OKTAY EROL
Şaşırılması gereken olaylar öylesine olağanlaştı, öylesine yaşamımızın bir parçası sayıldı ki; artık nelere tepki, nelere övgü göstereceğimizi de unuttuk! Milenyum öncesi de bu denli miydi, o zaman da emekli/ ücretli çalışan “açlık sınırı” altında aylıkla yaşamaya iteklenirken “zamlar” böylesine yaşamı yaşanmazlığa sürüklüyor muydu acaba? O dönem şimdi “eski Türkiye” diye adlandırılıyor ya…
İnsanlar yaşamlarını kazanmak için işbaşlarında yaşamını yitirince “fıtrat”, yapılar çöküp altında kalırsa “yazgı” denilip çıkılıyor! Peki, üretimde/ dışsatımda rekorlar kırılıyorsa bu “zamlar” niye? Son bir yılda dövize bakıyorsunuz, olmadı ulaşımda kullanılmak zorunda olunduğu için akaryakıta bakıyorsunuz, sonra tutup yurttaşın yaşadığı enflasyona bakıyorsunuz; karşılaştırırken yoruluyor, tıkanıyor, şaşkınlığınızın ortaya çıkmamasına anlam veremiyorsunuz!
Orucun yaklaşık yarısı gitti; bir bu kadar gün sonra Şeker Bayramı… İnsanlar başka kentlerde olan büyüklerinin, yakınlarının yanına gidecekler, bugünkü koşullarda her tür zorluğa karşın bayram sevinci yaşamaya çalışacaklar! Çok mu? İstediğini market raflarından alma, pazar tezgahları için dağılma zamanını bekle, bayramlarda yakınlarını görme; bu mu yaşam, yönetenlerin “hak” dediği bu mu?
Bayram öncesinde otobüs, uçak fiyatları yükselmiş! Bir hafta önce bin lira dolayında olan otobüs biletleri ikibin liraya yaklaşırken, binüçyüz liralık uçak biletleri de beşbin liraya yaklaşmış! Bir otobüs firmasının müdürü, bayram öncesi yükselen fiyatlar için “talebin olağanüstü artması nedeniyle fiyatlarda değişiklik yapmak zorunda kalıyoruz” demiş. Bir hava yolu şirketi temsilcisi de “bilet fiyatlarımız arz-talep dengesi doğrultusunda dinamik olarak belirleniyor, yoğunluk nedeniyle fiyatların artması kaçınılmaz oluyor”.
Tüketici Konfederasyonu Başkanı Aydın Ağaoğlu da konuyu değerlendirirken “Normal şartlarda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, uçak biletleri için bir tavan fiyat uyguluyor. Ancak bayram dönemlerinde bu sınır aşılıyor. Karayolu Taşımacılığı Yönetmeliği’nde de otobüs biletleriyle ilgili düzenlemeler var, fakat firmalar uymuyor” diyor!
Ağaoğlu söylüyor… Gerek uçak, gerekse otobüs bilet fiyatlarında yasal bir süreç işlemesi gerekiyormuş, ancak firmalar buna uymuyormuş! Yurttaşın Cimer’e şikayet etmesi gerekiyormuş! Bu işi denetleyecek olanlar, tüketiciyi korumak için görev yapanlar koltuklarından kalkacak durumda değil, iş yurttaşa kalıyor demek ki? Peki, bu yaşananlara neden “şaşırmıyoruz”? Bu da “yeni Türkiye’nin” kaçınılmaz sonucu olmalı!
Çukurova tarım da “yıkım” yaşıyor!
Bu yalnızlık, bu yurttaşları kendi yazgısıyla baş başa bırakma durumu “alışkanlık” oldu! Emekliler, ücretli çalışanlar “açız/ doymuyoruz” diye çığlık atıyor, “iktidardan” yaklaşık çeyrek yüzyıldır olduğu gibi “kimse aç değil, her şey iyiye gidiyor” diye yanıt geliyor! Üretici toprağı ekerken, yaşadığı “girdi zamları” çıkmazını aşmaya çalışırken yaşadığı doğal yıkımda (afet) ektiğini/ yetiştirdiği ağacını yitirmekle karşı karşıya kalıyor; Tarım Bakanlığı’nın bölge yetkilileri her şeyi görmesine karşın çözüm üretmeye yanaşmıyor! Neden?
Çukurova Bölgesi’nde, kış aylarının sıcak gitmesinin ardından geçtiğimiz günlerde yaşanan “don olayı” nedeniyle birçok üretici zorluklarla karşı karşıya kaldı! Çiçek açan, taze sürgü veren ağaçlar büyük zarar gördü! Dönemlik sebze meyvelerden soğan, patates, domates, kavun, karpuz ekim alanları kurudu! Üreticiler kara kara düşünüyor şimdi! Yıllardır beri yaşanan “don olayı” için, özellikle Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay’ı içine alan bölgenin “doğal yıkım bölgesi” sayılması için çağrıda bulunan üreticinin istekleri hep “askıda” kalıyor! Bu bölgenin yaşadığı “doğal yıkımın” yalnız bölgeyi değil, tüm yurdu etkileyeceği savsaklanıyor!
Geç kalınmamalı… Üretici bir kez toprağına küser, bir kez meyve ağaçlarını sökmeyi alışkanlık durumuna getirir, yazgısına “toprağı ekmeyerek” başkaldırırsa bu iş “çikita muza” benzemez! Yurttaşı, üreticiyi yalnızlığa terk etmeyi bırakmalı, değerlerin önemini kanıksamalısınız!