ÖNCER ÜNLÜ – BAŞYAZAR
Gündemin neredeyse saat başı değiştiği bir ülkede yaşıyoruz. Artık siyaset yazmak istemiyorum. O parti şunu demiş, bu başkan bunu demiş bıktım, usandım resmen. Hiç birinin de ülkeye gram katkısı yok. Sadece didişme, kavga, bel altı vuruşlar… Herkes oturduğu koltuğa zamkla yapıştırılmış belli ki. Sonra da çıkıyorlar hepsi Atatürk güzellemesi yapıyor. Eminim siz değerli okuyucularım da bu kısır döngüden bıkmışsınızdır.
Bundan sonra kolay kolay siyaset kokan yazılar kaleme almak istemiyorum. Onun yerine daha değişik konular hakkında bir kaç kelam etmek istiyorum. Bunlardan ilki de Kıbrıs!
Önce biraz geriye dönük kısa açıklamalarla konuya gireyim sonra ana fikre geliriz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yarın tam 41 yaşını dolduruyor...
Bilindiği gibi Kıbrıs’ta yüz yıllardır Türkler ve Rumlar birlikte yaşıyorlar. Türklerle Rumların 1960 yılında başlayıp 1963 yılında biten ortaklıklarından sonra bu tarihe kadar süren en uzun yönetim şimdi ki KKTC.
Kıbrıslı Türkler 1963 yılında trajik sonla biten Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ardından Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan etmişlerdi. 1963 yılından Temmuz 1974 yılına kadar adada çok kötü durumda yaşayan soydaşlarımız, Kıbrıs’ta cumhurbaşkanı Baş Piskopos Makarios’un, Yunanistan bağlantılı Enonis lideri Nicos Sampson tarafından darbe ile devrilmesi ve adanın Yunanistan’a ilhakı durumunun ortaya çıkmasıyla, Türkiye’nin garantörlük haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı yapmasıyla, Rumların terör, asimilasyon ve baskısından kurtulmuşlardı.
Adaya yapılan bu harekat sonrasında ada fiilen ikiye bölündü Rumlar kabul etmese de !. Güney’de kalan Türkler Kuzeye, Kuzey’de kalan Rumlar da Güney’e doğru göç ettiler.
Gelişen konjonktür sonrası 15 Kasım 1983’te rahmetli Rauf Denktaş yönetiminde adanın kuzeyinde KKTC ilan edildi. Türkiye dışında sadece Bangladeş’in sadece bir günlüğüne tanıdığı ve baskılar sonucunda tanıma kararını çekmesiyle 41 yıldır KKTC’yi tanıdan tek devlet Türkiye’dir.
KKTC, o tarihten beri ekonomi, ulaşım, kültür, spor gibi alanlarda ambargoya karşı mücadele vermektedir.
Barış harekatından bu yana geçen 50 yıllık süreçte Birleşmiş Milletler genel sekreterleri öncülüğünde sayısız toplantılar yapıldı, iki ulus tek çatı altında birleşir mi diye? Bu sürede yakınlaşmayı bırakın iki toplum da hızlıca birbirinden uzaklaştı. Daha sonra AB’nin Kıbrıs’ı tek ülke görerek birliğe almasıyla da aradaki uçurum kapanmamak üzere açıldı. Burada uçurumun açılmasına neden olan siyasal faktörlere girmeyeceğim.
Bizim yazılı ve görsel medyamız sağ olsun yatıp kalkıp iç siyasetle ilgilendiği ve halkımızın büyük çoğunluğunun da sosyal medya kullanım hastası olmasıyla bizler için önemli olacak başka konulardaki gelişmeleri de bir kaç tane gazeteci ve diplomat takip ediyor.
Gelelim en can alıcı konuya!
30 Ekim tarihinde Beyaz Saray ve başkan Biden sürpriz bir misafir ağırladı. Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christtodoulides’i. Bu görüşme dünyada yankı yaparken ülkemizde pek önemi anlaşılamadı. Kıbrıs konusunda uzun süredir tarafsız kalan A.B.D. ikili ilişkilerde yeni bir dönemece giriyordu. Amerikan yönetiminin Kıbrıs’a stratejik ortak olarak yaklaşması ve Kıbrıs Rum Yönetimini NATO harici ana müttefik statüsüne taşımayı düşünmesi Kıbrıs’ın Amerika için Akdeniz’de güvenilir bir üs haline gelmesi yönünde güçlü bir irade olarak görülmeye başlandı. Biden bu görüşmede Türkiye’nin 50 yıl önce yaptığı müdahaleyi ” üzücü bir gün ” olarak basına söylemiştir. Biden, Güney Kıbrıs’ın A.B.D. açısından güvenilir bir müttefik olduğunu, savunma ve güvenlik alanlarında iş birliğini derinleştirmeyi istediklerini arzuladıklarını söylemiştir. Yine Biden, ” biz hala iki toplumlu, iki kesimli federasyon ” çözümüne bağlıyız demiştir. Rum lider de; ” Kıbrıs’ın insani yardım ve bölgesel güvenlik açısından bir üs olarak kullanılabileceğini ” belirtmiştir. Oysa Türkiye ve Kuzey Kıbrıs yönetimi artık ayrı ayrı iki devlet istemektedir adada.
