M. Ali KAYA
Gençlerimize öğrettiğimiz her şeyde bizden bir parça vardır. Gençlerimizi geleceğe hazırlamak yerine kendi zamanlarımıza çekerek onlara kötülük yaptığımızın farkında olmayız. Değişen ve gelişen dünyaya ayak uydurmayan biz yaşlılar gençlerin de önünü tıkayarak gençlere ikinci bir kötülük daha yaparız. Şunun farkında olmalıyız çocuklarımız ve gençlerimiz kesinlikle bizden farklı olacaklardır. Zira onlar farklı zamanların ve farklı kültürlerin adamlarıdır. Bunu kabullenmemiz gerekir. Bu nedenle çocuklarımızı bizim gibi olmalarını değil, kendileri gibi, istidat ve kabiliyetlerine göre olmaları gerektiği şekilde olmalarını sağlamalıyız. Kabiliyetlere değer verenler başkalarını oldukları gibi kabul ederler. Olması gereken kabiliyetlere göre gelişimlerinin sağlanmasıdır. Çocuklar bedensel, gençler ise ruhsal gelişim ve değişim yaşarlar. Aileler eğitimde “geliştirme” yerine “değiştirme” üzerine odaklanırlar. Bu nedenle hep yanlışları ve eksikleri görürler. Gelişim destek ve anlayış gerektirir. Bu nedenle çocuklarımızın ve gençlerimizin desteğe ve anlaşılmaya ihtiyaçları vardır.
Eğitim destek olmayı, yol göstermeyi, bilgi vermeyi, model olmayı ve uygun ortamları sağlamayı içermelidir. Bu da açık olmak, dürüst olmak ve sözlerimizle eylemlerimizin birbirine uygun olmasına bağlıdır. Çünkü gençler bizim sözlerimizden çok uygulamalarımıza bakarlar. Aralarında görülen uyuşmazlıklar gençlerin güvenini ve inancını sarsar.
Çocuklarımızla duygusal ilişki kurabilmeliyiz. Aynı mekânları paylaşanlardan çok aynı duyguları ve fikirleri paylaşanlar anlaşabilirler. Aynı inanç ve idealleri paylaşmak yeterli olmayabilir, aynı duyguları paylaşmak gerekir. Bunun sonucu olarak karşılıklı sevgi ve saygı ortaya çıkacaktır.
Aile sadece ihtiyaçların ortak giderildiği bir mekân değil, sıkıntıların ve üzüntülerin, kederlerin ve acıların paylaşıldığı ortak mekânlardır. Şayet acılar ve kıvançlar paylaşılmazsa ailevi birlikteliklerin bir anlamı kalmaz. Ayrıca aile bireyin destek aldığı ve yardım gördüğü bir kurumdur. İnsan daraldığı, bunaldığı ve bir problemle karşılaşıldığı zaman yanında ailesini görmek ister.
Ailenin fazla korumacı olması gencin hata yapmasını önlemesi o gencin istidat ve kabiliyetlerinin gelişimini önler. Hem kendinize hem ona fırsat verin. Anne baba olmak her zaman haklı ve kusursuz olmak demek değildir.
Zaman gelişimi ve değişimi de beraberinde getirmektedir. Anne babaların da buna ayak uydurması ve değişmesi, gelişen şartlara uyması gerekir. Bu da öğrenmeyi netice verir. Çocuklarla beraber yetişkinlerin de yeni şeyler öğrenerek kendilerini geliştirmesi gerekir. Yoksa gençleri anlaması gerçekten zordur.
**
Öğretmenlik ve anne-baba olmak hayat boyu öğrenmeyi de gerektirir. Sonuca değil, sürece odaklı bir eğitime yönelmelidir. Bilgi devamlı gelişmekte ve yeni teknolojik gelişmeleri de beraberinde getirdikleri için “öğrenmeyi öğrenme” yöntemini geliştirmek durumundayız. Kabiliyet ve beceri gelişimine belli şeyleri ezberlemekten daha çok önem vermeliyiz.
