1. Nüfusun Alansal Dağılışı
Türkiye’de nüfusun alansal dağılışına bakıldığında ilk dikkati çeken özellik dağılımın tekdüze olmadığıdır.
Konu coğrafi bölgeler yönünden de alınırsa, en yüksek nüfus yoğunluğu değerlerine Karadeniz bölgesinin doğu bölümünde ve kıyı şeridinde rastlanır. Ilıman bir iklimin görüldüğü bu kesimin hemen gerisinde yükselen kıyıya paralel dağlık alan nüfus yönünden oldukça boştur. Karadeniz kıyılarında doğudan batıya doğru ilerlerken Orta Karadeniz bölümünde dağların alçalması ve kıyıdan uzaklaşması nedeni ile yoğun kuşağın iç kesimlere doğru genişlediğini söyleyebiliriz. Burada Bafra ve Çarşamba ovaları ile Yeşilırmak ve Kelkit vadileri yoğun nüfuslanmıştır. Ulaşım imkanlarının yeterince geliştirilemediği Batı Karadeniz bölümünde Zonguldak ve Ereğli çevresi ile içte Bolu ve Düzce ovalarında yoğun nüfustan bahsedilebilir.Gerek çok uygun coğrafi özellikleri, gerekse beşeri faktörlerin etkisi ile Marmara bölgesi, ülkemizin en yoğun nüfuslanmış kesimidir.
Nitekim bölge içinde kuzeyde Karadeniz’e bakan Yıldız Dağları bölümü ve Biga yarımadası dışında hemen her yörede nüfus yoğunluğu yüksek düzeydedir. Ege bölgesinde tarımsal verimin yüksek olduğu Gediz, Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Bakırçay çöküntü ovaları (graben) ve İzmir civarı Türkiye nüfus yoğunluğu ortalamasının çok üstünde nüfuslanmış yerlerdir. Buna karşılık depresyonları birbirinden ayıran kırık dağları (horst) ve İçbatı Anadolu bölümünde yükselen dağ kütleleri çoğu yerde hemen hiç nüfuslanmamıştır.
Akdeniz bölgesi içinde Çukurova ile Antalya ve Hatay ovaları başlıca nüfus yoğunluk bölgeleri olarak dikkati çekerler. Oysa Teke ve Taşeli platoları ile Torosların geniş dağlık sahaları sadece geçici yerleşilerek, yer yer mevsimlik olarak nüfuslanır.
Doğu Anadolu’da nüfus genel olarak seyrek olmakla birlikte Iğdır, Erzurum, Erzincan, Malatya ve Elazığ depresyon ovaları yoğun nüfuslu adalar halindedir. Yüksek platolar ve dağ kütleleri ile Hakkari bölümünün hemen tamamı (Yüksekova dışında) bomboş denilecek kadar az nüfuslanmıştır. Geniş alanlarda düşük nüfus yoğunluğu ile karakterize olan bölgemiz ise İç Anadolu’dur. Diğer bölgelerden farklı olarak burada vadi boyları ve depresyon tabanları seyrek nüfusludur. Buna karşılık su kaynağı durumundaki dağların etekleri yoğun nüfus barındırırlar. Örneğin; Kızılırmak vadisi ile Yukarı Sakarya vadisi az nüfuslanmışken, Erciyes dağının eteğinde Kayseri, Melendiz eteğinde Niğde, Torosların kuzey eteklerinde Konya, Karaman ve Ereğli, Sultan dağları eteğinde Alaşehir yerleşme merkezleri mevcuttur.
Nihayet Güneydoğu Anadolu bölgemizde az yağışlı düzlükler tenha, buna karşılık dağ etekleri ve Mardin Eşiği gibi basık sırtlar daha fazla nüfusludur. Ayrıca GAP projesinin tamamlanmasının ardından Suriye sınırı boyunca uzanan sahanın da yoğun bir şekilde nüfuslanacağı söylenebilir.
