İBRAHİM FAİK BAYAV
Furkan Suresi’nin ilk ayetinde, ALLAH adıyla andığımız zatın, ‘kuluna’ Furkan adında değerli bir şey indirdiği belirtiliyor. Sebebi de belirtiliyor: O kul, alemler için uyarıcı, yol gösterici olabilsin.
Ayet şu: ”tebarekellezi nezzele’l-furkane ala abdihi liyeküne li’l-alemine neziran”
Tüm meallerde ve tefsirlerde, ‘furkan’ olarak anılanın Kur’an’ı Kerim olduğu yazıyor.
Evet… Kur’an-ı Kerim, hem geldiği zamanda hem yüzyıllar sonrasında diğer tüm yazılmışlara benzemezlik özelliği taşığından FURKAN olarak biliniyor ve anılıyor. Fakat Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliği, toplumu, ‘zalimler’ ve ‘muhlisler’ olarak ikiye ayırmasıdır. O zamanda fertler, tıynetlerine göre bu iki kategoride yer aldılar. Furkan olan Kur’an, muhlisler grubuna, -kulu Hz. Muhammed ile- güzel ve aydınlık geleceğin yolunu gösterdi.
FURKAN Suresi’nin ilk ayetindeki sözcükleri irdeleyip, ilerideki yıllara ve yüzyıllara nasıl mesaj sunduğunu anlamaya çalışalım.
Furkan: Bu sözcük, ‘faraka’ fiil masdarından türemiş, sıfat isim olmuş. Furkan, içiçe geçmiş iki şeyi birbirinden ayırma hareketini tanımlar.
İki şey, bir iken iki ayrı şey olmuştur. Mesela, gidilen yolun, ileride çatallaşarak sağ ve sol iki ayrı yol olması gibi.
Sure’ye ad olan ‘furkan’, genellikle içtimai hayatı hedef alır; uzun zaman birbiri içinde kalmış doğru ile yanlış yaşamı birbirinden ayırma işlemi yapar. İçki, kumar, fuhuş ve riba ile çürümeye başlayan toplumda zulüm belirgindir. Alt katmandaki insanlar, gücü ellerinde tutanlarca köleleştirilmiştir. Furkani mesaj gelir, kölecilik zulmünü kötü bilenleri, ve bu zulümden vicdanları rahatsız olanları, o toplum içinden çıkış yolunu gösterir.
Furkan, her ferdin bilme ve öğrenme aşamasında, doğru fikirlerin yanlış fikirler arasından çıkmasını da sağlar. O zamanda olduğu gibi, yüzyıllar ötesinde de sanat, edebiyat, müzik ve sinema alanında topluma yararlılık ve yararsızlık tezleri ‘furkan’ sayesinde olacaktır.
Abd: Bu sözcük, kişinin, kendini sahiplenen güce her yönden bağlı olması demektir. Güç, (bu ayette) Yaratan Zat’tır; Bunu anlayan, O’nun gücünün nelere, nerelere kadar hakim olduğunu tefekkür eden ve fıtratı dışına çıkmayan her kişi abdır (kuldur).
Ayetteki ”abdihi” kelimesi, o zamanın Mekke toplumunda Hz. Muhammed’i gösteriyor. Yıllar ve yüzyıllar sonrasındaki benzer toplumlarda, ”abdihi” kelimesinin tecelli edeceği insanlar ortaya çıkacaktır. O insanlar, rahmandan gelen mesaj ile doğru-yanlış birbirine karışmış yaşam şeklinden, doğru yaşam şeklini ayırıp, diğer insanları oraya kanalize edecektir.
Nezir: Bu sözcük, Kur’an’ın çok ayetinde ‘uyarıcı’, ‘korkutucu’ anlamında kullanılmış. Uyarıcı ve korkutucu kişi, hangi yaşantının nasıl sonuca ulaştıracağına emin olan kişidir. Ya da bu kişiye bir şekilde bilgilendirme yapılmıştır. Toplumu uyarma hareketi, edindiği furkan ile olacaktır. Burada ‘nezir’ sıfatı alan kişiyi toplumun tanıyıp tanımayacağıdır. Esaret unsurları Mekke toplumundaki gibi yerleşikse… geçmiş olsun. Toplum bireylerini kör inanca müptela edip kendilerine bağlayan zalimler, mazlumları ellerinden kaçırmamak için, ya ‘nezir’ vasıflı kişiyi baskı yapıp toplumdan sürerler, ya da ‘nezir’ sıfatını kendi üzerlerinde gösterirler. Şaşaalı sözler, insanların ferasetini işlemez yapar. (deccalın anlamı budur)
Âlem: Bu sözcük, Dünya üzerinde bitki, hayvan, böcek, balık veya insan çeşidine özel yeri tanımlar. Müslüman düşünürler, daha ileri gidip, dünya dışındaki yıldızları da ‘âlem’ çerçevesi içine almışlar. Ayetteki ”abdihi” sözcüğünde ‘kul’ Hz. Muhammed anlaşıldığında, âlem, onun yaşamı müddetince gördüğü, bildiği, ulaştığı ve ulaşabileceği yerlerdir.
Soru: Bulunduğumuz zamanda, ‘nezir’ vasıflı kul var mıdır?..
Cevap: Olması gerekir.