“Uygulamalı eğitim” belli becerilerin kavratılması, öğretilmesi, düşünmeyi ve yeni şeyler keşfetmeyi öğretmek çok daha önemlidir. Öğretimden çok daha fazla eğitime ve uygulamaya ihtiyacımız vardır. Bu nedenle ebeveynler çocukları için “eğitim ortamı” hazırlamalı, çocukların özgürlükleri ile sınırları arasındaki dengeyi iyi kurmalıdır.
Çocukların temel bilgileri ve belli şeyleri ezberlemeleri mutlaka gerekir. Ancak bu temel bilgilerini geliştirmek, uygulamak ve bunlarla kabiliyetlerini geliştirmek için özgür iradeleri ile düşünme ve uygulama özgürlüğü tanımalıdır. Bu da korku, kaygı ve baskılardan korunmuş ve kabiliyet gelişimi için desteğe ihtiyacı vardır. Ebeveyn bu desteği gençlerden eksik etmemelidir. Bu eğitime otoriter ve baskıcı olmayan demokratik eğitim denir.
İnsan fıtratında baskıya karşı çıkma, kendisine dikte edilen şeye şüphe ile bakma, yasağa meyletme eğilimi vardır. İnsan kabiliyetlerinin gelişimi için belli yasaklara da ihtiyaç vardır; ama onların sayısı sınırlıdır. Özgürlük alanı ise çok geniştir. Özgürlüğe giden ve kabiliyetlerin gelişimini sağlayan yol sınırlı yasakların ortasından gider.
Özgürlük sınırsız değildir. Ancak kabiliyetlerin gelişimi için onları tahrip eden şeylerin yasaklanması gerekir ki bu insanın faydasındadır. Bu da anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir yasaklamadır. Sınırlı yasaklar insanı kâmil insan olmaya götüren ve sınırları belirleyen çizgilerdir. Bu da zorla değil, iknaya dayanan bir yöntemle aklen ve vicdanen kabul edilir ve uygulanır. “Dinde zorlama yoktur; doğru ile yanlış, hak ile batıl birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır” (Bakara, 2:256) ayeti bu hususu ifade eder.
Yüce Allah peygamberimize (sav) “Sen onların üzerinden zorlayıcı değilsin; sen öğüt vericisin. Benim tehdidimden korkanlara Kur’ânla öğüt ver!” (Kaf, 50:45) “Öğüt vermen mü’minlere fayda verir” (Zariyat, 51:55) buyurarak baskı ve zorlamayı yasaklamıştır.
**
Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler; his ve heves ise kördür; akıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti ileride batmanlarla lezzetlere tercih eder. İnsana istikamet ve yol gösteren akıldır. Öfke, heva, heves ve şehvet gibi hissiyat ise aklı dinlemez ve genci yanlışa yönlendirir.
Genci yanlışlardan korumak için aklın rehberliğine ihtiyaç vardır. Kur’an-ı Kerim düşünmenin, tefekkür etmenin ve akıl kullanmanın önemini vurgulamak için “düşünmez misiniz?” “akıl etmez misiniz?” “tefekkür etmez misiniz?” buyurarak akla ve düşünmeye yönlendirir. Peygamberimiz (sav) de “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır” buyurmuşlardır.
**
Peygamberimizin her konuda metodu “Korkutmamak, müjdelemek, zorlaştırmamak ve kolaylaştırmak, ihtilaf çıkarmamak ve uyumlu olmak” (Buhari, İlim, 12; Edeb, 80; Müslim, Cihad, 6-7) şeklindedir. Bu metot merhamet ve şefkat dolu bir metottur. “Kimin daha iyi iş yapacağını” (Mülk, 67:2) denemek için insanı yaratıp dünyaya gönderen yüce Allah insanların iyi iş yapabilmeleri için şefkat ve merhametle yaklaşılmasını istemektedir. Peygamber de bu nedenle “rahmet peygamberi” (Enbiya, 21:107) olarak göndermiştir.
Bu nedenle gençlere yaklaşımda doğru metot baskıcı değil, özgürlükçü, ezber değil, akla ve muhakemeye dayanan, korkuya değil müjdelemeyi egemen kılan yaklaşımdır. Bu metotta merhamet, şefkat, doğruyu göstermek, ikna etmek, yanlıştan ve kötü olandan sakındırmak söz konusudur.