Mustafa Demir

Mustafa Demir

ABONE OL
Aralık 29, 2024 06:03
Mustafa Demir
0

BEĞENDİM

ABONE OL
ŞEREF IŞIK
Mustafa Demir – Haftanın Konuğu
Buram buram tarih kokan bir hikaye

Dedesinden adını, babasından onurunu miras alan,

Alın teriyle adım adım yükselen bir değer,

Alanında Kozan’da ilkleri yapan adam;

Müteahhit Mustafa Demir

  • “Karadaylığında gezerim,
  • Hem okurum, hem yazarım.
  • Bu yurt bize yaramaz,
  • Değirmen seni bozarım.”

Dedem Sarı Fakı Mustafa bu dörtlükle başlayan ağıtını söyleyip dururken su değirmenini ve evini satıp Kozan’a gelir yerleşir. Aslen Tenkerli köyünden olan Sarı Fakı Mustafa o zamanlar Tenkerli köyüne bağlı Abdiuşağı mahallesinden Zalha Hatunla evlidir.

Feke ilçesini Tapan köylerine bağlayan yol üzerinde bulunan Tereli Pınar olarak da bilinen, Tenkerli köylülerinin “Karadaylığı” dediği yerin ilk yerleşimcisi Sarı Fakı Mustafa’dır.
Sarı Fakı Mustafa “Çoban Boğan” denilen bu bölgede su değirmeni kurup işletir. Zamanla buradan hoşnut kalmaz ve değirmenini Feke Düleli (Olucak) köyünden Şıh Ağa’ya satar ve Kozan’a göçer.

Kozan Kalesi eteğinde bulunan 1 No’lu Sağlık Ocağı civarında oturan Sarı Fakı Mustafa’nın en yakın komşuları Ermeniler olur. O zaman Ermenilerle çok yakın ve samimi komşuluk ilişkileri yaşarlar.  Bu güzel komşuluk ilişkileri 1915 yılında zorunlu olarak uygulanan tehcir olayı ile sona erer.

Bu yıllarda eşi Zalha Hatun’u kaybeden Sarı Fakı Mustafa töre gereği Zalha Hatun’un kardeşiyle evlenir.

Tehcire tabi olan Ermeniler götüremedikleri taşınır veya taşınmaz mallarını komşularına bırakarak giderler. Kardeş gibi ayrılan Ermeniler Fransız işgali ile geri döndüklerinde birer canavara dönüşürler. Canlı hayvan pazarında kendilerine ait olmayan mallara bile sahip çıkarak el koyarlar.

Sarı Fakı Mustafa Ermenilerin zulmünden korunmak için ailesini, ineğini ve merkebini alır ve  Çandık-Cerit tarafına doğru gider. Bir süre oralarda yaşadıktan sonra Kozan’a geri döner.

Kozan’dan Saimbeyli’ye destek ve mühimmat götüren ve Kargapazarı’nda amansız bir çatışma yaşayan Fransız askerlerinin içinde  Sarı Fakı Mustafa’nın komşuları Kozanlı Ermeni gençleri de vardı.

Damlaca Olayı

Sarı Fakı Mustafa’nın  eşi ve kucağında küçük oğlu, komşuları Batumlu’ların Mehmet ve Paşa isimli çocukları, Uğurlubağ köyünden Alede Özdeş’in halası, Kırıkuşağı köyünden Keskinlerden Fadiş, Tenkerli köyünden Efe Ömer’in kardeşi Muhammet birlikte Tapan’a giderken Karabucak Damlaca mezarlığı civarında Saimbeyli kuşatmasından kaçan Ermeni çeteleri ile karşılaşırlar. Çeteler çocuk, kadın bu yedi kişiyi orada keserek öldürürler. Bunun üzerine şair ruhlu Sarı Fakı Mustafa şu ağıdı söyler:

Dün gece haberini aldım,
Ağlayarak bende geldim,
İftihar ederim oğlum,
Şehitlere serdar oldun.

Damlaca da derin dere,
Bende geldim sora sora,
Önce bebeği kesmişler,
Ölmez mi bir çare ana.

