İBRAHİM FAİK BAYAV
Bin 400 yıl önce Hz. Muhammed, başında hak-hukuk bilmeyenlerin bulunduğu, batıl inanç sarmalındaki bir topluma resul olarak gelmiş, Rabb’dan indirilen Kur’an çerçevesinde toplumun yaşam biçimini -medenilik seviyesine çıkaracak biçimde- değiştirmiş. Onun inanç sistemi, yüzyıllar ilerisine taşınmış. Taşıyıcıların ilimadamları ve veli zatlar olduğunu unutmamak gerekir. Dünyanın muhtelif yerlerinde Hz. Muhammed referans alınarak sosyal yaşamı değişen toplumlara ‘ümmet’ adı veriliyor. Nişanı ise, Suudî Arabistan’ın Mekke şehrindeki Kabe’ye yönünü dönmek. Ama şekil olarak değil amaç olarak. (Bakara: 150) Dünyanın neresinde olursa olsun, ümmetin yönünü çevirdiği Mekke’deki Mescid-i Harâm ‘kıble’ adını almış.
Bu anlatılan basit bir tanımlamadır. Önemli olan, ümmet adını alan ama bu çerçevede kalan toplumların yaşam biçimlerini düzenli devam ettirmeleridir. Yazık ki, böyle olmadığı, ümmet adını alan toplumların belalara ve musibetlere uğramışlıkları, Hz. Muhammed’in tavsiye ettiği düzende kalamadıklarının işaretidir.
Günümüzde ‘hoca’ lakabını almış bir çok insan, kendi yetersiz akıllarınca, -Hz. Muhammed’e atıf yapıp-, yaşam biçimleri empoze ediyorlar. Daha doğrusu gereksiz uygulamalarla kitleleri zora sokuyorlar. Hikayeler ve latıfeler gerçeğin anlaşırlılığını kolaylaştırsa da, çok yerde verilmesi gereken mesajı es geçip, kazançlarına zarar getirmeyecek boş lafları ya da alışılmış yaşama etkisi olmayacak kapalı lafları çevresindekilere ”dinimiz” diyerek anlatıyorlar.
Büyük bir cemaatin içinde uzun yıllar görünmüş, yazdıklarıyla kendini tanıtmış bir hoca şu tavsiyede bulunuyor: ”Hedefimiz, kıble istikametli yolumuza sabır ve sebat içinde tökezlemeden devam etmektir”.
Sabır ve sebat; Kur’an’ın Asr Suresi’nde, akılsızlıklarıyla zarara düşen toplumlarda zarardan çıkma reçetesinin iki unsurudur. İnsanların, mutlaka zarar görücü şeylerden bilgilenmeleri, o bilgi paralelinde hareket etmeleri gerekir. Ayetteki ”kendilerine yazık edenler” ifadesi, uyarıldıkları halde, uyarıları önemsemeyenlerdir. Beslenmede şarap, leş, ve domuz; sosyal yaşamda büyücülük, rastgele cinsel ilişki, kumar; ticarette faizli muamele ve aldatma, topluma ya da millete zarar verici unsurlardır. Davranış biçimleri olarak; tekebbür, tefahur, tasannu, riya, ve hiddet, -fert bazından yönetici bazına genişlediğinde- toplumu ayrıştırma alametidir.
Hocanın içinde bulunduğu cemaat bu davranışlardan uzak durmaya çalışıyor da engelle ya da baskıyla karşılaşıyorsa, sabır ve sebat tavsiyesi yerindedir, denir.
Ama hatırlatalım: Kıble istikametli yol denecekse, denecek olan bu yolun, fert, toplum yada ülkeyi zarara düşürecek unsurlarını, üzerinde tutmayacağı barındırmayacağı deklare edilecektir. Çeşitli yönlü fırtınalarla bu yol üzerine düşen zararlı oluşumlar, yolu yol bilen insanlara bulaşmaması için söylenmesi bildirilmesi gerekir. Kur’an’da bunun adına ‘tebliğ’ deniyor.
Kur’an’da, o günün şartlarına göre bildirilmiş zararlı unsurlar, bugünün şartlarında çeşitlenmiştir. Mesela, o zamanda zararlı içecek şarap iken, bugün bu kategoriye, alkol ihtiva eden bütün sıvılar giriyor. Kur’an’da olmamasına rağmen, esrar, eroin, kokain, haşhaş, afyon ve bonzai ‘uyuşturucu’ adı altında sıralanıyor. Mesela; o zamanda domuzdan gıdalanmak zararlı görüldüğü halde, bugün zararlı gıdalar kategorisine hormonlu bütün meyvelerle genetiği değiştirilerek üretilmiş bakliyat girmiş durumda. Hiç bir hocada, müftüde -özellikle cemaatin o hocasında- bu babda toplumu bilgilendirme derdi yok. (GDO’lu pirinci Amerikadan kimler ithal ediyor acaba?)
Dindar bilinen cemaatlerin hocaları, papağan gibi ezberledikleri Kur’an ayetlerinde sadece Kur’an’da adı geçenleri zazarlı bildiklerinden, ilmen zararlılığı belirlenen beslenmede GDO’lu ürünleri, kısa zamanda büyütülüp tavuk yapılan civcivleri; iş hayatında yasa dışı istihdamı ve çalıştırmaları, bozuk üretilmiş sanayi ürünlerinin piyasaya sürümlerini, para olmadan harcama yaptıran kredi kartlarını, ‘Kıble istikametli yola’ düşmüş zararlılar olarak görmüyorlar.
Kıble istikametli yol, günümüzde, zararı anlaşılmış her uygulamadan uzak durma yoludur.