İBRAHİM FAİK BAYAV
Zalimler zarafından yönetilen Mekke’de, zulmü engellemek için ortaya çıkan Hz. Muhammed, baskı, şiddet ve öldürülme tehlikelerini atlatıp, Medine’de devlet oluşturdu. Oluşturduğu sistem ile Mekke’yi de fethetti; oradaki zulmü bitirme aşamasına geldi. Topluma ard arda kurallar tebliğ ediliyordu ve İslamlık belirginleşiyordu. Fakat tebliğ edilen kurallardan hoşnut olmayan kişiler kendilerini bir şekilde gösteriyorlardı. Enfal Suresi’nin 2’nci ayetinde, bu tip kişiler muhatap alınmıyor, sadece yönetenlerle yönetilenler arasındaki bağın kuvvetlenmesi öngörülüyordu.
Bu bağ nasıl kuvvetleniyordu?
Cevap: Hz. Muhammed ve yönetim kadrosu hükümleri layıkıyla uygulayarak topluma ’eminlik’ vasfını gösteriyordu.
Hükümlerin uygulanmasıyla emniyette kalacaklarına inanan insanlar ‘mümin’ sıfatı almış oluyordu.
Yani, yönetim EMİN; yönetilenler MÜMİN.
Enfal Suresi’nin ikinci ayeti şu: ”İnnema el-müminüne ellezine iza zükire allahü vecilet kulubühüm, ve iza tüliyet aleyhim ayatühü zadethüm imanen, ve ala rabbihim yetevekkelün”.
Yani, mümin kişiler o kişilerdir ki, Allah hatırlatıldığında kalpleri ürperir, korkarlar. Ayetler kendilerine okunduğunda inançları artar, rabblerine tevekkül ederler.
Zulüm karanlığından kurtulmuşluğu sağlayan, sağlıklı bir yaşam öngören bir sisteme kavuşan insanlar başka ne yapabilirlerdi? Allah’tan zaman zaman gelen her hüküm ayetiyle coşacak, kalpleri o aşk ile çarpacak, ’emin’ vasıflı Hz. Muhammed’e ve yönetimine inançları artacaktı.
Soru: Enfal Suresi’nin ikinci ayeti zamanımızda nasıl tecelli eder?
Cevap: Hz. Muhammed’in eminlik vasfının devlet yönetiminde benzer şekilde görünmesiyle…
Hz. Muhammed topluma hükümleri tebliğ ederken, hükümlerin nasıl uygulanacağını, hükümlere bizzat kendisi uyarak göstermiş. Bu şekilde EMİNLİK vasfını almış; tarihe MUHAMMEDÜ’L-EMİN şeklinde geçmiş.
Zamanımızda, Hz. Muhammed’i sevdiğini ve ona inandığını söyleyen yöneticiler, aynı şeyi yaparlarsa, hükümler ülkeye vaz edildiğinde o hükümlere önce kendileri uyarlarsa Enfal Suresi’nin ikinci ayeti o ülkede tecelli etmiş olur.
Ayetin kelimelerini irdeleyelim; ayet o zamanda nasıl anlaşılmış, bu zamanda nasıl tecelli eder, anlayalım:
”iza tüliyet aleyhim ayatühü”. Yani, O’nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman…
Tüm mealler, bu ifadeyi Türkçeye bu şekilde çevirmişler.
Ayat: آيات Bu kelime, emir bildiren, tavsiye belirten, yasakları gösteren ve yasaklara ceza öngören ifadelerdir.
Ayat-ayetler, günümüzün devletinde kanun maddeleridir. Emin vasıflı yöneticilerin aldıkları kararlar, kanun maddelerine uyumsuz olmaz.
Tüliyet: تُلِيَتْ Bu kelime, ayetlerin okunması durumudur. Lakin bu okunma gazete okunması gibi bir şey değildir. Varaklara yazılmıştır ve -Türkçeleşmiş ifadeyle- evrak olmuştur. Tilavet edilecek ayetlerin o zamanki adı, MUSHAF’tır. Günümüzde hiç bir kanun, hiç bir kararname, yazılmadan, zapta geçmeden, tescil edilmeden ülkeye veya ülke dışına bildirilmez.
Aleyhim: عَلَيْهِمْ Bu kelime hükümlere muhatap edilen toplumu belirtir.
Toplum, Hz. Muhammed zamanında tek grup idi. Ayetler okunup duyurulduğunda, insanlar ne yapacaklarını, neden kaçınacaklarını anlıyorlardı.
Zamanımızda, vaz edilen hükümler, ülkenin her kesimini aynı anda ilgilendirmiyor. Ülkein sanayi bölgesi, tarım bölgesi, turizm alanı var. Buralarda yaşayan ve çalışan insanlar var. Bu insanlar için, ulaşım, inşaat ve finans sektöründe faal olan insanlar için, yönetimden gelen kanunlar ve kararnameler değişik oluyor. Tüliyet fiili, karar yazılı metinlerin kurumlara ulaştırılmasıyla gerçekleşmiş oluyor.
”iza zükire allahü vecilet kulubühüm”. Yani, Allah anıldığı zaman kalpleri korku hisseder.
Bu ifade, o zamanda, hükümlere lakayt kalmanın önünü kesiyordu. Biliniyordu ki, hüküm vaz edenin hukuksuzluğa tepkisi olacaktır. Bu ayet hükmünün zamanımızda uygulanması nasıl olacak?
”iza zükire allahü” اِذا ذُكِرَ اَللّهُ kelimesi, Allah’ın ”Allah… Allah…” şeklinde anılması demek değil; Allah’tan gelen hükümlerin hatırlanması ve hatırlatılması demektir. Önce bu bilinecek. Emin vasıflı yönetimin toplum düzeni için aldığı kararlar, insanlara duyurulduğunda insanlar bunu teleafuz eder konuşursa, ”iza zükire allahü” kelimesi ülke üzerinde tecelli etmiş olur. Duyurma işini günümüzde, tuhaftır ki, devletin memurları değil, gazeteler, radyolar ve televizyonlar yapıyor. Onun için toplumda yönetimin eminliğine karşı şüphe oluşuyor.
‘Vecilet kulubühüm‘ وَجِلَت قُلوبُكُمْ kelimesi, duyurulan hükümlere aksi davranıştan korkulması gerektiği uyarırısını yapar. Zamanımızın yönetimi eminlik vasfını gösterip hükümlere aksi davranışın kötü sonucu olacağını deklare ederse, ülke insanında ‘vecilet kulubühüm’ sırrı tecelli eder. Eminlik vasfı gösteremeyen yönetimlerin aldığı kararlar, o zaman, hoşnutsuzluğa, tepkiye ve belki de isyana sebep olacaktır. Böyle durumda, Müslüman olan ülkede İslamlığın biteceği aşama başlar. Toplumun ya da ülkenin sonucı iyi olmayacaktır.