruh halini bile etkileyen bir grilik… Ve sauna sıcaklığına dönüşen ortam insanları çıldırtacak noktaya gelmişti.… Şimdi bir iddia var. Şayet bu iddia gerçekse, böcek gibi havadan ilaçlanıyoruz. Sözüm ona iklim değişikliği, yağmurların düzenlenişi, fırtınaların kontrolü gibi nedenler öne sürülerek dünya ilaçlanıyor. Ve havada askıda kalan tuhaf bulutlar, PH değeri bozulan toprak, havadan solunan ağır metaller….
Bu durumu araştırması gereken üniversiteler mi? Rektörler, öğretim görevlileri siyasilerin elini öpmek için sıraya girmişse, o ülkede bilim dibe vurmuş demektir. O nedenle toprak üzerinde ölçümler yapacak gönüllüler gerekir.
Gerçekte bütün insanlık artık büyük tehlike altındadır.
Karanlık ile aydınlığın savaşı büyük bir hızla sürdürülüyor. İnsan ırkına karşı açılmış büyük bir savaş var ama, güçlü ırklar üzerinde sanırım bu savaş daha ağır bir şekilde sürdürülüyor.
Bakınız, her gün bir göçmen faciası yaşanıyor. Minicik çocuklar ülkelerinden sürdürülmüş, sulardan cesetleri toplanıyor. Bütün dünyanın vicdanı susmuş, işlenen bu insanlık suçunu seyrediyor. Yani insanlık bu ölümlere alıştırılıyor. Bilmiyor ki, alıştığı her ölümde KENDİ CELLADINA DAHA ÇOK YAKLAŞIYOR.
Yaşadıklarımızı bir de bu açıdan yorumlayın lütfen. Savaşların bu kadar sinsi ve kalleşçe yapıldığı, İnsanlığın binlerce yıllık birikimi olan bütün değerlerini reddeden şeytani bir savaşta, akıl ve bilgi en önemli silah olacaktır. Bu gerçeği sakın kimse unutmasın!!.
Bu savaş bildiğimiz hiçbir savaşa bezemiyor. Önce bu gerçeği kabul edelim. Çözümler ancak bu gerçekler üzerinden üretilebilir. Lazer ile saldırana balta ile cevap veremezsin. 13 yıldır biz bu komediyi seyrediyoruz işte… Karşındaki görünmeyen silahlar ile beyinleri esir alırken, umut bağladıklarınız elinde kılıç saldırıyor. Kalkın o koltuklardan. Sancho Panzo rolü oynamayı terk edin. Gerisi gelecektir zaten.
Zahide UÇAR