İnsan topluluklarından her birinin, hayatları boyunca yaptıkları ve yarattıkları her türlü maddi ve manevi unsurlar bütünlüğüne kültür adı verilir. Mesela. Türk milletinin tarih sahnesine çıkışından günümüze kadar, nesilden nesile aktardığı hayat tecrübesine, bilgi ve gücüyle doğal olanın dışında ortaya koyduğu her şeye Türk kültürü denir.
* Osmanlı Dönemi Türk Kültürünün özellikleri:
Osmanlı Türk toplumu ve kültürünün temelini, 1071’den bu yana Türkleşen Anadolu coğrafyası, Türk gelenek ve görenekleri ve islâm dini oluşturmuştur. Osmanlılar daha sonra egemen oldukları topraklardaki kültürlere de yabancı kalmamış, onlardan aldıkları yeni kültür değerlerini kendi kültürleri içinde bütünleştirmiş ve yeni anlamlar kazandırmıştır. Böylece klâsik yapısına kavuşan Osmanlı kültürü. XVII.yy.dan itibaren değişen dünya şartları karşısında yeni görünümler kazanmaya başlamıştır. Nihayet, XIX.yy.da yeni tarzlar, yeni değerler gündeme gelmiştir. Bu değişmede batı kültürü ağırlıklı olarak etkili olmuştur.
Klasik dönem Osmanlı kültürünün bir unsuru olan düşünce hayatı, eski Türk geleneği, Osmanlı öncesi Türk düşünce hayatı, islâm hukuku ve yaşanılan bölgenin özelliklerinin birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu dönem bilim adamları arasında fieyh Bedrettin, Mercimek Ahmet, Kemalpaşa-zâde ve Ebussud Efendi birkaç örnek olarak gösterilebilir. Klâsik dönem Osmanlı kültürünün oldukça önemli unsurlarından biri de din’dir.
Osmanlı ülkesi başta Müslümanlık olmak üzere çok din ve mezhep gruplarını bünyesinde toplamıştı.
Türkler, tarihleri boyunca çeşitli dinlerle tanışmışlar ve son olarak büyük çoğunluğu Müslümanlığı kabul etmiştir. Bu dinin esasları XIX.yüzyıla kadar Osmanlılara belli bir zihniyet ve dünya görüşü vermiştir.
Kuşkusuz, din-kültür ilişkileri her zaman ve her yerde aynı şeklide olmaz. Çünkü, diğer kültür unsurları gibi din de hem etkileyen hem de etkilenen bir kurumdur. Osmanlı Devleti’nde de böyle olmuştur. Osmanlılar, yönetimleri altındaki topraklarda, din gereği olduğuna inanarak pek çok toplum hizmeti veren eserler yapmışlardır. Bunların başında camiler, medreseler, darüşsifalar (hastaneler), çeşmeler, hanlar, hamamlar, imaretler (yoksullara yardım eden yerler) ve kervansaraylar gelir. islâm dinine dayandırılan bu anlayış, eski Türk gelenek ve görenekleriyle yoğurulmuş ve sonuçta daha akılcı, daha gelişmiş, daha çağdaş kurumlar yaratılmıştır.
* Osmanlı Dönemi Türk Kültürü
Klâsik Dönem:
Bilim ve teknoloji de kültürün önemli unsurlarından biridir. Bilim genel olarak insan aklını kullanıp plânlı ve programlı çalışmalarla elde edilen değerler ve sonuçlardır. Osmanlılar bilimi dinî yönden algılamışlar ve bu açıdan tasnif etmişlerdir. Buna göre bilimler, aklî ve nakli olmak üzere iki kısımdır. Her iki grup bilim de yoğun olarak medreselerde öğretilmiştir. Aklî bilimler, insanın akıl ve mantığıyla araştırarak, deneyerek ve gözlemleyerek ulaştığı bilgilerdir. Bu grupta tarih, coğrafya, felsefe, mantık gibi sosyal bilimler, matematik, tıp. astronomi gibi fen bilimleri vardır. Fen ve sosyal bilim dallarında değerli bilginler yetişmiştir. Bunlardan bazıları Kayserili Davut, Kadızâde-i Rumî. Hacı Paşa, Ali Kuşçu, Sinan Paşa, Sabuncuoğlu fierafettin, fiükrullah, Tursun Bey, Aşıkpaşazâde, Hoca Saadettin ve Pirî Reis’dir. Nakli bilimlere islamî bilimler de denirdi. islâm dini ile ilgili bütün çalışmalar bu gruba yerleştirilmişti. XVII.yüzyıldan itibaren bilim hayatında bir durgunluk başladı. Bu durgunluk XIX.yüzyıla kadar sürdü. Aynı yüzyılda batıdan bilim ve teknoloji alınmaya çalışıldı ise de yeterli olmadı. Klâsik dönemde teknoloji bilime paralel bir gelişme gösterdi. Özellikle savaş sanayii dalında Osmanlıların gelişmiş bir teknolojileri vardı. istanbul surlarını yıkan büyük toplar Osmanlı teknolojisinin ürünüdür. Kılıçhane, tüfekhane, tophane, baruthane gibi atölyelerde dönemin en gelişmiş tezgâhları kullanılırdı. Başta istanbul olmak üzere birçok yerde gemi yapan tersaneler vardı. Teknolojide mimarlık ise adetâ harikalar yaratmıştır. Bu konunun en ünlü ismi Mimar Sinan’dır. Türkler, Müslüman olduktan sonra Kuran’ın yazıldığı Arap alfabesini kullanmayı, dinin gereği sandılar. Kendi milli alfabelerini bıraktılar. 1928 yılına kadar Arap alfabesini kullandılar. Fakat denilebilir ki bu yazıyı Türkler, Araplardan daha çok geliştirdiler. Osmanlı Devleti’nde resmi dil Türkçe idi. Din ve bilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça çok yaygındı. Bunun doğal sonucu olarak Türkçe, Arapça ve Farsça’nın boyunduruğu altına girdi. Sonuç olarak.”Osmanlıca” denilen değişik bir Türkçe ortaya çıktı. Bu dönemin edebiyat ürünleri Divan Edebiyatı, Halk Edebiyatı ve Tekke (Tasavvuf )Edebiyatı olmak üzere üç grupta toplanabilir. Divan Edebiyatı dalında Bakî, Fuzulî Ruhî, Nedim, Nefî ve Yahya Bey çok ünlüdür. Halk Edebiyatı dalında Pir Sultan Abdal. Kul Mehmet, Öksüz Dede, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu öncelikle sayılabilir. Tasavvuf Edebiyatı ise Osmanlılardan önce Yunus Emre ve Mevlâna Celâleddin Rumî ve Hacı Bektaş Veli ile başlamış, Osmanlı döneminde Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Akşemsettin, Eşrefoğlu Rumî, Kemal Ümmî ve ibrahim Gülşeni gibi isimlerle devam etmiştir.
