ÖNCER ÜNLÜ – BAŞYAZAR
Uluslararası olarak Nuremberg adıyla anılan şehre, bizdeki bilinen adı (Nürnberg), yolculuğum soğuk bir Aralık sabahında, Stuttgart tren istasyonundan başladı. Yine rahat ve sıcak bir tren. Yol boyunca camdan tabiatın güzelliklerini seyrederek ve küçüklü büyüklü tren istasyonlarından geçerek yaklaşık iki buçuk saat boyunca sıkılmadan Nuremberg’e geldim. Bir önceki yazımda değindiğim gibi trenlere bisikletle, büyük köpeklerle binmek serbest. Tren yolcuları yine umursamaz, yan koltuklarına kimse oturmasın diye her türlü eşyalarını atıyorlar. ” Bir de eşyanı kaldırır mısın ? ” diyen yolculara da aksi aksi bakıyorlar.
Almanya’nın bütün büyük şehirleri gibi Nuremberg’de ( Nürnberg) II.Dünya Savaşı’nda Amerikan ve İngiliz savaş uçakları tarafından ağır bombardımana tutularak tamamen yıkılmış. Savaştan sonra 10 yıl gibi kısa zamanda tamamen yeniden yapılmış.
Bu güne kadar tam 10 büyük Alman şehri gezdim. Hepsi II. Dünya Savaşı’nda yıkılmış ve yeniden yapılmış. Gerçekten Alman mucizesi bu işte! dedim. Biz hala Ayasofya, Emevi Camii, Mescid-i Aksa diyip duralım. Ezan susmaz, bayrak inmez diye boş boş bağırıp çağıralım. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur diye övünelim. 100 yıldır kısır döngüler içinde kendimizi kandırıp duruyoruz. Bu kandırmaca eminim Dünya bitene kadar devam eder.
Nuremberg, Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı ve eyaletin ikinci büyük şehri. Almanlar bu şehre endüstrinin başkenti diyorlar. Şehirde Siemens, MAN, DATEV gibi sanayi şirketlerin merkezleri var.Tren istasyonundan çıkıp şehre girdikten sonra gerçekten kalite ve 1.sınıf bir şehre geldiğiniz anlaşılıyor.
Şehir diğer Alman şehirleri gibi geniş caddelerden ve yatay mimariden oluşuyor. Boşuna yukarılara bakıp gökdelenler aramayın. Tren istasyonunun hemen altı metro ve İsban. Metro ve İsban ağı gerçekten muhteşem. Hava alanına hemen ulaşım var. Zaten her yerde nereden ineceğin nereden bineceğin belirtilmiş. Tüm metronun çakıştığı yer Tren istasyonu.
İstasyon dışında da yine belediye otobüsleri ve tramvaylar bol miktarda mevcut. Şehrin her önemli noktasında anlaşılacak biçimde şehir krokileri ve hangi toplu taşımayla nereye gideceğiniz bilgisi var.Elinizde zaten akıllı bir telefon ve Google Maps varsa bunlara da gerek yok.
Şehirde yaklaşık 8 saat gezdim, yorulmadıkça toplu taşımaya binmedim. Caddeler çok geniş, yayalar arabalara, arabalar yayalara saygılı. Herkes nerede ne yapacağını biliyor. Toplu taşımalar kesinlikle boşalmadan kimse binmiyor ama kurala uymayan var mı? Evet var. Bunlar da kim? Orta Doğu, Afrika, Asya ve Türkiye’den gelenler.
Nuremberg, birinci sınıf bir şehir olduğu için cadde, sokak ve gezilecek yerlerde fazla Orta Doğulu, Afrika kökenli insan göremiyorsunuz, dilenci yok. Burada da hatırı sayılır Türk topluluğu var fakat Manheim gibi yollarda bağıra çağıra Türkçe konuşan görmedim. Sokaklardaki ve lokantalardaki insanları gözlemlediğiniz zaman gelir seviyelerinin yüksek olduğunu anlıyorsunuz.
Yabancı dil bildiğiniz zaman, Almanca bilmezseniz de sıkıntı yok. Gençlerin ve orta yaşlıların çoğu İngilizce ya da Fransızca biliyorlar yardımcı da oluyorlar. Fakat şehir krokilerinde ve toplu taşımada her yazı Almanca. Nadir İngilizce uyarıcı yazı bulursunuz.
Şehrin içinden Pegnitz nehri geçiyor ve birçok yerde üzerinde köprüler yapılmış. Avrupa ülkelerinin neredeyse her şehrinden nehirler geçiyor ve şehirleri ikiye üçe bölüyor. Şansları bu nehirlerde toplu ulaşımında yapılması. Büyük mavnalar yük taşıyor, araba taşıyor, odun, kömür taşıyor, ülkeden ülkeye. Bizim nehirler gibi değiller maalesef. Nehirlerin böyle olmasının da bir artısı şehirlerin daha gelişmeye açık oluşu.
Gelelim, görülecek önemli yerlerin bir kaçına:
Bunlardan ilki Nuremberg (Nürnberg ) Kalesi.
Nuremberg Kalesi, Orta Çağ’dan kalmış hala ayakta. Mükemmel bir kale ve gerçekten surlarıyla beraber iyi muhafaza altına alınmış. Şehrin her köşesini size gösteriyor, içinde müzeside var. Noel arifesinde, içinize giren soğuğa rağmen epey bir yabancı turist geziyordu.Üstelik bir çoğu yaşlı Amerikalılardı ve 10dk lık yokuşu iyi tırmanmışlardı. Hepsine şapka çıkardım.
