İBRAHİM FAİK BAYAV
Hz. Muhammed’in nübüvvet görevine itiraz eden o toplumun ileri gelenleri, verilen cevaplara ve geçmişteki olayların hatırlatılmasına itiraz etseler de işe yaramıyordu. Yani Hz. Muhammed’in anlattıkları doğruydu; çıkarlarına uymadığı için kabul etmiyorlardı. Kabul etmemeye bir mazeret buldular:
Enam Suresi ayet 8’de verilen bilgi şu: ”Ve kalü levla ünzile aleyhi melekün”. Yani, Ona, bir melek gelip bildirmeliydi, dediler.
Bunu demelerinin sebebi, o bölgeye yakın otoritenin kendilerine yakın olduğunu sanmalarındandır.
Ayetteki ”Ve lev enzelna meleken” ifadesi, ayetlerin, Hz. Muhammed’e melek tarafından da indirilebileceğini işaret ediyor. Lakin gerek yok. Çünkü toplumun düzenli sosyal yaşama ihtiyacı var.
Ayettteki ”Le kuzıye el-emru” ifadesi, melek ile indirilme olayının ‘sonuç’ olacağını belirtiyor. Melek geldiğinde iş bitmiş, Mekke’nin ağalarının, gaddarlarının varlıkları ortadan kalkmış olur.
‘Melek’ nedir?
Müslümanlar, ‘melek’ konu edildiğinde onu ‘üstün ve görünmez varlık’ olarak bilirler ve anarlar. Öyledir. Lakin üstün ve görünmez varlığın nasıl bir şey olduğunu bilmezler. Bilinmesi için kelimeyi irdeleyelim:
‘Melek’, مَلَكٌ ‘melken’ مَلْكًا fiil masdarıyla ilintilidir. ‘Melek’ vasfı alan varlığın, icra etme yetkisi vardır… Yani bir yerin şeklini bir başka şekle çevirebilir ya da çevirtebilir. Arapça-Türkçe lügatte ‘meleke’ fiiline, ‘memleketen el-şeye’ şeklinde anlam verilmiş. Yani, bir yeri memleket yapma. Bu hareket bir otorite gücün emri ve talimatı çerçevesinde gerççekleşir.
‘Meleke’ مَ لَ كَ fiilinin anlaşılması için Arapça-Türkçe lügatte ”Meleke ala el-kavmi” şeklinde ifade örnek gösterilmiş. Yani, bir beldeyi veya ülkeyi istila etme hareketi… Oraya hükmetme olayı… Bu hareket ve olay da bir devlet gücünü gerektirir.
Üç harfli ‘melken’ fiil masdarı, dört harfli ‘imlaken’ masdarına dönüştüğünde, şahsa ‘mülk edindirme’ ya da ‘sahiplendirme’ hareketini yaptırıyor. Bu hareket de otoriteden gelen emir ve talimat ile gerçekleşecektir.
Şimdi dönelim ayetteki ”Ve lev enzelna meleken Le kuzıye el-emru” ifadesine.
Hz. Muhammed’e vahyeden güç, bu ifade ile, o topluma melek yada melekler gönderebileceğini de belirtmiş oluyor. Lakin o şartlarda iki sebepten melek gönderilmesine gerek yoktur:
a) Hz. Muhammed’in anlatımıyla o toplumda çok insan hak tarafına dönme meyillidir.
b) Oranın coğrafi konumu, melek gönderilecek değerde değildir.
Faraza ‘melek’ gönderilmiş olsaydı… Le kuzıye el-emru uyarısı orada tecelli ederdi. Yani, oraya yakın bir devlet, istila hareketini başlatır, çocukları, masumları, sabileri ayırmadan katleder, orayı haritadan silerdi. Hatta, ”Sümme la yünzarun” ifadesi ile, melek ile ayet gelmesinin, melek ile getirilen hazır kitap görmelerinin, varlıklarının sonu olacağı ima edilmiş oluyor.
‘La Yünzarun’ لايُنْظَرونَ kelimesindeki ‘inzar’ اِنْظارًا fiil masdarı, olması gereken için, birilerine, baktırma, gözletme hareketini yaptırıyor. Neticeyi bekletme gibi… ‘La yünzarun’ ifadesiyle deniyor ki; melek ile ayet ve kitap istemesinler ve beklemesinler; melek geldiğinde, bırakınız vaz geçmelerini…, vaz geçelim mi diye düşünme zamanları bile olmayacak.
Enam Suresi ayet 9: ”Ve lev cealnahü meleken le cealnahü recülen”. Yani, Size hak sözleri duyuran kişi ‘melek’ olsa idi, herhalde ‘recül’ olurdu.
Neden böyle bir ifade kullanılmış?..
Anlaşıldığına göre Mekke toplumunun ‘melek’ unsurunu dişil sanmalarıdır. Halbu ki, öyle değil… Melaike taifesinden bir veya bir kaç kişi gelecek ise, o gelenler Mekke toplumuna resmen ‘erkek’ cinsinde gelecek ve görünecektir.
Her yönden güç sahibi bir otoritenin, başıbozuk topluma bizzat gelip tavsiyede bulunması, kural hatırlatması, hangi davranışın nasıl sonuç getireceğini bildirmesi, olacak şey değildir. Onların içinden, onların dilini konuşan bir zatı, resmen görevlendirmiş, o kişi ile emir ve talimatını onlara ulaştırmaktadır.
Ayetin devamındaki, ”ve le lebesna aleyhim ma yelbisüne” ifadesi ile Makke’nin zalim ağalarına -o an için- uyarı tamamlanıyor. Yani, melek istemede diretmesinler, üzerlerine, içinden çıkamayacakları bir fitne atılır, hidayet yoluna giren toplumu karıştırmaya firsat bulamazlar.
İbrahim Faik Bayav
(27.01.2025 09.17)