Damlaca’nın mezarına,
Bir gece yatmaya geldim,
Kurulmuş şehit pazarı,
Matahımı satmaya geldim.

Küçük oğlu tatlı şeker,
Ömer’im boynunu büker,
Bugün anam gelir diye,
Çıkar çıkar yola bakar.

Ahtım kaldı karşı dağlar,
Ağzım söyler gözüm ağlar,
Dayanamam oğlum sana,
Yalnız Ömer gönlüm eğler.

Ya Muhammet sana noldu?
Dizin canlı benzin kanlı,
Yarın mahşere varırsın,
Al bayraklı ala kanlı.

Batumlu’nun oğlu Paşa,
Kekil düşmüş hilal kaşa,
Daha sen küçüksün oğlum,
Beş on sene daha yaşa.

Batumlu’nun oğlu Mehmet,
Kimseye eyleme minnet,
Şimdi sizi kesecekler,
Kimseye eyleme minnet.

Kurtuluş Savaşının sona ermesi ile Ermeniler de işgal birlikleri ile birlikte kaçmak zorunda kalırlar. Geride kalan tapulu taşınmaz mülkleri ihale ile satılır. Bizim oturduğumuz evi önceki sahibinden satın aldık diyerek elimizden aldılar. Kozan Kalesi eteğinde Sarı Fakı Mustafa’nın komşusu olan Ermenilere ait bir bahçenin de kendisine münasip olduğunu söylediklerinde hakkı olmayan bir malı kesinlikle kabul etmeyeceğini söyler dedem. Adından da anlaşılacağı üzere Sarı Fakı Mustafa, okuryazar ve bilgili bir din adamı idi. Onurluydu, gururluydu. Alın teri ile kazanılmamış malda gözü yoktu.

(Fakı;  Anadolu’da okuryazar ve bilgili imam, hoca gibi kimselere eskiden verilen unvan.)

Sarı Fakı Mustafa çocuklarıyla birlikte şimdiki Arap camiinin yanından kırk beş liraya yer alır ve iki oda bir huğ yapar. (Huğ; Duvarları toprak çamurdan, üstü kamış ve sazlarla kaplı, yazları altı serin olan derme çatma ev.) Zamanla Arap camii yanında huğ evler çoğalır. Bir tane de babam yapar. Babam Doğanalanı köyünden Ayşe Hatunla evlidir. Buraya “Huğ mahallesi” denir. Dedem buraya bir değirmen ve  dink kurar.  Geçimini buradan sağlar.
Arap camii üstü topraktan bir mescitti o zaman. Kozan’da iki buçuk cami var derlerdi. Biri Hoşkadem yani büyük cami, ikincisi küçük cami ve buçuk olanı da Arap camii idi. 1950’li yıllarda Menderes hükümeti zamanında arap camiini Kozan’a gelen muhacirlerin ikameti için verirler. Muhacirler belli bir yere yerleştirilene kadar Arap camiinde konaklar. Yani o zor şartlarda zaman zaman mescitler, camiler konaklamaya açılmış, kışlaya döndürülmüş mecburen.

Tenkerli’den, Abdiuşağı’ndan Çukurova’ya yolu düşenler gelir bizim huğda kalırlardı. İki göz huğda annem, babam ve dört kardeşimle birlikte yedi nüfus yaşardık. Bir o kadar da misafirimiz olurdu bazen. Kış günleri ocak başında sabahlamak zorunda kalırlar, uykusu gelen birbirine yaslanarak uyurdu. Buna rağmen köyden gelenler babama şöyle derdi; “İbrahim, başkasının yatağında yatmaktan, sizin ocak başında sabahlamak daha güzel oluyor.” Babam hoş sohbet bir adamdı. Gelen herkese o yokluk içinde dahi kapısını açardı. Biz beş kardeş bir yatakta yatardık. Yoksulluk vardı.  Geceleri gelen misafirlerin sohbetlerini dinleye dinleye uyurduk.