Bunun yanı sıra şehrin her bölgesinde sanat ve tarih müzeleri, galerileri var, zaman darlığından bazılarına giremedim. Her müzeye giriş ücreti ayrı ayrı. Şehirde tam 35 müze var. 15 tane de tiyatro sahnesi. Sanırım gelişmişlik ve medeniyet bu olsa gerek. Biz hala tiyatro oyunlarının afişini değiştirmekle,sahne basmakla uğraşıyoruz.
Nuremberg, Adolf Hitler‘in en sevdiği şehirmiş. Şehirde ” Zeppelin Field “ diye bir bölge var. Çok büyük bir arazi. Bizim gözü açık müteahhitlere ya da TOKİ‘ye kupon arazi diye verseler hemen gökdelenleri diker, Harun iken Karun olurlar. Bu bölgede Hitler devamlı miting yapıyormuş ve Zeplinler buradan İngiltere ve Fransa’yı bombalamak için havalanıyormuş. Buraya gelip burayı görmek isterseniz ve bir Almandan yardım isterseniz sonuç maalesef negatif. Adamlar, Hitler’in adını duydukları zaman irkiliyorlar, size ters ters bakıyorlar.Bize böyle yapıyorlar ama bu arada onlarda faşist partileri ” AfD “ ye oy atmaya devam ediyorlar. Bu da bir ironi işte.
Bu alanı zor buldum ve bulduğumda da akşam oluyordu. Muazzam boş bir alan.Sadece bir yere stadyum ve buz pateni pisti yapmışlar. Yakınlarda da bir gölet var. Tabela falan yok, her şeyi olduğu gibi bırakmışlar tarihten ibret alınsın diye. Artık kim ibret alıyor, kim almıyor bilemiyeceğim.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika,Fransa,İngiltere ve S.S.C.B. (Rusya) anlaşarak Nazi suçlularını yargılamak için Uluslararası Nuremberg Mahkemesi’ni kuruyorlar. İşte burada Hitler’in önemli general ve bakanları yargılanıyor. Bu yargılananlar arasında Türklerin yakından tanıdğı birisi daha var. Savaştan önce Türkiye’de büyükelçi olarak görev yapan Franz Von Papen.(Tarihle ilgilenenler bilir.)
Burayı tam iki saatte gezdim. Girişte size kulaklık veriliyor. Türkçe hariç her dil var. Bu da işin üzücü başka boyutu. Eğer dil bilmezseniz müzeyi gezmenizin bir anlamı yok.
Nuremberg Uluslararası Ceza Mahkemesi burada 1 yıl çalışmış ve 12 kişiye idam cezası vermiş. Bunun 10 tanesinin infazını gerçekleştirmiş. Müzede o günlerle ilgili yarım saat süren sinema gösterimi de var.Anlatmakla olmaz, eğer bir gün yolunuz düşerse mutlaka görün derim.
Son olarak bu mahkemede beni etkileyen olay, yargılanan tüm Nazi Savaş Suçluları sorumluluklarını Hitler ve intihar eden yüksek savaş generallerinin üzerine atarken, içlerinden sadece bir tanesi bana göre delikanlılık yapmış. Herman Göring ” Hitler’in sadık bir subayıyım, verilen emirleri Alman halkı için yerine getirdim, idam edileceğimi biliyorum ama Alman halkı bir gün benim haklılığımı kabul edecektir” demiş.
Nerede, nasıl, ne halde olursan ol; Bir suçu işliyorsan onuda onun bunun üzerine atmadan delikanlıca kabul edeceksin, sonun ne olursa olsun.
Tüm Alman şehirlerindeki gibi lokantalarda belirli saatlerde yer yok, istersen kapıda masa boşalmasını bekleyebilirsin. Bizdeki gibi seni sıkıştırmak için masaya zırt pırt gelip şunu ister misin ? bunu ister misin ? diyen garson yok. Herkes rahat. Cafelerde ve pastanelerde de yediğin tabak ve bardakları masadan kalkarken sen alıp belirlenen yere bırakıyorsun. Hatta bazı cafelerde ve ayak üzeri yemek yenen yerlerde bardaklar depozitle veriliyor, giderken bardağı verip paranı alıyorsun.
Gezdiğim tüm şehirlerde mutlaka müzelere gitmeye gayret ettim. Her müzede mutlaka radyo ve kulaklık veriyorlar. Daha öncede değindiğim gibi çevirilerde maalesef Türkçe yok.
Şimdi buradan soruyorum Türk Dışişleri ve Turizm Kültür Bakanlığına :
Arkadaş ! Tüm Almanya’da milyonlarca Türk yaşıyor. Bunun yanı sıra turizm amacıyla bir çok Türk vatandaşı geliyor. Sizin buradaki büyükelçilik ve konsolosluklarda çalışan Kültür Ateşelikleri ne işle meşguller acaba ? Dünyadan bi haberleri var mı? Bu konulara niçin el atmıyorlar ?
Sonrada büyük devletiz, büyük milletiz. Bıktım artık bu demagojilerden. Demagojiyi bırakın da çözüm bulmaya bakın!