* Güzel Sanatlar:
Osmanlı klasik döneminde önemli bir gelişme göstermiştir. XVII.yüzyıldan itibaren devlet teşkilatı, politika, bilim ve eğitim alanlarında sürekli bir çöküşe rağmen, güzel sanatlar dalında gelişme sürmüştür.Özellikle minyatür, seramik, çinicilik, ciltçilik, güzel yazı (hat sanatı), müzik gibi dallarda olağanüstü
eserler verilmiştir. Osmanlı Mimarisi, daha kuruluşundan itibaren kendine özgü bir üslup ve sürekli bir gelişme göstermiştir.Başlangıçta Selçuklu ve Beylikler dönemi mimarî özellikleri taşımıştır. XV.yüzyıldan itibaren klâsik Osmanlı mimari eserleri ortaya çıktı. Bu eserler evrensel değerde olağanüstü eserlerdir. Osmanlı mimari kültürü Hindistan’da Taç Mahal’e kadar uzanmıştır. Daha önce sözü edilen Mimar Sinan bu konuda en büyük ustadır. Osmanlı mimari eserleri dini sivil ve askerî, mimarî olmak üzere üç grupta toplanabilir. Mimarî XVIII.yüzyıldan itibaren batı tarzının etkisi altında kalmıştır. Türklerin çok değişik eğlence ve spor türleri vardı. Osmanlılarda dinlenme ve eğlence biçimlerinden birisi mesire yerlerine gitmekti. Türk hamamları, hem yıkanma ve rahatlama hem de sohbet yerleriydi. Kahvelerde tavla ve satranç oynanıp, müzik dinlenir, sohbet edilirdi. Meddah, orta oyunu ve karagöz gibi seyirlik oyunlar Türk tiyatrosunun başlangıcı sayılabilir. Osmanlılarda spor, daha çok gözü pek savaşçılar yetiştirmek amacıyla gelişmişti. Sürek avları bir tür spordu. Ağırlık kaldırma, güreş gibi çeşitli dallarda spor yapılırdı.
* Kültür Değişmeleri
XVIII. yüzyıl başından itibaren Osmanlı kurumları Batı örneklerine göre düzenlenmeye başladı. ilk kez Avrupa başkentlerine elçiler gönderildi. 1727 yılında ilk Türk matbaası açıldı. Osmanlılar adetâ Avrupa’yı yeniden tanımaya başladılar. En yoğun değişiklikler III. Selim ve II. Mahmut döneminde oldu. Harbiye ve Tıbbiye gibi Batı tarzında yüksek okullar açıldı. “Takvim-i Vekâyi adıyla ilk gazete çıkarıldı. Avrupa’ya öğrenci gönderildi.Osmanlı Devleti’nde yeni bir düşünce ortamı doğdu. Devlet teşkilâtı yeniden düzenlendi. 1876’da anayasal ve parlamenter hayata geçildi. Yeni düşünce akımlarını Osmanlıcılık, islamcılık ve
* Türkçülük başlıkları altında toplamak mümkündür.
XIX. yüzyılda dini anlayışta da değişmeler oldu. islam Hukukuna göre Müslümanlarla gayrimüslimler farklı durumdaydı. Avrupa, Osmanlı Devleti’ne bu yüzden sürekli müdahale ediyordu. 1839 yılında ilân edilen Tanzimat Fermanı, Müslümanlar gibi gayrimüslimlerin de temel haklarını güvence altına aldı. 1856’da ilân edilen Islahat Fermanı ise her alanda eşitlik tanıdı. Tanzimatla birlikte islâm Hukuku dışında Avrupa kanunları alınarak yürürlüğe konuldu. Adalet teşkilâtında değişiklikler yapıldı. Dil ve edebiyat alanında önemli değişikliklerden biri dilde sadelik ve edebiyatta millileşme anlayışının başlamasıdır. Nesir alanında önemli eserler verildi. Tanzimat hareketi, edebiyatı da etkiledi. Gazeteler çoğaldı. Özellikle, ikinci Meşrutiyetin ilânından sonra yazı hayatı daha çok canlandı. Güzel sanatlar, mimarî, eğlence ve spor, yeni hayat tarzına göre değişmeye ve yeni bir şekil almaya başladı. Bütün bunların sonunda Osmanlı toplumu ile Batı toplumu arasında bir köprü kurulmaya çalışıldı. Bu çabalar bazan gerçekçi, bazan da körü körüne taklit şeklinde oldu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.