Babam Tırmıl’da demircilik yapardı. Biz annem ve kardeşlerimle birlikte Kozan’da otururduk. İlkokula 2 Haziran’da başladım, Gazi İlkokulu ile İnkılap İlkokulunda okudum ve Tırmıl İlkokulundan mezun oldum.  Babam beni Kozan’da ki amcama gönderdi. Git seni ortaokula yazdırsın dedi. Amcama geldim söyledim; amcam nedense “Ortaokulun kayıt süresi bugün doldu artık kayıt olmaz” dedi. Ben de terzi yanına çırak girdim. İki yıl terzilik yaptım.

Babam Haruniye kaplıcalarına gitmişti, orada üşütmüş ve zatürre olmuştu. Uzun süre çalışamadığı için elde avuçta ne varsa bitmişti. Çok zor durumda kaldık. Belediyeden yardım bile aldık. Karne ile ekmek alırdık. Birinde hiç unutmuyorum, karne ile çay şeker almak için sıraya girdim. Dede Akçalı belediye başkanıydı. Bende 14-15 yaşlarında bir gençtim. Çay şeker kuyruğunda beni görünce bağırdı; “Hadi oradan, siz alıp satıyorsunuz zaten” dedi. Çok üzülmüştüm, göz yaşlarımı tutamadım. Belediyede zabıta şişko Ahmet Çavuş vardı. O başkana müdahale etti. “Başkanım babası çok hasta yatıyor” deyince “Tamam o zaman” dedi. Ama, benim çok zoruma gittiğinden karneyi de verip çay şeker almadan ağlayarak oradan ayrıldım. Bunları anlatırken bir iç çekti, gözleri dolmuştu Mustafa Demir’in.

Terziliği bıraktım, Ömer amcamın yanında demirciliğe başladım. Ailemin geçimi hep bana kalmıştı. Demircilik  kazançlı bir iş değildi. Halamın kocası Kızılyerli Hüseyin ustanın yanında beş lira yevmiye ile inşaat ameleliğine başladım. Bir ay içinde sıva yapmasını öğrendim.

Benim gençlere tavsiyem; Fakir isen inşaat ustalığı yap. Sermayesi yok. Bir mala, bir çekiçle yapılacak iş. Yalnız güven çok önemli. İtimat kazanmak çok önemli.

Kozan’da ilk taşeronluk işini ben aldım. İşe başlamak için ihale teminatı yatıracak param yoktu. Bankalara gittim, teminat için kredi alamadım. Çok üzülmüştüm. Ama, buldum buluşturdum teminatı yatırdım. Kozan Belediyesine ait şimdiki hamamın yanında belediyeye birkaç bina yaptım. 1966 yılında Ticaret Odasında kaydım var. Kozan’ın ilk müteahhidi benim.

Başarımı azimli ve prensipli çalışmama borçluyum. Babam sabah namazına kalkınca kaldırırdı beni. Annemin ve babamın çok alkışını aldım. İnançlı bir aileden geliyorum. Ben bu günlerimi anne ve babamın o alkışlarına, inancıma, azmime ve güvene borçluyum. Babam bana “Atatürk ve arkadaşları olmasaydı adını Mustafa koyamazdım” derdi. Ne demek istediğini sonraları daha iyi anladım. Hep güzel öğütler verirdi babam bana. “Ahirette karşılığı olmayan günah işleme oğlum” derdi. Yani kul hakkı, yetim hakkı yeme derdi.

Babasının çok yapraklı nüfus cüzdanını özenle koruyordu Mustafa Demir. Buram buram tarih kokuyordu her yaprağı. Milliyetinden ten rengine, alnındaki benden göz rengine kadar tüm kimlik bilgileri yazılıydı o nüfus cüzdanında. Doğum yerinin Tenkerli köyü olduğunu da gururla söylüyordu.

Kozan’da ilk mozaik işini ben yaptım. Mozaik silmek için toplama bir makine yaptım. İlk karo ustası da bendim.

