Demirden bir gemi yapacağım;siyah yelkenler takıp ,
Yeniden dönesin diye uğraşacağım.
Panjurları var mıdır toprağın ya da pencereleri ,
Görebilirdim nasıl yediğini kurtçukların bedenini.
Buğday dolu bir mendil gönderirdim selamlarımla ,
Vermen için senden haber getirecek olan kuşlara.
Ne bitip tükenmez acı , Tanrım acım ne de büyük;
Bir mutsuzluk çöküyor yüreğime hiç beklemediğim!
Kudurgan bir yılan gibi kayıp gidiyor aklım dağlara;
Eğer içten dostlarımsanız , ağlayın acınası durumuma!
Bir “ah!” bile çekmeyeceğim , “vah” ‘lanmayacağım;
Yaşamayan birini görüyorum sende Tanrım , nasıl unutacağım?
Ben , şu üzgün kuşum işte;
Ağlıyor ağaçlar benim için , acımı anlattığım her yerde!
Kim benim acıma sahip çıkar , kim derin üzüntüme;
Kim çekmiştir benim gibi içini?
Ağaçlar arasında gezindim , ormanlara gittim alıp başımı;
Şöyle dedi ağaçlar bana:”Nereye gidiyorsun ey üzgün kalp?”
Dedim : “Susun ey ağaçlar , soru sormayın bana!”
Söyleseydim çektiklerimi size , üzülürdünüz hepiniz.
Charon , birçok üzüntüyle yasa boğdu evimi;
Bir ateş var içimde , dağlayan yüreğimi.
Tüm doktorlar birleşip , akıl danıştıklarında birbirlerine;
Bulamadılar sızlayan kalbime bir çare.
Çıplak tepelere vuracağım kendimi , korkunç mağaralara;
Yaşarken öldüreceğim kendimi , güneşten yoksun bırakacağım!
Varsın yoksun kalsın , parlayan güneşten gözlerim;
Çünkü , karanlık ve üzgün gölgelenmiş kalbim!
Döktüğüm gözyaşları ıslatıyor toprağı;
Bana , halimi soracak sadık bir dostum da yok yanımda.
Kalbim papaz cübbesi gibi kara;
Dudaklarım da mühürlü , gülmüyorlar baksana!
Ağlayın halime , dağlar tepeler!Gözyaşı dökün benim için!
Yavrum beni , ben de yavrumu yitirdim.
Ey tepeler , çekilin aradan!Ey dostlarım , uzaklaşın!
Ateş kavurup yaktı göğsümü , sizi de yakmasın sakın!