ÖNCER ÜNLÜ – BAŞYAZAR
Aylar, günler, mevsimler değişiyor ama ben her sabah fiziken ve ruhen karanlığa uyanıyorum. Eminim benim gibi bir çok kişi de aynı duygularla güne başlıyordur. Toplum, hayal kırıklığı, öfke, çaresizlik içinde yaşıyor. Neredeyse tüm toplumun ağırlık duygusu öfke ve şiddet . Çevremizdeki herkese, her şeye karşı öfke duyuyoruz. Öfke de sonucunda şiddete evriliyor. Şiddeti öfke besler ve geliştirir. Sonra da şiddet hayatın her alanına kanser hücreleri gibi hızlıca dağılıyor.
Şiddet ve çürümüşlük sarmalı yakamıza yapışmış, toplumu kemire kemire bitirmek üzere biz hala siyasetle yatıyor, siyasetle kalkıyoruz. Keşke onu da becerebilsek…
Şiddet ve çürümüşlük!
Her yerimizden oluk oluk akıyor. Kesileceği yok, tüm toplum da televizyon kanallarındaki dizileri seyreder gibi yorumsuz seyrediyor.
Şiddetin her türlüsü ne yazık ki bizi sarmış vaziyette!
Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, otoritenin şiddeti, ekonomik şiddet, küfürle şiddet, sosyal medya denen yerde şiddet, akran şiddeti…
Bir de kişinin kendine uyguladığı şiddet. İntihar gibi!
Okulda şiddet, sokakta, hastanede, trafikte, camide, stadyumlarda, spor salonlarında, tarlada, adliye önlerinde… Aklınıza neresi geliyorsa orada bir şiddet mutlaka var. Bu şiddetin sonucunda da bebek, kadın, kız, erkek, çocuk, mülteci, sığınmacı, eş cinsel, köpek, kedi gibi hayvanlar, tabiat ve her türlü su kaynağı öldürülüyor. Tüm bunlar normalmiş gibi basında üçüncü sayfa haberi olarak televizyon haberlerinde de adet yerini bulsun diye içine sos da katılarak veriliyor.
Şiddet, öğrenilen bir davranıştır. Şiddetten kurtulmayı gerçekten istiyorsak, siyaset yapmadan öğrenme alanlarını yok etmeliyiz.
Çürümüşlük desen ?
Onun da şiddetten aşağı kalır yanı yok ki!
Acaba hangi ülkede bu kadar yiyecek ve içecekte tağşiş yapılıp halk kandırılıyor ?
Sokaklar racon kesenlerden, haraç toplayanlardan, çetelerden geçilmez oldu. Uyuşturucu satışı neredeyse ilkokul çocuklarına kadar inecek. Depremler oluyor, binalar yıkılıyor, can kayıplarının dünyada eşi benzeri yok ama her nedense binayı yapan, yapımına imzayla yetki veren görevliler, herkes dışarıda ihale yine ölene kalıyor.
Eğitim ve sağlık desen ondan beter. Din ve diyanet işlerine girmiyorum bile.
Bu kadar vergi yüzsüzünün, fahiş fiyatla mal satanın, devlete sigorta primini ve vergisini ödemeyen üstüne sildiren iş adamının, sağlık kuruluşlarını dolandıranların, kısaca her türlü ahlaksızlığı yapan ve bunları alışkanlık haline getiren eşi benzeri olmayan başka bir toplum var mıdır acaba? Dünyanın başka bir köşesinde ?
Düzeni çürütenler sadece kötülüğü yapanlar değil ki !
Denetim görevini yapmayanlarda düzeni çürütüyor. Anlayacağınız sanki gizli bir el herkese dokunmuş el ele verin ve yaşadığınız ülkeyi yok edin demiş.
Şiddet ve çürüme, terör gibi her alanda toplumsal güvenliği tehdit eder hale geldi. Resmen Ortaçağ’da yaşanan ” Veba ” salgınına döndü. Resmen küçüğünden büyüğüne neredeyse herkes bir nedenden cinnet geçirir oldu.
Çürüme ve şiddet tüm vücudumuzu sarmış. Hayatımızın olağan akışına dönmüş. Hepimizin şaşırma duygusu yok olmuş artık.
Evet !
Toplumsal çürüme için en tehlikeli olan şey şiddetin tüm toplumda normal olarak kabul edilmesidir.
Çürümenin ve şiddetin artmasının nedenleri nedir ? Derseniz:
İlk sırada ekonomik sorunların ağırlaşması, yoksulluğun derinleşmesi, milli gelir dengesinin çarpık oluşu, adaletin yok olması, hukuk, eğitim ve sağlık hizmetlerinin dibe çökmesi, berbat yapılan politikalar, kültürel yozlaşma, dış siyasette yapılan zik zaklar gibi yığınla başka nedenlerde söyleyebiliriz.
Değerli okurlar,
Şunu asla unutmayın!
Şiddeti yok etmek için şiddet kullanmak kesinlikle sorunu çözmez. Eğer çözseydi cezaevleri boşalırdı. Şiddet sarmaldır. Tüm şiddet türleri iç içe geçmiştir. Hiç birinin diğerinden farkı yoktur aslında. Toplum yabancılaştırıldı, insanlar yabancılaştırıldı. Yaşamımızın anlamı yok edildi.
Biz bu acınası durumumuza hala ” Büyük millet, güçlü devlet, şahlanan Türkiye, …” sloganlarıyla alkış tutuyoruz, gerçeği haykıranları da linç ediyoruz maalesef.
Merkez çürümeden, toplum çürümez. Bunu unutmayın.
Kanun otoritesini kaybederse, kurumlarda hiç bir icra görevini yerine getiremez.
Bu yıkımdan bir an evvel kurtulmalıyız. Kurtaracak olan da TBMM’de görev yapan siyasi partiler ve onların milletvekilleridir. Derseniz ki; bunlar çözüm önerisi getirir mi ? Getiremeyeceklerini de hepimiz biliyoruz. Dertleri ülke sevdası değil ki ! Çıkar sevdası.
” Aklın bittiği yerde şiddet başlar.”
Yazıyı Şeyh Edebali’nin sözüyle bitiriyorum.
” İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”.
Eskiden devlet ve iktidar ayrı anlamlar taşırdı. Sanırım şimdilerde aynı anlamı taşıyorlar.
İnsansız ve toplumsuz bir devlet olmamıştır ve olamaz da.
Unutma sayın okur;
İyi, güzel, doğru ve haklı bir şiddet yoktur.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.