Askere gitmeden iki oda bir ev yaptım kendime. Bekardım o zaman. Evimi kiraya verdiler; kira paralarını asker harçlığı gönderdiler bana. Yıl 1960, askerlik dönüşü Cizerinli (Yaylapınarı) Zeynep Hanımla hemen evlendim. Bu evlilikten dört oğlum bir kızım oldu. Büyük oğlum Fikret inşaat teknikeri, açık öğretim işletme okudu. İbrahim mimar oldu. Kudret sanat okulu mezunu. Kadir de inşaat teknikeri. Kızım Dilek ise öğretmen.

Mehmet Arı ile ortaklık bir kamyon aldık. Duran Arı’yı şoför olarak görevlendirdik. Müteahhitlik bazında Mehmet Arı ile birlikte ilk ihale olarak Karabucak İlkokulu ihalesini aldık. Yedi okulunda malzeme nakliyesini aldık. Daha sonra Feke Sinemasını yaptık. Köleli İlkokulunu yaptık. Saimbeyli Çeralan İlkokulunu, Saimbeyli Belediye Oteli inşaatını yaptık. Mithat Topal’la Feke Belediye binası ihalesini aldık. Bu ortaklıklardan hiçbir kazancım olmadı.

Daha sonra Yaşar Coşkun’la Saimbeyli Cezaevini yaptık.  Bu ortaklıkta elde avuçta ne varsa kaybettiğim gibi, 4-5 daire değerindeki arsamı da sattım. Bu ortaklık beni maddi ve manevi olarak çok yıprattı. Ama yılmadım. Doğruluktan, dürüstlükten ayrılmadım. Bu günlere çocuklarımla omuz omuza onurumla geldim.

Ben sosyal demokrat bir çizgideyim.  CHP’de yıllardır parti yöneticiliği yaptım. Koca koca arabalarımla çok seçmen taşıdım. Belediye başkanından milletvekiline hayrını görmediğim gibi hep darbe yedim. Bunun sebeplerini şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü Mustafa Demir’in çocukları yetişiyor, okuyor, yükseliyorlar. Siyaseti hep birilerinin önünü kesmek adına yapıyorlar. Ben Adalet Partisinde görüp tasvip etmediğim tutum ve davranışları kendi partimde de gördüm. Kızdım partiden ayrıldım. Yapma etme dediler. Ama, ben Sarı Fakı Mustafa’nın torunu olarak ülkem, çevrem ve partim adına hiçbir fedakarlıktan kaçınmazken, benim ticari hayatımı bitirmek adına kendi partililerimden darbe yedim. Sosyal demokratlık bu değildir. Partimizi bu zihniyetler bitiriyor.

Köyümüz Tenkerli’yi müteahhitliğe başladıktan sonra öğrendim. Tapan Paşalı köyünde bir de sağlık evi inşaatı yaptım. Güzel yer oralar. Dedemin yurdunu, bozulmuş değirmen yerini de gezdim gördüm.

Hikaye bu kadar değil, çok ses getirecek iddialar, ihtiraslar, intikam duyguları var; yaptığı hayır işleri var; ama, asaletinden olsa gerek onları yazmamamı istedi. Tam bir Anadolu beyefendisi Mustafa Demir.

Bu hikaye sonunda şunu anladım: Sarı Fakı Mustafa’nın torunu Mustafa Demir bu günlerine tırnaklarıyla kazıya kazıya gelmiş. İnançlı, dürüst, inandığı dava için fedakarlıktan kaçınmayan, dostlarına her zaman güvenen, klasik bir varsak adamı. Kozan’da doğmuş büyümüş, Kozan’ı ve Kozanlıyı çok iyi tanıyan bir  halk insanı.

Kozan’da son yerel seçimden beşinci olarak çıkan ana muhalefet partisine şemsiye olacak bir aile. Sosyal demokratların bölünmüşlüğü bir kenara atabilmesi için “Demir ailesi” çatısı altında herkesi kucaklayan bir yapı oluşturması gerçeği kaçınılmazdır sanırım.
Sağlıcakla kalın…

Şeref IŞIK – KozanBilgi.Net Haber Müdürü

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama