Elmas Yıldırım, 25 Mart 1907de Azerbaycanın Gala köyünde doğdu. Babası Abdülmuhammet, anası Nisa Hanımdır. Yıldırımdan sonra ailenin, Sona, Ziba, Abdülali, Mehmetali ve Haydar adlı 5 çocuğu daha dünyaya gelir. Yıldırımın göbek adı Abdülhasandır. Ancak, çocukluk yıllarında herkes onu, dedesinin adı dolayısıyla Almas veya Almaszade olarak tanırdı. Yıldırımın babası hacı Abdülmuhammet önce Şüvelana, oradan da Bakünün Çemberekent semtine göç eder. Geleceğin hürriyet ve istiklâl şairi artık ailesiyle beraber, bugün Baküde Gülistan Sarayının yer aldığı bölgede bulunan evde yaşamaya başlar.
Azerbaycandaki kayıtlar onun asıl adının Yıldırım, soyadının ise Almaszade olduğunu göstermektedir. Türkiyedeki resmî kayıtlarda da asıl adı Yıldırım, soyadı ise Elmas olarak geçmektedir. Fakat, Türkiyede uzun süre Şengel soyadını da kullanmıştır. Yıldırım, 1914-1915 eğitim-öğretim yılında, Çemberekentte bulunan 7 yıllık İttihad Mektebinde öğrenime başlar. İttihad Mektebinde okurken güzel şiirler yazmaya başlayan şair, adı geçen okuldan Farsçayı da öğrenerek mezun olur.
Şair, daha sonra o dönemde öğretmen yetiştiren Abdulla Şaik Adına Numune Mektebine girer. Burada Rusça da öğrenen Yıldırım, bugünkü adıyla Bakü Devlet Üniversitesi Şarkiyyat Fakültesi Edebiyyat Bölümüne kaydolur. Fakat, birkaç ay sonra, ülkesini işgal eden Sovyet yönetimi tarafından ailesinin zengin olması, esarete karşı çıkması, millî düşünceleriyle halkın hissiyatına tercüman olması vb. sebeplerle fakülteden atılır.
Üniversiteden atılan Yıldırım, edebî faaliyetlerini Yaşıl Qelemler Derneği, Yaşıl Yarpaq Derneği, Azerbaycan Edebiyyatı Cemiyeti, Yıldırım olarak da bilinen Türk Edip ve Şairleri İttifaqı, Kitap Dostları Cemiyeti, Edebiyyat Cemiyeti vb. cemiyetlerin bünyesinde sürdürür. Azerbaycanın Sovyetler tarafından işgal edilmesini kabullenemeyen şair ve yazarların, söz konusu cemiyetler üzerindeki nüfuzunun arttığını hisseden Sovyetlerin özel donanımlı Çéka/QPU [=Devlet Siyasî İdaresi] teşkilâtı çeşitli tedbirler alır. Komünist Partisi tarafından kurulan Azerbaycan Proleter Yazıçılar Cemiyeti hariç olmak üzere bütün edebî cemiyetler kapatılır.Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri
Sovyetlerin kara bulutları başının üzerinde dolaşmaya başlayan şairin attığı her adım takip edilir. Rejim tarafından, Kemalcılar Türkiyesini sevmek, Türkiyenin çavuşluğunu yapmak, Türklere âşık olmak, istiklâlcı gençler yetiştirmek, Lâtin asıllı Türk alfabesini savunmak, millî edebiyatı devam ettirmek, Vahit Türkistan Devleti kurmak istemek vb. sebeplerle suçlanır ve başının Sovyet çekiciyle ezileceği ilân edilir. Önce Derbente, sonra Kırıma ve Aşkabata sürgün edilir. Aşkabatta kurşuna dizilme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca eşi Ziver Hanımla beraber İran/Güney Azerbaycan üzerinden Türkiyeye geçmeye karar verirler.