2. Türkiye’de Nüfus Yoğunluğu
2.1. Aritmetik Nüfus Yoğunluğu
Sınırları belli bir sahada yaşayan toplam nüfusun, o sahanın yüzölçümüne bölünmesiyle en basit nüfus yoğunluğu kavramı olan “Aritmetik Nüfus Yoğunluğu” elde edilmektedir. Buna göre, Türkiye’nin 1990 yılına ait nüfus yoğunluğu
1927 yılında 18 olan yoğunluk değerimiz 1990’da 73 kişiye çıktığına göre, 1927-90 devresinde Türkiye aritmetik nüfus yoğunluğunda dört katından fazla bir artış meydana gelmiştir. Gerçekleşen bu büyüme kuşkusuz nüfusumuzun artması, fakat ülke yüzölçümünün sabit kalmasıyla ilgilidir.
1960 yılı sayım sonuçlarına göre ülkemizin aritmetik nüfus yoğunluklarını hem izdüşüm, hem de gerçek yüzölçümümüzü dikkate alarak hesaplayınız.
Aslında aritmetik nüfus yoğunluğu arazi-nüfus ilişkisini ortaya koymada pek güvenli değildir. Çünkü nüfusun araziye eşit olarak dağıldığı farzedilmiş ve yüksek dağlık sahalar, ürün elde edilemeyen alanlar veya ormanlar da nüfuslanmış olarak hesaba katılmıştır. Bu tür sakıncalarına rağmen aritmetik yoğunluk değerleri pedagojik yönden ve karşılaştırma yapmaya imkan vermesi bakımından önemlidirler.
Aritmetik nüfus yoğunluğumuzun illere ve bölgelere göre dağılışı incelendiğinde ilden ile ve bölgeden bölgeye önemli farklar olduğu dikkati çeker. Bu farklarda esas rolü il veya bölge yüzölçümlerinin büyüklüğü ile göç alıp verme durumu oynar.
Örneğin; en küçük ikinci coğrafi bölgemiz olan Marmara, 1990’da 193’e varan yoğunluk değeri ile ülkenin en çok nüfus çekmiş bölgesi konumundadır. En büyük bölgemiz olan D.Anadolu ise en az nüfuslanmış olarak dikkati çeker
4.2.2. Fizyolojik Nüfus Yoğunluğu
Aritmetik nüfus yoğunluğunda ortaya çıkan ve daha önce bahsettiğimiz sakıncalı
durumu bir ölçüde giderebilen bir diğer nüfus yoğunluğu kavramı “Fizyolojik Nüfus Yoğunluğu”dur. Toplam nüfusun tüm ülke yüzölçümüne değil, sadece tarımyapılan ekili-dikili alana bölünmesi ile elde edilir.
Buna göre; 1990 yılı nüfusumuzu (56.473.000) ekili-dikili alana (286.450 km2) dağıttığımızdakm
2 ‘ye 197.1 kişi düşer. Bu rakam, aritmetik nüfus yoğunluğundan
daha gerçekçidir. Şöyle ki, 1 km2’lik tarımsal alanın Türkiye’de yaklaşık 197 kişininbeslenmesini, doyurulmas
ını sağladığını gösterir. Çeşitli ülkelere ait fizyolojik nüfus yoğunluğu değerlerine bakıldığında ülkelerin gelişmişlik düzeylerine görebir kar şılaştırma yapmak zordur. Nitekim Japonya (2821), Hollanda (1723) ve Belçika (1264) gibi gelişmiş ülkelerde yüksek düzeyde olmasına karşın, bir başka gelişmiş ülke olan ABD’de (123) düşük değerlerle karşılaşılıyor. Yine de sanayileşmiş Batı Avrupa ülkelerine oranla fizyolojik nüfus yoğunluğumuzun düşük olması, Türkiye’de tarım alanlarının beslemek zorunda olduğu nüfus miktarı bakımından henüzçok büyük problemler ya şanmadığını gösteriyor. Fizyolojik nüfus yoğunluğu şüphesiz aritmetik yoğunluk kavramına göre daha fazla açıklama kuvveti olan bir kavramdır.