Bu açıklamalar bize şu soruyu sordurtuyor : ” Amerika Kıbrıs’ta taraflar arasında çok uzun zamandır uyguladığı denge politikasından vaz mı geçiyor “?
Bilmemiz gereken diğer bir konu da; Şimdiye kadar Rum liderler, Beyaz Saray’a iki defa davet edilmişlerdir. Sonuncu davette 1996 yılındaydı. Bu ziyarette 1996’dan beri yapılan ilk ve toplamda 3. ziyarettir. Bu ziyaret Amerika’nın Rum yönetimine verdiği desteğin diplomatik alanda artacağını ifade etmektedir.
Şu anda KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 16 Ekim’de B.M. Genel Sekreteri’nin New York’ta verdiği davette, ” egemen eşitlik ve uluslararası eşit statü olmadan ” Kıbrıs görüşmelerine dönmem derken, aynı yemeğe katılan Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Christodoulides de ” iki devletli çözümü asla kabul etmem ” demektedir. İki lider bunları söylerken Birleşmiş Milletler Kıbrıs özel temsilcisi de Genel Sekreter’e verdiği raporda ” taraflar arasında ortak bir nokta yok ” demiştir. Tarafların bu yemekte üzerinde tek anlaştıkları nokta bir sonraki görüşmeye Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlarının da katılacak olmasıdır.
Amerika – Güney Kıbrıs yakınlaşması bizi nasıl etkiler ?
Bu yakınlaşma bir defa bizim Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı tehdit eden bir gelişmedir. Amerika’nın Güney Kıbrıs’ı yakın müttefik olarak nitelemesi, savunma işbirliğini genişletmek istemesi ve bunların sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uyguladıkları silah ambargolarını kaldırmaları dengenin Türkiye aleyhine dönmesini sağlar. Güney Kıbrıs gerçekten Amerika için Doğu Akdeniz’de çok önemli bir üs haline gelebilir. Eğer bu gelişmeler gerçekleşirse bölgesel çıkarlarımızı gerçekten korumakta zorlanacağımızda aşikardır. A.B.D. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la stratejik anlaşmalar yaparsa haliyle bizi ” vazgeçilebilir bir partner ” olarak görür.
İç ve dış basında gözlemlediğim kadarıyla Türkiye, bu önemli diplomatik hamleye etkili bir cevap veremedi. Bu da bizi bölgede iyice yalnızlaşmaya doğru götürecektir. Bölgedeki doğal gaz rezervlerinin büyüklüğü ve bizim için Kıbrıs’ın stratejik önemi Türk hükümetinin acilen etkili bir cevap vermesini gerektirmektedir.
Son olarak, yılbaşından hemen önce Kıbrıs konusunda adadaki iki kesim, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılacağı 5li toplantılar başlayacak. Amerika’da süreci yakından takip ediyor. Yeni yapılacak toplantılarda üç başlık öne çıkıyor. ” Yönetim – Güvenlik ve Garantiler “.
Kendi düşüncemde ; 1974 Barış Harekatı’ndan sonra uluslararası hiç bir platformda Güney Kıbrıs ve Yunanistan kadar aktif olamamamız, Kıbrıs’ı hep iç siyaset malzemesi olarak kullanmamız, vizyonsuz kararlar almamız, inatlarımız, bizi bu noktalara getirdi. Oysa yaptığımız Kıbrıs harekatı Yunanistan’da askeri cuntayı devirdi, demokrasiyi getirdi. Sonra bir baktık Yunanistan AB üyesi, Kıbrıs AB üyesi. Biz ne yaptık hep ucuz siyaset diğer bir deyişle kasaba siyaseti. Hiç bir zaman yaptığımız hatalarla yüzleşmek istemedik. Hala da öyleyiz ya! Her şeyi ben biliyorum havası, yok biz Müslümanız ondan bizi sevmiyorlar saplantısı, komplekslerimiz… Uzar gider.
Özetin özeti: Diplomaside tavla değil, satranç oynanır. Vizyon ve stratejik derinlik düşünme yeteneğiniz kısıtlıysa arabayı bir yere çarparsınız sonucunda. Dış politikada vizyonlar kısa vade için değil, uzun vade için yapılır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.