Gecenin bir saatinde eşi Ziver Hanımla, üç aylık oğlu Azeri de alıp kaçakçı deve kervanına katılır. Bir müddet sonra kervandan ayrılır. Yalnız başlarına yola devam ederler. Yollarda aç ve susuz perişan olan genç ana baba, üç aylık Azeri bir kayanın gölgesine bırakıp gitmeyi düşünürler. Çünkü, takatları kesilmiştir. Bir defasında kundaktaki Azeri bir kayanın dibine bırakan ana baba birkaç metre ağlayarak yürüdükten sonra geri dönüp yavrularını bağrına basarlar.
İran sınırına yakın bir yerde yönlerini şaşırırlar. Artık nereye, nasıl, hangi yöne gideceklerini bilemezler. Bu çaresiz duruma düştükleri sırada beyaz elbiseli, beyaz atlı biri kişi kendilerine yol gösterir.
İrana geçerken yakalanan Yıldırım, sınır kanunlarını ihlâl etmekle suçlanarak ailesiyle birlikte tutuklanır. Burada şaire, Stalinin casusu, Bolşevik Sovyet casusu diye işkence yapılır. Neticede, serbest bırakılıp Meşhede gönderilir. Yıldırım, İranda maddî ve manevî büyük sıkıntılar yaşar. Atatürkün hür Türkiyesine ulaşmanın yollarını arar. Şair ailesiyle birlikte Atatürk Türkiyesinin Van şehrine, oradan da Elazığa gelir.
Türkiye Cumhuriyeti, Yıldırıma kucak açar. Hazar Gölünün sıcak insanları onu bağrına basar. Hazar Gölü şaire, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Hazar Denizini hatırlatır. Bunun için sık sık Hazar Gölünün sahiline iner, onunla dertleşip hasret gidermeye çalışır. Elmas Yıldırım, Palunun Karaca Bucağı/Karacabağ İlkokulunda vekil öğretmenlikle işe başlar. Bir süre Palunun Karaçor nahiyesinde yani bugün Kovancılara bağlı Çaybağında ve şimdiki İmar İskân Müdürlüğünde görev yapar. Keban ve Palu ilçesi tahrirat kâtipliği görevlerinde bulunur.
Bir müddet Karabeglerde yani şimdiki Arıcakta nahiye müdürü olarak çalışır. Daha sonra Ağın, Hankendi, Baskilin Aydınlar beldesinde ve Elazığ Merkez ilçeye bağlı Balıbeyde Bucak Müdürü olarak görev yapar. Elmas Yıldırım 1951 yılının ortalarında Tuncelinin Nazimiye ilçesi Dallıbahçe Bucak Müdürü olarak çalışır. Ölümünden birkaç ay önce Malatyanın Kale Bucağı Müdürlüğüne atanır. Yıldırımın Bakünün Gala kendinde başlayan dünya hayatı, Malatyanın Kale bucağında görev yaparken biter. 14 Ocak 1952de Malatyada kirada oturduğu evinde vefat eder. Şairin naaşı, Malatyanın Sancaktar Kabristanlığında toprağa verilir.
Şair, arkasında gözü yaşlı bir anneyle, çocukları Mehmet Bakühan, Odkan, Aras ve Azeri bırakır. Ailenin bütün yükü, üniversite tahsiline başlamak üzere olan büyük oğlu Azerin üzerinde kalır. Aileye, Malatyanın o zamanki valisi Şefik San Beyefendi sahip çıkar ve her türlü yardımı yapar. Ölünceye kadar Türkün istiklâl aşkını terennüm eden Elmas Yıldırımın sağlığında İlk Şiirler, Dün Bugün, Dağlar Seslenirken, Azerbaycan Mânileri Azerbaycan Halk Edebiyatından Alınmış Bayatılar, Bayatılar Azerbaycan Halk Mânileri ve Boğulmayan Bir Ses adlı eserleri yayınlanmıştır.