Ancak bu metodun da kuşkusuz bazı sakıncaları vardır. En önemli sakıncası ise ülkenin tüm nüfusunu tarımla uğraşıyormuş gibi varsaymasıdır.
2.3. Tarımsal Nüfus Yoğunluğu
Sadece tarım ve hayvancılıkla geçinen çiftçi nüfusun ekili-dikili alanların yüzölçümüne bölünmesiyle elde edilir. Başka kelimelerle kırsal nüfusla tarımsal arazi yüzölçümünün birbirine oranlanması işlemine dayanır. 1990 sayım sonuçlarına göre Türkiye’de kırsal nüfus 23.146.684 kişidir (D.İ.E.). Bu değeri ekili-dikili alana böldüğümüzde, tarımsal nüfus yoğunluğunun 80.8 kişi/km2 olduğu görülür. Ancak, bu yoğunluk değeri coğrafi bölge ve bölümlerimiz arasında önemli farklar gösterir. Rize, Artvin ve Hakkari gibi kır nüfusunun fazla, buna karşılık tarım topraklarının az olduğu sahalarda tarımsal nüfus yoğunluğu artmaktadır. Konya, Şanlıurfa gibi geniş tarım alanlarının bulunduğu illerde tarımsal nüfus yoğunluğu ise düşmektedir.
Gelişmiş ülkelerde kırsal nüfus oranları oldukça düşüktür. Başka kelimelerle, gelişmiş ülke çiftçisi, ülkemiz çiftçisine oranla daha fazla ekili-dikili toprağa sahiptir.
Sonuçta, hangi yoğunluk metoduyla hesaplanırsa hesaplansın ortaya çıkan değerler sadece genel anlamlar ifade ederler. Çünkü her üç metodun da ortak noktası nüfusun araziye eşit dağıldığı varsayımından hareket etmesidir. Oysa böyle bir dağılım dünyanın hiçbir kesiminde yoktur. Bu nedenle ülkemizin nüfus dağılış düzeni doğal ve beşeri çevre faktörleri gözönüne alınmadan incelenmemelidir.
3. Nüfusun Dağılışını Etkileyen Faktörler
Türkiye’de nüfusun sık veya seyrek dağılmasını kontrol eden faktörler iki ana grupta incelenebilir:
Doğal çevre faktörleri
Beşeri çevre faktörleri
3.1. Doğal Çevre Faktörleri
Bunlar arasında; Yeryüzü Şekilleri, İklim Elemanları, Hidrografik Özellikler, Toprak Özellikleri, Litolojik Yapı sayılabilir.
Bunlardan iklim (özellikle sıcaklık ve yağış) ve yeryüzü şekilleri (özellikle yükselti ve eğim değerleri) ile nüfus dağılış düzeni arasında çok sıkı bir paralellik vardır.Gerçekten iklimin insan hayat ı için uygun olduğu 0-500 m’ler arasındaki kıyı kuşağımızda ülke nüfusumuzun %49.2 ‘si yaşar. Oysa bu sahalar toplam yüzölçümümüzün %28 kadarıdır.
0-500 m. kuşağının üzerinde yükseltiye sahip sahalarda ise bu kez yeryüzü şekilleri önemli rol oynar ve alçak platolar, ovalar, depresyonlar ve oluk sahaları nüfus çekim merkezleri olarak göze çarparlar.
3.2. Beşeri Çevre Faktörleri
Nüfusun dağılışında bizzat insanın kendisi ve eserlerinin de etkisi önemlidir. Bunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz: Ulaşım sistemindeki gelişmeler
Doğal zenginlik kaynaklarının keşfedilip, işletmeye açılması
Sanayi tesislerinin kurulması
İç ve dış göçler
Tarih içinde ülke sınırlarındaki değişmeler Turizm amaçl
ı yatırımlar
Tarım sektöründeki teknik gelişmeler
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.