OKTAY EROL
Pandemi döneminde olduğu gibi, “yine” toplumu sömürenler, olağanüstü süreçleri “fırsata” dönüştürenler boş durmadı/ durmuyor!
Akla gelen bir canlının tüketmesi zorunlu ne varsa, şekerinden yağına, soğanından sarımsağına, domatesinden maydanozuna değin her şeyin “fahiş” ederi karşısında, zaten alım gücü her gün biraz daha çalınan emekçi çoğunluk ne yapacağını şaşırmıştı!
Sanki ülkede bir “yöneten” yok, ülkenin yasaları “çalışmıyor” gibi yurttaşın temel gereksinmesine kavuşması her sabah daha da zorlaşıyordu; taneyle alınan bölünerek, kiloyla alınan gramlanarak, tümler parçalanarak alınmaya çalışılırken, “iktidar” her zaman ki tutumuyla “fahişçilerden hesap soracağız, burunlarından fitil fitil getireceğiz” demelerine karşın ne kısa sürede beş katına çıkan şekeri, ne yağı, ne de bankaların beşe katlanan kazançları için yurttaşın yüreğini serinletecek adım atmıyordu! Sakının, bunları unutmayın ama!
***
Örneğin Adana’da imarlı bir arsanın ederi neydi, üzerine dikilen beton yapı için ne kadar harcama yapılıyordu, satış bedeli nasıl hesaplanmıştı, daha yirmi yıl kadar önce “emeklilikle” kolayca alınabilen konutların ne yanından geçilebiliyor, ne de sözü edilebiliyordu!
İnşaat sektöründe yaşanan gelişme, toplumun büyük emekçi katmanının “kazancıyla” örtüşmüyordu! Konut edinenlerin “kim/ kimler” olduğu konusu, ülkede yüzde yetmişe yakın dar gelirli olduğu/ dar gelirlilerin de yemeden-içmeden aldıklarını vermeleri durumunda bile “mülklenmelerinin” olanaksızlığı düşünüldüğünde kimler olduğu öngörülebiliyordu!
Topraktan yükseldikçe ulaşılması daha da zorlaşan/ göğü yararak uzanan dört beton duvar arasına dudak uçuklatacak rakamlar dile getirenlerin, insanlara kuşbakışı bakan “şımarık” tutumunu anımsamak bir yana, sözde “iktidarın” dar/orta gelirliler için de kampanya düzenlediğinde “fahişçilerin” rakamlarla oynaması bir yana…
“Fahişçilerden hesap soracağız, burunlarından fitil fitil getireceğiz” dendi de ne oldu; düşünsenize!
***
Yüzyılın sarsıntısını yaşadık! Onbinlerce can kaybımız var! Onbinlerce anasız, babasız, çocuksuz, yakınsız var! Onbinlerce evsiz var! Bunca kaybın tüm sorumluları dün “fahişçiydiler”, bugün de utanmadan/ sıkılmadan “fahişçiliklerini” sürdürenler…
Koca beton yapılar yerle bir olmuş, moloz yığınlarının altında birçoğu can verilmiş, aradan üç haftadan çok zaman geçmesine karşın başlarını sokacak çadır/ konteyner bulamamış, aynı kent ya da başka kentlerden gelenler nedeniyle “istem” artınca “fahişçilere” gün doğmuş!
Üç hafta öncesiyle, bugün arasındaki makas aralığı “iki/üç” kat artmışsa; adını siz koyun!
***
Geçtiğimiz günlerde Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, gerek kira gerekse konut satışında bu denli artıştan rahatsızlığını dile getirirken, “fuar alanı yakınından başlayan büyük bir alanda imar düzenlemesini meclisten geçirdik, anakent belediyesine gönderdik, son karar valiliğin,” demişti.
Buradaki “ilk amaç” arsada oluşan “fahiş” bedeller! Başkan Çetin yeni alan açmakla “güzel bir iş” yapıyor olabilir de; buraları kimlerin daha önceden kapattığını ya da kimlerin buralardan arsa alacağını düşündüğümde saplanıp kalıyorum “fahişçilerin” kurduğu sistemin ortasına!
Kanımca ilkönce kafa yapılarını değiştirmek, dürüst olmak, paylaşmanın ne olduğunu bilmek, yaşamın tek başına sürmeyeceğini kanıkmak gerekiyor; yoksa hepsi birer yalan…